Pîrî Mehmed, zamanının ilim merkezlerinden biri olan Amasya’da, en mümtaz âlimlerden ders alarak yetişti. Babasının ve amcası Zenbilli Ali Efendi’nin ilimlerinden de istifade etti.
İkinci Bâyezid Han Osmanlı tahtına çıkınca, padişahın maiyetinde bulunan ilim ve fazilet sahipleri ile birlikte, Pîrî Mehmed Çelebî de İstanbul’a geldi. Sofya, Silivri ve Galata kadılıklarında bulunduktan sonra, Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’daki imaretine mütevelli tayin edildi. Ardından Maliye kalemine geçerek Hazine ve Anadolu Defterdarı oldu, Çaldıran muharebesine Rumeli Defterdarı olarak katıldı.
Selim Han değerini ölçüp biçtiği Pîrî Mehmed’i Çaldıran zaferinden sonra paşalıkla üçüncü vezirliğe getirdi, Mısır seferine giderken de İstanbul’un muhafazasına memur etti. Mercidâbık ve Ridâniye muharebelerini kazanıp “Hâdi-mü’l-Haremeyn” unvanıyla geri dönerken, Pîrî Mehmed Paşa’yı İstanbul’dan davet etti. Şam’da orduya katılan Paşa, burada veziriâzamlık görevine tayin olundu.
“Yerini tutar adam bulamıyorum”
Pîrî Paşa, sarayda din ve dünya işlerinde, saltanat ve hilâfet konularında padişahın yardımcısı oldu. Gece yarılarına kadar, devlet ve millet işlerini görmek için evinde toplantılar yapardı. Ülkede ortaya çıkan haksızlık ve zulümlerle ilgili bilgi edinmeye de çalışır, geceleri pek az uyurdu.
Çünkü bu hususta Selim Han’ın da çok büyük gayretleri vardı. Geceleri çeşitli vesilelerle kapıcılardan bazılarını veziriazamın evine gönderir, Müslümanlar’ın işleri görülüyor mu diye takip ettirirdi. Yavuz’a göre, memlekette zulüm ve haksızlık olduğunu bilmemek en büyük günahtı. Zaten o, kendisini bir padişah gibi de bilmezdi. “Yüce Allah’ın âciz, hakîr kulu, yeryüzünde kullarının önemli işlerini kayırmağa koyduğu en aşağı yaratığım” buyururlardı.
Selim Han, devlet ve millet işlerinde ihmale kesinlikle göz yummaz, sebep olanları suçun durumuna göre derhal cezalandırırdı.
Onun bu huyunu bilen Pîrî Mehmed Paşa, bir gün, “Padişahım eninde sonunda beni azledecek veya cezalandıracaksınız. Hemen bir gün evvel halâs etseniz münasiptir” deyince, bir hayli gülen Selim Han, şu sözlerle kadirşinaslığını ifade edecektir:
“Benim dahi muradım budur. Lâkin yerini tutar bir adam bulamıyorum. Yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır.”
Zeval nasıl olur?
Yavuz Sultan Selim, çeşitli meselelerde bu olgun ve akıllı veziri ile istişarede bulunur, onun bilgi ve görüşlerinden istifade ederdi. Bir gün sohbette, kendisine şu soruyu sordu:
“Pîrî Lalam! Allahü teâlâ’nın emri, Resûl-i ekrem efendimizin mucizesiyle Mısır’ı fetheyledik. Hâdimü’l-Haremeyn (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) olmakla şereflendik. Her gittiğimiz yerde fetihler müyesser oldu. Emrimize muhalefet edecek kimse kalmadı. Bu halde devletimizin zevali ihtimali var mıdır?..”
Pîrî Mehmed Paşa’nın sanki çağlar ötesini görüyormuşçasına verdiği cevap şöyleydi:
“Dedelerinizin koydukları kanun ve kaideler yürürlükte kalıp tatbiki devam ettikçe, bu devletin zevali, yıkılması mümkün değildir. Ama evlâtlarınızın hilâfetleri zamanında, akılsız veziriazamlar tayin edilir, rüşvet kapıları açılır, rütbe ve makamlar ehli olmayanlara verilir, devlet işlerinde kadınların hükmü yürürse, o zamanbu devlette karışıklık ve düzensizlik hüküm sürer.”
Bunun üzerine bir müddet düşünceye dalan Yavuz Sultan Selim, “Allah’ım bizi koru” duasını yapacak ve Pîrî Paşa’ya ihsanlarda bulunacaktı.
Kanunî’nin saygısı
Pîrî Mehmed Paşa, Yavuz Sultan Selim’in hilâfetinin sonuna kadar vezîriâzamlık görevine devam etti. Özellikle İstanbul tersanesinin yeniden kurulması ve donanmanın güçlenmesini sağladı. Kanunî zamanında bu faaliyetlerin semereleri görülmüştür.
Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk yıllarında da vezîriâzamlık mevkiini muhafaza eden Pîrî Mehmed Paşa, Belgrad ve Rodos’un fetihlerinde ısrar edip, Osmanlı topraklarına katılmasını sağladı. Arza girdiği zamanlar, Kanunî Sultan Süleyman, bu tecrübeli ve ağırbaşlı ihtiyar vezirin önünde hicap duyar, kendisine çok iltifatta bulunur ve saygı gösterirdi. 1523 yılında, 200.000 akçalık vezaret hasları verilerek emekli edildi.
Silivri’deki çiftliğine çekilen Pîrî Mehmed Paşa, orada sakin bir hayat sürüp, kalan ömrünü ibâdet ve taatla geçirdi. 1533 yılında Edirne’de vefat etti. Silivri’de yaptırdığı camii yanına defnedildi. Vefatına“Pîrî Paşa’nın mekânın Adn ide Hayy-ı Vedûd” (940/1533-34) sözüyle tarih düşürülmüştür.