İSTANBUL (AA) - İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kemik İliği Nakil Ünitesi'nden Dr. Tuğrul Elverdi, son günlerde bir dizide yanlış algıya neden olduğu için eleştirilen sahnelerin yer almasıyla gündeme gelen kemik iliği bağışı konusunda, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Nakillerin "iyi hastalıklar" ve "kötü hastalıklar", yani "kanser olmayan hastalıklar" ve "kanser olan hastalıklar" şeklinde sınıflandırıldığına değinen Elverdi, şu bilgileri verdi:
"Kök hücre bağışı ile kemik iliği bağışı arasında fark yok. İkisinde de amacımız kök hücre nakletmek, sadece kaynağımız farklı. Kemik iliğinden veya çevresel kandan toplayarak bunu yapıyoruz. Lenfosit içeriği açısından farklılık olması nedeniyle çevresel kanı kötücül hastalıklarda kemik iliği iyicil hastalıklarda veya HLA uyumu çok bozuk olan nakillerde tercih edilebilir. Çevresel kök hücre toplamaya göre biraz daha zahmetli bir iş ancak genel anestezinin getirdiği riskler dışında riskten bahsedemeyiz. Kişi 1 hafta yürümekte zorluk çekebilir. Bazı kişilerin sadece çevresel kan vermeye sağlık durumları uygun oluyor, akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları kemik iliği vericisi olmalarına engel olabiliyor."
Elverdi, çevresel kök hücre toplanmasının kan bağışından farkı olmadığını, sadece yapılan işlemde kırmızı kan yerine beyaz kan toplandığını anlatarak şöyle devam etti:
"1995 öncesinde kemik iliğindeki kök hücreleri çevresel kana dökebilen ajanlar elimizde yoktu. Nakiller mutlaka kemik iliğinden kök hücrelerin toplanarak yapılmasını gerektiriyordu. 1995'ten sonra GCSF denilen ilaçlar sayesinde kemik iliğindeki kök hücreleri çevresel kana döktürerek çevresel kandan kök hücreleri toplayabilmek mümkün oldu. Kemik iliği bizim için bir kök hücre kaynağı olarak sadece iyi niyetli, iyi huylu hastalıklarda kullandığımız bir tercih. Kemik iliği vericiliği, hastane şartlarında ve anestezi altında yapılması gereken bir yöntem. 200 noktadan kalça kemiğini delerek kök hücreleri topluyoruz. Vericiden ayıklamış olduğumuz kanı tekrar ona geri veriyoruz ki kansızlık yaşamasın. Bu işlem, genel anestezi almanın gerekliliği dışında risksiz bir işlem, vericiye ek bir sağlık problemi getirmez."
Elverdi, çevresel kök hücre kullanmanın kolay ve daha az girişimsel bir işlem olduğunu belirterek, "İyi niyetli hastalıklarda kemik iliğini tercih ediyoruz çünkü lenfosit içeriği daha fakir. Yarı uyumlu nakiller dediğimiz nakillerde, bazen akraba dışı uyumsuz nakillerde de lenfosit içeriği fakir olan graftlara ihtiyaç duyuyoruz. Bu durumlarda da kemik iliği kullanmak, genel anestezi altında vericiden kemik iliği toplamak gerekebilir. Bu da genel anestezinin getirdiği risk dışında vericiye ek rahatsızlık vermiyor." ifadelerini kullandı.
Vericilerin hastanede 2-3 gün gözlem altında tutulduğunu ve hastalık açısından 10 yıla kadar takip edildiğini anlatan Elverdi, çevresel kök hücre toplama sırasında kök hücreleri kana döktüren iğneler nedeniyle kemik ağrısı dışında, işlemin yan etkisinin olmadığını ifade etti.
Elverdi, "Bir kez verici olduktan sonra hastalığın nüksetmesi nedeniyle tekrar hücre vermek gerektiğinde ikinci veya üçüncü kez vericiye bu iğnelerin yapılmasının herhangi bir zararı olmadığı biliniyor. Vericinin kök hücrelerini topladığımız zaman onun kök hücre rezervini azaltmıyoruz çünkü kök hücreler yenilenebilen hücreler ve kemik iliğinde tekrar tekrar kendilerini yeniliyor. Kan bağışında olduğu gibi bu hücreleri almak oradaki kök hücre rezervinin kendisini yenilemesi açısından da vericiye yardımcı olabilecek bir süreç." diye konuştu.
"Verici havuzumuz ne kadar genişlerse o kadar çok hastaya yardımcı olabiliriz"Elverdi, kök hücre donörü olmak isteyenlerden bir tüp kan almanın yeterli olduğunu dile getirerek, "Bu kan daha sonra TÜRKÖK'ün kemik iliği bankalarında saklanıyor. Bir verici adayı uyumlu çıktığı zaman onunla bağlantıya geçiliyor. Aday, çevresel kök hücre vermek isteyebilir, kemik iliği vermek istemeyebilir. Bunların hepsi kişinin isteğine ve onayına bağlı." dedi.
Ağır aplastik anemi denilen iyi niyetli hastalığın en iyi tedavi şeklinin kök hücre nakli olduğuna işaret eden Elverdi, "50 yaş altı hastalarda tek çare gibi duruyor. Akut lösemilerin de artık genetik risk sınıflamaları var. Akut lösemilerin yüzde 20-30'u ilk verdiğimiz kemoterapilerle iyileşebiliyorlar ama bu genetik sınıflama erken nüks, geç nüks veya kemoterapiye dirençli gitme ihtimallerinden bahsediyor. Böyle bir durumda hastalık çok fazla ilerlemeden, kontrol dışına çıkmadan ve nüks etmeden erkenden nakile yönlendirmek bu hastalarda tek çözüm şekli." diye konuştu.
Türkiye'den son yıllarda akraba dışı nakil sayısının artmaya başladığının altını çizen Elverdi, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kampanyaları beklemeyip verici havuzumuz ne kadar genişlerse o kadar çok hastaya yardımcı olabiliriz. Hastalık bir gün hepimizin başına gelebilir ve o zaman çok çaresiz kalabiliriz. TÜRKÖK çok başarılı bir proje uyguluyor. Hem daha fazla HLA doku grubuna ulaşabilme hem nakil yapma sistem ve merkez sayısının artması sayesinde Türkiye'de son 2 senede nakilde akraba dışı oranı arttı."