İşte Gazeteci Mehmet Çatakçı'nın o yazısı;
'BÜROKASİ ÇÖKMÜŞ'.....
Türkiye’nin yaşadığı en derin, belki de en kalıcı hem siyasi hem anayasal sorunlardan birisini,
devlet kurumlarına ilişkin tahribat oluşturuyor.
Bu tahribat, şahsilik, keyfilik karşısında kurumsal aklın ezilmesi ve çözülmesi hali olarak
tanımlanabilir. Aslında yaşanan tahribattan da öte, bir tür kurumsal olandan arınma sürecidir.
Bu süreç, karar mekanizmalarındaki kurumsal aklı devreden çıkarmakta, şahsi siyasi iradeye
bağlı merkezileşme üretmektedir. Devlet alanını, parti-devlet modeline uygun bir şekilde
şahıstan şahısta sadakat ilişkileriyle örmekte, hukuk devleti ilkelerinin marjinal hale geldiği
siyasi bir düzeni temsil etmektedir.
Kurumsal çözülme ile kurumsal görüntülü kimi siyasi gelenekler arasındaki fark önemlidir.
Askeri vesayet örneğin, bertaraf edilmesi gereken bir gelenektir. Buna karşılık silahlı
kuvvetlerde gerek etkinlik gerek işlev gerekse hukuk devletini uygun yetki kullanımı ve
denetimi bakımından kurum ve kurumsallaşma hayatidir.
Vahimdir zira, otoriterlik ve keyfiliğe dayanan bir anayasal-siyasal yapının tarifidir.
Esasen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kabulüyle başlamış, kanun hükmünde
kararnamelerle derinleşmiştir. Bu sisteme uyarlanan anayasa “popülizmin model yönetim
metinlerinden birisi” tabirini hak edecek bir şekil almıştır.
Yeni sistem, işe, dengeli, denetim fikrini içeren karar süreçlerin temel unsuru olan “kurumsal
özerklikleri” ortadan kaldırarak başlamıştı. Şahısta toplanan siyasi gücün, başta ekonomi ve
düzenleyici kurullar, Merkez Bankası gibi yapılar, büyükelçi atamaları üzerinde tam
hegemonya kurması sağlanmıştı. Ayrı dönemde siyasi iktidar (siyaset) ve devlet arasındaki
bağı ve kurumsal sürekliliği temsil eden müsteşarlıkları kaldırılmış, yerine parti-devlet
modeline uygun, iktidar partisi teşkilatını “temsilen” atanan bakan yardımcıları ihdas
edilmişti.
Bugün, kurumlardan arınma sürecinin, kurumların asgari düzeye indirildiği bu düzenin birçok
aracı var.
Bunlardan birisi Cumhurbaşkanlığı Politika üst kurullarıdır. Kurum görüntülü olmakla birlikte
işlev olarak kurumlar karşısında kişisel iradeyi yansıtan ve tercüme eden bu sadakat yapıları,
yaşadıkları tahribata karşın hala kurumsal mekanizmaları içeren ve temsil eden bakanlıkları
gerektiği takdirde by pass etmenin aracı haline gelmiş bulunuyorlar.
Bu tablonun, kurulları veya kurumları şahsi ve sorumsuz siyasi iradenin tampon araçlarına
dönüştüğü, hukuk devletin kademeli yetki ve sorumluluk dağılımı ilkesini bozduğu kaldıran
bir tabloya işaret ettiği açıktır.
Unutmamak gerekir ki, İktidar değişiklikleriyle bürokratik kadrolar değişir. AK Parti
döneminde partizanlaşmaya ve kliantelizme varan yönetici kadro yapısını değiştirebilir,
seçkin niteliğini yenileyebilirsiniz. Ancak kaos yaşayan, çöken, dokusu tahrip olan kurumları
restore etmek son zor iştir, zaman zaman geri dönüşler zor ve sıkıntılı olur.
Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşanan olaylar vahimdir.
Sürekli müfettişler orada.Doktorlar toplu istifa ediyor.
Peki bu kötü gidişatın arkasında kim var. Bu siyasiler Alanya halkını hiçe
sayarak buradaki kokuşmuşluğun neden arkasındalar.
Sağlık Bakanlığı neden buraya ciddi bir şekilde el atmıyor.
Her gün gazeteler yolsuzluktan,düzensizlikten bahsediyor.
Ama hala başarısız yöneticiler iş başında.
Sayın Bakan Fahrettin Koca;
Artık Alanya halkına zulüm çektiren yöneticileri alınız.
Aşı için giden vatandaşları kovanları orada tutmayınız.