Devlet Tiyatro Salonu’ndaki programa Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan, Büyük Birlik Partisi (BBP) İl Başkanı Erdal Özkan, Merkez İlçe Başkanı Aziz Döngel, Alperen Ocakları Genel Sekreteri Battal Acar, Çorum Alperen Ocakları Başkanı Fatih Yücel ve davetliler katıldı.
Gecede bir açılış konuşması yapan Alperen Ocakları Başkanı Fatih Yücel, kültür emperyalizmi ile baskı altına alınan Türk gençliğinin noel baba kıyafetleriyle sokakta gezdirilmeye çalışıldığını söyledi.
Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan ise, merhum BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nu ulu bir çınara benzeterek, “Muhsin başkanda çınar gibi Anadolu’dan beslenen Anadolu toprağına sımsıkı bağlı olan değerli bir insandı. İsmi gibi Muhsin bir insandı. Allah’ın sevdiği bir kuluydu. Yüce Allah onu sıradan bir ölüm değil şahadetle aramızdan ayırdı” dedi.
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mevlüt Uyanık ise, BBP lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını bu millete adayan bir dava adamı olduğunu söyledi.
Yazıcıoğlu’nun 25 Mart’ta anılmasını ve onun kaybıyla Türkiye’de nelerin kaybedildiğinin hatırlanmasını öneren prof. Dr. Mevlüt Uyanık, onun vefatıyla kimlerin kazançlı çıktığının tefekkür edilmesini istedi.
Bazı vedaların erken olduğunu anlatan Uyanık, “Muhsin başkan Hakk’a yürüdü. Rahmeti rahmana kavuştu. Vuslat, bu açıdan üzülecek bir durum yok. Hepimiz ona aidiz ve günü geldiğinde O’na döneceğiz. Sürekli özlemini duyduğu sonsuzluğa ulaştı. Biricik amacı rızası kavuşmak olduğu rabbi “Gel artık sürekli kendinden verdin, ama bir karşılığını bulamadın. Sürekli üzdüler seni sen hiç şikayet etmedin. Ama sürekli kırdılar seni, sen daha fazla yıpratma kendini gel” dedi. Sürekli zor zamanların adamı oldu. Nasılsa bu baskılara direnecek bir er kişi ve arkadaşları var denildi. Ama yeter bu iki yüzlülükler içerisinde fazla yıpranma diyerek yanına çağırdı. Bu açıdan bakılınca geri kalanlar için bir veda. Üstelik zor bir veda. Bütün milletin yüreğini sızlatan iyi ama biz niye böyle bir delikanlı insan, milli, yerli direnç noktasını gördüğümüz halde bilemedik dedirten bir sızı, bütün bedeni yorgun ve halsiz bırakan bir sızı. O kadar ki hiç ummadığınız ve kanaat önderi diye sunulan bir kişi mevcut kaos ve karmaya meşruiyet sağlamak için binbir mazeret uyduruyor, fıkıhtan kurallar getiriyor ve en sonunda hiç alakasız şekilde rahmetlinin ismini zikrediyor. Madem bu kadar seviyorsunuz, onun muhsini tavrını önemsiyorsunuz niçin onun gibi yanlışa evet dememeyi seçmiyorsunuz diye sormazlar mı insana” diye konuştu.
Muhsini tavır hakkında da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Mevlüt Uyanık, Cibril hadisinde iman ve İslam’ın şartlarını gereğiyle yapmanın kişiyi ihsan mertebesine sevk ettiğinin belirtildiğini ifade ederek, bunun bedenen halk içinde, gönül ve kalp ile Hak ile beraber olmak olduğunu kaydetti.
Bu durumun imanın manevi olarak Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya ilave bir tutumun tezahürü olduğunu, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar devam eden süreci ifade eden evrensel İslam’a aktif bir katılımın olduğunu gösterdiğini anlatan Uyanık, “İslam evrendeki tüm yaratılmışların O’na teslim olduğunun bilincinde olmayı, son pratik yol ve yöntem olan Hz. Muhammed’in getirdiklerine uygun davranmayı ifade eder. Bu özgür irade ile seçilen İslam olup emredileni yapmayı gerektirir. Bunun sonucunda varoluş sebebimiz ve en yüce gayemiz olan biricik hakikate ulaşmak, onun sıfatları üzerinde düşünerek gücümüz yettiğince ona benzeme çalışmak bir nevi O’nun ahlakı ile ahlaklanmak aşaması olan ihsan mertebesi gelir” diye konuştu.
İhsan mertebesinde ihlasın gerçekleştiğini anlatan Uyanık, “Yani bütün ibadetler insan şuurunu iyiye, doğruya yönlendirerek, onları olgunlaştırarak, güzel davranışlar sergilemesini sağlar. Bu nokta taklidi imandan kurtulmayı özümsenmiş, içselleştirilmiş imanı gösterir. Bu aşamalar bütün gücünü kullanarak Allah’ın sıfatları üzerinde düşünerek ona benzemeye çalışmaktır. Bu mertebe ulaşana Muhsin denir. Yani O hem iyilik hemde güzelliği içinde yaşayan eylemler yapan kişidir. Bunu gerçekleştirdiği için olsa gerek muhsin, diğer peygamberlere gönderilen pratikler, yöntemler ve bunların sonucunda oluşan medeniyetleri de bir bütünlük içinde değerlendirir. İnsanlığın fikri mirasını bu bakış açısıyla incelediği için, mevcut farklılıklara rağmen birliği temin etmeyi mümin, Müslim ve Muhsin olmanın gereği olarak görür. Muhsin kişi diğer insanlarla olan münasebetlerini İslam’ın sözlük anlamının gereği olarak barışçıl bir şekilde sağlamaya çalışır. Diğer bir ifadeyle rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırır” şeklinde konuştu.
Bu çağrının Tevhid öğretisinin tarihin, hayatın, bilginin, birliğine doğal olarak yansımasının gereği olduğunu dile getiren Uyanık, konuşmasında şunları kaydetti;
“Çünkü iman esaslarını bilmek, kişinin nefsinin arınmasını hedefler ve Hakk’ın bilgisine ulaştırır. İslam esasları bu bilgiye uygun davranmayı ister. Hayrın, güzelliğin, iyiliğin bilgisine ulaştırır. Teori ve pratik uyumundan çıkan ihsan mertebesi bütün farklılıkların farkında olup, iyilikte ve güzellikte yarışmanın ve kesinlikle bunu ayrışmaya dönüştürmemenin bilincinde olmak demektir. Bu kamil insandır artık, gücü nispetinde varılabilecek en yüksek noktaya ulaşmış kişidir o. Biricik ve evrensel hakikate ulaşmak için farz kılınan hususları yapıp, nafile ibadetlerine de dikkat ettiği için Allah’ın rızasını kazanmıştır. Bu kişinin Allah sevgisi karşılıksız kalmayacaktır. Allah’ta onu sevecek, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olacaktır”
Program İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yar. Doç. Dr. Ömer Başkan’ın Kuran-ı Kerim tilaveti, sema ve devran gösterilerinin ardından sona erdi.
Güncelleme Tarihi: 01 Ocak 2014, 15:53