Özal'ın üniversitede ders verdiği dönem aynı zamanda Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalıştığını belirten Güner, kendisiyle sık sık memleket meselelerini konuştuklarını ve Özal'ın o dönemki siyasi ortama göre çok farklı şeyler söylediğini aktararak, "Çünkü 1960 darbesi olmuştu. Onun hemen ertesindeydi. Baktım, o gün esen rüzgarların tersine Özal çok farklı şeyler söylüyor. Zaten ben o zaman teşhisimi koydum. 'Özal, mutlaka bir gün devletin başına geçecek.' dedim." ifadelerini kullandı.
Okulu bitirdikten sonra Avrupa'ya gittiğini orada 18 yıl kaldığını, Avrupa'dayken de Özal'la temaslarının devam ettiğini anlatan Güner, "Ben Avrupa Konseyi'ndeyken bir gün danışmanlarından birini yolladı ve benimle çalışmak istediğini iletti. Ben de hemen kabul ettim, 1989 Aralık ayı. Hiç unutmam. İki yıl kadar danışmanlığını yaptım Cumhurbaşkanlığında. Aynı zamanda özel kalem müdürlüğü görevini de üstlendim. Çok yakın çalışmaktaydık." diye konuştu.
Özal'ın Türkiye'ye yönelik hayali
Güner, Özal'ın ABD'ye gittiğinde Amerika'daki sistemleri incelediğini aktararak, şöyle devam etti:
"Kafasına o zaman koydu, Amerika'daki sistemleri Türkiye'de uygulamak için. Dolayısıyla hayali tam özgür, liberal, serbest pazarının oluştuğu, insanların özgür olduğu, insan haklarına saygı duyulduğu demokratik bir sistemdi. Bunun zaten ölmeden önce 'İkinci Değişim Planı' adı altında işaretlerini vermişti. Eğer ömrü vefa etseydi, bunları uygulamaya geçirecekti."
8. Cumhurbaşkanı Özal'ın hayallerinden birinin de "Başkanlık Sistemi" olduğunu belirten Güner, bunun da ABD tarzı başkanlık sistemi olduğunu aktardı.
Özal'ın ABD tarzı başkanlık sistemi gerekçesine de değinen Güner, şunları kaydetti:
"Çünkü Amerika gibi kozmopolit toplumların, yani çok etnisiteden meydana gelen toplumların - ki Türkiye'de öyledir - öyle toplumlardan bir başkanın onları toparlayıcı olduğunu düşünmekteydi. Hatta diğer demokratik ülkelerde de kraliçelerin, kralların olduğu, onların bir sembol şeklinde birliği temsil ettiğini söylerdi. Tam Amerikan sitemini savunuyordu. Yani güçler ayrılığı. Ne demek? Yasama, yargı ve yürütme birbirine hiç karışmayacaktı. Tamamen ayrı olacak, yürütmeyi yasama denetleyecek, yargı hepsinin üstünde, denge ve denetleme sistemi. Bu sistemi uygulamak istiyordu."
Güner, Özal'ın bunları hayata geçirmek için ömrünün vefa etmediğini, diğer taraftan illa olsun diye dayatmada bulunmadığını, tartışılmasını istediğini söyledi.
8. Cumhurbaşkanı Özal'ın "Kürt sorunu"nu terörden ayırdığına işaret eden Güner, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yani teröre karşı en şiddetli şekilde mücadele edilmesi gerektiğini söylemekteydi ama 'Kürt sorunu'nu da çözmek için birtakım kültürel ve sosyal hakların tanınması gerektiğini söylerdi. Kitaplardan falan hatırlayacaksınız, bütün bu konudaki iyileştirmeler Özal zamanında yapıldı. Kürtçe konuşmanın serbest bırakılması, ondan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisinin tanınması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının tanınması gibi, 141. 142. ve 163. Türk Ceza Kanunu maddelerinin kaldırılması, yani bu demokratikleşme hareketleri hep onun zamanında olmuştur.
Dolayısıyla 'Kürt sorunu' konusunda da tamamen özgürlükçü-liberal bir açıdan bakmaktaydı. Benim bile derdi, belki bir Kürt kökenim var, aile tarafından. Onun için bizler etle-tırnak gibi birbirimize geçmişiz, bu sorunların ortadan kalkması lazım. Mesela diğer ülkelerde olduğu gibi haftada birkaç gün Kürtçe yayın da yapılabilmeli demişti. Fakat o zaman bu bile büyük bir tepkiyle karşılanmaktaydı, itirazlar olmaktaydı. Bugün görüyoruz ki çok yanlış yapmışız. Bunları uygulamamakla çok yanlış yapmışız."
Özal'ın genç nesiler tarafından iyi bilinmesi için adına bir enstitünün kurulması gerektiğini vurgulayan Güner, Türkiye'de 45-50 yaş altı kişilerin Özal'ı yeterince tanımadığını söyledi.
"Öldürüldüğüne inanmıyorum"
Turgut Özal'ın son döneminde yanında olmadığını ama nasıl yaşadığını iyi bildiğini dil getiren Güner, yapılan incelemelerde Özal'ın ölümünün zehirlenme sonucu meydana gelmediğinin belirtildiğini söyleyerek, şöyle konuştu:
"Hem de ikinci defa kabrinden çıkarıldı, inceleme yapıldı ki vücudunun büyük kısmı da baya sağlam kalmıştı. Orada da bir şey çıkmadı ve Adli Tıp, bir devlet kurumu, buna tabii inanmak zorundayız. Bunlar da bir şey bulamadıklarını açıkladı. Bu durumdan dolayı ben böyle bir şeyin olmayacağını savunuyorum baştan beri. Biz millet olarak komplo teorilerine alışık olduğumuz için, ben bunu kaç kere söyledim ama itibar görmüyor. Kim 'öldürüldü, zehirlendi' derse onlar manşet yapıldı. O sırada 'Ergenekon' olayları vesaire vardı, bununla bir ilişki kurma amacıyla kullanıldı. Bazıları da kişisel nedenlerle bir nevi paranoyayla bunu ileri sürdü. Ben kesinlikle öldürüldüğüne inanmıyorum, eceliyle öldüğünü düşünüyorum."
Güncelleme Tarihi: 16 Nisan 2018, 14:00