Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Antalya’da düzenlenen “Mevzu Ekonomi: Çözüm Milli Ekonomi Modeli” programında konuştu, güncel konular üzerine dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Siyaseti rahatsız etmeye geldim
Hüseyin Baş konuşmasına, “Siyasete bir mesajla başlamak istiyorum, ben bu siyaseti rahatlatmaya gelmedim, rahatsız etmeye geldim. Rahatları yerindeydi, bunların biraz rahatsız edilmeye ihtiyacı vardı, o yüzden yola çıktık” diyerek başladı.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı da şimdiden kutladığını ifade eden Hüseyin Baş, “Cumhuriyete giden yolun ne kadar zor, ne kadar çetrefilli, zahmetli, insanı hayatından bezdirecek kadar musibetlerle dolu bir yol olduğunun farkında olarak, bu bilinçle Cumhuriyet Bayramını kutlayalım. Babamın, ‘Cumhuriyet Bayramında evinize bayraklar asın. Eğer siz evinize bayrak asmazsanız, diğer milletlerin askerleri gelir, kendi bayraklarını sizin evinize asar’ diye beylik bir lafı vardı. Biz Cumhuriyete bu bilinçle sahip çıkacağız” dedi.
“Mahir Ünal’ın sözleri milli güvenlik problemidir
BTP lideri Hüseyin Baş, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, ‘Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz, sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz’ şeklindeki sözlerine tepki gösterdi.
“Cumhuriyetin imkanlarıyla hükümet olmuş kişiler cumhuriyete bu lafı ediyor. Bunu duyunca gerçekten çok içerledim” diyen Hüseyin Baş, “BTP kurulduğundan beri 'Bu hükümetin Cumhuriyetle bir problemi vardır, bakın bunlar bizim başımıza bela açar' diyerek kapı kapı anlattık. Bugün gördüğümüz tablo bunun bir ispatıdır” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti; “Şimdi bu arkadaş, ‘bizim düşünme setlerimiz elimizden alındı’ diyor. Ben de dedim ki, bunlar düşünürken ne yaptı? Bunlar düşünme setleri elindeyken ülke işgale uğradı! Bu topraklar kimin düşünce yöntemleriyle işgal edildi. Bir insan öldüğü zaman bıraktığı mal varlığına miras deniyor. Mirasın hukuki terimdeki karşılığı terekedir. Osmanlı’daki terekede bırakılan kitap neredeyse yoktur. Osmanlı'da kitap yok, Osmanlı'da matbaa yok, Osmanlı'da okuma yazma oranı yüzde 5 civarında. Böyle bir coğrafyadan bahsediyoruz. Anadolu'da halk cahil bırakılmış, Anadolu'da halk fakir bırakılmış, aç bırakılmış. Ne uğruna? Saltanatı muhafaza etmek uğruna. Bu yüzden bütün bir halk cahil bırakılmış. Ne yapıyor Atatürk? Böyle bir ortamda bir Cumhuriyet kuruyor ve eğitim seferberliği başlatıyor. Başka ne yapıyor? Fabrikalar açıyor, herkes iş güç sahibi oluyor. Bakın Atatürk'ün yaptıklarını saymakla bitiremeyiz. Benim size en önemli tavsiyem okuyun arkadaşlar zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor. Sizin düşünme setleri dediğiniz şeyler bize cehalet getirdi. Bakın Saray’da o günün şartlarında devlet mekanizmasında görev alabilmeniz için Enderun mektebinden mezun olmanız gerekiyor. Enderun mekteplerine sadece azınlık devşirmeler alınıyor. Türkler Enderun Mekteplerine alınmıyor. Saray'da, ticarette Türkler yok! Azınlıklar ticaret yapıyor. Türkler nerede? Osmanlı'da Türkler, vergi verirken ve askere giderken en ön safta listenin başına yazılan insanlar. Atatürk çıkıyor ve bir nüfus mübadelesi yapıyor. Anadolu'daki gayrimüslimleri sınır dışına, sınır dışındaki Müslüman Türkleri coğrafyamıza alacağız' diyor ve bu nüfus mübadelesiyle birlikte Anadolu'yu Türkleştiriyor. 1881 yılı nüfus sayımında Anadolu'da yaşayan Türk oranı yüzde 48, yüzde 52'si azınlık ve yabancılardan oluşuyor.
Velhasıl hiçbir şey yok ortada. Bilim yok, Türkçe eser yok, zaten okuma yazmayı bilen yok. Böyle bir ortamda neymiş efendim Cumhuriyet bunları elimizden almış. Şimdi bu açıklama, bu söylem bir milli güvenlik problemidir çok ciddi söylüyorum ve bu insanlar bu ülkeyi yönetiyorlar. Eğer siz yarın bu ülkenin egemenliğine sahip olmayı devam ettirmek istiyorsanız, Türk milleti bu ülkenin egemenidir, bu ülkenin yönetiminde söz sahibidir demek istiyorsanız bu hükümeti değiştirmek zorundayız.”
“Kimyasal silah yalanının temelinde Türkiye’yi işgal planı var”
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Irak’ın kuzeyinde devam eden terörle mücadele operasyonu sırasında kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialar da BTP liderinin gündemindeydi.
“Şanlı ordumuza, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, kimyasal silah kullandığına dair bir iftira atıldı” diyen Hüseyin Baş şöyle devam etti; “Üzülerek gördüm ki muhalefet yetkilileri dahi, 'bunu araştırmamız lazım' şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu kadar cehalet olur mu? Bu şanlı ordu, bu şanlı millet, tarihinde hiçbir dönemde yapmadığı şeyi yapar mı? Bakın Çanakkale'de cephe 1 metreye düşmüş, göğüs göğüse çarpışıyor, arada mola veriyorlar, mola verildiğinde düşman askerini alıp kendi sıhhiye merkezlerinde tedavi ediyor bu millet. Bu asker yaptı bunu. Sen bu askere, 'kimyasal silah kullandın' diyorsun. Böyle bir aymazlık olur mu? Bu neden yapılıyor? Bu şunun için yapılıyor hani Cumhurbaşkanımız, 'dünya beşten büyüktür' diyor ya. Bu, bu beşliye ‘gelin bizi kurtarın’ çağrısıdır. Nereden biliyoruz bunu? Siz nükleer silah yalanıyla Irak’ı işgal edip yüzbinlerce insani öldürmediniz mi? Yüzbinlerce kadının ırzına geçildi, tecavüz edildi. Bunu bunlar yapmadı mı? Hangi yalanla, ‘Irak'ta nükleer silah var’ yalanıyla. Sonra ABD çıktı ve 'yanılmışız' dedi. Suriye'de aynısı olmadı mı? Kimyasal silah kullanılıyor yalanıyla milyonlar evinden edildi. Bugüne kadar bir tane net ispat ortaya konulmadı kimyasal silah kullanıldığına dair. Şimdi aynı hikaye bugün Türkiye ile ilgili işletiliyor. Libya'da da aynısı olmadı mı? Nükleer silah üretecekler diye Libya'yı işgal ettiler. Bakın süreç aynı. Sen de muhalefet yetkilisi çıkıyorsun bu yalanın değirmenine su taşıyorsun. Allah'tan korkun, bunu hiç mi anlamadınız, hiç mi göremediniz? Bunun tek sorumlusu muhalefet mi diyeceksiniz, hayır. Hükümet ne yaptı? Hükümet de öyle bir ortam oluşturdu ki, uluslararası arenada Türkiye Cumhuriyeti devletini potansiyel bir suçlu gibi gösterdi. Nasıl? Gazetecileri içeri attı, tutukluluk sürelerini uzattı, gençleri sokaklarda dövdü, ekonomik kriz oluşturdu. Bütün uluslararası camia şuanda kendi içinde 'Bu Türkiye'de demokrasi yok mu acaba' diye homurdanmaya başladı. İyi niyetinden mi, hayır! Yahu anlamıyor musunuz, gelip bu toprakları işgal etmek için bahane arıyorlar. Sen bu fırsatı onların eline kendi elinle sunuyorsun. Böyle bir cehalet olur mu, bunu dur diyeceğiz.”
Cemevlerinin Kültür Bakanlığı’na bağlanmasına tepki…
BTP lideri, Cemevlerinin Kültür Bakanlığı’na bağlanmasına ilişkin düzenlemenin de yer aldığı torba yasa üzerine de dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Baş, “Statü de neyse, Cemevleri Kültür Bakanlığı'na bağlanacakmış. Bu insanlar ibadet etmiyor sanki konsere gidiyor. Sanki Cemevleri konser alanı, kültürel bir faaliyetmiş gibi Kültür Bakanlığı'na bağlamaya kalktılar” dedi.
Satmadan duramıyorlar…
Aynı torba yasa içine Antalya Limanı’nın 40 yıllığına Katarlılara kiralanmasına dair düzenlemenin sokulmasını da eleştiren Hüseyin Baş, “Adamlar satmadan duramıyor, illa bir şey satacaklar. Şimdi bunu niye söylüyorum, alakasız demeyin. Bakın bir işgale uğramadan önce Rüsumu Sitte denilen vergilerle birlikte bütün vergilerimiz Borçlar İdaresine Duyuni Umumiye’ye bağlandı. Bizim bütün limanlarımız yabancıların eline verildi, çok değil bundan 150 sene önce. Ondan sonra, 'Ey Osmanlı sen bu parayı ödeyemiyorsun, biz seni işgal edeceğiz' dediler, hikaye bu. Açın Sevr haritasına bakın, aynı birinci dünya savaşının mağlup ülkesi Almanya da Versay anlaşması imzaladı. Niye Almanya'nın toprakları paylaşılmadı da Osmanlının ki paylaşıldı? Adam alacağını tahsil ediyor toprakla. Bugün aynı duruma gidiyoruz. Bunun farkına varmamız lazım” ifadelerini kullandı.