ANKARA (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'nin farklı ülke ve bölgelerle geliştirdiği ilişkiler, birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Konseyi ve NATO Akdeniz Diyaloğu Ortakları Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan, NATO Konseyi ve NATO Akdeniz Diyaloğu Ortakları Toplantısı'nda, 2019 yılının Akdeniz Diyaloğu'nun 25, NATO'nun kuruluşunun 70'inci ve Türkiye'nin de ittifaka katılışının 67'nci yılı olduğunu hatırlattı.
Türkiye'nin Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi bugün de NATO'ya en kapsamlı katkıları yapan ve müttefikleriyle dayanışma içinde hareket eden bir ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin Bosna, Kosova ve Makedonya'da NATO misyonlarındaki rolünün yanı sıra Afganistan'da da barışın inşasında önemli bir rol üstlendiğini kaydetti.
"S-400'ler gibi bazı güncel meseleler"
Erdoğan, Afganistan'daki NATO güçleri komutanlığının iki kez Türkiye tarafından yürütüldüğünü hatırlatarak, şunları söyledi:
"Ülkemiz ayrıca NATO'nun çok yüksek hazırlıklı müşterek görev kuvvetinin komutasını 2021'de devralacaktır. IMF anlaşmasının ortadan kalktığı bir dönemde füze savunma sistemlerinin önemi de artacaktır. NATO içindeki güçlü konumumuzu korurken ulusal çıkarlarımızın, bölgesel güvenlik ve istikrarın gerektirdiği adımları da atacağız. Burada bir gerçeğin altını çizmekte fayda görüyoruz. Türkiye'nin farklı ülke ve bölgelerle geliştirdiği ilişkiler, birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır. Türkiye'nin egemenlik haklarına giren S-400'ler gibi bazı güncel meseleler üzerinden böyle bir tartışmanın alevlendirilmeye çalışılmasını kesinlikle tasvip etmiyoruz. NATO ittifakı çerçevesinde milli güvenliğimizi tahkim gayesiyle attığımız adımları yine kendi mecrasında değerlendirmek gerekir."
Türkiye'yi dar kalıplara sokmaya çalışmanın ve spekülasyonlar üretmenin, ülkenin tarihi ve coğrafi konumunu anlamama manasına geleceğini vurgulayan Erdoğan, Avrupa Atlantik coğrafyasının güvenlik ve istikrarına yönelik katkıların en güçlü şekilde sürdürülürken, Akdeniz havzasının barış içinde olmasını aynı ölçüde önemsediklerini dile getirdi.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"İttifakın Güneydoğusu'ndaki Akdenizli bir müttefik olan Türkiye için Akdeniz Diyaloğu ortaklarımız aynı zamanda bizim komşularımızdır. Akdeniz Diyaloğu Platformu'nu bu bakımdan özellikle önemsediğimizi söylemek isterim. Bu yapının en önemli vasfı olan aramızdaki pratik iş birliğinin geliştirilmesine yönelik çabaları da destekliyoruz. Bu amaçla üzerimize düşeni yapmaya devam edecek, yeni fikirler geliştirme gayreti içinde olacağız. Dışişleri Bakanım (Mevlüt Çavuşoğlu) sizlerle bazı fikirlerimizi paylaşacaktır. NATO içindeki yükümlülüklerimize ve Akdeniz Diyaloğu ortaklarımızla olan iş birliğimize verdiğimiz değerin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kısa vadeli hesaplardan ziyade orta ve uzun vadeli örtüşen çıkarlarımıza odaklanarak, gittikçe istikrarsızlaşan bir dünyada NATO'yu daha da güçlendireceğimize inanıyorum."
Akdeniz Diyaloğunun 25'inci yılı vesilesiyle katılımcılarla bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti ifade eden, ziyaretin verimli ve başarılı geçmesini temenni eden Erdoğan, misafirlerin Türkiye'de bulundukları süre içerisinde Ankara dışında Hatay'ı da ziyaret etme imkanı bulacaklarını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hatay gibi farklı dinlerin, farklı dil ve mezheplerin asırlardır bir arada barış içerisinde yaşadığı ilimize gidecek, inşallah ülkemizin hoşgörü iklimine bizzat şahitlik edeceksiniz." diye konuştu.
Kültürel ırkçılığın yaygınlaştığı bir dönemde tüm insanlığa umut veren bir tabloyu Hatay'da tecrübe etme imkanı bulabileceklerini söyleyen Erdoğan, ayrıca Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sınamaları ve bunlarla ne şekilde mücadele etmeye çalıştıklarını da yakından görebileceklerine değindi.
Ziyaretlerinin en eski NATO müttefiklerinden biri olan Türkiye'nin yüzleştiği tehditlere bizzat şahitlik etme bakımından son derece önemli olduğunu düşündüğünü anlatan Erdoğan, uluslararası güvenlik ortamında ciddi kırılmalar yaşandığını, mevcut tehditlerle birlikte ittifakın güvenliğini doğrudan ilgilendiren terör gibi asimetrik tehditlerin de arttığı bir dönemde olunduğunu bildirdi.
Siber boyutu da olan hibrit savaş yöntemlerine daha fazla başvurulduğunun görüldüğünü belirten Erdoğan, böyle bir ortamda varoluş gayesi küresel güvenlik ve istikrarı korumak olan yapılarda ise çok ciddi tıkanıklık ve aksamaların yaşandığına işaret etti.
"Türkiye'nin gösterdiği olağanüstü çabalar ortadadır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu kurumlar sorunlara müdahale noktasında ya karar alamıyor ya da aldığı kararları hayata geçiremiyor. Bu zafiyetin bedelini ise her zaman masumlar ve bizim gibi kriz bölgelerine komşu müttefik ülkeler ödüyor. Türkiye son 8 yıldır Suriye kaynaklı tehditlerle mücadelede söz konusu tıkanıklığın acı yansımalarını bilfiil yaşamış ekonomiden güvenliğe, toplumsal barıştan siyasete kadar iliklerine kadar hissetmiş bir devlettir. Aramızda bulunan Ürdünlü dostumuzun bizi bu meselede çok daha iyi anlayacağına inanıyorum. Özellikle düzensiz göç ve terör tehdidi ile mücadelede NATO müttefiki olarak Türkiye'nin gösterdiği olağanüstü çabalar ortadadır." değerlendirmesinde bulundu.
Birleşmiş Milletler verilerine göre Türkiye'nin, 4 milyon sığınmacı ile dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olduğunu ve Suriyeli sığınmacılar için 35 milyar doların üstünde bir rakam harcadıklarına dikkati çeken Erdoğan, "Aynı zamanda DEAŞ tehdidini kaynağında bertaraf etmek için Fırat Kalkanı Harekatı'nı düzenledik. Türkiye'ye yönelik iftira furyası yapıldığı bir dönemde Suriye sahasında DEAŞ'la göğüs göğüse savaşan ve bu terör örgütünü hezimete uğratan tek NATO ülkesi biz olduk." diye konuştu.
Zeytin Dalı Harekatı ile Afrin bölgesini PKK'nın Suriye kolunun işgalinden kurtardıklarını ve terörden arındırdıkları güvenli bölgelere 320 bin civarında Suriyeli sığınmacının geri dönüşünü sağladıklarını aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Daha birkaç yıl öncesine kadar terör örgütlerinin tasallutunda bulunan bölgelere Türkiye'nin çabaları ve fedakarlıkları sonucu yeniden huzur hakim oldu. Keza büyük bir insani felaketin eşiğine gelen İdlib'de de inisiyatif alarak tekrar sükunetin sağlanmasını temin ettik. Böylece 100 binlerce Suriyeli masumun ölümünü engellediğimiz gibi Avrupa'yı derinden sarsacak bir düzensiz göç akınının da önüne geçtik."
NATO'nun özünün ittifak dayanışması olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bizler aynı güvenlik şemsiyesinin altında bulunan devletleriz. Coğrafi olarak farklı kıtalarda, farklı bölgelerde yer alsak da ülkelerimize yönelik tehditler karşısında kader ortaklığı yapıyoruz. İttifak üyesi ülkelerin terör gibi ciddi güvenlik sınamalarını tek başına çözmesini beklemek NATO'nun varoluş felsefesine aykırıdır." ifadelerini kullandı.
Etrafı kriz bölgeleriyle çevrili olan Türkiye'nin terör, organize suçlar ve düzensiz göz gibi çok boyutlu tehditlerin tam kavşağında yer aldığını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemiz uluslararası toplum adına bu sorunları tek başına göğüslerken diğer taraftan da PKK onun Suriye'deki uzantısı PYD/YPG, DEAŞ ve 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ ile mücadele etmek zorunda kalıyor. Bugüne kadar 40 binin üzerinde sivil vatandaşımızı ve askerimizi PKK terörüne şehit verdik. Son 3 gün içinde 6 askerimiz ve 2 sivil vatandaşımız PKK terör örgütünün Suriye ve Irak'taki uzantıları tarafından şehit edildi. DEAŞ yayınladığı videolarla doğrudan ülkemizi hedef alıyor. 15 Temmuz gecesi 251 vatandaşımızı şehit eden FETÖ yurt dışında ülkemize yönelik yıkıcı faaliyetlerini aralıksız sürdürüyor. Maalesef kimi müttefiklerimiz de bu terör örgütünün elebaşlarına, darbe girişimine bizzat katılmış örgüt mensuplarına adaletten kaçabilecekleri imkanlar sunuyor. Batı toplumlarında bir veba salgınına dönüşen İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı Türk vatandaşlarıyla beraber 100 milyonlarca insanın can ve mal güvenliğini de de tehdit ediyor."
Terör saldırıları
Sri Lanka ve Yeni Zelanda'da meydana gelen terör eylemlerinin sorunun geldiği boyutları ortaya koyduğuna dikkati çeken Erdoğan şunları kaydetti:
"Önlem alınmazsa, teröre karşı ortak duruş sergilenmezse terör belası büyümeye devam edecektir. Türkiye'nin bekasına yönelik tehditlerin çoğaldığı ve yoğunlaştığı böylesi bir dönemde müttefiklerimizden tek bir beklentimiz var, biz NATO'daki dostlarımızdan sadece ittifak ruhuna uygun davranmalarını, ittifakın kurucu değerlerine sahip çıkmalarını bekliyoruz. Müttefiklerimizin bizzat kendilerinin terör örgütü olarak kabul ettikleri yapılara karşı tedbir almalarını istiyoruz. Dost acı söyler prensibinden hareketle burada şu gerçeği ifade etmek istiyorum, namlusunu ülkemize çeviren, vatandaşlarımızın canına ve malına kasteden terör örgütlerinin müttefiklerimizce donatılmasının, tırlar dolusu silah ve mühimmata boğulmasının, örgüt elebaşılarının kimi ülkelerde en üst düzeyde kırmızı halılarla ağırlanmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
DEAŞ'la mücadele bahanesiyle atılan bu tür yanlış adımların meşrulaştırılması asla mümkün değildir. Ayrıca Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerindeki meşru hakları da tartışma götürmez. Ülkemiz kendi hakkını ve Kıbrıs Türklerinin hukukunu korumakta kararlıdır. NATO'nun bu süreçte Türkiye'nin haklarına saygı göstermesini ve bize gerilimlerin önüne geçmek için destek olmasını bekliyoruz. Ülkelerimizin bazı alanlarda farklı yaklaşımları, farklı görüşleri olabilir ancak ortak tehditlerle birlikte ve tutarlı şekilde mücadele etmek bu ittifakın öncelikli şartıdır. Burada yaşanan aksaklıklar maalesef en büyük zararı ittifakımıza, ittifakın itibarına verecektir."