Metro Türkiye, markaların geleceği şekillendirmede oynadığı rolü anlamaya ve onlara güç kazandırmaya odaklanan Sustainable Brands platformunun İstanbul buluşmasının (SB'19 İstanbul Konferansı) sponsorları arasında yer aldı.
Etkinlik kapsamında, “Türk mutfağına sahip çıkmak bir şirketin amacı olabilir mi?” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Metro Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Boris Minialai’nin anlatımı katılımcılardan büyük ilgi gördü. “İyi Perakende” panelinin konuşmacıları arasında yer alan Metro Türkiye Gıda Kategori Grup Müdürü Esra Özerkan ise şirketin atık ve israfı önleme konusunda yaptığı çalışmaları çarpıcı örneklerle anlattı.
Metro Türkiye, aralarında Detroit, Paris, Madrid ve Tokyo’nun da yer aldığı 13 şehirde bir buçuk milyondan fazla profesyoneli buluşturan Sustainable Brands’in İstanbul etkinliğine (SB'19 İstanbul Konferansı) katıldı. Redesigning The Good Life (İyi Yaşamı Yeniden Tasarlamak) temasıyla 3-4 Nisan’da Fairmont Quasar İstanbul’da gerçekleştirilen konferansın sponsorları arasında yer alan Metro Türkiye, iki ayrı oturumda markalar, iş liderleri ve farklı sektörlerden çok sayıda davetliyle bir araya geldi.
Boris Minialai: Günümüz koşullarında sürdürülebilirliğin iyi bir fikirden çok daha fazlası!
SB'19 İstanbul’un ilk gününde, “Türk mutfağına sahip çıkmak bir şirketin amacı olabilir mi?” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Metro Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Boris Minialai, günümüz koşullarında sürdürülebilirliğin iyi bir fikirden çok daha fazlası olduğuna dikkat çekerek insanlar, toplum ve çevre için bir ihtiyaç haline geldiğini söyledi.
Metro Türkiye’nin sürdürülebilirliği dikkat çekici bir kavram olmanın ötesinde iş yapış şekli haline getirdiğini dile getiren Minialai, “Metro Türkiye olarak üreticiden tedarikçilerimize, hizmet verdiğimiz HoReCa profesyonellerinden son tüketiciye kadar tüm paydaşlarımızla sürdürülebilir ve birlikte büyüyen çalışmalara odaklanıyoruz. Bugün şirketimiz ile özdeşleşen Türk mutfağı ve değerlerine sahip çıkma amacımız, yürüttüğümüz tüm projelerin kalbinde yer alıyor. Paydaşlarımızla birlikte insan odaklı, çevreye saygılı, yerel değerleri koruyan işlere imza atmayı ve anlamlı izler bırakmayı amaçlıyoruz” dedi.
“Coğrafi işaretli ürünler sosyal, ekonomik ve toplumsal güçlenmeye katkı sağlıyor!”
Yerel değerlerin korunması, desteklenmesi ve Türk mutfağının geliştirilmesi adına hayata geçirdikleri Coğrafi İşaretli Ürünler Projesi’nin de yine aynı amaç için yürütüldüğünü belirten Boris Minialai, sözlerini şöyle sürdürdü, “2011 yılında başladığımız bu hikayede bugün raflarımızda 130’u aşkın coğrafi işaretli ürün bulunuyor. Ürünlere marka değeri kazandırmanın yanı sıra yerel kalkınmaya da destek oluyoruz. Kırklareli Kıvırcık Kuzusu için çalışmalarımıza başladığımızda bölgede yalnızca 6.000 civarında kuzu kalmıştı. Kırklareli'nin yerel kooperatifleri, yerel yönetimler ve İstanbul Üniversitesi iş birliği ile gerçekleştirdiğimiz proje sayesinde Kırklareli Kıvırcık Kuzu sayısında artış sağladık. Bizim için çok kıymetli bir başka örnek ise Kapıdağ Mor Soğanı. Edremit’te, Kapıdağ Yarımadasına has bu ürünü, 170 haneli bir köyün kadın üreticilerinin oluşturduğu Bereketli Eller Kadın Kooperatifi’nden tedarik ediyoruz. Kadın emeğiyle üretilen ve artık coğrafi işareti bulunan bu soğanı, kadın gücüne destek olarak tedarik etmek, kooperatife bağlı kadın üreticilerin sosyal, ekonomik ve toplumsal açıdan güçlenmelerine katkı sağlamak, onlara alım garantisi vermek ve gastronomi profesyonelleri olan müşterilerimizi böyle özel bir ürünle tanıştırmak bize gurur veriyor.”
“Türk mutfağının gerçek potansiyelini tüm dünyanın görmesi için gençlere yatırım yapıyoruz”
Coğrafi işaretli ürünleri gelecek nesillere aktarmak için mart ayında Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını hatırlatan Minialai, “Coğrafi işaretli ürünler, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren mesleki ve teknik okullarda gıda teknolojisi ile yiyecek - içecek hizmetleri alanında eğitim gören öğrencilerin müfredatına girecek. Gençler, mutfak kültürünün korunması ve gelecek nesillere aktarılması konusunda çok büyük bir paya sahip. Bu projeyle her dönem 65 bin civarında öğrenci coğrafi işaretli ürünleri ve bu ürünlerin önemini öğrenecek. Türk mutfağının geleceğine yatırım yapmak bizim işimizin ayrılmaz bir parçası” diye konuştu.
Esra Özerkan: Elma alıp elma satan bir şirket değiliz!
SB'19 İstanbul katılımcılarının yenilikçi dönüşüm araçlarını keşfetmesini sağlayan Deep-Dive Hubs bölümünde düzenlenen Good Retail (İyi Perakende) panelinin konuşmacıları arasında yer alan Metro Türkiye Gıda Kategori Grup Müdürü Esra Özerkan ise Türk mutfağı ve değerlerine sahip çıkma hedefleri ile atık ve israfı önleme alanında hayata geçirdikleri çalışmalara değindi.
Metro Türkiye olarak ürün alıp satmanın ötesine odaklandıklarını dile getiren Esra Özerkan, “Biz elma alıp elma satan bir şirket değiliz. Biz elmaya, elmanın üreticisine, yetiştiği toprağa, tohuma, ona dokunuşlarıyla değer katan şefe ve tüm ekosistemine katkı sağlayan bir şirketiz. Bununla birlikte Türk mutfağı ve değerlerini korumaya, kayıt altına almaya, gelecek nesillere miras bırakmaya, şeflerimize ulusal ve uluslararası platformlarda desteklemeye, onlara farklı ürün ve hizmetlerimizle ilham vermeye odaklanıyoruz” dedi.
“Türkiye’de üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25 ila 40’ı kayıp!”
2017 yılında TÜBİTAK ile gerçekleştirdikleri araştırmayı hatırlatan Özerkan, “Türkiye’de üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25 ila 40’ı, üretim ya da dağıtım zinciri aşamasında kayba uğruyor. Bu konuda fark yaratmak için 2017 Restoran Haftası’nda Metro Gıda Hareketi’ni başlattık. Sektörde öncü 50’nin üzerinde şef ve restoran işletmecisiyle güçlerimizi birleştirerek kamuoyunda gıda atık ve kayıpları ile ilgili bir farkındalık yaratmak için harekete geçtik. Şeflerin gıdanın israf olmaması için hayata geçirdiği uygulama ve önerilerini on binlerce tüketici ile paylaştık. Hareketin bir sonraki adımında, 30’a yakın restoran ve kafe ile iş birliğine giderek ‘Metro Gurme Kutuları’nı hazırladık ve tabakta kalan yemekleri paket yaparak tüketicilerin başka bir öğünde tüketmelerine veya hayvanlarla paylaşmalarına katkıda bulunduk” dedi.
Operasyonlarındaki israfı önlemek için de Fazla Gıda A.Ş ile bir proje yürüttüklerini belirten Esra Özerkan, “Bu projemizle satış özelliğini yitirmediği için hala satılabilir olan gıda ürünlerini israf olmaktan kurtarıp ekonomiye kazandırıyoruz. Projemiz kapsamında 2018’de 250 bin öğün yemeğe denk gelen 110 ton gıdayı, 35 gıda bankası aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Bir sonraki hedefimiz ise bağışlanamayacak durumda olan gıdaları çöpe atmak yerine kompost alanlarına göndererek toprağın yapısını zenginleştiren gübre haline getirmek ve sıfır atık üreten bir sisteme öncülük etmek” diyerek sözlerini tamamladı.
“QR kod ile et ve balığın %100 izlenebilirliğini sağladık”
Gıda güvenliğinin, üstün kalitenin ve türlerin devamlılığının ancak sistematik ve şeffaf bir yaklaşımla sağlanabileceğine inandıklarını belirten Özerkan, et ve balık izlenebilirliği projesi ile %100 izlenebilirlik sağladıklarının altını çizdi.
“2014'te başlatılan Türkiye'nin ilk et izlenebilirliği projesi olan "Kırmızı Taze Ette İzlenebilirlik Projesi" ile müşterilerimiz, ürünlerdeki QR barkodunu taradığında hammadde adı, kesimevi, tedarikçi, kesim tarihi, son kullanım tarihi ve veteriner bilgilerine ulaşabiliyor.” diyen Esra Özerkan, “Bugünün Balığını Yarına da Bırakalım projesi ise Türkiye’de lüfer, palamut, hamsi ve istavrit balıklarının ağdan çatala uzanan tüm sürecini kayıt altına alarak %100 izlenebilirliğini sağlayan ilk proje.Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (Sür-Koop)’ne bağlı 572 kooperatifle ve binlerce balıkçıyla birlikte hayata geçirdiğimiz projede limanlarda ve karaya çıkış noktalarında su ürünleri kasalarına konulan balığın hangi sularda, hangi tekneyle, ne zaman avlandığını belirten izlenebilirlik bilgilerini kayıt altına alıyor, bu bilgileri satış aşamasında QR barkodlar aracılığıyla müşterilerimize sunuyoruz.” dedi.