‘Medeniyetler düzeyinde ekonomik, siyasal, sosyal ve güvenlik boyutları ile Türkiye'nin
geleceği’ temasıyla gerçekleşen kongrede Türkiye'nin geleceği masaya yatırıldı.
KONGRENİN İKİ HEDEFİ
TESAM Başkanı İlyas Bozkurt, "Kongrede iki şeyi konuşmayı hedefliyoruz. İlk olarak,
Medeniyetler planında İslam Medeniyeti içinde bulunduğu bunalımdan nasıl çıkarılabilir ve
yeniden nasıl bir vizyon çizilebilir? Şayet mümkünse yeniden ihya edilecek olan bu medeniyetin
temel referansları ne olmalıdır? Bu referanslar arasında Doğu ve Batı Medeniyetlerinin referans
gücü ve etkisi ne olmalıdır?
İkinci olarak ise devletler planında Türkiye Cumhuriyeti'nin doğu, batı ve güney ekseninde
tutumu ve alacağı pozisyon ne olmalıdır? Yani yoluna Batı Medeniyetiyle yani NATO’yla ve Avrupa
Birliğiyle devam mı etmelidir; yoksa yönünü Doğuya dönerek Çin ve Rusya ile beraber mi hareket
etmelidir? Yahut yönünü Güneye dönerek Arap Dünyasıyla birleşerek Orta Doğu eksenli yeni bir
dünya gücü mü oluşturmalıdır?
Buradan muradımız günlük politikalar değildir. Tam tersine milletimizin ve devletimizin
gelecek birkaç yüzyılını belirleyecek olduğumuz hakikatinden yola çıkarak geleceğin Türkiye'sinin,
duruşunu ve yönünü tespit etmektir" dedi.
BOZKURT’TAN MAJÖR MEDENİYET YAKLAŞIMI
Başkan BOZKURT konuşmasında şunları anlattı: "Majör medeniyet kavramı diğer
medeniyetler üzerinde baskın olan, lider ve güçlü medeniyet kavramını temsil eder. Bu
bağlamda son 300 yıldır tüm dünyanın majör medeniyeti Batı Medeniyetidir. Bir yandan
sömürgeci, acımasız, adaletsiz ve iki yüzlü Batı Medeniyeti tüm dünyayı sömürürken öte yandan
da ilimde, bilimde, felsefede, sanatta, teknolojide ve daha bir çok alanda bütün dünyaya ilham
kaynağı olmuştur. Bu bağlamda Batı Medeniyeti dünyanın belki en nefret edilen ve belki en çok
hayran olunan medeniyeti olma başarısını göstermiştir. Halbuki Batı Medeniyetinin liderliği
kapmasından önce uzun süren bir İslam Medeniyeti hakimiyeti vardır."
'AKIL TERK EDİLDİ, MEDENİYET ÇÖKTÜ'
Abbasilerle beraber başlayan ve Selçuklularla devam eden ve Osmanlı Devletiyle zirvesine
ulaşan İslam Medeniyetinin bugünkü Batı medeniyetinin öncülüğünü yapmış olduğunu, dünya
medeniyetlerinin temellerini attığını hatırlatan Başkan Bozkurt, "1250’lerden itibaren hem eğitim
sisteminin bozulması hem de haçlı seferleri ve Moğol istilalarının etkisi ile maalesef bilimsel
gelişme durmuş ve akıl rölantiye alınmıştır. 1500’lerden itibaren ise akıl tamamen devre dışı
bırakılarak İslam medeniyetinin bugünkü hazin sonunu hazırlayan makus bir sürece girilmiştir.
Son dört yüz yılda İslam Medeniyeti zirveden dibi boylarken, Avrupa Medeniyeti diplerden
çıkarak zirvelere doğru yükselişe geçmiştir." diye konuştu.
YENİ MEDENİYET TASAVVURU
BATI’YI SUÇLAMAYI BIRAKIP KENDİMİZE BAKMALIYIZ
Başkan Bozkurt sözlerine şu şekilde devam etti: "İslam Medeniyeti tarihinin orta çağını
yaşamaktadır. Maalesef akıldan, bilimden, sanattan; insani değerlerden yani insan haklarından,
hukuktan kopmuş, cehalet ve şiddete odaklı bir toplum haline gelmiştir.
Evet geçmişimize bakacağız. Ama geçmişimize bakarken objektif bakacağız. Hamasi
yaklaşımlar bize hiçbir şey kazandırmaz. Tarihe bakarken başarıları göreceğiz. Ama geçmişteki
hataları da fark edip ibret alacağız.
Burada Avrupa’yı, Amerika’yı, İsrail’i, İngiltere’yi suçlamayı bırakıp kendimize bakmamız
lazım. Avrupa, ABD Rusya için de, Çin için de planlar yapabilir. Bugün dünyanın herhangi bir
yerindeki bir zulmün arkasında Batı’nın parmağı olabilir. Batı herkes için planlar yapabilir. Ancak
biz güçlü olursak, bu planlar boşa çıkacaktır.
TEORİK ÇALIŞMA AKADEMİSYENLERİN PRATİK UYGULAMA SİYASİLERİN İŞİ
‘AKIL BİR GÜNEŞ GİBİDİR, ÜZERİNE DOĞDUĞU ÜLKEYİ AYDINLATIR’
Bugün yeniden bir medeniyet tasavvuru yapılmalı; ekonomik sisteminden, dini yapısına;
milliyetçilik anlayışından, eğitim sistemine ve kurumlarına; sanattan, mimariye varıncaya kadar en
ince detaylarına kadar yeniden planlanmalıdır. Bir medeniyetin yeniden ihyası ise teorik
kurgulanması ve pratik uygulanması şeklinde iki boyutta olacaktır. Bize düşen kısmı bu işin teorik
kısmına katkıda bulunmaktır. İkinci kısım ise siyasilerin ve devlet adamlarının işidir."
Devlet yönetiminin akla, bilime ve bilim insanlarına gereken önemi göstermesi gerektiğini
ifade eden TESİAD Genel Başkanı BOZKURT “Akıl bir güneş gibidir, üzerine doğduğu ülkeyi
aydınlatır” şeklinde konuştu.
GÜÇLÜ DEVLET, GÜÇLÜ MİLLET
Kongre’de son olarak Türkiye’nin gelecekteki önemine değinen Bozkurt sözlerini
şu şekilde noktaladı: “Türkiye Cumhuriyeti sadece Türklerin değil, tüm İslam
dünyasının ümit ışığıdır. Güçlü bir Türkiye, güçlü bir Bosna Hersek demektir. Güçlü bir
Türkiye güçlü bir Filistin demektir, Azerbaycan demektir. O yüzden güçlü devlet güçlü
millet sloganıyla hareket ederek geleceğimizi kurgulamamız lazım. Bu çerçevede
umuyorum ki bu kongrede çok önemli tartışmalar yaşanacak, önemli vizyonlar ortaya
konacaktır.” ifadelerini kullandı.
TESAM Genel Koordinatörü Yıldırım DENİZ: “DÜŞÜNCE ZİNDE TUTULMALI”
‘HEM THINK-TANK, HEM ENSTİTÜ’
Organizasyonun açılışında konuşan bir diğer isim ise TESAM Genel Koordinatörü
Yıldırım DENİZ idi. TESAM’ın kuruluşundan bu yana iki ana konu üzerinde çalışma
yaptığına dikkat çeken Deniz “Bunlardan bir tanesi düşünce kuruluşu boyutu. Diğeri
ise bunu besleyecek, zinde tutacak olan enstitü tarafı. Bu kapsamda bugün Türkiye’nin
dört bir yanından gelen 60 hocamız Türkiye’nin gelecekteki konumu ne olmalı sorusuna
kendi alanlarından bakış açıları getirecekler” ifadelerini kullandı.
I. OTURUM
Prof. Dr. Mehmet YÜCE: “ÜMİTLİYİZ AMA ÇOK ÇALIŞMAMIZ GEREK”
Kongre’nin ilk oturumunda söz alan Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet
YÜCE ise Türkiye’nin durumunu değerlendirerek, “Bana göre önceden figür olan Türkiye etken
olmaya çalışıyor. Kıbrıs’a çıkarma yaptığı için ağır ambargo uygulanan Türkiye, şimdilerde kendi
silahını, İHA’sını, SİHA’sını üretiyor. Onun için ümitsiz değilim, ama çok çalışmamız gerekecek” diye
konuştu.
Prof. Dr. Önder KUTLU: “BALKANLARIN BEKLENTİSİ VAR”
Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Önder KUTLU, Balkanlarda Türk
Diasporası ve şehir diplomasisi konusunda yaptığı değerlendirmede, “Balkanların Türkiye’den çok
beklentisi var. Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman nüfusun yaşadıkları ülkeye tam olarak aidiyet
hissi uyanmıyor. Zor durumda göç edebilecekleri bir anavatanları var. Anavatanla ilişkilerinde bir
sıkıntı yok. Balkanlarda Müslüman nüfusun doğum oranı hızla artıyor. Türkiye’nin de Balkanlar
üzerinde daha etkili politikalar geliştirmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Hasan KÖNİ: “TÜRK DÜNYASI UZAKLAŞMASIN”
Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki sosyo – ekonomik ilişkilerin seyri üzerine bir
değerlendirme yapan Prof. Dr. Hasan KÖNİ, “Eğitim alanında Orta Asya’ya en çok yatırımı Türkiye
yaptı. Sosyal alanda da yardımlar yapıldı. Yardımlar stratejik plan çerçevesinde yapılmadığı için çok ses
getirmedi. Ve stratejik ortaklık da kuramadık. Çünkü Rusya o bölgede hala etkili. Güvenlik zafiyetleri
var o bölgede. Türkiye bu alanda işbirliği yapabilir. Bankacılık, eğitim, fikri alanlarda adımlar atılabilir.
Yoksa Türk Dünyası bizden uzaklaş"abilir” diye konuştu.
Prof. Dr. Tayyar ARI: “HEM İŞBİRLİĞİ, HEM REKABET”
Ortadoğu’da istikrar arayışları ve Türkiye’nin rolü konusunda konuşan Uludağ Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayyar ARI, “Artık iktisaden, siyaseten, teknolojik
alt yapı olarak daha güçlü bir Türkiye var. Deneyimli siyasetçilere, idarecilere ihtiyaç var. Bölgesel
konjonktüre baktığımızda çalkantılı bir dönemden geçiyoruz. Hem AB üyesi olma yolunda hem de NATO
üyesi olarak dikkatli bir politika izlememiz gerekiyor. Rusya’yla büyük bir ticaret ve çok boyutlu bir
ilişkimiz var. Orta Asya’da Rusya’yla hem rekabet hem de işbirliği içindeyiz” dedi.
II. OTURUM: “Türkiye’nin Geleceğinde Din’in yeri”
Prof. Dr. Hasan ONAT: “MATURİDİ DÜŞÜNCE VURGUSU”
Türkiye’nin Geleceğinde Din’in yeri temalı Kongrenin 2. oturumunda konuşan Prof. Dr. Hasan
ONAT, ‘Medeniyet Bağlamında Güvenilir Bilginin Önemi Ve Maturidi Düşünce’ konusunu ele aldı.
Bu tebliğin iki temel tezi olduğunu belirten Onat, “Birincisi: İnsanlığın yeni bir medeniyete ihtiyacı
vardır. İkincisi: Yeni medeniyet, İslam’ın kurucu ilkelerinden ve kök değerlerinden hareketle
Müslümanların eseri olabilir. Bunun için de, öncelikle Müslümanların Kur’an’ın kurucu ilkelerini ve Hz.
Peygamber’in örnekliğini esas alarak yeni bir anlayış geliştirmeleri gerekmektedir. Bu doğrultuda
İmam Azam Ebu Hanife’nin, İmam Maturidi’nin ve onların temsilcisi oldukları akılcı “Ehlü’r-Rey”
ekolünün katkısı, tahminlerden daha ileri düzeydedir” diye konuştu.
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ: “MEDENİYETLER ARASI İTTİFAK”
2. Oturumda ‘Medeniyetler Arası İttifak Mı Çatışma Mı?’ konusunu ele alan Prof. Dr.
Ramazan ALTINTAŞ, “Yaşadığımız yüzyılda, doğrudan medeniyetler arasında değil ama medeniyetler
üzerinden yürütülmeye çalışılan bir çatışmadan söz edebiliriz. İslam coğrafyalarında sömürgeci
güçlerin bize dayattığı ‘çatışma’ temelli fikri ve kültürel yapıya nasıl direneceğiz? Bunun yolu ve
yordamı, Batı düşünce yapısını iyi kavramak, Batı’nın zaaf noktalarını deşifre etmek ve alternatif
projeler ortaya koymaktır. Eğer biz, düşünce planında Batı’nın açmazlarını ortaya çıkarabilirsek sadece
İslam dünyasında değil, Batı toplumlarının merkezinde de adalet ve hakkaniyete dayalı söylem,
anlamlar haritasını değiştirecektir” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. İhsan TOKER: “İLAHİYAT VE CEMAAT ARASINDA DİN SORUNU”
Prof. Dr. İhsan TOKER ise ‘İlahiyat Ve Cemaat Arasında Türkiye’de Din Sorunu’na
değinerek, “Bu çalışmada Türkiye’de temel iki kategori üzerinden din sorunu ele alınmaktadır. Bunların
birincisi İlahiyat kategorisidir. İlahiyat Türkiye Cumhuriyeti’nde özel bir öneme sahip olagelmiştir. Ulus-
devlet politikaları ile uyumlu çalışan ilahiyat aktörleri toplumda önemli bir rol oynaya gelmişlerdir.
İkinci kategori olan cemaatler de Cumhuriyet’in erken yıllarından itibaren toplumsal roller ifa
etmişlerdir. Çalışma bu temeldeki iki aktörler kategorisini günümüzdeki şartların ortaya koyduğu
sonuçlar bağlamında yorumlama çabasına girişmektedir” dedi.
Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL: “RUSYA İSLAMI”
Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL ise ‘Rusya İslamı Ve Geleceği’ konusunu ele aldığı konuşmasında
‘Rusya İslamı’ kavramının bu çalışmayla ortaya atıldığını belirterek, “Rus coğrafyasında İslam olana
Türk denmesi geleneksel bir tavırdır ve çok eski devirlerden beri Müslümana Türk demek öğrenilmiş bir
davranıştır. Dolayısıyla Rusya’daki Müslümanlar da aslında Rus zihninin derinliğinde Türk olarak kabul
görür ve ona göre bu bütünlüğü bozmanın yegâne vasıtası farklılarla ifade edilen dil, mezhep ve
folklorik farklı davranışlarıdır. Dil, mezhep, inanç vs. bütün farklılar kimliğe kavuşmanın ana nüvesini
oluşturur. Ancak bu parçalanmış yapı içinde Rusya’daki İslam hem Rus Çarlığı hem de günümüzde diğer
devlet ve bölgelerdeki İslam’dan elbette farklıdır ve bu farkı anlatabilmek için ‘Rusya İslamı’ kavramı
bence zaruridir” diye konuştu.
III. OTURUM: “Türkiye - Avrasya ilişkilerinin Geleceği”
Prof. Dr. Yelda DEMİRAĞ: “TÜRK-RUS KRİZİ”
Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’nin 3. Oturumunda Türkiye - Rusya ilişkilerinde gelinen
noktayı değerlendiren Prof. Dr. Yelda DEMİRAĞ, Türkiye-Rusya arasında yaşanan uçak krizinin
aradan yaklaşık 7 ay geçtikten sonra kademeli bir şekilde normalleşme sürecine girdiğini ancak,
halen ikili ilişkilerde özellikle bölgesel konularda sorun teşkil eden başlıkların bulunduğunu belirtti.
Prof. Dr. Barış ÖZDAL: “TRANSKAFKASYA’DA GÜÇ MÜCADELESİ”
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Nisan 2016’da yaşanan ve literatürde ‘4 Gün Savaşları’
olarak adlandırılması genel kabul gören çatışmaların Transkafkasya’daki güç mücadelesini farklı bir
boyuta taşındığını aktaran Prof. Dr. Barış ÖZDAL, Türkiye ve Rusya Federasyonu olmak üzere
tarafların tutum ve tezlerindeki değişimi analiz etti.
ÇİN’İN LİDERLİĞİNDE YENİ DÖNEM
Çin’in etkisinde yeni bir dönemin başladığını ve Türk-Çin İlişkilerine değinen Doç. Dr. Kutay
KARACA Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı XiJin Ping’in Deng Xio Ping’den sonra Çin Komünist
Partisinin başına gelmiş en güçlü lider olduğunu belirterek, Xi’nin liderliğinde Çin’in küresel güç olma
hedefinin bulunduğunu belirtti. Karaca, Çin’in 2035’e kadar modern bir sosyalist devlet yaratma
hedefi koymasının ve bu hedefte başarı sağlamasının diğer ülkelere Çin tarzı bir yönetimi cazip hale
getirebileceğini vurgulayarak, “Bu politikalar içerisinde Çin, Türkiye’yi nasıl görüyor ve nereye
koyuyor sorusu önem kazanmaktadır” dedi.
Güncelleme Tarihi: 04 Kasım 2017, 11:57