YUMUŞAMA NEDEN ERKEN BİTTİ...



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlatmış olduğu yumuşama politikası bütün millet
tarafından olumlu olumlu karşılanmış ve Türkiye'nin içte ve dışta buna ihtiyacı
olduğu her kesim tarafından olumlu karşılanmıştı.
Ama görüldü ki bu yumuşamayı istemeyen güçler devriye girerek bu yumuşamaya
son verdiler.
Aklı selimle ve hakkaniyetle bakan herkes, AK parti iktidarının son on yılında belli
dönemler hariç, uçağın burnunun sürekli iniş modunda olduğunu ve buradan
yukarıya dönük bir hamle yapmasının artık mümkün olmadığını rahatlıkla görebilir.
Esas itibariyle 2015 yılında 7 Haziran seçimleriyle başlayan iniş süreci iyi analiz
edilip toplumun verdiği mesaj doğru okunamadığı için, kaybetme psikolojisi
giderek bir travmaya dönüşmüş bulunuyor.
Belli aralıklarla seçmenin yaptığı uyarıları dikkate almayan AK Parti, sonunda 31
Mart seçimlerinde yaşadığı hezimetle yüzleşmek zorunda kaldı. Ve bizzat
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından dillendirilen “Hatalarımızı düzeltmeliyiz,
yoksa güneşin altında eriyen kar gibi eririz” sözleriyle yeni bir toparlanma umudu
ortaya çıktı.


Ama ne hikmetse bu toparlanma söylemlerinin ömrü de kısa sürdü. Çünkü AK
Parti ilk kez hiç yaşamadığı bir mağlubiyet travmasıyla karşı karşıyaydı,
kuruluşundan bu yana hep galibiyetlerin partisi oldu, bu yüzden de kaybetmenin
yarattığı psikolojik tahribatı nasıl yöneteceğini bilmiyordu. Muhtemelen bundan
sonraki süreçte hatalarını düzeltmeye çalışacaktır, ama öğrendiğinde AK Parti için
çok geç olabilir.
Oysa CHP lideri Özgür Özel’in 31 Mart seçiminden galibiyetle çıkmış olmasına ve
AK Parti’ye hiç ihtiyacı olmamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan
randevu talep etmesi Türk siyasetinin nefes alması açısından büyük bir fırsattı.
Nitekim Erdoğan- Özel görüşmeleri vesilesiyle, yine bizzat Cumhurbaşkanı
Erdoğan tarafından dillendirilen ‘yumuşama’ söylemleri toplumda normalleşme
umudunu canlandırmış ve önemli bir beklenti oluşturmuştu.


Bu görüşmeler vesilesiyle de yaşayarak öğrendik ki AK Parti’nin, MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçeli’den izin almadan ‘yumuşama’ adımı atması, Türkiye’yi
normalleştirecek bir demokrasi iklimine geri dönmesi asla mümkün değildir.
Nitekim ‘yumuşama’ işine bozulan Bahçeli önce “AK Parti-CHP ittifak kursun”
diyerek AK Parti’ye aba altından sopa gösterdi, sonra da normalleşme adımlarını
‘sinsi emeller’ olarak niteledi. Mesajı alan Erdoğan doğrudan Özgür Özel’e
yüklenerek “Bir kibarlık getirelim dedik, CHP’nin başındaki arkadaş bizi
hazmedemedi” diyerek yumuşamayı bitiren son noktayı koydu.

Ve böylece AK Parti yeniden 31 Mart mağlubiyetini yaratan o toplumla gönül
köprülerini yıkan jakoben AK Parti genlerine geri dönmüş oldu. Aslında henüz
hiçbir şey değişmemişti, sadece toplum “acaba siyasette bir normalleşme olur mu”
diye bir umuda kapılmıştı o kadar... Anlaşıldı ki bu yalancı bir baharmış, bulutların
arasından güneş kısa süreliğine göründü ve kayboldu.
Yumuşama, normalleşme rüyasına kimin ne kadar inandığını kestirmek elbette zor
ama ‘kaybetme’ psikolojisinin AK Parti’de kalıcı hale geldiği kesin... Çünkü bir kez
daha gördük ki AK Parti’nin Türkiye’de ikinci parti olmasına yol açan zihniyet
yapısından kurtularak yeni bir değişim adımı atması pek mümkün gözükmüyor.
Hiç lafı dolandırmadan söyleyelim ‘yumuşama’ izni alabilmek için MHP’nin
kapısında bekleyen AK parti, toplumun hafızasına siyasi irade gücü zayıf bir parti
olarak nakşolmuştur.


Şimdi siyaset AK parti için biraz daha zorlaşmış bulunuyor. Maalesef
Cumhurbaşkanı Erdoğan, partinin DNA’sıyla fazla oynadığı için, şu anda ortada bir
AK Parti varlığından söz etmek zor. Ayrıca partinin de devletin bütün kurumlarının
da Erdoğan’a bağlı olduğu bir sistemde partiye de ihtiyaç yok zaten... Hal böyle
olunca 31 Mart’tan bu yana dillendirilen “hatalarımızı düzelterek yeni bir değişim
adımı atalım” benzeri söylemlerin hiçbir kıymeti-harbiyesi kalmamış bulunuyor.
Eğer AK Parti bir yolunu bulup Türkiye’nin normalleşmesini sağlayacak
‘yumuşama’ politikalarını sürdürmek için Bahçeli’den icazet alamazsa, bilmeli ki bu
yeni sürecin de kaybedeni AK Parti olacaktır.


Kabul edelim ki CHP lideri Özgür Özel 31 Mart galibiyetinden bu yana, hiçbir alanı
boş bırakmadan sürekli “kazan-kazan” politikası uyguluyor ve de bu süreci
başarıyla yürütüyor. Sürecin başında CHP içindeki ulusalcı sol kesim, Özel’in bu
politikasını bir bakıma ‘taviz’ olarak görüp burun kıvırmıştı.
Ama zaman ilerledikçe anlaşıldı ki CHP iktidara yönelik bütün eleştirilerine
rağmen, memleket meseleleri konusunda hiçbir komplekse kapılmadan Erdoğan’la
müzakere ederek bütün bir topluma uzlaşı fotoğrafı verirken, AK Parti kendi ortaya
attığı “yumuşama” politikalarından bile yan çizen bir parti görüntüsü veriyor.

YORUM EKLE

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0