İSTANBUL - Abdulselam Durdak
Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkilere yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Son dönemlerde dünyada dip dalgaların ya da ekonomik fay hatlarının yeniden belirlendiğini dile getiren Ateş, "Yani Avrupa Birliği'ne, yakın coğrafyaya alışık olduğumuz ihracat durumu değişiyor, ekonomik ilişkiler değişiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin son 10-15 yılda biriktirdiği güç ve daha çok ulusal çıkarları çerçevesinde hareket etme kabiliyeti arttı." diye konuştu.
Ateş, Türkiye'nin ve Türkiyeli yatırımcıların sadece belirli ilişkiler içerisinde çok düşük marjlarla ihracat yapmak yerine daha farklı coğrafyalara açılması gerektiğini vurgulayarak, "Bu şekilde de alternatifimizin yalnız tek yönlü olmadığının bilinmesi lazım. Özellikle Pasifik ve Çin’in ve o bölgede oluşan sermayenin, bilişim, teknoloji ve ihracat üretim kapasitesinin Türkiye ile birleşmesi gerekiyor." ifadesini kullandı.
Şeref Ateş, bu anlamda kültürel ağların önemli olduğunu ancak Türkiyeyi tanıtım faaliyetlerinin sürdürülebilir olması için bunların mutlaka ekonomik ve ticari ilişkilerle taçlandırılması gerektiğini belirtti.
Ateş, "Böylelikle Türkiye'nin lehine bir ağ oluşturabiliriz bütün dünyada. Bu anlamda da şu anda Türkiye ve Çin arasındaki ticaret ilişkide, yani ithalat-ihracat dengesinde ne yazık ki bir dengesizlik var. Bu dengesizliğin değiştirilmesini istiyoruz. Bunun için Türkiye’den daha fazla ihracatın mümkün olabileceğini düşünüyoruz ki Çinli muhataplarımız da bunu söylüyor." şeklinde konuştu.
"Türkiye’ye 2018’de gelen Çinli turist sayısı sadece 380-400 bin civarında"Ancak bunun için de Çin'deki Türkiye algısının daha pozitif hale gelmesinin gerektiğinin altını çizen Şeref Ateş, şöyle devam etti:
"Çin'den yurt dışına yılda 140 milyon insan gidiyor. Türkiye'ye 2018'de gelen Çinli turist sayısı sadece 380-400 bin civarında. Bu sayının artması gerekiyor. Çin’in birçok alanda Türkiye’den ithal edebileceği ürünler var. Bunların da sağlanabilmesi için bu ticari ilişkilere zemin hazırlayacak insan kaynağı yetiştirmeliyiz. Çince bilen ve Çin’de de Türkçe bilen insanların, bu ilişkilerin ve değişimlerin arttığı oranda tabii ki Türkiye'nin gücü artacak ve böylece Türkiye'nin tek bir alternatifinin Batı Bloku olmadığı, AB olmadığını da aslında ekonomik ilişkilerde dünyaya göstermemiz gerekiyor. Yani algı olarak hem de reel ilişkiler açısından Çin’in böyle bir önemi var."
"İlişkilerin gelişmesi açısından karşılıklı tanışma önemli"Prof. Ateş, ilişkilerin gelişmesi açısından karşılıklı tanışmanın öneminin büyük olduğunu vurguladı.
Çin'de tek bir devlet olmasına karşın, farklı sistemleri barındıran bir yapı olduğuna dikkati çeken Ateş, şunları kaydetti:
"Hong Kong da Çin’e devredildikten sonra liberal ekonomiyi bırakmadan, kapitalist sistemi devam ettiren bir Çin var. Üretimi dünya ile entegre edebilmek için serbest bölgeler oluşturan bir Çin var. Dolayısıyla Türkiye'nin çıkarlarını önceleyen bir ilişki içinde bizim reel sektörün yani üretici kesimin sadece orada üretim yaptırmak, Türkiye’de satmak değil, Türkiye’de nitelikli üretim yapıp Çin’le birlikte dünya pazarlarına açılma imkanı var."
“Bir taraftan ABD diğer taraftan AB’nin baskısı var”Şeref Ateş, Yunus Emre Enstitüsü’nün Çinli firmalar ve yetkililerini Türk iş insanlarıyla bir araya getirdiği 'Bir Kuşak Bir Yol-Geleceğe Birlikte Yön Verelim' konferansının önemine de değindi.
Söz konusu konferansın Türkiye’de yapılmasının önemli olduğunu vurgulayan Ateş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Türkiye’nin yatırımlar için güvenilir bir ülke olduğunu da aynı zamanda bu buluşma kanıtlamış oluyor. Türkiye’nin güvenilir bir ülke olduğunu, yatırım yapılması gerektiğini ve Türkiye’nin stratejik önemini Çinliler iyi bildikleri için Türkiye ile daha sıkı bir işbirliğine gitmek istiyorlar. Çünkü bir taraftan ABD diğer taraftan AB’nin baskısı var. Onlar da tabii bu daralmadan, ekonomik savaştan çıkmak istiyor. Türkiye de tabii ki ulusal çıkarları çerçevesinde kendi üretimini artırmak, ihracatını artırmak ve daha bağımsız hareket etmek istiyor. Eskiden bütün bunlar üstü kapalı yapılırdı yani ilişkiler eşit göz hizasında değildi. Şimdi artık daha çok güç toplamış bir Türkiye var ve bu gücünü öz güvenli bir şekilde üretimine, nitelikli üretime, insan kaynağına aktif kullanmaya sevk ediyor. Yatırımların, sermayenin artmasıyla birlikte bu da Türkiye’deki her bir vatandaşa yansıyacak. “