HİÇ BİR DEMOKRASİ KATLİAM YAPAN ÜLKEYİ DESTEKLEMEZ

Hiç bir demokrasi katliam yapan ülkeleri ve yöneticilerine arka
çıkmaz,çıkmamalıdır.
otaliter ve otoriter liderlerin iktidarlarını tahkim için kullandığı
kutuplaştırmacı nefret dili, yaşadığımız dünyayı adeta bir cehenneme
dönüştürmüş bulunuyor.anda bunun bedelini ödüyoruz. Bu dünyadaki
tüm demokrasiler için bir derstir. Buradaki ders, güçlü popülist liderlerin
ulusları kendi siyasi kariyerleri için bölmesine izin verilmemesi
gerektiğidir.”
Ancak hemen belirtelim, demokrasiyi yozlaştıran ya da değersizleştiren
unsurlar, sadece Netanyahu’nun öldürme heveslerinden ibaret değil.
Zira Batı dünyasında yükselen demokrasi karşıtı dalga, yeni otokratların
çıkması için münbit bir iklim oluşturuyor. Daha da vahim olanı
neredeyse bütün Avrupa’nın, “Hastaneyi boşaltın, yoksa vururum”
diyebilecek kadar gözü dönmüş Netanyahu gibi bir delinin katliamlarına
arka çıkmasıdır. Şimdi Amerika dahil pek çok Avrupa ülkesinde, İsrail’in
Gazze’ye yönelik ‘ölüm ablukası’nı protesto eylemleri yasaklanıyor, sivil
muhalefet ceza ile tehdit
Henüz demokrasi ile tanışmamış ya da demokrasi karşıtı yönetimler,
zaten yıllardır kendi toplumlarının nefes almasını bile kontrol ediyorlar,
bunları biliyoruz. Esas tehlike, demokrasi kültürünün geliştiği
toplumlardaki siyasi liderlerin ve yönetimlerin demokrasi ruhunu
zehirleyen ırkçı söylemleri ve ötekileştirici dilidir.
Maalesef son yıllarda demokratik dünyadaki ırkçı liderlerin giderek
güçlenmesi, hatta iktidar olması hem demokrasiye olan güveni zaafa
uğratmış hem de eli sopalı totaliter liderlerin şeytani uygulamalarına
meşruiyet kazandırmıştır. Mesela Netanyahu... Aslında İsrail,
demokratik kuralların işlediği bir ülke. Ancak Netanyahu totaliter
hedefleri uğruna hukuku baypas ederek, demokratik sistem içinde bile
‘ölüm makineleri’ icat edebiliyor.
İsrail halkının, Netanyahu’nun yıllardır ülkeyi kutuplaştıran politikalarının
bedelini ödediğini belirten Ünlü İsrailli yazar ve tarihçi Yuval Noah
Harari’nin şu ifadeleri, demokrasinin geleceği açısından dikkat çekici bir
uyarı niteliği taşıyor: “Netanyahu, bir yandan Filistin’le yapılabilecek

herhangi bir barış girişimini göz ardı ederken, diğer tarafta, ulusu
kutuplaştırarak bir siyasi kariyer inşa etti. Sistematik olarak da devlet
kurumlarına saldırdı.
Düne kadar bütün bu ırkçı ve ayrımcı politikalar, daha çok
antidemokratik ülkelere ve ırkçı siyasetçilere has özelliklerdi.
Mesela Macaristan’da Orban seçimler öncesinde, Avrupa’nın Suriyeli
mültecilere sahip çıkması gerektiğini savunan Soros’u Müslümanları
Avrupa’ya getirmekle suçlamış, seçim kampanyalarında ‘Müslümanlar
geliyor’ söylemiyle Macar halkına korku salarak seçim kazanmıştı.
Trump ise seçim kampanyalarında “Müslümanların Amerika’ya girişi
yasaklansın” sözleriyle nefretin zirvesini bulmuştu
Aynı şekilde Viyana Belediye Başkan Yardımcısı John Gadnas:
“İslamlaşma, Avrupa’da yeni bir faşizmdir” söylemiyle koroda yerini
alırken, Polonya eski Başbakanı Jarosław Kaczyński, Müslüman
sığınmacılar için: “Bu kişilerin vücutlarındaki parazitler, belki kendileri
için tehlikeli olmayabilir ama bizim sağlığımızı tehdit etmektedir” diyerek
etnik nefrette adeta sınır tanımayan bir gösteri peşindeydi.
Ama şimdi Amerika, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin yöneticileri de bu
ırkçı siyasetçilerle aynı çizgide buluştular ve Netanyahu’nun katliam
korosuna katıldılar.
Her ne kadar bu nefret politikaları, Avrupa toplumunun büyük bir bölümü
tarafından kabul görmese de bazı Avrupalı siyasetçilerin dillendirdiği
ırkçı söylemler, kültürel demokrasiyi esas alan Avrupa değerleri
açısından endişe vericidir.
Görüldüğü gibi siyasetin nefret dili bazen öylesine çılgın bir hal alıyor ki
birazcık olsun insan olmanın erdemine inanan herkesi utandıracak
kadar vahim...

Daha iki gün önce ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, İsrail-
Hamas çatışmasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Bir din savaşının

içindeyiz ve Gazze’yi dümdüz edin” diyerek açık bir katliam çağrısında
bulundu. Bir insanın kanını donduracak kadar utanç verici olan bu
ifadelerin, muhtemelen bir adım ötesi, “Bütün Müslümanları
yeryüzünden silelim” olacaktır.
Kabul etmek gerekiyor ki Batı dünyasında ortaya çıkan bu tatsız
manzara, demokrasileri tehdit edecek bir fırtınanın belirtileri olarak
gözüküyor. Bugün yaşanmakta olanın temsili demokrasinin sahne
demokrasisine doğru bir dönüşüme işaret ettiğini belirten İtalyan siyaset

bilimci Emilio Gentile’nin şu ifadeleri bugün yaşadıklarımızı adeta teyit
eder nitelikte: “Demokrasi insanın kaderine bir genetik kod gibi kazınmış
değil. Karanlık bir ırkçı söylemin iğrenç metaforuyla alışılagelmiş şekilde
ifade edersek, bugün hiçbir topluluğun DNA’sında demokrasi yok.
Benim değerlendirmem çok basit: Eğer demokrasi egemen halkın
iktidarıysa ve egemen halk artık muktedir değilse, o zaman demokrasi
artık varlığını yitirmiş veya bugüne kadar olduğundan başka bir şeye
dönüşmüş demektir.
Demokrasiye dört elle sarılmak insanlık görevimizdir..

YORUM EKLE

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0