Çanakkale’de 14 Mart Tıp Bayramı törenlerine katılan Erdoğan, “Bu yıl tıp bayramının Çanakkale’de düzenlenmesini son derece anlamlı ve önemli buluyorum. Bugün 3 tarihi olayı aslında birlikte kutluyoruz. Biri, 14 Mart 1827’de ülkemizde ilk tıp okulunun açılışıdır. İkincisi, 96 yıl önce, 14 Mart 1919 tarihinde İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin topları tıbbiyenin üzerine doğrulttuğu bir günde, okulun iki kulesi arasına astıkları Türk bayrağı ile işgale başkaldırışlarıdır. Üçüncüsü de, 4 gün sonra idrak edeceğimiz 18 Mart Deniz Zaferi ile nisan ayıyla kavuşacağımız kara savaşlarının 100. yıldönümüdür. Çanakkale savaşımızın da, 29 Ekim 1923’de cumhuriyetin ilanı ile taçlandırdığımız istiklal mücadelemizin de en önemli kahramanlarından birisi sıhhiye personeliydi. Kimi zaman cephe gerisinde, kimi zaman cephenin ön safında şehit olan, yaralanan personellerimize millet olarak minnet borcumuz var. Sağlık Bakanlığı’mızın ortak çabalarıyla hazırlanan Sıhhiye 1915 kitabında ve sergisinde doktor ve sıhhiye görevlilerimizin sergiledikleri özveriyi görebiliyoruz. 300 fotoğrafta bizi biz yapan değerlere özellikle de vatan, millet ve hürriyet uğruna ortaya konan azim ve kararlılığa bugünler için ödenen bedellere şahitlik ediyoruz” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu fedakarlıklar üzerine inşa edildiğini söyleyen Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu fotoğraflarda gördüğümüz fedakarlık, acılar, dramlar ve kahramanlıklar üzerine inşa ettik. Durup dururken bu yükselmedi. Bunun bir bedeli var. Bu bedeli atalarımız, büyüklerimiz yaşadılar ve bizler şu anda onların mirası, onların bakiyesi üzerinde hayatımızı sürdürüyoruz. Ben bu vesile ile Çanakkale Savaşı, İstiklal Harbi, diğer cephelerde şehit, gazi olan sıhhiye personelini rahmet, minnet ve hürmetle yad ediyorum. Biz, ilahi mesajda da çok net bir şekilde ifade edildiği gibi, onların diri olduğuna inanıyoruz. Allah’ın bir nimeti, ardından da aziz şehitlerimizin mirasıdır bu topraklar. Akif’in ifadesiyle, ‘sıksan şüheda fışkıran’ bu topraklar, hiç kuşkusuz, aziz şehitlerimizin yüzü suyu hürmetine, onların hatırasıyla huzur ve emniyet içindedir. Allah onlardan razı olsun, Rabbim onların mekanlarını cennet eylesin” diye konuştu.
“Şu anda bulunduğumuz toprakların kıymetini iyi bilmeliyiz” diyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burası, altında yatan yüz binlerce şehit düşünülmeden üzerinden geçilip gidilecek topraklar değildir. Evet, 100 yıl önce burada yazılan destanı, Çanakkale lafzının gerisindeki manayı çok iyi anlamalıyız. Çanakkale, imanın, inancın, fedakarlığın, bağımsızlığın ve bin yıllık medeniyet değerlerimizin ete, kemiğe büründüğü, şaha kalktığı yerdir. Çanakkale, çelikle barutun, teknoloji ve kemiyetin, iman, azim ve keyfiyet karşısında diz çöküşünün sembolüdür. Tarihte eşine çok az rastlanan bu büyük destan, vatanın, milletin bekası için gözlerini kırpmadan canlarını feda etmeyi göze alan yüz binlerce kahramanın eseridir. Nabluslu Ahmet’in, Musullu Selahaddin’in, Sudanlı Muhammed’in, Tunuslu Ali’nin, Bosnalı Murat’ın zaferidir. Anadolu’dan Ortadoğu’ya, Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya kadar yöresi, kökeni, mezhebi, rengi ne olursa olsun, Mehmetçikler, bu aziz topraklarda birlikte şehit olmuşlardır. ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır’ diyerek şehit olmuşlardır. Bir gül bahçesine girercesine kara toprağa giren o kınalı kuzular, göz kamaştıran mücadeleleri ile Çanakkale geçilmez sözünü tarihe nakşetmişlerdir. Çanakkale muharebeleri, yalnız askeri başarı değil, aynı zamanda 200 yıldır sürekli tahkir edilmiş, küçümsenmiş milletin küllerinden tekrar dirilişinin hikayesidir. Milletimizin makus talihini tersine çevirenlerin bu fedakarlıkları, azim ve mücadelelerini iyi anlamak mecburiyetindeyiz. Onun için Çanakkale çok farklı; Çanakkale çok anlamlı”.
12 sene önce bir yılda Çanakkale’ye gelenlerin sayısının 250 bin olduğunu, bugün 3 milyona çıktığını hatırlatan Erdoğan, “Ben inanıyorum ki, 18 Mart ve 24 Nisandan sonra bu rakam çok daha yükseklere çıkacak. İnşallah milyonlarca gencimiz, yavrumuz buraları ziyaret edeceği gibi, dünyada en ücra köşeden, kıtalar ötesinden buraya gelerek, bu tabloyu yerinde takip edecek, okuyacaklardır. Yüz binlerce şehidin toprağa düşmesine, birçok lise ve üniversitenin mezun veremeyecek hale gelmesine sebep olan bu mücadeleyi iyi tefekkür etmeliyiz. Bundan 100 yıl önce dünyanın en ücra köşelerinden gelip savaşan mantığı, buna sebep olan motivasyonu da iyi düşünmek zorundayız. Geçmişimizden aldığımız her ders, geleceğimizi aydınlatan bir ışıktır” dedi.
İçinde bulunduğumuz coğrafyanın son derece sancılı dönemeçten geçtiğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“ELLERİNİ CEPLERİNE ATMIYORLAR”
“Kime ve neye hizmet ettiği belli olmayan örgüt, güya yüce dinimiz adına en kanlı cinayetleri, vahşi katliamları gerçekleştirmekten vazgeçmiyor. En nadide eserleri, kitap, kütüphane, türbeleri yakıyor. Bu örgüt tarafından yakılan camilerile tarih yok ediliyor. Aynı şekilde Suriye’de eli kanlı diktatör, kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla, konvansiyonel silahlarla, işkence ve zulümle iktidarını uzatmanın çabası içinde. 300 bin 350 bin insan öldürülüyor. 6 milyon insan sığınmacı, mülteci durumunda. Sadece bizim ülkemizde, Irak ve Suriye’den bize sığınanların sayısı 2 milyon. Koskoca Avrupa’da 250 bin insan var. Dünyanın sesi çıkıyor mu? Batının sesi çıkıyor mu? Hayır. Sadece bizimle bir araya geldikleri zaman, ‘Siz ne büyük milletsiniz, 2 milyon insanı burada ağırlıyorsunuz’. Paraya gelince hiç ellerini cebine uzatmıyorlar. Fakat öbür tarafta 3 tane kendilerinden kaçan vatandaşları ile dünyayı ayağa kaldırıyorlar. Bir başka yerde, bir başka mücadelenin içinde olanlara milyarlarca dolarları, on milyarlarca dolarları aktarabiliyorlar. 5,5 milyar dolar harcadık. Bize verdikleri destek 250 milyon dolar. Aradaki fark bu. Onun için bu millet büyük millet. Onlar uzatsa da ellerini, uzatmasa da, biz yüreğimizden, neyimiz var, neyimiz yok ortaya koyabiliyoruz darda kalan insanlara. Bu milletin farklılığı bu. Esed ve Daeş terör örgütü, aynı sakat anlayışının iki farklı tezahürü. Aynı üst aklın, iki maşanın ucudur aslında. Bu durum karşısında kendi içimize kapanıp kardeşlerimize sırt çevirmek bize yakışmaz. Bu tavır aziz şehitlerin ruhunu incitir. Medeniyetin bize yüklediği sorumluluk; kimlik, ideoloji, renk ve mezhebine bakmadan mağdurun yanında olmak, zalime karşı durmaktır. Zulme rıza zulümdür. Bu inançla da yolumuza devam ediyoruz. En başından beri biz bunu yaptık, yapıyoruz. Mağdurun, mazlumun yanında yer almaya devam edeceğiz. Suriye’deki, sonra Irak’taki savaştan kaçarak kapımıza gelen bu kardeşlerimize sahip çıkıyoruz. Bu topraklarda barınanlar, kendi ülkelerinde şartlar normale dönmeden şüphesiz evlerine gitmeyecektir. Biz de onlara, ‘Ne zaman arzu edersiniz topraklarınıza o zaman dönebilirsiniz’ diyoruz”.
“SAĞLIK SİSTEMİNİN 12 SENE EVVELKİ HALİNİ BİLİYORSUNUZ”
Sağlık sisteminin 12 yıl önceki halini herkesin bildiğini ifade eden Erdoğan, “Savaş Ay’ın programını izlediğim zaman şok olmuştum. O program neydi? O zaman SGK genel müdürü de, aman yarabbim, aczini, kendisinden 10 yıl öncesinin daha iyi olduğunu söyleyecek durumda, şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Biz ise bir şeyin mücadelesini verdik. Sağlıkta bu köhne sistemi değiştirip, ülkemizin her köşesindeki vatandaşımızın aynı kalitede hizmet almasını sağlayacak bir sağlık sistemini kurmak için çok çaba sarf ettik. Hep beraber çok çalıştık. Çok mücadele verdik. Hamdolsun bugün bu noktada çok farklı yerdeyiz. Eksikler tabiî ki var. Ama hız, azim, kararlılık, o eksikleri de giderme istikametinde, onlar da hallolacak. Meseleleri çözüyor ve bu alanda ülkemizin standartlarını her yıl daha da yükseltiyoruz. Perşembe günü hükümetimiz paket açıkladı. Sağlık çalışanlarımızın nöbet ücretlerinde yüzde 50 artış sağlandı. Aynı şekilde acil servislerde ve riskli noktalarda çalışanların mesai ücretlerine yüzde 75 zam yapıldı. İsteyen hekimlere emeklilik sonrası 70 yaşına kadar çalışma imkanı getiriliyor. Mali sorumluk tazminatının limiti iki katına yükseltiliyor. Doktorlar, hemşireler ve sağlık personelimiz için hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
“DOKTORA ŞİDDET ÜLKEMİZİN YÜZ KARASI”
Şiddeti kınayan Erdoğan, “Diğer yandan ülkemizin yüz karası olarak gördüğüm şiddet konusunda bakanlığımız çeşitli tedbirler aldı, almaya devam ediyor. Meselenin çözümünde fiziki tedbirler, cezalar önemli. Sağlık personelimizin, doktorlarımızın, halkımız gözündeki itibarı doğru yere oturtulmalıdır. Kültürümüzde hekimlerimize saygının, sevginin en güzel örnekleri varken, nasıl olup da bugün sağlık personeline şiddeti konuştuğumuz günlere geldiğimizi iyi değerlendirmeliyiz. Hayat kurtaran, insanın en değerli nimeti olan sağlığına kavuşmasına vesile olan hekimlerimizin bu sıkıntısının çözümünü süratle sağlamak mecburiyetindeyiz. Milletçe el ele vermek suretiyle bunu sağlamalıyız. Bir doktor ve hemşireye kalkan elin, bir defa ihanet zincirinin uzantısı olduğunu bilmemiz lazım. Bu çok yanlış. Geçtiğimiz günlerde çok önemli adım atıldı. İç güvenlik paketinin kabul edilen maddelerinden biri sağlık çalışanlarına şiddeti önlemeye yönelik. Bu konuda yürütülecek tüm çalışmalarda yanınızda yer aldığımı, atılan her adımın takipçisi olacağımı bilmenizi isterim” şeklinde konuştu.
“BİZE NE SURİYE’DEN, IRAK, FİLİSTİN VE SOMALİ’DEN DİYENLER ÇANAKKALE’YE GELSİN”
Çanakkale’de bütün Osmanlı coğrafyasından şehitlerin yattığına işaret eden Erdoğan, “Kimi zaman bazı çevreler bize ne Suriye’den, Irak’tan, Filistin, Afganistan, Somali’den diyorlar. Ben eleştirenlere ‘Gelin Çanakkale’ye’ dedim. Buraya gelin. Şu Çanakkale’deki kabristanları ziyaret edin. O kabristandaki başlıklara bakın. O kabir taşlarında, o tablolardaki isimleri görün. Hangi ülkelerden kimler bu Çanakkale mücadelesine gelmişler, bunu görün. Burada bir gün geçiren, siperleri ziyaret eden, şehitliğe giren, orada mezar taşlarında yazan isimleri okuyan birinin böyle bir düşünceye kapılması mümkün değildir. Şehitlikler incelediğinde görülecektir ki, Çanakkale tüm bu coğrafyanın dayanışmasının zaferidir. Aslında aradaki sınırların ne kadar suni olduğunun, iğreti olduğunun ifadesidir. Çanakkale’ye biraz da bu nazarla bakmamız gerekiyor” dedi.
Her mesleğin kutsal olduğunu ifade eden Erdoğan, “Her meslek kutsaldır. Bütün bu meslekler içinde hekimlerimizin ayrı yeri önemi vardır. Çünkü hekimlerimiz doğrudan insan hayatına, doğrudan insan canına dokunan, şifaya aracılık eden insanlardır. Hekimlik mesleğinin bizim kültürümüzde farklı konumu vardır. Kanuninin sözü, ‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’. Dünyadaki en değerli şeyin, en güzel mutluluğun sağlık olduğunu ifade ediyor.Peygamberimizin, kıymeti ancak kaybedildiğinde bilindiğini belirttiği hususlardan birisi sıhhat, sağlıktır. Biz hekimlerimizle el ele vererek, insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesini her alanda olduğu gibi sağlık hizmetlerinde hayata geçirmenin çabası içinde olduk” dedi.
Çanakkale savaşında dair fotoğraflarda, yaralıların atlara, merkeplere bağlanmış sedye ve sandalyelerle taşındığının görüldüğünü, şimdi ambulans jete, ambulans helikoptere, paletli ambulanslara ulaşıldığını anlatan Erdoğan, sağlık alanındaki yeniliklerin devam edeceğini dile getirdi.
Güncelleme Tarihi: 14 Mart 2015, 16:51