Yetiştiriciler keçileri artık ‘öcü’ olarak görmüyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 verilerine göre ülkenin keçi varlığı 7 milyon 277 bin 953'e ulaştı.

Yetiştiriciler keçileri artık ‘öcü’ olarak görmüyor
banner98
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 verilerine göre ülkenin keçi varlığı 7 milyon 277 bin 953'e ulaştı.

Geçmiş yıllara bakıldığında özellikle 1991-2009 arasında keçi sayısında ciddi bir gerileme söz konusuydu. Örneğin 1991'de 9 milyon 500 bin olan keçi sayısı 2009'da 5 milyona geriledi. Ancak, 2010 yılından itibaren bu alanda bir hareketliliğin olduğu gözlemleniyor. Ülkemizin keçi varlığı 2010'da 6 milyon 140 bin 622, 2011'de ise 7 milyon 126 bin 862 oldu. Alınan tedbir ve uygulamalarla son 4 yılda Türkiye'deki keçi sayısında artış oldu. Yüksek verimli süt keçisi sayısı 2 milyon 968 bin 157, kasaplık sayısı ise yıllık 1 milyon 254 bin 92 baş olarak kayıtlara geçmiş.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Koluman, et ve süt yönünden çok değerli bir hammaddeye sahip keçinin artık 'öcü' olarak görülmediğini söyledi. Tekrardan keçiciliğe dönüşün başladığını aktaran Koluman, "Köye dönüş gibi. Buna bakanlık da destek veriyor. Keçicilik meraya bağlı bir hayvan. Eski meralar ya rehabilite edilmiş orman olmuş. Yâda bitkisel üretime geçilmiş. Yâda çok tahrip edilmiş. Meraların ıslah edilmesi çok önemli." diye konuştu.

Keçiciliğin en az yem yiyerek en fazla verim verme bakımından avantajlı olduğunu belirten Prof.Dr. Koluman, keçiciliğin artık 'saldım çayıra mevlam kayıra' anlayışıyla değil daha modern tesislerde bilinçli olarak yapıldığını vurguladı. Prof. Dr. Nazan Koluman, çok az yem yiyen keçinin, diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında daha fazla ürün verdiğini belirtti. Akdeniz'de yaşayan bazı yerli keçi ırklarının aslında verim oranının yüksek olduğuna dikkati çeken Koluman, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmaların, keçi yetiştiriciliğinin daha kontrollü olarak yapılmasına imkan tanıdığını ifade etti.

Bu kapsamda bir banka ile birlikte yetiştiricilere yönelik olarak hazırlanan kitaplar dizisinde kendisinin de yazarları arasında olduğu 'Keçi Yetiştiriciliği' kitabının da 5 bin köyde 500 bin çiftçiye ulaştırılacağını vurguladı. Hasta ve bebeklerin beslenmesinde keçi sütünün kullanılmasının önerildiğini anlatan Prof. Koluman, "Çünkü keçi sütü içerisinde bulunan bazı maddeler özellikle vitamin A hücre yenileyici özelliği var. Keçi sütü içerik olarak özellikle anne sütüne çok yakın. Keçi sütünün hammadde olarak kullanıldığı yöresel ürünlerimiz var. Hatay'da tuzlu yoğurt Kahramanmaraş'ta dondurma, tüm Türkiye'de keçi peyniri. Yurt dışında keçi peyniri ve oğlak eti lüks tüketim maddeleri arasında." dedi.

KALP DAMAR HASTALARI KEÇİ ETİ TÜKETSİN
Koluman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Etine baktığımız zaman da yağ oranı düşük olduğu için kalp damar hastalıkları olanlara yurt dışında keçi etini öneriyorlar. Bizde keçi eti denildiğinde iki yanlış inanış var. Birincisi kokuyor, ikincisi de 'benim bağırsaklarımı bozuyor. Ben alışkın değilim keçi eti yiyemem'. Erkek hayvan yenildiğinde aynen koyun eti ve tavuk gibi hiçbir sakıncası yok rahat bir şekilde tüketilebilir. Hatta daha sağlıklı. Özellikle oğlak eti yedikten sonra diğer etlerle aradaki farkı çok daha kolay anlayabiliyorsunuz. Keçiye karşı olan direnci de kırmaya çalışıyoruz. Keçi sütünde bu bir nebze başarıldı. ÇÜ'de çok ciddi çalışmalar yapıldı. Halka damızlıklar dağıtıldı. Son 10 yıldır küçükbaş hayvancılığa Çukurova Üniversitesi çok önem verdi. Üniversitemiz tarafından geliştirilen Alpinlerinimiz, Saanen ve son olarak da et verim yönlü BOER'imiz var. BOER'i ilk kez çiftçi kayıt sisteminde bu sene Çukurova Üniversitesi tescil ettirdi. Bugünlerde süt verim yönlü Halep keçisinin üzeride duruyoruz. Bu ırkların tamamını üniversitemiz çiftliğinde yeterli sayıda yetiştirerek Türkiye'de damızlık bakımından söz sahibi olmayı hedefliyoruz. Dişi hayvan bakımından gelen yoğun talepleri karşılayamıyoruz şu anda."

İTHAL KEÇİLER ADAPTASYON SORUNU YAŞIYOR
Yurt dışından ithal edilen hayvanların adaptasyon sorunu yaşadığına değinen Prof. Koluman, "Akdeniz bölgesinde geliştirilen bu tiplerin iklim değişikliği tehdidi altında olan ülkemizde önümüzdeki 50 sene içinde baş gösterecek sıcak ve kurağa dayanıklı gen kaynakları olmaları açısından damızlık gereksinimine yönelik ihtiyacı karşılayabilecektir. Çoğu Akdeniz bölgesinde geliştirilmiş yerli ırkların kanını taşıyor çünkü. Bakanlıkta buna çok fazla inanmaya başladı ve şu anda 'halk elinde yerli gen kaynaklarının korunması projesi yürütülüyor. Yurt dışından getirilen her hayvanını kendisine göre sıkıntısı var adaptasyon sorunları var. Ya oğlaklardan vuruyor, dış parazitten vuruyor. Bakıp besleyemiyoruz çok narin, hassaslar."
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0