CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: Bir sözünüz varsa o sözün ilk kelimesi 'demokrasi' olmalıdır

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Bir sözünüz varsa o sözün ilk kelimesi 'demokrasi' olmalıdır. Şimdi Türkiye ve dünyanın bütün demokratları birleşmek zorundalar. Demokrasiyi kendi ülkemize getirmeliyiz." dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: Bir sözünüz varsa o sözün ilk kelimesi 'demokrasi' olmalıdır
banner98

ANKARA (AA) - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Bir sözünüz varsa o sözün ilk kelimesi 'demokrasi' olmalıdır. Şimdi Türkiye ve dünyanın bütün demokratları birleşmek zorundalar. Demokrasiyi kendi ülkemize getirmeliyiz." dedi.

Kılıçdaroğlu, Sheraton Otel'de başlayan 14. Türkiye Eczacılık Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşmada, bir sorun varsa o sorunu çözmek için sorunun bütün parametrelerini dinlemek ve parametreler çerçevesinde çözüm üretmek gerektiğine dikkati çekti.

Sağlık ve sosyal güvenliğin öteden beri Türkiye'nin temel sorunlarından olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu anımsattı.

Anayasa Mahkemesinin, bir kararında sosyal hukuk devletini, "Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet" olarak tanımladığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, o nedenle sosyal devleti güçlü kılmak için bazı ek düzenlemeler yapıldığını aktardı.

Sorunlara bütüncül bir pencereden bakmak gerektiğinin, siyasilerin ise genelde oy kaygısı ile popülist yaklaştıklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Birinci olarak ülkede yaşayan bireyler açısından soruna bakacaksınız. İki, sağlıkta çalışanlar ve onların çalışma koşulları açısından bakacaksınız. Üç, tıbbi donanım ve tıbbi malzeme açısından bakacaksınız. Dört, ilaç sektörü ve kullanımı açısından, beş, sağlık harcamaları ve sosyal güvenliğin finansmanı açısından bakacaksınız. Eğer bu beş parametreyi bir araya getirip sorunu çözme konusunda bir irade ortaya koyamıyorsanız sorunu çözemezsiniz. Nitekim Türkiye'nin sağlık ve sosyal güvenlikte var olan sorunlarını derinleşerek sürdürmesinin temelinde bu 5 soruna eş zamanlı yaklaşamaması var. Sorunun bileşenlerini bir araya getirip ortak aklı egemen kılarsanız, sorunu çözersiniz."

9 sigorta dalı var

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 1950'li yıllarda 102 sayılı sözleşmesi ile sosyal güvenliğin asgari normlarını belirlediğini söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu, "sağlık, işsizlik, yaşlılık, iş kazaları, meslek hastalıkları, analık, maluliyet, ölüm ve aile yardımları sigortası" olmak üzere 9 sigorta dalının belirlendiğini bildirdi.

Türkiye'nin bu sözleşmeyi 1971 yılında yasalaştırdığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Ancak bizde 8 sigorta dalı var, 9'uncu sigorta dalı yok. Bizde uygulanmayan, aile yardımları sigortası." ifadesini kullandı.

Bu sigorta dalının önemini bir örnekle açıklayan Kılıçdaroğlu, 55 yaşında işten çıkarılan ve iş bulamayan bir kişinin 65 yaşına kadar bu sigorta dalıyla geçinebileceğine işaret etti.

Kılıçdaroğlu, eczacılara seslenerek, "Eğer bir sözünüz varsa, bu söze 'Aile yardımları sigortasını uygulayın' diyerek başlayın." dedi.

Bir toplumda gelir eşitsizliği varsa en büyük faturayı yoksulların ödeyeceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Ekonomik kriz var, faturayı kim ödeyecek? Normalde halkın fatura ödeme lüksü yoktur, faturayı önce ülkeyi yönetenler ödemeli." diye konuştu.

Acile 130 milyon başvuru

Zonguldak'ın Devrek ilçesi Eğerci köyünde yaşayan diyabet hastası 17 yaşındaki Dilara Kilcioğlu'nun, yol parası bulamadığı için kontrollerine gidemediği ve bu nedenle hayatını kaybettiği haberlerini hatırlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Eğer 21. yüzyılın Türkiye'sinde bu dramı yaşıyorsak hepimizin oturup düşünmesi lazım. Türkiye'de 130 milyon acile başvuru varsa oturup düşünmemiz lazım. Neden? 6 liralık, 10 liralık katkı payı ödememek için. Bu yoksulların sözcüsü kim olacak?" dedi.

Türkiye'de hastaneye gidenlerin 14 ayrı katkı payı ödediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, hükümetin yine popülist bir yaklaşımla seçimler öncesi, Genel Sağlık Sigortası primini ödemeyenlerin 31 Aralık 2018'e kadar sağlık hizmetlerinden faydalanması yönünde düzenleme yaptığını söyledi.

"Bu tarihten sonra hastaları ölüme mi terk edeceğiz, nasıl bir siyaset anlayışıdır bu?" sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"İkinci alan sağlık çalışanları ve çalışma koşulları. Her sağlık çalışanı iyi koşullarda hizmet vermek, iyi bir gelir elde etmek ister. Emekli olunca da insan gibi yaşamak ister. Ama bırakın sağlık çalışanlarını, kamuda çalışanlarının yüzde 90'ı böyle bir avantajdan tümüyle yoksundur. Eğer sorunu bir bütünlük içinde ele alıp değerlendireceksek bu çerçevede bakmak gerekiyor. Siyasetçiler bazen işi kolaycılığa sürüklüyor. Popülist propagandanın getirdiği bir şey; hekimi suçlamak işin içinde en kolay unsur oluyor. Hekimi, eczacıyı suçladığınız andan itibaren yurttaş hekimi bir düşman olarak görmeye başlar. Cumhuriyet tarihi boyunca, 83 yılda bir doktor şiddet dolayısıyla hayatını kaybetmiştir ama son 16 yılda 11 hekim hayatını kaybetmiştir. Bu, toplumun geldiği noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir."

Milli sanayi çağrısı

Tıbbi donanım ve tıbbi malzeme açısından değerlendirmelerde de bulunan Kılıçdaroğlu, dünyada bunları üretenlerin tekel konumunda olduğunu ve piyasayı kendilerinin belirlediğini aktardı.

Kılıçdaroğlu, "Tekelci bir anlayış vardır ve fiyatlar yüksektir. Yapılması gereken, milli sanayimizi güçlendirmektir, bu ürünleri Türkiye'de üretmektir. Eğer bu ürünleri üretemezseniz, başkalarının ürettiği ürünleri tüketen toplum olursunuz. Bunu üretmenin yolu da üniversitelerin bilgi üretmesinden geçiyor. Üniversiteleri bilgi ürütmeyen toplumların büyüme şansı yoktur." açıklamasını yaptı.

İlaç sektörü ve ilaçların kullanımı açısından değerlendirmeler de yapan Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde milli ilaç sanayisini desteklemek ve Türkiye'nin sömürü çarkından kurtulması için eş değer ilaç uygulamasını hayata geçirdiğini anlattı.

Kemal Kılıçdaroğlu, "Bugün Türkiye ilaç tüketiminde dünyada 16'ncı sıradadır ve kesinlikle milli ilaç sanayisinin gelişmesi gerekiyor. Onun için de üniversitelerin bilgi üretmesi lazım." diye konuştu.

Sağlık harcamaları ve sosyal güvenliğin finansmanı başlığına da değinen Kılıçdaroğlu, bu başlığın yeni bir bilim dalının doğmasını sağladığını belirterek, Aktüerya Bilimleri Bölümünün önemini anlattı.

Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"İlaçlar pahalı, tıbbi cihazlar pahalı, şehir hastanelerinde dolar bazlı verilen garantiler var, onlar da pahalı dolayısıyla SGK sistemi açık vermeye devam ediyor. Yeni ekonomi programında açıklandı, 2017'de 16,7 milyar lira olarak görülen sosyal güvenlik açığı 2021'de 39 milyar 700 milyon liraya çıkacak. Yine ekonomi programında deniyor ki 'SGK harcamalarında 2,5 milyar lira tasarruf yapılacak.' Ben de merak ediyorum, bu nereden olacak? Emeklilik yaşı uzadı, prim günü uzadı, emekli aylığı düştü, peki açık neden büyüyor? Bir sözünüz varsa bu sorunun yanıtını isteyeceksiniz. Bütün bunlara rağmen SGK'de açık neden büyüyor? Bunu her şeyden önce öğrenme hakkı eczacıların."

Sorunların çözümünün demokrasi ortamında bulunabileceğine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, demokrasi ortamında insanların düşüncelerini özgürce dile getirebileceğine dikkati çekti.

Türkiye'nin bir çadır devletine dönüşmemesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Hapishaneler tıka basa dolu. Gazeteciler, avukatlar, milletvekilleri, öğrenciler var, herkes var. Ama şu gerçeği herkesin bilmesini isterim; güçlü olanlar dışarıda, hak arayan ama gücü olmayan, parası olmayanların tamamı içeride. Avukat parası ödeyemeyecek konumda olanların yüzde 99,9'u içeride." dedi.

Cemal Kaşıkçı cinayeti

Dışardan müdahalelere boyun eğen bir Türkiye olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bu durumun ağrına gittiğini söyledi.

Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Merkel telefon ediyor, bir gazeteciyi bırakıyorsunuz. Trump telefon ediyor, papazı rahatlıkla bırakıyorsunuz. Başka, Macron telefon ediyor gazeteciyi serbest bırakıyorlar. Suudi Kralı telefon ediyor, Türkiye'de cinayet işleyenler ellerini kollarını sallayarak dışarı gidiyor. Demokrasi eğer bu ülkede sağlıklı işleyebilseydi ve gerçekten korku egemen olmasaydı, Türkiye'nin ayağa kalkması gerekirdi. Türkiye bir çadır devleti değildir. 1990'larda bırakın cinayet işlemeyi konsolosluklarda yapılan eylemler dolayısıyla konsoloslukların etrafı çevrilmiş, cinayet işleyen birisi Türkiye'de yargılanmış, cinayeti özendirenler yine konsolosluğun etrafı çevrilerek teslim alınmış ve yargılanmıştır. Amerika'da konsolos eşini hareket halindeki arabadan attı diye konsolos tutuklanır, bizde geliyorlar cinayet işliyorlar, boğuyorlar, parçalara bölüyorlar, ellerini kollarını sallayarak yurt dışına gidiyorlar ve Suudi Kralı telefon açıp teşekkür ediyor. Ne için?

Çadır görünümünden Türkiye'nin süratle çıkması gerekiyor. Kendi sorunlarımızı kendi irademizle çözmek zorundayız. Demokrasi herkese lazımdır. Bir sözünüz varsa o sözün ilk kelimesi 'demokrasi' olmalıdır. Şimdi Türkiye ve dünyanın bütün demokratları birleşmek zorundalar. Demokrasiyi kendi ülkemize getirmeliyiz. Beraber, huzur içinde yaşamak istiyoruz, düşüncelerimizi özgürce ifade etmek istiyoruz. Türkiye'nin karabasandan çıkması gerekiyor, bu görev bu ülkenin aydınlarına düşüyor. Demokrasiden yana olanlar-demokrasiye karşı olanlar, geldiğimiz süreç budur. Demokrasiden yana olanların el ele, gönül gönüle vermesi lazım."

Muhabir: Barış Gündoğan

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0