Washington-Tahran ilişkisini sona erdiren elçilik işgali

İran ile ABD arasındaki tüm diplomatik köprülerin atılmasına neden olan 4 Kasım 1979 tarihindeki ABD Tahran Büyükelçiliği işgalinin üzerinden 39 yıl geçti.

Washington-Tahran ilişkisini sona erdiren elçilik işgali
banner98

TAHRAN (AA) - MUHAMMET KURŞUN - İran Şahı Muhammed Şah Rıza Pehlevi'nin monarşik yönetimine son verilen 10 Şubat 1979 devriminin ardından devrim lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin "birincisinden daha büyük bir devrim" olarak nitelendirdiği ve İran ile ABD arasındaki tüm diplomatik köprülerin atılmasına neden olan 4 Kasım 1979 tarihindeki ABD Tahran Büyükelçiliği işgalinin üzerinden 39 yıl geçti.

Modern dünya diplomasi tarihinde en uzun diplomatik rehine krizi olarak kayıtlara geçen olayda ABD'nin Tahran Büyükelçiliği, İran devriminden 9 ay sonra 4 Kasım 1979'da kendilerine "İmam'ın Çizgisindeki Öğrenciler" adını veren ve sayıları binlerle ifade edilen silahlı gruplar tarafından işgal edildi.

Büyükelçiliği işgal eden silahlı gruplar, gizlice kaçmayı başaranların ardından kalan 66 diplomattan hasta bir kadın ile 13 Afrika kökenli Amerikalıyı serbest bıraktı ve 52 kişiyi 444 gün boyunca rehin tuttu.

Büyükelçilik işgali İran rejiminin kontrolünde gerçekleşti

Rehine krizi olarak kayıtlara geçen Büyükelçilik işgaline, ABD'nin karşı devrim için casusluk faaliyetleri iddiaları ve İran devriminden sonra ülkeden kaçan Muhammed Rıza Şah Pehlevi'nin ABD tarafından tedavi için kabul edilmesi gerekçe gösterildi. İran, Şah Pehlevi'nin yönetimi sırasında işlediği suçlardan dolayı yargılanması için iade edilmesini talep etti. Ancak İran'ın bu talepleri ABD tarafından reddedildi.

Tahran yönetimi, ABD'yi "Şah'ın suç ortağı" olmakla suçladı ve sığınma talebini de bu nedenle kabul ettiğini ileri sürdü. İran'a göre Washington yönetimi, 1953 yılında demokratik bir seçimle iş başına gelen Başbakan Muhammed Musaddık'a CIA destekli yapılan darbe gibi, kendilerine de karşı bir devrim yapmayı planlıyordu.

İran devriminin lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni, elçiliği "Casusluk yuvası" ilan ederek silahlı öğrencilerin buraya saldırmasını teşvik etti ve sefarethane işgal edildikten sonra olayı "Birinci devrimden daha büyük bir devrim" şeklinde nitelendirdi. İşgalin Humeyni'nin 4 Kasım 1964 tarihinde Şah tarafından Türkiye'ye sürgüne gönderilişinin 15'inci yıl dönümünde gerçekleştirilmesi de devrim yanlıları için özel bir anlam taşımaktaydı.

Devrim liderliği tarafından teşvik edilen, desteklenen ve yönlendirilen ve devrimin ilk yıllarında muhafazakar kanadın önemli simalarından olan ancak daha sonra reformistlerin öncülerinden biri olarak siyaset sahnesine giren İbrahim Asgarzade önderliğindeki silahlı öğrenciler, uzun bir planlamanın ardından 4 Kasım 1979 tarihinde Büyükelçilik binasının duvarını aşmayı başararak içeri girdi. Bu esnada birçok diplomat yakalanmadan kaçmayı başardı, bunlardan 6 kişi de gizlice Kanada elçiliğine sığındı. Kaçmayı başaramayanlar rehin alındı.

Büyükelçiliğin ele geçirilmesinden sonra İranlı makamlar, ülkelerinin aleyhine hazırlanan CIA'e ait 70 gizli casusluk belgesinin ele geçirildiğini ileri sürdü.

İşgalde yer alan öğrenciler önemli makamlara getirildi

İşgale karşı çıkan dönemin İran Başbakanı Mehdi Bezirgan, hükümetinin bunu önleme konusundaki başarısızlığının ardından olayı protesto etmek için 6 Kasım'da görevinden istifa etti. Bezirgan'ın yanı sıra kabinedeki birçok bakan da bu olaya itiraz etti.

Elçilik işgalini organize eden ve içinde yer alan öğrencilerden Hüseyin Dehkan Savunma Bakanlığı, İzzetullah Zerkami İran Radyo ve Televizyon Kurumu Başkanlığı, Habibullah Biteref Enerji Bakanlığı, Rıza Seyfullahi Emniyet Genel Müdürlüğü ve eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin kardeşi Muhammed Rıza Hatemi milletvekilliği yaptı. Muhammed Ali Caferi ise hâlâ Devrim Muhafızları Genel Komutanlığı görevini yürütüyor.

ABD'nin elçilik işgaline tepkisi ve attığı adımlar

Amerikan yönetimi, büyükelçilik çalışanlarının rehin alınmasını diplomatik dokunulmazlığın çiğnenmesi nedeniyle uluslararası hukuk kurallarının açık bir ihlali olarak değerlendirdi ve bu olaydan sonra iki ülke arasındaki tüm diplomatik ilişkiler kesildi. İran'dan petrol ithalatı 12 Kasım'da sona erdi ve yaklaşık 8 milyar dolarlık İran varlığı 14 Kasım'da donduruldu. Elçiliği işgal eden silahlı "öğrenci grubu", daha sonra rehinelerin serbest bırakılması için ABD'de dondurulan İran parasının iade edilmesini şart koşmaya başladı.

Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, olayın Washington yönetimi için ne kadar önemli olduğunu “4 Kasım 1979, asla unutamayacağım bir tarih” sözleriyle ortaya koyuyordu.

Carter, Körfez'e yakın sularda devriye gezen ABD ordusuna ait USS Nimitz (CVN-68) ve diğer savaş gemilerinin de kullanılarak rehinelerin kurtarılması için operasyon yapılmasını emretti. Ancak bu ve buna benzer girişimlerin başarısız olması nedeniyle Washington yönetimi ara bulucular üzerinden müzakere kanallarını devreye soktu. Şah Pehlevi'nin ABD'den ayrılıp 27 Temmuz 1980'de Mısır'ın başkenti Kahire'de kanserden ölmesi ve Irak'ın 22 Eylül 1980'de İran'a karşı savaş başlatması, Tahran yönetimini Cezayir aracılığıyla Washington yönetimiyle masaya oturmak durumunda bıraktı. Çünkü bu olay İran-Irak savaşını çok etkilemişti ve İran bu nedenle elini hızlı tutup bir an önce ABD ile anlaşmak istiyordu.

ABD ile İran arasında uzun süren Cezayir müzakerelerinin ardından 20 Ocak 1981'de varılan anlaşmanın resmen imzalanmasıyla rehinelerin bırakılması kabul edildi. Bu gelişmeden kısa bir süre önce 4 Kasım 1980 tarihinde mevcut Demokrat Başkan Jimmy Carter, eski Cumhuriyetçi California Valisi Ronald Reagan ve eski Cumhuriyetçi Senatör, iş adamı bağımsız John B. Anderson arasında ABD başkanlık seçimleri yapıldı. Seçimleri sürpriz bir şekilde Cumhuriyetçi aday Ronald Reagan kazandı.

Jimmy Carter, 20 Ocak'ta görevi Reagan'a devretmeden rehinelerin serbest bırakıldığı haberini vermek istiyordu ve fazlaca uzattığı konuşması sırasında beklediği haber bir türlü gelmedi. Görevi selefinden devralan Reagan ise konuşmasına başlar başlamaz İran'ın, rehineleri Amerikalılara teslim ettiğini açıkladı. Rehinelerin serbest bırakılmasının böyle kritik bir zamanlamaya denk getirilmesi önemli tartışmaları da beraberinde getirdi. Bazılarına göre İran, rehinelerin salınmasını geciktirerek süreç boyunca anlaşmaya yanaşmayan Carter'a tarihi bir ders vermişti, ancak diğer bir kesim tarafından da ABD'nin iş başına geçen yeni yönetimi ile İran arasında önceden bir anlaşma yapıldığı ve Tahran yönetimine bunun karşılığında silah satıldığı iddiaları gündeme getirildi.

21 Ocak 1981'de zamanın ABD Başkanı Ronald Reagan görevi 1 gün önce sona eren eski başkan Jimmy Carter’ı, Almanya’ya gönderdi. Amaç, Tahran’da 444 gün rehin tutulan Amerikalı rehinelerin alınarak ülkelerine götürülmeleriydi. Esirlerin teslimi Almanya’daki bir Amerikan askeri havaalanında gerçekleşti.

Bozulan ilişkiler bir daha düzelmedi

O gün bozulan Tahran-Washington ilişkilerindeki gerginlik bugün de devam ediyor. Barack Obama döneminde iki ülke arasında Umman Sultanlığı aracılığıyla 2012 yılının başlarında başlayan diplomatik temaslar netice verdi ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Kasım 2014'te Umman'da bir araya geldi. İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 5 daimi üyesi (ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya) ve Almanya yaklaşık 3 yıl süren görüşmeler ve İsviçre'deki uzun müzakerelerden sonra Temmuz 2015'te Tahran yönetiminin nükleer çalışmalarının kontrol altına alınmasına dair bir anlaşma yaptı ve bu Ocak 2016'ta yürürlüğe girdi.

Bu nükleer anlaşmanın yapılmasıyla yumuşama sinyali veren ilişkiler, ABD Başkanı Donald Trump’un göreve başlamasından sonra nükleer anlaşmayı iptali ve akabinde yeni yaptırımlara başlaması nedeniyle ABD-İran ilişkileri yeniden gergin bir döneme girdi. Trump İran'a yönelik yeni yaptırım paketinin birinci aşamasını 7 Ağustos'ta uygulamaya geçirdi, ikinci yaptırım paketi için verilen süre ise bugün doluyor ve İran petrolünü hedef alan ambargolar yarın devreye giriyor.

Rehine krizinin dünyadaki yankısı

10 Şubat'taki devrimle dünya gündemine oturan İran, ABD karşıtı cephede yer alan grupların ve devletlerin de ilgi odağı oldu. Humeyni yönetimindeki İran, devrimden 9 ay sonra gerçekleştirdiği bu hamleyle bir adım daha ileri gitmiş ve ABD karşıtlığıyla bilinen çevrelerde büyük sempati uyandırmıştı.

ABD Büyükelçiliğinin işgali, İran ile Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya'yı birbirine yakınlaştırmış ve Kaddafi'nin Irak savaşında bu ülkeye destek vermesine neden olmuştu. İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı askerler bu tarihte Libya'da askeri eğitim aldı. Küba lideri Fidel Castro ise Humeyni'ye devrimci bir antiemperyalist olarak övgülerde bulundu.

Bu olayın yıl dönümü olan 4 Kasım, ülkede her yıl "Küresel Emperyalizme Karşı Milli Mücadele Günü" olarak kutlanıyor ve Büyükelçilik binası önünde geniş gösterilere sahne oluyor. İşgal edilen Büyükelçilik binası ve yeri de günümüzde Devrim Muhafızlarına bağlı silahlı unsurlar tarafından kullanılıyor.

Rehine krizinin sinema filmi çekildi

Rehine krizi, İran devletinin büyük tepkisini çeken ödüllü ARGO sinema filmine konu oldu. Emekli bir CIA ajanının gerçek hayat hikayesini konu alan ve işgalden kaçmayı başarıp Kanada Tahran Büyükelçiliğine gizlice sığınan 6 Amerikalı diplomatın İran'dan kaçırılması olayını dramatize eden Ben Affleck yönetmenliğindeki 2012 yapımı Amerikan dramatik gerilim sinema filmi ARGO, 85. Akademi Ödülleri'nde En İyi Kurgu, En İyi Uyarlama Senaryo ve En iyi Film ödüllerini kazandı. Hikâye 2007 yılında CIA operasyon sorumlusu olan Tony Mendez'in yazdığı "The Master of Disguise" isimli kitap ve Joshuah Berman'ın konu hakkında Wired isimli dergide yazdığı "The Great Escape" isimli makale ile açığa çıktı.

Ayrıca konuyla ilgili 1981 yapımlı İran'dan Kaçış (Kanadalının Çılgın Macerası) ve 2013 yapımlı Tahran'daki Adamımız adlı iki belgesel film çekildi.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0