Köy Enstitüleri’nin eğitim aracılığıyla kırsal kalkınmanın sağlanması ve bilgiye dayalı
ilerlemenin ülke geneline yayılması amacı ile 17 Nisan 1940’ta kurulduğunu dile getiren
Karabıyık, “Köy Enstitülerinin kuruluşuna giden yola baktığımızda, Ulu Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitime verdiği önemi görüyoruz; çünkü o dönem
toplumun yüzde 80’ini köylü nüfus oluşturuyordu ve neredeyse tamamına yakını
okur-yazar değildi. Atatürk, o dönem öncelik olarak bu köylü nüfusu okutmayı ön plana
aldı. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yaklaşık yüzde 6 dolaylarında olan okuryazarlık
oranı, Harf Devrimi’nin ardından başlatılan okuma yazma seferberlikleri ile 1935'de
yüzde 20,4'e ulaştı” sözleriyle Köy Enstitüleri’nin tarihi önemini hatırlattı.
Köy Enstitülerinin kuruluşunun aslında o dönem bütün köylere öğretmen gönderme
imkanı olmaması ile gerçekleştiğini dile getiren Karabıyık,
“Köylerin hepsine öğretmen yetiştirmek için yaklaşık 70 yıl süre gerektiği hesaplarının
yapılmasının ardından, daha uygulanabilir bir çözüm arayışı başladı. Bu sorunu köy
eğitimiyle çözmek; eğitim almak için seçilecek nüfusun köyde kalması ve köyü
kalkındırması modeli geliştirilmeye başlandı. Bu model, köyde doğmuş, köyün
koşullarını bilen çocukların köy koşullarının birebir yaşanacağı öğretmen
okullarında yetiştirilmesi fikri ile hayata geçirildi. Temel hedef, 15 yıl içinde 15-20
bin öğretmeni ve köyler için gereken sağlık memuru, ebe, tarımcı vb. çeşitli elemanları
yetiştirmekti. Köy Enstitüleri’nde yetişecek öğretmenler ile 15 yılda en az bir buçuk
milyon köylü çocuğunun okuyabileceği de hesaplanmıştı. Köy Enstitüleri’nde okutulacak
5 yıllık ders programında normal bir lisede okutulan tüm sosyal dersler okutulurdu. Bu
derslere ek olarak “öğretmenlik bilgisi”, “ev idaresi ve çocuk bakımı”, “zirai işletme
ekonomisi ve kooperatifçilik” ve “askerlik” dersi de verilirdi. Yani Köy Enstitüsü
mezunu bir öğretmen, hem eğitimci hem de tarım elemanı, köyde ihtiyaç
duyulması halinde sağlıkçı, yol yapımında yardımcı olacak bir tekniker vb. birçok
konuda görev yapacaktı” dedi.
Günümüz eğitim sisteminin aksine, Köy Enstitülerinde ölçme-değerlendirmenin bir amaç
değil, araç olduğunu kaydeden CHP’li Karabıyık,
“Öğrenciler iş yaparken, üretim alanlarında, yönetimde, kuramsal derslerde, kültürel
etkinliklerde, yani her ortam ve koşulda gözlenir; ölçme-değerlendirme de bu gözlemler
çerçevesinde yapılırdı. Çünkü asıl amaç öğrenciyi ölçmek değil, onun ilgi, yetenek
ve yönelimlerini ortaya çıkarmaktı.
Ayrıca, dünyada bir eğitim kurumunda kooperatifçiliğin işlevsel anlamıyla kurup işletildiği
çok az örnekten olan Köy Enstitüleri’nde öğrenciler, çalışanlar ve köy halkının eşit
haklarla üye olabildikleri “Köy Enstitüsü ve Köy Okulu İstihlak ve İstihsal Kooperatifleri”
kurulmuştu. Okullarda eğitimin bir parçası olarak üretilen ürünlerin fazlası
kooperatifler aracılığıyla tüketiciye satılır, bundan da edinilen kazançla da
ihtiyaçlar giderilirdi. Yani eğitim, bir yanıyla üretime yönelikti; öğrencilerin ve köy
halkının çeşitli ihtiyaçları bu şekilde karşılanıyordu. Bu model ile öğrenciler bir yandan
üretiyor bir yandan da el becerisi edinimi ve meslek eğitimi noktasında kendini
geliştiriyordu. Köyleri canlandırma amacıyla kurulan Köy Enstitüleri genellikle çorak
arazilerde yer aldığından, bu Kooperatifler aracılığıyla köylerde çorak toprakların verimli
kılınması, ve böylece hem köylünün hem de toprağın, yer altı sularının ve hayvacılık
potansiyelinin üretime katılmasıyla köy canlanıyordu” sözleriyle, Köy Enstitüler’nin köy
hayatı için önemine dikkat çekti.
Köy Enstitüleri’nin kapatılana dek 17.341 öğretmen ve 1599 sağlık memuru mezun
ettiğini ve yalnızca 6 yıl içinde 15 bin dönüm toprak işlendiğini, 750 bin fidan ve binlerce
ağaç dikildiğini, 1200 dönüm bağ-bahçe oluşturulduğunu ve 710 bina yapıldığını
vurgulayan Karabıyık, “Dünya pedagoji tarihinin en özgün ve verimli örneklerinden biri
olan, ülkemizin aydınlık geleceğine önemli katkıları bulunan Köy Enstitüleri, 1954 yılında
adları Öğretmen Okulu’na dönüştürülerek kapatılmıştır.
Kapatılmalarının üzerinden ömürleriyle kıyaslandığında çok uzun sayılacak bir süre
geçtiği halde, dikiş dikmekten elektrik santrali kurmaya, bataklık kurutmaktan
hayvancılık yapmaya, yol ve kaldırımları onarmaktan su kanalları inşa etmeye,
teknik işlerin üstesinden gelmekten Batılı klasikleri okuyup sahnede tiyatro oyunu
olarak sergilemeye dek pek çok işi yapabilecek donanım ve yetenekte çok yönlü
bir insanlar yetiştiren Köy Enstitüleri’nin hala tartışılıyor olması Köy Enstitülerinin
ülkemizin yaşamında ne denli etkili olduğunun bir kanıtıdır” sözleriyle açıklamasını
tamamladı.