TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİ OLARAK ANILMALIDIR.

Evet...

Sevgili okurlarım.

Ben sürekli olarak hukukun üstünlüğünü anlattım ve yazdım.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan geçen gün katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada hukuktan bahsederek noktayı koydu.

'HUKUK OLMAZ İSE DEVLET OLMAZ' dedi.

Her ülke için çok geçerli olmamakla birlikte, bazı ülkelerin onları dünyada meşhur eden bazı özellikleri vardır. Demokrasi kalitesi yüksek kimi ülkeler hukukta, özgürlüklerde ve insan haklarında halklarının mutluluğunu ve memnuniyetini sağlayan özellikleriyle ön plana çıkarken, hukukla, demokrasiyle arası iyi olmayan kimi ülkeler ise uyuşturucu ve mafya gruplarının kirli ilişkilerinin ön plana çıktığı negatif özellikleriyle anılırlar.

Mesela Amerika dediğimizde genellikle ‘özgürlükler ülkesi’ tanımının yanında, geçmişte siyahi vatandaşlarına ırk ayrımcılığı yaptığını da biliriz. Ama aynı zamanda dünyanın finans merkezi olduğunu, OSCAR Ödüllerini ve Hollywood’u da hatırlarız.

Almanya’nın otomotiv ve dayanıklı tüketim ürünleri dahil, gelişmiş teknolojinin merkezi olduğunu, İngiltere’nin yine finans dünyasının kalbi olduğunu, Fransa’nın her ne kadar bugün bir ölçüde kan kaybetmiş olsa da insan hakları ve özgürlük hassasiyetiyle anıldığını, en önemlisi de hala dünyanın kültür başkenti olma özelliğini koruduğunu, Avusturya deyince ise hiç tereddütsüz Mozart’ı ve klasik müziğin mabedi olarak tanımlanan Viyana’nın adını söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bazı ülkelerle ilgili başka bir tasnif daha var, mesela İtalya demokrasi ülkesi olmasına rağmen, Sicilya mafyası denince aynı zamanda İtalya akla geliyor, ne zaman Balkanlardan söz edilse, bir şekilde ‘Arnavut mafyası’nın adı mutlaka akla gelecektir.

Bir başka tasnife göre, Çin, Rusya ve Suriye gibi ülkeler diktatoryal uygulamalarıyla, Ortadoğu’daki krallıklar ve İran ise despotik uygulamalarıyla anılmaktadırlar. İnsanlara, kültürlere düşman Taliban’ı ve halkının tepesinde elinde balyozla duran diktatörün ülkesi Kuzey Kore’yi tasnif dışı tutmak gerekiyor.

Peki Türkiye neyi ile meşhur dersiniz?

İşte meselenin en zor tarafı da burası… Evet Türkiye son yıllarda yaşadığı hukuksuzluklara ve özgürlüklerin üzerindeki baskılara rağmen, biraz şeklen de olsa hala bir demokrasi ülkesi. Ama ne yazık ki Türkiye ekonomiden yargıya, eğitimden dış politikaya kadar bütün kurumların tek merkeze bağlandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte demokrasi liginden, hızla üçüncü sınıf demokrasiler ligine doğru ilerliyor. Dolayısıyla Türkiye artık demokratik değerlere verdiği önemle değil, antidemokratik uygulamalarıyla anılan bir ülke…

Ama Türkiye bugün çok daha derin ve hepimizi utandıran kirli bir fotoğrafla anılır hale gelmiş bulunuyor.

Maalesef Türkiye son günlerde organize suçlarda ürküten artışlara sahne oluyor. Bir taraftan içeride çeteleşmeler ürkütücü boyutlara ulaşırken, bir taraftan da bu çete savaşları yurtdışına taşmış durumda. Öyle ki yabancı çeteler Türkiye'yi hesaplaşma alanı olarak kullanıyorlar artık. Kamuya açık alanlarda uzun namlulu silahlarını konuşturan yabancı çeteler ülkeyi adeta mafya üssüne çevirmiş bulunuyor.

Çete-mafya üssüne dönüşen Türkiye ile ilgili her gün ortaya çıkan haberler, gerçekten hepimizi utandıracak boyutlara ulaşmış durumda. Bu kadarı da olmaz dediğimiz her şey oluyor… Mesela İsveç mafyasına Türk pasaportu vermişiz.

Interpol tarafından 'uyuşturucu kaçakçılığı' ve 'cinayete teşebbüs' suçlamalarıyla kırmızı bültenle aranırken Marmaris'te yakalanan 'Kürt Tilkisi' lakaplı Rawa Majid'in Türk vatandaşlığı aldığı ve İstanbul'da yaşadığı ortaya çıktı. Öte yandan, İsveç medyasında yer alan haberlerde, Türkiye'den iadesi istenen Majid'in yakalanması için paylaşılan çok gizli belgelerin sızdırıldığı iddia ediliyor.

Bu ve benzeri örnekler de gösteriyor ki bir ülkede ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesi kaybedilmişse, yargı üzerindeki siyaset gölgesi yüzünden adaletin terazisi şaşmışsa, daha da önemlisi kurumlar işlemez hale gelmişse orada herkes her istediğini yapabilir ve haliyle sokaklarda mafya racon kesmeye başlar ki işte esas tehlike de budur.

Aslında bu tehlikeli gidişin nereye varacağını İçişleri eski Bakanı Süleyman Soylu’nun o meşhur konuşmasını yaptığı gün görmüştük. Ne diyordu bakan: "Muhtarlarımız diyor ki 'Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz.' Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin."

Demek ki yargı siyasetin arkasından gelmeye, yani siyasetin ağzına bakmaya başlayınca işin sonu buraya geliyormuş. Şimdi ekonomide rasyonaliteye dönmeye çalışıyoruz, yaşadığımız ekonomik çöküşten kurtulmak için başka bir çaremiz de yok.

Ama biliyoruz ki bu yeterli değil, eğer yargıda, siyasette rasyonaliteye dönemezsek, ne ekonomik krizden ne de ‘mafya üssü’ olmaktan kurtulmamız asla mümkün olmayacaktır. Umarız bir devlet adamı ciddiyetine sahip olan yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Türkiye’yi ‘Çete-mafya üssü’ ayıbından bir an önce kurtarır.

YORUM EKLE

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0