“Çalışan gazetecilerin dayanışma gününü kutlamaya hazırlanırken, Fransa’dan gelen kanlı bir saldırının şokuyla sarsıldık. Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya teröristlerce yapılan saldırı sonucu meslektaşlarımız yaşamını yitirdi. Bu saldırı sadece Fransız meslektaşlarımıza değil, evrensel değerlere sahip tüm basın çalışanlarına yapılmıştır. Fikir ve ifade özgürlüğüne yapılan bu kanlı saldırıyı kınıyor, düşüncelerini nedeniyle öldürülen Fransız meslektaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Bilindiği gibi 10 Ocak 1961, basında çalışanların haklarına ilişkin 212 sayılı yasanın uygulanmaya başlandığı gündür. Bu yasa, basın emekçilerinin sigortalı çalışmasını, işten çıkarılmaları durumunda ihbar ve kıdem tazminatlarının ödenmesini, yıllık ve haftalık olmak üzere belirlenen tarihlerde izin yapmalarını ve belki en önemlisi de gazetecilik faaliyetlerini özgürce yürütmelerini güvenceye bağlamaktaydı.
Ancak günümüzde, basın çalışanlarının çalışma, yaşama, mesleki yeteneklerini geliştirme ve mesleklerini özgürce yapma olanakları bakımından 10 Ocak 1961’den daha iyi haklara sahip olduklarını hiç kimse öne süremez. Bu nedenle meslektaşlarımız açısından bir bayramdan da söz edemeyiz. Hep tekrarladığımız gibi 10 Ocak’lar bizim için bayram günü değil, dayanışma günleridir.
Öte yandan unutulmamalıdır ki; Basın özgürlüğü ve basın özgürlüğünü de kapsayan ifade özgürlüğü, çağımızda demokratik yaşamın olmazsa olmazıdır. Çağdaş demokratik toplumlarda halkın haber alma hakkı basın ve ifade özgürlüğüyle mümkündür. Bu hak günümüzde sosyal medyayı da kapsayacak bir biçimde genişlemiştir.
Ancak, basınımızın bugünkü yapısı, ne yazık ki birçok olumsuzluğu içermektedir. Gazete, televizyon, dergi, radyo, haber ajansı, internet-elektronik yayıncılığı kapsayan sektörümüzde, basın meslek ve etik ilkelerine uymayan kişiler boy göstermektedir. İsteyen herkes, eğitimine, bilgi birikimine bakılmaksızın habercilik yapabilmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde basın sektöründe yaşanan sorunların en büyük nedeni de bu kuralsızlıktır. Sadece okuma yazma bilmeniz, gazetecilik yapmanız için yeterlidir. Gerçek gazetecilik eğitim ve bilgi gerektirmesine karşın, gazetecilik, isteyen herkesin kuralsızca yapabileceği bir iş durumundadır. Bu durum ne yazık ki, haberi şantaj aracı olarak kullanan bazı kişilerin gazeteci kimliği ile karşımıza çıkmalarına yol açmaktadır.
Bu olumsuz tabloya son vermek için, gazeteciliğin mesleki itibarını yükseltecek, çağdaş ülkelerin basın çalışanlarına tanıdığı tüm hakları meslektaşlarımıza tanıyacak ve basın özgürlüğünün önündeki yasal engelleri ortadan kaldıracak düzenlemelerin yapılması yönünde çalışıyoruz. Bu çalışmalarımız sonuç verinceye kadar mücadelemizi sürdürme kararlılığındayız.
10 Ocak Basın Bayramı’nı gerçek anlamıyla kutlayabileceğimiz günlere elbirliğiyle ve en kısa zamanda ulaşmak umuduyla meslektaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunarım.”
10 OCAK'IN TARİHÇESİ
5953 sayılı basın çalışanlarının haklarını düzenleyen yasa, 10 Ocak 1961 tarihli 212 sayılı yasa ile getirilen değişikliklerle basın sektöründe çalışanların özlük haklarında çok önemli kazanımlar sağladı. Bu kazanımlar, dönemin Türkiye Gazeteciler Sendikası ve basın örgütleri tarafından "bayram" olarak kabullenildi.
Ne var ki, basın işverenleri yasayı protesto etti ve gazetelerini çıkarmama kararı aldılar. 3 gün süre ile 5 büyük gazete, işverenlerin kararı ile yayınlanmadı.
Gazeteciler, okuru gazetesiz bırakmamak amacıyla Türkiye Gazeteciler Sendikası çatısı altında kenetlendiler ve "Basın" adı altında gazete yayınladılar.
Gazete yöneticisinden, üretimin her aşamasında görevli emekçiye kadar tüm basın çalışanlarının sendika çatısı altında kenetlenmeleri, gazete sahiplerinin direnişini kırdı. 212 sayılı yasa böylece yürürlüğe girdi ve yaygın uygulama alanı kazandı. Ne var ki, özellikle 1990 sonrası dönemde ve basından medyaya dönüşüm sürecinde, sermayenin sektöre girmesiyle bu kazanımlar "uygulamada" tek tek elden çıktı.