Türkiye’nin Güneydoğusunda meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkıma neden olan
depremler sonrası oluşan ekonomik hasarı onarmak için finansman ihtiyacı sürüyor.
Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, Anayasa’ya
konulacak açık bir düzenleme ile “özel vergi” niteliğinde üst gelir grubuna yönelik,
mali gücü dikkate alan bir “dayanışma vergisi” ya da “deprem vergisi” önerisinde
bulundu.
Kahramanmaraş merkezli 11 ilde büyük yıkıma neden olan depremlerin ardından yaralar
sarılmaya çalışılıyor. Depremlerin ekonomik etkisi de çok büyük ve yapılacak işlerin
finansmanı için kaynak arayışı konusu tartışılıyor. Depremlerden zarar gören bölgelerde
güvenli konut ihtiyacını karşılamanın ve depremden etkilenenlerin yeni bir yaşam
kurmalarına izin verecek çalışmaları yapmanın Devletin anayasal görevi olduğunu söyleyen
Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, yapılacak işlerin
finansmanının uzun vadeli bir planlama ve kaynak gerektirdiğine dikkat çekti.
1999 depremi sonrasında bu kaynağın vergi olduğunu hatırlatan Yavaşlar, “Bunlar bir
seferlik ek vergiler ile -özel iletişim vergisi ve özel işlem vergisinden oluşan- yeni vergilerdi.
Ancak, bu vergilerin gelirleri ne yazık ki depremle ilgisiz konular için de harcanmıştır. Her ne
kadar genel bütçeye giren vergiler bütün kamu harcamaları için bir finansman kaynağı
olduğundan bu durum hukuka aykırı değilse de harcamanın söz verilen işler için
yapılmaması kamuoyunun haklı tepkisini çekmiştir. Ülkemiz hukuk sisteminde, bir verginin
sadece belli bir amacı gerçekleştirmek üzere toplanıp onun için harcanması mümkün
değildir. Çünkü, bu “özel vergi” anlamına gelmektedir ve Anayasa’da buna izin
verilmemektedir.” dedi.
Dayanışma veya deprem vergisi
İçinde bulunulan durum dikkate alındığında, Anayasa’ya konulacak açık bir düzenleme ile
“özel vergi” niteliğinde üst gelir grubuna yönelik, mali gücü dikkate alan bir “dayanışma
vergisi” ya da “deprem vergisi”nin kabul edilebileceğini söyleyen Yavaşlar, “Sadece yeniden
yapılanma için kullanılacak uzun vadeli, sağlam ve karşılıksız bir gelir kaynağı yaratılacak,
bu gelir kaynağı, en azından genel bütçenin tabi olduğu üçlü denetime (idari denetim,
Sayıştay yoluyla yargısal denetim ve TBMM denetimi) tabi olacak ve verginin mükellefleri
bazı önemli anayasal güvencelere sahip olacaklardır; çünkü, vergi başta mülkiyet hakkı
olmak üzere temel hak ve özgürlükleri sınırladığı için, ancak Anayasa’da yer alan bazı ilke
ve kurallar çerçevesinde getirilip uygulanabilir” diye konuştu.
“Alt ve orta gelir grubunu kapsamamalı”
Bu özel verginin düşük ve orta gelirlileri kapsamaması gerektiğini bildiren Prof Dr. Funda
Başaran Yavaşlar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Asgari ücretin ortalama ücret olduğu
günümüzde, geniş kesimlerin bir kuruş daha fazla ne gelir vergisi ne de harcamalar
üzerinden alınacak bir dolaylı vergiyi kaldıracak takadi vardır. Getirilecek verginin bir servet
vergisi olması düşünülebilecekse de, bunu hem uygulamak hem de servet vergisi üzerinden
yeterli ve düzenli gelir elde etmek zor olur. Çünkü, çok düşük oranlı bir genel servet vergisi
dahi, kayıt dışılığı önleyeceği için, buna direnç çok yüksek olacaktır, özel servet vergisi
türlerinden emlak vergisine zaten 2021’den itibaren “değerli konut vergisi” eklemlenmiştir. Bu
verginin Anayasa’ya aykırılığı tartışmalıyken ve bu sorun daha çözülmemişken, burada yeni
bir şey yapılamaz. Ek motorlu taşıtlar vergisi getirilecek olsa, tek başına böyle bir vergisinin
sağlayacağı gelir hem yeterli olmayacak, hem de uzun vadede verginin mali güçle orantılı
olması ilkesine aykırılık yaratacaktır. Karşılıksız mal transferini konu alan veraset ve intikal
vergisi türünde bir vergi ise, düzenli olmayacağı ve sağlayacağı gelir belirsiz olduğundan
anlamlı olmayacaktır. Dolayısıyla, getirilecek özel verginin konusu, gelir vergisi tarifesinin
dördüncü diliminin altında olmamak üzere saptanacak bir rakamın üzerinden elde edilen
“gelir/kazanç”; mükellefleri ise gerçek kişiler ile kurumlar olmalıdır.”
Böyle bir özel verginin getirilmesi durumunda özel iletişim vergisinin kaldırılması gerektiğine
de dikkat çeken Yavaşlar, özel iletişim vergisinin konusuna giren hizmetlerin KDV’ye tabi
olduğunu ve oradaki harcamanın özel başka bir vergi ile vergilendirilmesi gereken ek bir mali
gücün olmadığını sözlerine ekledi.