İKLİM KRİZİ, BİR SAĞLIK KRİZİDİR:  İKLİM KRİZİNİN ARTAN VE SIKLAŞAN ETKİLERİ SAĞLIĞIMIZI ETKİLİYOR

İklim krizinin halk sağlığı üzerindeki etkilerini, İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Dr. Elif Altuğ sıraladı.

İKLİM KRİZİ, BİR SAĞLIK KRİZİDİR:   İKLİM KRİZİNİN ARTAN VE SIKLAŞAN ETKİLERİ SAĞLIĞIMIZI ETKİLİYOR
banner98

İklim krizi her alanda dünyayı etkilemeye devam ediyor. Küresel sağlık kuruluşları, insan kaynaklı iklim krizinin halk sağlığı için büyük bir tehdit olduğunu ilan etti. İklim krizinin sağlık üzerindeki etkileri şimdiden gözlemlenmeye başlanmış olsa da bu istenmeyen ve bazen yıkıcı sağlık etkilerinin önümüzdeki on yıllarda sıklık ve şiddetinin artacağı biliniyor. İklim krizinin etkilerinin insanlar ve tüm canlıların sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkisi var. Bu etkilerin görüldüğü alanlar arasında aşırı hava olayları, hava kirliliği, su kaynaklı hastalıklar, vektör kaynaklı hastalıklar, gıda güvensizliği ve beslenme bozuklukları, ruh sağlığı sorunları yer alıyor. Diğer yandan, iklim krizinin etkileri sağlık hizmetleri ve sağlık sistemleri için de bir tehdit oluşturabilir. 

Yuvam Dünya Derneği: “İklim krizi bir sağlık krizidir”

Tüm bunlar nedeniyle ‘iklim krizi aynı zamanda bir sağlık krizidir’ denilerek açılan Türkiye’nin ilk İklim Kliniği, çalışmalarına yaz boyunca değişen iklim nedeniyle ortaya çıkan ve çıkabilecek sağlık risk faktörleri hakkında bilgilendirici içeriklerle devam ediyor. 

İklim krizine yönelik farkındalık kazandırmayı ve toplumda kolektif dönüşümü amaçlayan Yuvam Dünya Derneği tarafından Koç Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi iş birliğiyle açılan İklim Kliniğinin ikinci sezonundaki ilk bilgilendirici içeriği ise İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Dr. Elif Altuğ tarafından hazırlandı. 

Sıcak havaların nedeni El Nino ve La Nina olmasaydı yaşadığımız her sene, bir öncekinden daha sıcak olabilirdi

Yuvam Dünya Derneği Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Levent Kurnaz şaşırtan sıcaklıkların arkasındaki bilimsel döngüyü şu sözlerle açıkladı: Pasifik Okyanusu yeryüzünün neredeyse yarısını kaplar. Bu okyanusun sularının ısınması ya da soğuması da buna bağlı olarak atmosferimizin ısınması ya da soğuması üzerinde en büyük etkiyi yaratır. Pasifik sularının normalden sıcak olmasına El Nino, normalden serin olmasına da La Nina deriz. İklim krizi yeryüzünün ortalama sıcaklığını her sene belirli bir miktarda artırmaktadır. El Nino görülen zamanlarda bu artış beklenenden biraz daha fazla, La Nina’da ise beklenenden biraz daha az olur. Dünya’nın çeşitli bölgeleri bu olaylardan değişik biçimde etkilenir, ama genel olarak konuşacak olursak Pasifik Okyanusu’nda El Nino başladıktan birkaç ay sonra küresel ortalama sıcaklıklar artar, bittikten birkaç ay sonra da normal haline döner. Geçtiğimiz sene Nisan ayında Pasifik’te El Nino görülmeye başladı. Küresel sıcaklıklar da buna bağlı olarak Haziran ayında artmaya başladı. Geçen senenin Haziran başından bu senenin Haziran başına kadar El Nino etkisi altında olduğumuzdan yaşadığımız 12 ayın her biri o ay için en yüksek sıcaklık rekoru kırdı. Bu sene başından bu yana geçirdiğimiz 152 günün 106’sı en yüksek sıcaklıkla geçti. Dolayısıyla insanlık daha önce bu kadar sıcak 12 aylık bir dönem yaşamamıştı. Aslında El Nino / La Nina döngüsü hiç olmasa yaşayacağımız her sene bir önceki seneden daha sıcak olabilirdi. Bu döngü bazı seneleri iklim krizinin getirdiği artıştan çok daha sıcak, bazı seneleri de bu artışa oranla az daha sıcak yapıyor. 2023 senesi çok daha sıcak senelerden biriydi, 2024 senesi de El Nino etkisinde çok daha sıcak senelerden biri olarak başladı.”

Yaz boyunca sıcaklıkların böyle mi devam edeceği merak edilirken, Prof. Dr. Kurnaz bu konuya şöyle açıklık getirdi: “El Nino resmen mayıs ayı başında sona erdi. Şu anda El Nino ile La Nina arasındaki normal sıcaklık dönemindeyiz, muhtemelen çok kısa süre sonra da La Nina’ya doğru döneceğiz. Bu bizler açısından beklenenden çok daha sıcak günlerin biraz daha süreceği, ama yaz ortasından sonra beklenen kadar sıcak günlere döneceğimiz anlamına geliyor. Yaz sonuna doğru da beklenenden az daha sıcak olan günlere geçebiliriz. Bunu İstanbul’a tercüme edersek bu şu anlama gelecektir: temmuz ayı için beklenen ortalama en yüksek sıcaklık 28 derecedir. Küresel ısınma bu beklenen sıcaklığı 29,5’ye çıkartmış durumda. El Nino olan senelerde bu ortalamada 30, La Nina olan senelerde de ortalamada 29 olarak ölçülür. En yüksek sıcaklıklar olarak bakarsak da El Nino İstanbul’a 35-37 aralığında yüksek sıcaklıklar getirirken La Nina 34-36 aralığında şartlara neden olur. Ama küresel ısınma hiç olmasa bu yüksek sıcaklıklar yaklaşık 32-34 aralığında olurdu.”

Sıcaklık artışının insan vücudu üzerinde kısa ve uzun dönem sonuçları bulunuyor

İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyesi Dr. Elif Altuğ, insan bedeninin sıcaklık artışına karşılık verme yöntemlerine dikkat çekti: “İnsan bedeni sıcaklık artışına iki şekilde karşılık verir. İlki, damarlarda genişleme sağlayarak kan akışını cilde doğru artırır ve bedenden çevreye ısı transferini gerçekleştirir. İkincisi, deri yoluyla ter salgılanması sonucu buharlaşma ile vücut sıcaklığını 36.5-37.1 derece arasında korur. Terleme ile deride oluşan ıslaklık, vücutta salınan ısıyla buharlaşıp vücudu doğal olarak soğutur.”

Sıcaklık artışının insan sağlığı üzerinde kısa ve uzun dönem sonuçları konusunda da açıklamalarda bulunan Dr. Altuğ çevresel koşullardaki değişikliklerin önemine değinirken şunları belirtti; Sıcaklık artışı ile gelişen erken dönem sağlık-ilişkili durumlar içinde güneş yanığı ve sıcak yüzeylerle temas sonrası yanıklar, deride isilik (kaşıntılı veya ağrılı küçük sulu kabarcıklar, papül veya püstül dediğimiz ter bezlerinin tıkanmasına bağlı oluşumlar), ısı krampları (terlemeye bağlı su kaybı ve elektrolit dengesizliği nedeniyle ağrılı, istemsiz kas kasılmaları), ısı ödemi, ısı senkopu (kısmen sıvı kaybına bağlı uzun süreli ayakta duruşlarda bayılma), ısı bitkinliği ve sıcak çarpması bulunur. Isı bitkinliğinde halsizlik, baş ağrısı, terleme, kas krampları ve çarpıntı gelişirken iç vücut sıcaklığı kısmen yükselebilir ama mental durum normal seyreder. Sıcak çarpmasında ise iç vücut sıcaklığının 40 derece üzerine çıkması ve merkezi sinir sistemi fonksiyonlarında bozulmayla çoklu organ yetmezliği ve can kaybıyla sonuçlanabilen bir seyir gözlenir. Çok sayıda epidemiyolojik çalışma, uzun süreli sıcaklık dalgalarına maruziyet ile gelişen sağlık sorunları bildirir. Kardiyovasküler olaylar (akut myokard enfarktüsü, aritmi, konjestif kalp yetmezliği alevlenmesi ve inme), solunumsal durumlar (astım ve kronik akciğer hastalığı) ve böbrek sorunlarına bağlı hastalıkların gelişimi ve bunlara bağlı ölüm riski sıcaklık artışıyla paralel artış göstermektedir. Yüksek sıcaklıklar gebelik sürecinde erken doğum, ölü doğum ve düşük tartılı doğum ve doğumsal kalp hastalıkları gibi istenmeyen sonuçlarda da artışa neden olur.” 

Aşırı sıcakların insan psikolojisindeki etkilerine de değinen Dr. Altuğ, “Sıcaklık artışı endişe ve depresyonda artma, intihara eğilim, öfke ve şiddet içerikli davranışlarla ilişkili bulunmuştur. Bu konuda derleyici çalışmalar sıklıkla sıcaklık artışının erken dönem ve doğrudan etkilerine odaklanmıştır. Ancak psikiyatristler iklim değişiminin uzun dönem mental sağlık üzerine dolaylı etkilerine de dikkat çekmektedir. Özellikle çocuklar ve erişkinleri benzer şekilde etkileyen eko-anksiyete, iklim depresyonu gibi. Kendi dünyamızın yıkılmasına engel olamamak, olanların ışığında geleceğin belirsizliği ve gerekli eylemlerin alınmasındaki yetersizliğin yol açtığı duygusal zorlanmalar... İklim değişimine uyum sağlayabilmemiz, bu tehditle yüzleşebilecek duygusal kapasitemizle doğrudan bağlantılı görülmektedir.” dedi.

İklim krizi ile hastalıkların yer değiştirdiğinin de gözlemlendiğini belirten Dr. Altuğ, İklim krizi enfeksiyöz hastalıklarının da yeni bölgelere yayılımı demektir. Sivrisineklerle bulaşan sıtma hastalığını ele alalım. Geçmiş yıllara kadar sıtma yayılım için çok kuru veya çok soğuk olan bölgeler son 10 yıldır, sıtma yayılımı için uygun hale dönüştü. Isınan bu bölgelerde Dang Humması ve Zika virüs gibi viral hastalıkların yayılımını da artırmaktadır.” diye belirtti ve bu durumun her yaş grubunda algılanma biçimine şu sözlerle dikkat çekti; Bireysel faktörlere bağlı yatkınlık ve çevresel faktörlere bağlı kırılganlık sağlık üzerine sıcaklığın etkilerini değiştirir. Marjinal bir etnik gruba ait olmak veya düşük sosyoekonomik koşullarda olmak kadar sosyal izolasyon, ileri yaş, eşlik eden hastalıklar ve ilaç kullanımları da sonuçları etkiler. Isı düzenleme sistemleri zayıflayan ve bedenin kendini serinletme becerisi azalan ileri yaş (65 yaş) kişiler olası  ek hastalıklarından, ısı dengeleyici sistemi etkileyen ilaçlar kullanımlarından, hareket kısıtlılığı   veya ev içi bakım desteği yetersizliğiyle ciddi risk altındandır. İklim değişikliği bebekler ve çocuklar için farklı yollardan tehdit oluşturur. Günümüzde iklim değişikliği nedeniyle hemen her bir çocuk, en az 1 iklim sorunu ile karşı karşıyadır. Sıcaklık artışı ve artan karbon dioksit düzeyleri polenlerin çoğalma dönemini uzatması ve üretimini artırması sonucu artan sayılarıyla özellikle çocuklarda  daha fazla alerji ve astım atağı yaşanmasına neden olur. Çocuklar ve özellikle bebekler salmonella gibi bakteriyal patojenlerce gelişen mide-bağırsak enfeksiyonlarına hassastır. Bu durum da bakterilerin bölünmesini kolaylaştıran çevresel sıcaklıklarda sıklaşır.” dedi.

Ayrıca 10 ülkede yapılan bir psikolojik değerlendirme anketine de değinen Yuvam Dünya İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyesi Dr. Elif Altuğ, “Üç çocuktan 2si iklim değişikliği nedeniyle endişeli olduğunu bildiriyor. Sıcaklığın alışıldık düzeylerinden sapması insanın fizyolojik olarak adapte olmasını ve sıcaklığı tolere etmesini zorlaştırmaktadır. İnsanlık olarak fizyolojik ve sosyolojik sınırlarımıza yaklaşıyoruz... İklim krizini yönetirken, kişisel ve toplumsal olarak alınacak pek çok önleyici ve uyumlandırıcı önerilerle sıcaklığa bağlı hastalıkların iyileştirilmesi mümkün olabilir.” diye belirtti.

Necmi İnce

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0