Putin seçimleri kazanır kazanmaz Kremlin’in kapısında ziyaretçi kuyruğu oluştu. "Tiran" dedikleri “kötü Rus Çarı”nın elini sıkmak için kuyruğa giren AB liderleri öne geçmek için kendi aralarında yarışır oldu. Batı'nın kimi ne olarak tanımladığının önemli olmadığının göstergesi olan bu ziyaretçi kuyruğu, aslında uluslararası ilişkilerde Avrasya’nın yeni döneminin başlangıcının da bir işareti. Asıl soru, Putin’in bu ziyaretlerin sebepleri hakkında ne düşündüğüydü. Fakat kimse bu soruyu, Rus lidere sormadı. Rus medyası ABD ve AB arasında yaşanan ticari savaşın AB’yi Rusya’ya doğru ittiğini yazıyor. Kremlin yanlısı medya iç kamuoyuna yönelik yayınlarında, Batı'nın Rusya ilgisini Putin’in doğru siyasetine bağlıyor ve bu durumu bayram havasında duyuruyor. Daha dün kimyasal silah kullanmakla suçlanan başkanlarının elini iki AB liderlerinin tutmuş olması Rusları gayet memnun etmiş görünüyor.
Fakat Rusya’da olan bitenin hiçbir zaman medyanın sunduğu gibi olmadığını bilmeyen de yok gibidir. Soçi’de Putin’le hoşsohbet eden Alman lider, Rusya’nın G8’e dönüşünün mümkün olmadığını söyledi. Merkel gibi, Putin’i ziyaret eden Fransa lideri Macron da Rusya’ya afili bir görüntü dışında yeni bir kazanım sağlamadı. Merkel ve Macron’dan sonra Rusya’ya gelen Bulgaristan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı özür dileseler de Rusya’dan pek yüz bulamadılar. Sonuçta, Avrupa liderlerini taşıyan uçaklar, Rusya’ya gelip giderken bir tek somut sonuç elde edildi ki o da Kuzey Akım 2 doğal gaz hattının yapılacak olması. Bu proje Ukrayna’nın itirazıyla iptal edileceğe benzemese de aslında durumda pek bir yenilik yok. Eğer meseleye böyle bakacaksak, sonuçta AB liderlerinin halkın vergilerini seyahatle israf ederek var olan durumu sabitlemiş olduklarını söyleyebiliriz.
Durum dışarıdan böyle görünüyor; fakat Rusya’daki yoğun AB trafiğinin ve İsrail ziyaretlerinin asıl hedefinin Astana süreci olduğu da başka bir gerçek. Macron’un “Rusya ile Türkiye’yi ayırdık” demesinin, Merkel’in Kuzey Akım garantisi vermesinin, Bulgar liderin güney hattını da yapabiliriz diyerek U dönüşü yapmasının arkasında, Batıyı rahatsız eden Türkiye-İran-Rusya ittifakı var. Bir taraftan Türkiye ve İran’a karşı operasyonlar yürüten ABD/Batı, AB üzerinden Rusya’yı üçlüden ayrılmaya ikna etmek için çalışıyor. Yani üçünü birden yiyemeyen Batı, şimdilik pastayı bölmeye çalışıyor.
Astana üçlüsü ne durumda?
Rus medyası, AB’nin bu ilgisiyle sarhoş olmuş gibi görünüyor. Diğer taraftan Rusya ile İran, İsrail yüzünden ciddi sorunlar yaşıyor. İsrail’in Suriye’deki İran üslerine yaptığı hava saldırılarına cevap vermeyen Rusya, sorunları daha da derinleştiriyor. Suriye’de Rusya’nın müttefiki olan İran’ın liderleri Moskova’ya nadiren giderken, İsrail başbakanı Netanyahu neredeyse Rusya’daki bütün kutlamalarda boy gösteriyor. “İran’ın dahil olmadığı bir anlaşma mı hazırlanıyor” sorusu, İran’ın sinir uçlarına dokunmuyor değil. İran da durumdan duyduğu rahatsızlığı Suriye hükümetinin ağzından dile getiriyor. Esed rejiminin Güney Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) karşı hazırladığı operasyona İsrail ve ABD’nin müsaade etmesini isteyen Rusya, medyaya yansıdığına göre, bunun karşılığında İran’ın Suriye’den çekilmesini istemiş. Esed rejiminin dışişleri bakanlığının verdiği cevap ise İran'ın rahatsızlığının beyanı gibi. Esed rejimin dışişleri bakanı “Suriye’den kimin çekileceğine Rusya değil ancak biz karar veririz” tarzında sert bir açıklama yaptı. Hmeymim üssünde kolundan tutularak durdurulan Esed’in Rusya’ya böyle kafa tutması mümkün olmadığına göre, bu diklenmenin asıl faili İran olmalı.
Güney Suriye’de İran ve Rusya arasındaki ittifakı zorlayan ABD/Avrupa ve İsrail bloku, Kuzey Suriye’de de başka bir oyun oynuyor. ABD’nin bölgeden çekileceğini beyan etmesi, Fransa ve Körfez ülkelerini SDG’ye yardım konusunda daha aktif birer rol oynamaya zorlaması, ABD’nin bir başka kurnazlığı. Bölgedeki kaynaklar sadece ABD güçlerinin üniforma değiştirdiğini söylüyor. NATO ve Özel Ordu üniformasına bürünerek YPG/SDG’ye destek vermeye hazırlanan ABD ön plana Fransa’yı çıkarıyor. Bu bakışla Macron’un Rusya ziyareti de başka bir anlama kavuşuyor. Görünen o ki kendisine Macron tarafından ikram edilmeye çalışılan Fransız sosisinin içinde ne olduğunu Putin’in de pek bilmesi gerekmiyor.
AB ve ABD, Astana troykasını kurnaz bir planla bölmeye çalışıyor. Bu planda troykadan koparılmak istenen ise Rusya. Rusya’yla bugünlerde Trump-Putin görüşmesinde Rusya’ya verilecek “bonus”lar konuşuluyor. Bu işlerde Rusya’daki İsrail lobisinin etkili olduğu, medyanın aktif rol oynadığı da gözlerden kaçmıyor. Rus medyasının AB liderlerinin bu sonuçsuz ziyaretlerini sanki yarın bütün yaptırımlar kalkacakmış gibi sunuyor olması, Rusya’ya karşı yürütülen algı operasyonun ne kadar kapsamlı olduğunu da gözler önüne seriyor.
Türkiye ile ABD arasında gerçekleşen Münbiç anlaşmasını Rus medyasının yakından izlemesi, Rus analistlerin “ABD Türkiye’ye Münbiç karşılığında ne verdi” sorusunu sıkça gündeme getirmesi de Astana troykasında oluşmaya başlayan çatlağın habercisi olabilir. Astana troykasını dağıtmaya çalışan ABD/AB/İsrail troykası başarılı olur mu şimdilik bilinmez; fakat troykalar savaşında sahneye çıkan Macron’un elindeki sosisi kendisinin mi yiyeceği, yoksa başkasına mı yedireceği yakında görülecek.
Astana formatını dağıtmak isteyen Batı troykasının amacının sadece Suriye’de kazanım elde etmek olduğunu düşünmek safça olur. Astana formatını dağıtarak asıl yapmak istedikleri, Batıya alternatif oluşumların akıbetinin ne olacağını Avrasya’ya göstermek.
[Grozni ve İstanbul'da yaşayan araştırmacı gazeteci Saslanbek İsaev, Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzmanlaşmıştır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.