“Neresini düzelteyim ben bunun diye bir hikaye var ya yani bu deli saçması hikayenin ortaya atılması hakikaten utanç verici bir durum. Cumhurbaşkanlığı makamının sürekli yıpratma malzemesi yapılmaya çalışılması özellikle böyle gider tutar bir tarafı olmayan çok komik iddialarla yapılmaya çalışılması ne meclisin onur ve itibarına yakışıyor ne de bir milletvekilinin itibarına yakışıyor. Böyle bir ciddiyetsizlik hakikaten Türkiye’ye de yakışmıyor. Böyle abuk subuk, nereden geldiği belli olmayan, saçma bilgilerle bir iddia olarak ortaya atmak dahi hele bayram öncesinde ancak bir komiklikle bir ciddiyetsizlikle tarif edilebilir. Bunlar Cumhurbaşkanımız üzerinde ve Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden Türkiye’de gündem olmak, popülizmi yakalamak gibi çabalardan başka bir şey ifade etmiyor. Bu arkadaşlarımız daha dün kendilerinin ortaya attığı yok altın klozet yok masa bilmem ne gibi yalanlarının ortaya çıktığını görmüyorlar mı? Bu yalanların iki günde nasıl çöktüğünü gördüler. Bunlar olmamış gibi şimdi yeni bir şey verelim diye böyle bir iddia atıyorlar. Böyle bir şey asla söz konusu değildir. Bu Cumhurbaşkanlığına makama karşı yapılmış bir hakarettir. İddianın dile getirilmesi bile yargı mensuplarına da yapılmış bir hakarettir. Adalet camiamıza karşı yapılmış bir haksızlıktır, hakarettir. Kesin bir dille reddediyoruz. Çocukça, komik iddialarla birileri gündem olmaya çalışıyor olabilir. Ama lütfen temsil ettikleri makam mütenasip tavır ve tutum içerisinde olsunlar.”
KOALİSYON ÇALIŞMALARINDA İLK TURUN TAMAMLANMASI HAKKINDA
Koalisyon için gerçekleştirilen ilk tur ve tamamlanan tur sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun görüşmeleri ihtimali hakkında Kalın, “Koalisyon görüşmelerinin içeriği ve istikametiyle ilgili bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Sayın Cumhurbaşkanımızın anayasal yetkileri çerçevesinde görevlendirmeyle yürüyen bir süreç var. Şu anda 45 günlük süreç başlamış oldu. Bu müzakereler tamamlandıktan sonra eğer bir hükümet kurulma ihtimali ortaya çıkarsa elbette gelinip Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edilecek ve o çerçevede de değerlendirmemiz o zaman olacaktır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kobani düştü, düşüyor’ şeklindeki ifadesi hakkında, “Kobani düşmesin diye ne yapabiliriz kaygısı içerisindeki bir liderin çağrısıydı o” dedi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde basın toplantısı düzenledi. Kalın, yaptığı açıklamaların ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kobani düştü, düşüyor’ şeklindeki açıklamasının takla attırılarak kamuoyuna yansıtıldığını savunan Kalın, “Ona karşı bir husumet haline getirmenin iyi niyetle bağdaşacak bir tarafı yoktur. Cumhurbaşkanımız geçenlerde kendisi de buna bir cümle ile atıfta bulundu. Kobani düşüyor ifadesiyle neyi kastettiği çok açıktır. Kobani düşmesin diye ne yapabiliriz kaygısı içerisindeki bir liderin çağrısıydı o. Fakat bunu öyle bir noktaya getirdiler ki Suriye’de Kürtler ne olursa olsun başlarına ne gelirse gelsin bizim umrumuzda değil gibi çok çirkin alçakça, haince bir kara propagandanın unsuru haline getirildi. Biz gerek Tel Abyad’da gerek Kobani’de gerekse diğer konularda Suriyeli Kürt kardeşlerimizin bölgemizin Suriye’nin asli unsurlarıdır. Fakat bununla beraber onların ihtiyaçlarını karşılama noktasında Türkiye üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği gibi bundan sonra da getirmeye elbette devam edecektir. Bu zamana kadar biz Suriye’den gelen kimseye etnik kimliğini sormadık, aşiretini, dilini, siyasi kimliğini sormadık. İhtiyaç sahibiyse, mağdur durumdaysa aldık. Öbür tarafta DAEŞ ile mücadele konusunda bölgede özellikle bizim sınırımızda fiili durum yaratılması, demografik yapının değiştirilmesi, diğer gruplara baskı yapılması, Arapların, Türkmenlerin ve diğer grupların göçe zorlanması gibi uygulamaları kabul etmemiz mümkün değildir” değerlendirmesini yaptı.
ANKARA VE WASHINGTON ARASINDA GÖRÜŞÜLEN PYD FAALİYETLERİ
Ankara ve Washington yetkililerinin geçen hafta gerçekleştirdikleri görüşmede PYD’nin Suriye’deki faaliyetleri konusunda ne gibi sonucun çıktığı ile ilgili soruya Kalın, “Suriye’de rejimin uyguladığı terör politikalarını sonlandırmak ve onun ürettiği DAEŞ belasından kurtulmak için bildiğiniz gibi özellikle Kuzey hattında son dönemde bir takım gelişmeler yaşanıyor. Eğit-donat, Türkiye’nin sınırda aldığı tedbirler, hava operasyonlarının o bölgeye yoğunlaşması bunun bir ayağıdır. Biz orada fiili bir durumun Suriye’nin bütünlüğüne zarar vereceğini açıkça ifade ettik. Bu konuda da Amerikalı müttefiklerimizin de dün, bugün yaptığı açıklamalar var. Orada yeni bir yapının Suriye’nin bölünmesinin ya da bu neticeyi doğuracak gelişmeleri desteklemediklerini kendileri de açıkça ifade ettiler. Bizim bütün amacımız Türkiye’nin çıkarları çerçevesinde sınır güvenliğini sağlamak DAEŞ ve benzeri grupları, sınırdan uzaklaştırmak tüm Suriye halkının birlik ve beraberliğini sağlamaktır” cevabını verdi.
KASIM AYINDA YAPILACAK G-20 ZİRVESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kasım ayında ev sahipliğini yapacağı G-20 zirvesine ilişkin Kalın, “Bütün G-20 liderleri katılıyorlar G-20 zirvesine. Türkiye’nin iç siyasi gündemiyle doğrudan ilgili değil. Erken ya da tekrar seçim olsa bile G-20 zirvesi ilan edildiği tarihte yapılacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da imkan ölçüsünde G-20 zirvesi öncesi G-20 ülkelerini ziyaret ederek, ülkelerin görüşlerini, katkılarını almaya da devam edecek. Bu çerçevede bu ayın sonunda bir Çin ziyaretimiz olacak. G-20 ile ilgili hazırlıklarımız hem lojistik anlamında hem içerik anlamında aynen planlandığı gibi devam ediyor. Orada bir gecikme veya erteleme söz konusu değil” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde basın toplantısı düzenledi. Kalın, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin de nükleer müzakerelere İstanbul’da birçok defa ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Bir kolaylaştırıcı rol üstlendi. Bu anlamda nükleer anlaşmanın bu şekilde neticelenmiş olması bizim için de elbette sevindiricidir. Bu özellikle bölgede nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve bütün olarak Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması noktasında da atılmış önemli bir adımdır. Tabi anlaşmanın hayata geçmesi maddelerin şartların uygulanmasına bağlı. Anlaşmanın sürdürülebilir olması da tarafların bu konuda ortaya koyacağı iradeye bağlı. Bunu da yakından takip edeceğiz, destekçisi olacağız.”
“HEM İRAN HALKI HEM DE BİZİM İKİLİ TİCARİ İLİŞKİLERİMİZ NOKTASINDA OLUMLU NETİCELERİNİ GÖRMEYİ BİZ DE UMUT EDİYORUZ”
Kalın, İran konusundaki açıklamalarına şöyle devam etti:
“İran üzerinden kaldırılacak ekonomik yaptırımların İran ekonomisine mutlaka olumlu etkisi olacaktır. Bu da bizim için sevindirici bir durum. Hem İran halkı hem de bizim ikili ticari ilişkilerimiz noktasında olumlu neticelerini görmeyi biz de umut ediyoruz. İran bizim önemli bir sınır komşumuz, önemli bir ticaret ortağımız. Enerji alanından sanayiye kadar her alanda işbirliği yaptığımız ticaret yaptığımız önemli bir ülke. Ekonomik anlamda İran ekonomisinin rahatlaması şüphesiz Türkiye-İran ilişkilerine de olumlu yansıyacaktır diye umut ediyoruz.”
“Suriye’de de devam eden kanlı savaş noktasında bizim görüşlerimiz bellidir” diyen Kalın, “Suriye’de bir tarafta rejim bir tarafta DAEŞ terör örgüt insanları öldürmeye devam ediyor. Türkiye bu tehditlere karşı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gerekli tedbirleri almaya devam edecektir. Özellikle bu bayram sürecine girdiğimiz şu günlerde de biz ülkemizde misafir ettiğimiz mülteci kardeşlerimize bayramı en azından bir nebze de olsa savaşın acılarından uzak bir şekilde yaşamalarını sağlayacak gerekli tedbirleri aldık. Bu konuda ilgili kurumlarımız iş başındalar. Aynı zamanda vatandaşlarımız, STK’larımız büyük bir özveriyle çalışmaya devam ediyorlar. Bu vesileyle ben onların da misafir olan Suriyeli ve Iraklı mülteci kardeşlerimizin de bayramlarını tebrik ediyorum” ifadelerini kullandı.
Kalın, yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
“RUSYA’NIN VE İRAN’IN ESED REJİMİNE VERDİKLERİ DESTEKLERİN KENDİLERİNE ORTA VE UZUN VADEDE BİR GETİRİSİ DE OLMAZ”
Türkiye’nin Suriye konusundaki tavrı ve İran’ın Suriye’de Esad’a olan desteği ile ilgili soruya Kalın, “Bizim Suriye konusunda baştan beri pozisyonumuz net. Burada bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması, Suriye halkının hakettiği özgür, demokratik, katılımcı, şeffaf ve müreffeh bir siyasi düzenin kurulması için Suriye halkının yanında olmaya devam ediyoruz. Burada Esed rejiminin meşruiyetini kaybettiği zaten bütün dünya tarafından kabul edilmiş bir gerçektir. Bu sadece Suriye halkı nezdinde değil, uluslararası toplum nezdinde de tescillenmiş bir konudur. ‘Suriye’nin Dostları Grubu’ adı altında çıkan yüzden fazla ülkenin katıldığı grup zaten Esed rejimini Suriye halkının meşru temsilcisi olarak kabul etmemektedir. Suriye Ulusal Konseyi’ni meşru temsilci olarak kabul etmektedir. Bütün bu yaşananlardan sonra özellikle savaşın beşinci yılına girdiği şu süreçte hala Esed rejiminin yanında onu şu gerekçeyle ya da bu gerekçeyle destekleyen ülkelerin bulunması tabi ki üzüntü vericidir. Ama ondan ötesi de bölgenin istikrarına da bir katkı sağlamaz. Rusya’nın ve İran’ın Esed rejimine verdikleri desteklerin kendilerine orta ve uzun vadede bir getirisi de olmaz. Biz hem bu ülkelerle hem diğer ülkelerle Suriye Ulusal Konseyi’ni destekleyen Suriye halkının yanında yer alan diğer ülkelerle bu konudaki istişarelerimizi devam ettiriyoruz” yanıtını verdi.
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DERSHANELER HAKKINDA KARARI
Anayasa Mahkemesi’nin dershanelerin kapatılmaması yönünde kararı hakkında Kalın, şunları dedi:
“Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla ilgili henüz gerekçeli kararı görmedik. Onu gördükten sonra biz de değerlendirmemizi yapacağız. Bu konuda ne velilerimiz ne de öğrencilerimiz herhangi bir sıkıntıya maruz kalmayacaklardır. Bununla ilgili gerekli tedbirler alınacaktır. O konuda kendileri müsterih olsunlar.”
HDP EŞ GENEL BAŞKANI DEMİRTAŞ’IN AÇIKLAMALARI
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Partilerin çağrısı toplumu kandırmadır. Ama ben PKK’ya silah bırakma çağrısı yapıyorum. PKK silah bırakmalıdır” ifadelerini değerlendiren Kalın, “Çözüm sürecinin hasaten en önemli aşaması silah bırakılması meselesiyle ilgili olarak Demirtaş’ın yaptığı açıklamayı gördük. Bu çelişkili ifadeleri bile izah etmekte insan zorlanıyor. Hermenötik diye bir bilim var. Bir anlama, yorum bilimi onun bile sınırlarını zorluyorsunuz. Hem bir tarafta diyeceksiniz ki biz çözüme katkı sunmak için buradayız, HDP’nin meclise girmesi, siyaseten güçlenmesi, barış sürecini güçlendirir, silahsızlanmanın önünü açar gibi laflar edeceksiniz ondan sonra da gelip, yok canım bu iş bize düşmez, biz yapsak da kimse bizi ciddiye almaz, bunun muhatabı bellidir diyeceksiniz. Hem bir tarafta partilerin silahla bırakma çağrısı yapmaları halkı kandırmaktır gibi bir ifade kullanacaksınız, çok enteresan öbür tarafta da bunun muhatabı belli diyeceksiniz. Muhatabı belli dediğiniz kişi zaten bu çağrıyı, geçtiğimiz şubat ayında yapmış. PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili yapılması gereken bir çağrı varsa bu çağrı yapılmış. PKK hala neden silah bırakmıyor? Öbür tarafta hala terörü şirin göstererek, meşrulaştırarak, romantize ederek, çözüm sürecinin ilerleyeceğini, barışın sağlanacağını iddia etmekte herhalde abesle iştigal etmek olur. Bu tavırların hiçbirisi barışa katkı sağlamaz” dedi.
“BİR TARAFTA DEMOKRATİK SİYASET DİYECEKSİNİZ, ÖBÜR TARAFTA SİLAHLARA SÖZ SÖYLEYEMEYECEKSİNİZ”
Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir diğer önemli konu da burada son günlerde Erzurum’da Göle civarında yaşanan hadiselerde de gördüğümüz gibi kamu düzenini tehdit eden, vatandaşın araçlarına saldıran, askere polise saldıran bir örgütün kalkıp ve onun temsilcilerinin kalkıp biz sadece demokrasi istiyoruz, barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz demesi de bir komik kaçıyor. Burada ciddi ve samimi bir silahsızlanma çağrısı yapılacaksa, bunun açık ve net koşulsuz bir şekilde yapılması gerekir. Bir tarafta demokratik siyaset diyeceksiniz, öbür tarafta silahlara söz söyleyemeyeceksiniz. Silah bırakma çağrısında ben bulunamam başkaları bulunabilir diyeceksiniz. Bu çok kendiyle çelişen mütenakız bir pozisyon. Burada çözüm sürecini başlatan irade ortadadır. Türkiye’nin en zor zamanlarında en büyük siyasi riskleri ele alarak bu süreçleri buraya kadar getiren irade de ortadadır. Ama sanki bu iradeyi ortaya koyan Sayın Cumhurbaşkanımız değilmiş gibi zaman zaman çıkıp Cumhurbaşkanımızı hedef alan, çözüm sürecini bitirmek istiyor, barış istemiyor gibi propagandalara, kampanyalara başvurulması da kabul edilebilir bir durum değildir. Biz bunu Suriye bağlamında yaşanan hadiselerde de gördük.
Suriye’de Kobani’de Tel Abyad’da yaşanan hadiseler üzerinden bir Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı yapmaya çalışanların ne Türkiye’deki barışa ne de bölge barışa herhangi bir katkısı olmaz. Kobani’deki olaylar olduğu sırada da Kobanili yaklaşık 200 bin insana tereddütsüz kapılarını açan Türkiye’ydi. O talimatı veren siyasi iradenin kim olduğu bellidir. Peşmergenin Kobani’ye geçip Özgür Suriye Ordusu ile beraber DAEŞ’e karşı mücadele etmesini sağlayan da Türkiye’dir. Ama bütün bunlara rağmen üstelik bu olaylardan sonra Kobani’ye ve Suriye’deki bütün Kürt kardeşlerimize binlerce araçlık yardım malzemelerini götüren, bir sıkıntıları olduğu zaman Türkiye’ye getiren, onları bu ülkede tedavi eden, her türlü ihtiyaçlarını karşılayan Türkiye olmasına rağmen, oradaki olaylar üzerinden bir Türkiye düşmanlığı, Türkiye karşıtlığı, propagandası yapmak kabul edilebilir bir şey değildir.”
Güncelleme Tarihi: 15 Temmuz 2015, 18:02