‘Olumlu değişiklikler var’
“Hayvanlara karşı işlenen suçların kabahat kapsamından çıkarılıp suç kapsamına alınması önemli bir başlangıçtır. Hayvanların ‘süs’ olarak değerlendirilmesinden dönülmesi, sahipli kedi ve köpeklerin tamamının dijital kimliklendirme yöntemi ile kayıt altına alınması zorunluluğunun getirilmesi, hayvan sirkleri ve yeni yunus parklarının kurulmasının ve pet-shop’larda kedi ve köpek satışının yasaklanması isabetli değişikliklerdir.”
Kanunda sorunlu bazı maddelerin yer aldığını söyleyen Bilgel şu ifadeleri kullandı:
‘Tehlike arz eden hayvanlar yaklaşımı hayvanları koruma anlayışıyla bağdaşmaz’
“Hayvanları Koruma Kanunu adı altında ‘tehlike arz eden hayvanlar’ şeklindeki kategorize eden yaklaşımla kimi köpek ırklarını korumaktan öte kurtulmaya yönelik mevcut düzenlemelere ek düzenlemeler getirilmiştir. Mevcut yasaklara ek olarak tehlike arz eden hayvanları sahiplenmek, barındırmak, beslemek gibi ilavelerin yapılması bu tür hayvanların barınaklara terk edilmelerine veya uyutulmalarına neden olacaktır. Tehlike arz eden hayvan kavramı, bazı köpek ırklarının doğuştan saldırgan olduğu ön kabulüne dayanmaktadır. Bu yaklaşım da kanunun temel amacı olan ‘hayvanları koruma’ anlayışı ile bağdaşmamaktadır.”
Bilgel, kanunun eksikliklerini ise şöyle açıkladı:
‘Hayvanları yasaklamak yerine sahiplere sorumluluk yüklenmeli’
“Hayvanları Koruma Kanunu’nda hayvanları yasaklamak yerine, sahiplere daha fazla sorumluluk yüklemek gerekirdi. Sadece ihmal ve istismar edildiği için saldırganlaşan köpeklerin sorumluluğunun ait oldukları ırka değil, sahibine ait olduğu birtakım düzenlemeler getirilmesi, hayvanları koruma kanununun amacına daha uygun olurdu. ‘Tehlike arz eden hayvanlar’ sınıflandırma yetkisinin Tarım ve Orman Bakanlığı’na verilmiş olması da sakıncalı olup, keyfi uygulamaların önünü açmaktadır. Şayet bir sınıflandırma çalışması yapılacaksa da ‘tehlike arz eden hayvanların’ kinoloji uzmanlarının desteği ve görüşü doğrultusunda belirlenmesi gerekmektedir.”
‘Hayvan hastaneleri zorunlu tutulmalı’
“Yeni kanun ile yerel yönetimlere, ilgili karar organının uygun görmesi halinde, hayvan hastaneleri kurabilmesi yetkisi verilmiştir. Ancak illerde ve nüfusu belirli bir oranı aşan ilçelerde hayvan hastaneleri kurulması zorunluluğu getirilmemesi, ülkemizde en az 8 milyon hayvanla birlikte yaşadığımız düşünülürse, hayvan sağlığı yönünden asgari standartların sağlanması açısından da yetersizliğin ifadesidir.”
‘Avcılık düzenlenmeli’
“Hayvanların mal olarak değil canlı olarak görüldüğü bir Hayvanları Koruma Kanunu’nda avcılık ile ilgili bir düzenlemenin olmaması da endişe vericidir. Ülkemiz 1984’ten bu yana Bern Sözleşmesi’ne taraf olmasına rağmen, sözleşme ile koruma altına alınmış türlerin ihale yoluyla avlanmasına Merkez Av Komisyonu tarafından karar verilmektedir. Sayıları ülkemizde hızla azalan dağ keçileri, ceylanlar, nesli koruma altına alınan kuş türlerinin ihaleler yolu ile avlanmaya açılması kesinlikle kabul edilemez. Bu ihalelerin bir kısmı ancak kamuoyu baskısı ile iptal edilmektedir. Doğru olan ise bu canlıların kanunlar ile korunmasıdır. Bu nedenle yeni yasada yasal ve yasa dışı avcılık ile düzenlemelerin olmaması büyük bir eksikliktir.”
‘Hayvan hakları eğitimi verilmeli’
“Kanunda hayvan hakları konusunda eğitim ve farkındalık çalışmalarına yer verilmemesi de diğer bir önemli boşluktur. UNESCO Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer aldığı üzere ‘eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için olanak sağlamak zorundadır.’ Anaokulundan başlayarak eğitim kurumlarında hayvan hakları konusunda eğitim verilmesi zorunluluğunun getirilmesi, hayvanlara karşı işlenen suçların önüne geçmek için şarttır.”