TBMM’nin 15 Temmuz’da hainlerin hedefi haline geldiğini belirterek sözlerine başlayan Bakan Işık, “15 Temmuz şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bu menfur saldırıyı gerçekleştiren hain FETÖ ile amansız mücadelemiz sonuna kadar devam edecek, devletin tüm kurumlarında ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerimizde tek bir hain kalmayıncaya bu kararlılığımız sürecektir. Ayrıca bu mücadeleyi sulandırmaya yönelik hiçbir faaliyete de müsaade edilmeyecektir. Türkiye yıllardır halkının huzur ve güvenliğine, ülkesinin milli birliğine yönelik terör saldırıları ile mücadele etmektedir. Son dönemlerde ülkemizde yaşanmakta olan elim saldırılar da bunun açık bir göstergesidir. Bu açık tehdit, bölgede son dönemde meydana gelen diğer gelişmelerin de etkisiyle artarak devam etmektedir. Ülkemiz, Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör örgütü unsurlarından kaynaklanan ve halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin milli birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş ciddi ve açık bir terör tehdidi ile maalesef 30 yılı aşkın süredir karşı karşıya bulunmaktadır. Terör örgütü, dönem dönem eylemlerini yoğunlaştırmakta, yaptığı saldırılarla birliğimizi, kardeşliğimizi hedef almakta ve toplumsal barışı bozmayı amaçlamaktadır. Örgüt sadece masum canlara kastetmekle kalmamakta Türkiye’nin ekonomisine, dış politikasına ve ülkemizin geleceğine yönelik de eylemler gerçekleştirmektedir” diye konuştu.
“PKK ve PYD, aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaşmaktadır”
TBMM’nin daha önce, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında kullanılmasını teminen hükümete yetki verdiğine dikkat çeken Işık, “Bu doğrultuda ilk yetki tezkeresi 2007 yılında Dağlıca terör saldırısı ile artan terör olayları üzerine Meclise gönderilmiştir. Hükümet tarafından söz konusu dönemden bu yana böyle bir tehdidin nasıl ortadan kaldırılabileceği ve bu çerçevede siyasi ve askeri çabanın birlikte yürümesini içeren kapsamlı bir stratejinin nasıl oluşturulması gerektiği konusunda bir eylem planı hazırlanmıştır. Bir yandan terörle mücadele sürerken diğer yandan demokrasinin çıtası yükseltilmiş, özgürlükler genişletilmiştir. PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD/YPG de, Suriye’deki karışıklıktan istifade ederek bölgedeki alan dışı aktörlerin ve ülkelerin de desteği ile kazanç elde etmeye çalışmakta, PKK ise uluslararası kamuoyunun gözünde meşruiyet kazanmak için Suriye ve Irak’taki krizi istismar etmektedir. Defaatle dile getirdiğimiz üzere, PKK ve PYD, aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaşmaktadır. PKK’nın PYD ile olan ilişkisi, aralarındaki pek çok temas ve iş birliğinden kolaylıkla anlaşılabilmektedir. PYD’ye yapılan silah ve teçhizat yardımlarının Türkiye’de terörist eylemler yapan PKK’lı teröristlere ulaştırıldığına dair elimizde kuvvetli deliller bulunmaktadır. Bu durum devletimiz için ciddi bir tehdit ve aynı zamanda ülkemiz kamuoyu için de hassas bir konudur” ifadelerini kullandı.
“Ülkemizi hedef alan terör tehdidiyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz”
Işık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son yıllarda komşularımız Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeler ile saldırılarını günden güne artıran DEAŞ da ülkemizin güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden bir diğer terör örgütüdür. Söz konusu terör örgütü, yalnızca Ortadoğu bölgesine değil, aynı zamanda küresel olarak tüm ülkelerin güvenlik ve istikrarına karşı ciddi bir tehlike arz etmektedir. Sık sık farklı mecralarda dile getirdiğimiz üzere, ülkemiz, amacı ve başvurulan yöntem ne olursa olsun, terörün her türüne şiddetle karşı çıkmaktadır. Biz, ayrım gözetmeksizin masum insanların katledilmesini hedefleyen terör eylemlerini bir insanlık suçu olarak görüyoruz. Bu anlayıştan hareketle, ülkemizi hedef alan terör tehdidiyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan “Fırat Kalkanı Operasyonu” bu kararlılığımızın en somut örneğidir. Bu operasyon DEAŞ’la mücadele amacıyla yürütülmekte ve Uluslararası Koalisyon tarafından da desteklenmektedir. Bu harekâtla, Suriyeli muhalif unsurların sahada DEAŞ’a karşı ilerlemeleri ve DEAŞ’ın sınırımızın karşısında kontrolü altında tuttuğu yerlerden uzaklaştırılması hedeflenmektedir. DEAŞ unsurlarının sınırlarımızdan uzaklaştırılması her zaman öncelikli meselemiz olmuştur. DEAŞ’la mücadelede uluslararası alanda ortaya koyulan tüm çabalara başından itibaren tam destek verdik. DEAŞ’ın roketli ve bombalı terör saldırıları yüzlerce vatandaşımızın canına mal olmuştur. Bu saldırılara gerekli yanıtlar sürekli verilmiştir. İşte bu arka plan ışığında, 24 Ağustos sabahı Fırat Kalkanı Harekatı başlatılmıştır. Hareket, BM Şartı 51’inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı temelinde yürütülmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları (1373, 2170, 2178) terörle ve özellikle DEAŞ’la mücadelede ülkelere sorumluluk yüklemektedir. DEAŞ’ın sınırlarımızdan defedilmesi sınır güvenliğimizi de sağlayacaktır. Nitekim, 4 Eylül itibariyle, sınır hattımızın Azaz ve Cerablus arasındaki 98 kilometrelik bölümü DEAŞ’tan arındırılmıştır. Bu hattan derine inilerek, güneyindeki iç bölgelerin de DEAŞ’tan temizlenmesi gerekmektedir.”
“DEAŞ’a karşı savaşta Irak ve Suriye, tek bir mücadele alanını oluşturmaktadır”
Harekatın Türkiye’nin ulusal güvenliği bakımından son derece büyük önem arz ettiğini kaydeden Işık, “Bu bölgede, herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine veya herhangi bir oldubittiye, Suriye halkının çoğunluğunun iradesi hilafına seyredecek tek taraflı gündemlere rıza göstermeyeceğinin de somut bir göstergesidir. Türkiye’nin bu çabası, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması açısından da büyük önem taşımaktadır. Biz Türkiye olarak sık sık dile getirdiğimiz üzere bölgede kök salan DEAŞ’ı ulusal güvenliğimize karşı yönelen bir tehdit olarak görüyoruz. DEAŞ sınırımızın güneyinde aktif olarak faaliyetlerini sürdürmekte, atılan havan topları sınırdaki köylerimize, ilçelerimize ve sivil halka isabet etmektedir. DEAŞ’a karşı savaşta Irak ve Suriye, tek bir mücadele alanını oluşturmaktadır. Bu kapsamda her iki ülkeyi de içine alan kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi yerinde olacaktır. Bu çerçevede; Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ülkemizin en tabii hakkıdır. DEAŞ’ın bertaraf edilmesi için siyasi, insani ve askeri mekanizmaları ihtiva eden kapsamlı bir stratejinin oluşturulması ve askeri önlemlerin siyasi tedbirleri tamamlaması önemlidir. Özellikle Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgedeki otorite boşluğu ve kaos durumundan istifade eden terör örgütleri etkinlik kapasitelerini ve eylem alanlarını gün geçtikçe artırma gayretindedir. Söz konusu ülkelerdeki yönetim boşlukları, terörist gruplara manevra alanı açmaktadır. Bölgedeki Sünni-Şii ayrımı ve etnik fay hatlarının mevcudiyeti DEAŞ’ın beslendiği önemli istismar alanlarıdır” dedi.
“2014’te 6 bin 957 kişinin yer aldığı tehdit listemizde bugün 52 bini aşkın kişi bulunmaktadır”
DEAŞ terör örgütünün, bölge ülkelerindeki bazı rejimler tarafından desteklendiğini ve beslendiğini belirten Işık, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bunun en iyi örneği ise Suriye’deki ESED Rejimidir. Rejim, DEAŞ’ın yerleşmesinin ve etkinlik alanını genişletmesinin başlıca sorumlusudur. DEAŞ tarafından düzenlenen saldırılarda bugüne kadar 254 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce vatandaşımız ise yaralanmıştır. 2011 yılından itibaren çatışma bölgelerine gideceğinden şüphelenilen şahıslara ülkemizce yurda giriş yasağı konulmaktadır. Bu kapsamda, 2012 yılında yalnızca 706 kişinin, 2014’te ise 6 bin 957 kişinin yer aldığı tehdit listemizde bugün 52 bini aşkın kişi bulunmaktadır. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar ilgili kurumlarımızca tespit edilerek tutuklanmakta ve sonrasında sınır dışı edilmektedir. Bu kapsamda, 2012 yılında 230 kişi, 2014 yılında 526 kişi sınır dışı edilmiştir. Bu sayı 2015’te bin 785’e yükselmiş, bugüne kadar 3 bin 700’den fazla kişi makamlarımızca sınır dışı edilmiştir. Çeşitli havalimanı ve otobüs terminallerinde kurulan Risk Analiz Gruplarınca yaklaşık 11 bin yabancı kontrol edilmiş, 2 bin 200’den fazlasının ülkemize girişine izin verilmemiştir. Güvenlik güçlerimizin yürüttüğü operasyonlar çerçevesinde, 2011 yılından bugüne kadar DEAŞ, El-Nusra ve El Kaide ile ilişkileri nedeniyle bin 792’si yabancı uyruklu toplam 4 bin 152 kişi gözaltına alınmış, bin 560 kişi ise tutuklanmıştır. Bu çerçevede, 2012 yılında gözaltına alınan şahıs sayısı yalnızca 202 iken, bu sayı 2014’te 593, 2015’te bin 928’e yükselmiştir. 2016’nın ilk 8 ayında ise 625’i yabancı uyruklu olmak üzere bin 588 şahıs gözaltına alınmıştır. Emniyet birimlerimizce 2013-Ağustos 2016 tarihleri arasında DEAŞ terör örgütüne karşı gerçekleştirilen operasyonlar sonucunda, 92 intihar yeleği, 600 kg patlayıcı madde, 175 kilogram patlayıcı yapımında kullanılan malzeme ele geçirilmiştir.”
Tezkerenin 1 yıl daha uzatılması
“Suriye’den ülkemize yönelen tehditlere karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımızı sonuna kadar kullanarak sınırlarımızı, topraklarımızı ve en önemlisi vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamaya yönelik tedbir almamız tabiidir” diyerek sözlerini sürdüren Bakan Işık, “Bu kapsamda; ülkemizin müteaddit uyarılarına rağmen hudutlarımız içine atışlarına devam eden Suriye ordusu ile DEAŞ’a Türk ordusu tarafından uluslararası hukuk ve mütekabiliyet prensibi çerçevesinde cevap verilmektedir. Bugün burada süresini bir yıl daha uzatmayı takdirlerinize sunduğumuz tezkere ile yetki vermeniz halinde söz konusu cevap misliyle verilmeye devam edilecektir. Hükümetimize yetki veren tezkerenin uzatılması, terör tehdidinin kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılması amacıyla yürütmekte olduğumuz kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecek, ayrıca hem bölücü terör örgütünün, hem de DEAŞ’ın olası eylemlerine yönelik caydırıcı bir unsur olmaya devam edecektir. Yürürlükteki tezkereye dayanarak, DEAŞ’a karşı hava harekatında yer almak üzere ABD, Almanya, Danimarka, Katar ve Suudi Arabistan’a ait insanlı ve insansız hava unsurlarını ülkemizdeki üslerde konuşlandırma izni verilmiştir. Konuşlanan bu hava unsurları DEAŞ’la Mücadele Küresel Koalisyonu harekâtına iştirak etmektedir. Malumunuz olduğu üzere 60’ın üzerinde ülke ve uluslararası kuruluş DEAŞ’la mücadele amacıyla oluşturulmuş uluslararası koalisyona katkı yapmaktadır. Türkiye de bu uluslararası koalisyonun önemli bir üyesidir. Koalisyon’un en somut eylemi Irak ve Suriye’de DEAŞ’a karşı devam eden hava harekatıdır. Ülkemiz uluslararası koalisyonun faaliyetleri çerçevesinde çeşitli ulusal kaynaklarını gerekli gördüğü ölçüde seferber etmektedir. Bunun için gerekli yasal altyapı mevcuttur. Bu vesileyle, DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle kalıcı ve etkin mücadelenin, ancak Suriye’deki çatışma ortamının bir an önce gerçek bir siyasi dönüşümle sona erdirilmesiyle mümkün olacağına dair görüşümüzü bir kez daha ifade ediyorum. Suriye’deki krizin en önemli yansımalarından biri de insani boyutudur. ESED rejimi ve DEAŞ kaynaklı tehditler Türkiye ve diğer komşu ülkelere yoğun bir mülteci baskısı oluşturmaktadır. Sürecin başından bu yana Rejimin zulmünden kaçarak ülkemize sığınan tüm mülteciler için açık kapı politikası uyguladık. Pek çok ülke mültecilere kapısını kapattığı halde, ülkemiz hepsinin yanında yer aldı, yaralarını sardı. Ülkemizde bulunan ve çadırkent ve konteyner kentlerde yaşayan mültecilerin ulaşım, sağlık, eğitim, barınma gibi tüm ihtiyaçları Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından karşılanmış ve halihazırda karşılanmaya da devam etmektedir” açıklamasını yaptı.
Suriyelilerin Türkiye’de ağırlanması ve sınıra sıfır noktasında gerçekleştirilen operasyonların bir arada değerlendirilmesi kapsamında Türkiye’nin halihazırda lider donör ülke sıfatını taşıdığını vurgulayan Işık, şunları dedi:
“Türkiye katkı sağlamaya devam etme hususunda taahhütlerine sadık olmakla birlikte, ekonomik yükün paylaşılması hususunda da destek beklemektedir. Türkiye ayrıca DEAŞ zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Iraklılara da yardım sağlamaktadır. Irak’ta DEAŞ’ın saldırılarıyla daha da kötüleşen insani durum ‘kriz içinde krize’ yol açmaktadır. Türkiye Irak’taki insani krize ilk ve daimi şekilde müdahale eden tek ülke olmuştur. DEAŞ’ın saldırılarının ardından Musul Valiliği ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi yetkililerinin çağrısıyla Bakanlığımız ve AFAD koordinasyonunda ilgili kurumlarımız tarafından 12 Haziran 2014 tarihinden itibaren Musul, Telafer ve Sincar’a acil insani yardım sağlanmaya başlanmıştır. Irak’ta ortaya çıkan acil insani ihtiyaçlar kapsamında, her kesimden muhtaç Iraklılar için ayrım gözetilmeksizin 765 TIR’lık gıda, çadır, yatak, battaniye, ilaç, tıbbi malzeme, hijyen ve yapı malzemesi sevk edilmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin insani yardımları, DEAŞ’ın Irak’ta ilerlemesi sonucunda ülkemize sığınan Iraklıları da kapsayacak şekilde arttırılmıştır. Helen ülkemizde 7 bini geçici barınma merkezlerinde olmak üzere 300 bine yakın Irak vatandaşı yaşamaktadır. Türkiye ayrıca Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin talebi üzerine Irak’ın kuzeyinde yerlerinden edilmiş kişilerin kullanımı için toplam 34 bin 500 kişilik kapasiteye sahip yüksek standartlarda 3 barınma merkezi inşa etmiştir. Son olarak geçtiğimiz Temmuz ayında, Irak içinde yerlerinden edilmiş kişilerin barınmaları amacıyla Irak Kızılayı’na 500 konteyner hibe edilmiştir. Gerek Suriye, gerekse Irak’ta yaşanan krizin insani boyutu ülkemizi maddi ve manevi külfet altında bırakmaktadır. Söz konusu bölgelerde sağlanacak güvenlik ve istikrar tüm komşu ülkelerle birlikte ülkemiz açısından da hayati bir öneme sahiptir.”
“Bölgesinde ve dünyada etkin bir rol üstlenme siyaseti izleyen ülkemiz, terörle mücadele etmeyi her halükarda sürdürecektir”
“Ülkemizin varlığı, milletimizin ve devletimizin bölünmez bütünlüğü asla tartışmaya açılamaz” diyerek sözlerine devam eden Işık, “Ayrıca terörü haklı gösterecek hiç bir gerekçe olamaz. Devletimizin bütünlüğüne ve milletimizin varlığına yönelecek saldırılar hiçbir yapı veya zümre tarafından bir hak arayışı olarak nitelendirilemez. Terörün hiçbir davaya hizmet etmesi mümkün değildir. Teröre destek olanlar, teröristlere karşı net ve kararlı bir tutum sergileyemeyenler, en büyük zararı öncelikle kendilerine daha sonra da çocuklarımızın aydınlık geleceğine vereceklerdir. Bölgesinde ve dünyada etkin bir rol üstlenme siyaseti izleyen ülkemiz, terörle mücadele etmeyi her halükarda sürdürecektir. Bu süreçte, devletin tüm kurumları ile siyasi partiler terörle mücadele hususunda ortak bir irade ve hassasiyet ile hareket etmek zorundadır. Terörün dini, dili, milliyeti olmaz. Devletimizi terör tehdidi ile köşeye sıkıştırmak ve zafiyete düşürerek zarar vermek amacıyla hareket edenleri bertaraf etmek, hepimizin ortak vazifesidir. Terörle mücadele kapsamında, taleplerini şiddete başvurmaksızın, demokratik sistem içerisinde dile getiren vatandaşlarımız ile terörü yücelten ve halkımız ile devletimize zarar verecek tüm faaliyetlere destek olan kesimleri birbirinden ayırmaya büyük önem veriyoruz. Kan ve şiddete başvurarak belirli haklar elde etme çabası içerisinde olanlar, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini zannedenler, tarihi bir yanılgı içerisindedirler. Zira, şu iyi bilinmelidir ki, yıllardır ülkemizin başına dert olan terör belası olmasaydı, gerek ekonomik açıdan gerekse demokratik standartların gelişmesi açısından çok daha iyi bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. 30 yılı aşkın süredir devam eden ve bu yolda binlerce masum vatan evladını kaybettiğimiz terörle mücadelede, zaman içerisinde kazandığımız tecrübelerimizi uygulamalarımıza yansıtarak, halkımızın güvenliğine azami özen gösteriyoruz. Mücadelede sergilediğimiz tutum insan unsurunu ön plana çıkaran, güvenlik kısıtlamaları ile özgürlük arasındaki hassas dengeyi yakalayan çok boyutlu bir anlayışa dayanmaktadır. Bu süreç içerisinde lüzumu halinde ve caydırıcılık çerçevesinde askeri önlemler alınması terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımı tamamlayacaktır. Nihai hedefimiz, bu tür tezkerelere artık bir daha hiç ihtiyaç duymayacağımız sürdürülebilir bir özgürlük ve güvenlik ortamının tesisidir” diye konuştu.
Işık, “Daha önce alınan yetki tezkeresi çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kara harekatı, hava harekatı, hava keşif uçuşu ve topçu ateşi gerçekleştirilmiştir. Tezkerenin tek hedefi bu ülkenin huzuruna saldıran içteki ve dıştaki teröristlerdir. Bundan sonra da mücadeleye bu şekilde devam edilecektir. Yukarıda arz edilen gelişmeler ve değerlendirmeler ışığında, 3.09.2015 tarihli ve 1098 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükumete verilen bir yıllık izin süresinin, aynı kararda belirlenen ilke ve esaslar dahilinde, bir yıl daha uzatılmasını tensiplerinize arz ediyor Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum” diyerek sözlerini sonlandırdı.