Müslüman ülkelerin kendi sorunlarını çözmek için herkesten daha fazla çalışmak zorunda olduğunu belirten ve mezhepçilik, ırkçılık ve terörizm tehlikelerine karşı dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, Türkiye’nin Güneyinde yaşananlara yönelik, “Bizim Güneyimizde bir terör örgütünün yapılanmasına asla müsaade edemeyiz” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki iftarda Ankara Büyükelçileri ve DEİK bünyesindeki işadamları ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, iftar sonrası yaptığı konuşmada, “Dün öncelikle mesele açlıktı, bugün terörizmdir” diyerek teröre dikkat çekti, terörizm sorunu karşısında sergilenen ikircikli tutumun diğer konuların çözümü hususunda ümit vermediğini kaydetti. Erdoğan, uluslararası güvenlik sisteminin yeniden inşasına işaret etti. Artık dünyanın güç oyunlarına değil, insanlığın sorunlarına çözüm bulunmasına ihtiyacı olduğunu kaydeden Erdoğan, artık dünyanın 1. Dünya Savaşının şartları altında yaşamadığını, şartların güncellenmesi gerektiğini belirtti. Müslüman ülkelerin kendi sorunlarını çözmek için herkesten daha fazla çalışmak zorunda olduğunu belirten ve üç tehlikeye karşı dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, bu üç tehlikenin mezhepçilik, ırkçılık ve terörizm olduğunu açıkladı.
“GELDİĞİMİZ NOKTA İTİBARİYLE ARTIK DÜNYANIN GÜÇ OYUNLARINA DEĞİL İNSANLIĞIN SORUNLARINA ÇÖZÜM BULUNMASINA İHTİYACI VARDIR”
Ramazan’ın Müslümanlar ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen ve Ramazan ayını bölgede ve dünyada her gün yeni açıların yaşandığı günlerde idrak edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Halbuki Ramazan; barış, huzur, paylaşma, dayanışma, yardımlaşma ayıdır. Peygamber efendimiz, ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ buyuruyor. Halbuki, bugün insanlar bırakın aç yatmayı, ertesi güne sağ çıkıp çıkamayacaklarını bilememenin endişesi içinde yaşıyorlar. Suriye’de son 6 yılda hayatını kaybeden insanların sayısı yarım milyonu aştı. Evlerinden, yurtlarından ayrılanların sayısı 12 milyonu, başka ülkelere sığınmak zorunda kalanların sayısı da 3 milyonu Türkiye’de olmak üzere 5 milyonu geçti. Irak’ta gerilim ve çatışmalar sürüyor, Libya sıkıntılı dönemden geçiyor, Yemen’de arzu edilen barış ve huzur ortamına kavuşmak mümkün olmadı, işgal altındaki Filistin halkı büyük zorluklarla yaşamaya devam ediyor. Bütün Ortadoğu ve İslam dünyası zor bir dönemden geçiyor. Türkiye’de, Fransa’da, Belçika’da, Pakistan’da, Amerika’da yaşanan terör olayları yüzünden yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Dünyanın pek çok yerinde inançlarından, kültürlerinden, kökenlerinden dolayı insanlar sonu ölümle biten baskılara maruz kalıyorlar. Bizim burada siz değerli büyükelçilerimizle, işadamlarımızla bir araya gelmemiz, gündemimizde aslında bunlar olmamalıydı. Burada ülkemizi, bölgemizi ve tüm dünyayı daha huzurlu hale getirmenin yollarını konuşuyor olmalıydık. Maalesef karşımızdaki manzara bizi bu hususları öncelikli ifade etmeye mecbur bırakıyor. Açlıkta bitap bir şekilde önündeki defter yaprağına bir an önce ölmeyi ve cennete gidip yemek yemeyi dileyen yazılar yazıp, tabut resmi yapan Suriyeli kız çocuğunun acısını yüreklerimizde hissetmek zorundayız. Cansız bedeni sahillerimize vuran Aylan bebeğin görüntüsünü insanlık çok çabuk unuttu. Enkaz altında çıkan çocuk cesetleri artık haber bile olmuyor. Mardin’de teröristlerin daha doğmadan annesinin karnında katlettiği bebek maalesef dünyanın gündemine giremiyor. İnsanı insan yapan değerleri, yani vicdanı, ahlakı, sevgiyi bir kenara bıraktığımızda dünyada sadece geriye taş ve demir yığınlarından ibaret yapılar, araçlar kalıyor. Buradan siz büyükelçilerin huzurunda tüm dünyaya seslenerek diyorum ki, gelin insanlığımıza hep birlikte sahip çıkalım. Zulme, kimden gelirse gelsin asla rıza göstermeyelim. Teröriste kimliğine, söylemine, kökenine, inancına bakmaksızın tavır koyalım. Mağdurlara, mazlumlara, gariplere kol kanat gerelim. İşte o zaman dünyanın hepimiz için çok daha güzel ve yaşanabilir bir yer haline geldiğini göreceğimizden şüphe duymuyorum. Geldiğimiz nokta itibariyle artık dünyanın güç oyunlarına değil insanlığın sorunlarına çözüm bulunmasına ihtiyacı vardır” dedi.
“TÜRKİYE BÖYLE BİR SIÇRAMANIN İÇİNDE”
Türkiye’nin insani yardımlar konusuna büyük bir önem verdiğini belirten ve Türkiye’nin sadece yakın çevresine değil, dünyanın her kıtasına yardım faaliyetlerini sürdürdüğünün altını çizen Erdoğan, “Bugün Türkiye verdiği kalkınma yardımları ve insani yardımlarla dünyanın önde gelen donör ülkelerinden birisi oldu. Geçtiğimiz ay ilk defa düzenlenen Dünya İnsani Zirvesine ev sahipliği yaparak bu konudaki öncülüğümüzü tescil ettik. Zirvenin dünyada yaşanan eşitsizliklere yaklaşım bakımından bir zihniyet değişiminin miladı olmasını temenni ediyorum. Normalde dünyada donör ülkeler arasında Amerika birinci sırada, Türkiye ikinci sırada, üçüncü İngiltere. Fakat milli gelire oranla baktığımızda Türkiye birinci sırada, ikinci sırada Amerika, böyle bir konumdayız. Biz şuna inanıyoruz, veren el alan elden hayırlıdır. Verdikçe biz kaybetmedik, daha fazla kazandık. Şuanda 2016 ilk çeyrek büyüme oranı Türkiye’nin 4,8. Avrupa’da şuanda bir numarayız. Daha iyi olacağız. Bütün zorluklara rağmen daha iyi olacağız. Türkiye bir sıçrama içinde Ayın 30’unda Osman Gazi Köprüsünün açılışını yapıyoruz. Asya’yı Avrupa’ya bir başka yerden yine bağlıyoruz. 26 Ağustos’ta Yavuz Sultan Selim Köprüsünün açılışını yapacağız. Bu da boğaza üçüncü gerdanlığı asmak olacak. Bu yılsonu itibariyle boğazın altından Avrasya Tünelinin açılışını yapacağız. Marmaray çalışıyor, ama şimdi de otomobiller boğazın altından geçecek. Türkiye böyle bir sıçramanın içinde. Bunu azimle, kararlılıkla çok daha ilerilere taşıyacağız. Bütün bu konularda öncü bir ülke olarak zirvede ortaya konan iradenin fiiliyata geçirilmesinin takipçisi olacağız” diye konuştu.
“TERÖRİZM SORUNU KARŞISINDA SERGİLENEN İKİRCİKLİ TUTUM DİĞER KONULARIN ÇÖZÜMÜ HUSUSUNDA BİZE ÜMİT VERMİYOR”
Uluslararası toplumdan insani açıdan beklentilerinin daha fazla olduğunu belirten ve aksi taktirde bugün çözüm bulunamayan her insani krizin yeni krizlerin tetikçisi olacağını kaydeden Erdoğan, “Dün öncelikle mesele açlıktı, bugün terörizmdir. Yarın belki daha başka temel ihtiyaçlar olacaktır. Az önce Sayın Obama ile Orlando’daki olay sebebiyle bir telefon görüşmesi yaptık. Bu bir adi suçlu mudur, bir terörist midir ayrı konu. Aslolan 50’yi aşkın insanın orada öldürülmüş olmasıdır. Bütün bu olaylara karşı ortak bir tavır içinde olmamız aslolandır. Çünkü terörizm insanlığın ortak sorunudur. Bunu bir uluslararası mutabakat içinde başarmaya mecburuz. Başaramadığımız taktirde terör her gün birimizin kapısını çalacaktır. Terörizm sorunu karşısında sergilenen ikircikli tutum diğer konuların çözümü hususunda bize ümit vermiyor. Bunun şuanda en ağır bedelini ödeyen ülke biziz. Biz her zaman teröre karşı işbirliğine hazır olduk. Tüm terör örgütlerine karşı aynı şekilde muamele edilmedikçe bu belaya karşı muvaffak olmamız mümkün olmayacaktır. Uluslararası güvenlik sisteminin de yeniden inşası şarttır” şeklinde konuştu.
“ARTIK DÜNYA 1. DÜNYA SAVAŞININ ŞARTLARI ALTINDA YAŞAMIYOR”
Genel olarak BM’nin özellikle de Güvenlik Konseyinin sağlıklı çalışmadığının altını çizen Erdoğan, “İnsanların, toplumların sorunlarına çözüm üretemeyen bir uluslararası kuruluş bir süre sonra etkisini yitirmeye mahkumdur. Burada bir sorun var. Bu sorunu süratle çözmemiz gerekiyor. Aksi taktirde herkes kendi başının çaresine bakmaya mecbur kalacaktır. Dünya için asıl büyük kriz de işte o zaman başlayacaktır. Bundan dolayı dünya 5’ten büyüktür diyorum. Zira dünyayı, 196 ülkeyi biz 5 ülkenin dudakları arasına mahkum edemeyiz. Hatta bir ülkenin dudakları arasına mahkum edemeyiz. Olması gereken, şuanda Asya, Avrupa kıtalarının temsilcilerinin ve birde Amerika’nın temsilcilerinin olduğu bir Güvenlik Konseyi var, peki diğer kıtalar, diğer inanç grupları niye burada temsil edilmiyor? 1 milyar 700 milyon Müslüman’ın olduğu dünyada halkı Müslüman olan bir ülke Güvenlik Konseyinde yok. Böyle adalet olur mu? Böyle bir güvenlik konseyinden adalet çıkar mı? Tüm inanç gruplarının temsil edildiği bir Güvenlik Konseyi, tüm kıtaların, tüm dünyanın temsil edildiği bir Güvenlik Konseyinin olması lazım. Burada geçici üyeler olmamalı, üyelerin hepsi daimi olmalı. 20 tane daimi üye, dönerli olarak bunlar değişmeli ve her biri değiştikçe dünyada temsil yetkisi gelecektir. Bu temsil yetkisi geldikçe ‘beni de adam yerine koydular, bende burada varım, bir temsil yetkim var’ diyecektir. Artık dünya 1. Dünya savaşının şartları altında yaşamıyor. Şartların güncellenmesi lazım. Bu güncellenmeyi yapmadığımız taktirde dünya şuanda yaşadığı zulme aynen mahkum olmaya devam edecektir. Çok açık söylüyorum, güçlü olanın değil haklı olanın, zalimin değil mazlumun hukukunu koruyacak bir uluslararası güvenlik sistemini işler hale getirmeliyiz. Benzer sıkıntılar ekonomiden sağlığa, eğitimden çalışma hayatına kadar hemen tüm uluslararası kuruluşların işleyişlerinde mevcuttur. Dünyadaki uluslararası kuruluşların top yekün bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bugün yaşadığımız sorunların bu kaçınılmaz sürecin başlangıcı, hızlandırıcısı olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.
“BÖYLE BİR EKONOMİ DÜNYASI OLAMAZ”
Ekonomik dengesizliğin, doğu ile batı, kuzey ile güney arasındaki ilişkilerin temel fay hatlarını oluşturmayı sürdürdüğünü kaydeden Erdoğan, “Şu gerçeği görmemiz gerekiyor, ekonomik uçurumları kapatmadan beşeri dalgalanmaların önüne geçemeyiz. İnsani yardımlar sadece faciaları, felaketleri önlemeye yeter, o da bir süre. Asıl olan üretimi ve ticareti daha dengeli hale getirmektir. Faizin zulmü altında inim inim inleyen ülkeler biliyorum, başta kendi ülkem olmak üzere. Bundan kurtulmamız lazım. Faiz yatırımcılar için bir teşvik aracı olacaksa anlamlıdır. Faiz yatırımcı için teşvik aracı olamayacaksa bir zulüm aracı olmaya döner. Gelişmiş ülkelere bakıyoruz, Amerika’da faiz oranı 0.50, Japonya eksi, Avrupa ülkeleri sıfır civarı. Bizde komisyonu ile baktığınız zaman 15-16-17. Burada yatırım olur mu? Yatırım olsa dahi burada sıkıntı var. Ayakları üzerinde duramayan yatırımcı var. Sözleşmeler zaten karınca yazısı. Bunu getirip de yatırımcının önüne koyduğunuz zaman yatırımcı bu metni okumuyor, hemen imzayı atıyor. Böyle bir ekonomi dünyası olamaz. Bunun süratle çözüme kavuşturulması lazım. Hükümetimizle bu konuda mutabakatımız var kısa zamanda bu işi başaracağız. Burada işadamlarımızın yanında büyükelçiler var, onlara da sesleniyorum; Türkiye ile ilişkilerde sizleri önemli bir köprü olarak görüyorum. Türkiye ile ilişkilerde, Türkiye temsil ettiğiniz ülkenin kaçıncı müşterisi? Biz size neler verebiliriz, sizlerden neler alabiliriz? DEİK yetkililerine büyükelçilerle sıkı görüşme içinde olmalarını söyledim. Burada önemli bir köprüyü oluşturmak lazım. Bence DEİK yetkililerinin sorumluluğu kadar büyükelçilerin de sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Buradaki sürenizi Türkiye’nin güzelliklerini görmekle geçirmeyin, biraz buradaki firmalarla ilişkileri de artırın. İşadamlarımıza da diyorum ki, büyükelçiliklerin kapılarını çalın, ilişkileri geliştirin. Bütün yapılacak yeni düzenlemelerin mevcut çarpıklıkları artırmaya değil, üretimi ve ticarete yaygınlaştırmaya yönelik olması gerekecektir. Türkiye bu konuda da köprü ülke durumundadır. Avrupa, Asya, Afrika, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yani dünya nüfusunun ticaretinin ve üretiminin ana omurgasını oluşturan bölgelerin merkezinde yer alan bir ülkeyiz. Bu bakımdan dünya ekonomisi ile ilgili her düzenleme bizi de etkiliyor. Sahip olduğu konum ve potansiyel Türkiye işbirliği yapıldığında kazanılacak, uzaklaşıldığında kaybedilecek bir ülke haline getiriliyor” dedi.
“TEĞET GEÇER DEMİŞTİM, BÖYLE DE OLDU”
“Dünyadaki pek çok ülke için altından kalkılması güç hadiseler bizim için kontrol altında tutulabilir sorunlardır” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“İşte 2008 türesel finans krizinden bu yana yaşananları görüyorsunuz, gelişmiş ülkeleri dahi ciddi şekilde etkileyen bu kriz Türkiye’den benim deyimimle teğet geçti. Teğet geçer demiştim, böyle de oldu. 26 çeyrektir kesintisiz bir şekilde ekonomimiz büyümesini sürdürüyor. Suriye ve Irak’tan ülkemize gelen 3 milyonu aşkın sığınmacıyı 6 yıldır sorunsuz bir şekilde misafir ediyoruz. Terör örgütlerinin kendilerince çok büyük sonuçlar elde etmek gayesiyle başlattığı olaylar, yaşadığımız kimi acı hadiselere rağmen önemli ölçüde kontrol altına alınmış bulunuyor. Bu tür olayların sayısı ve etkisi giderek azalacaktır. Son 1 yılda yaşanan hadiselerin ihracatımız ve turizmimiz üzerindeki olumsuz etkilerinin kısa sürede telafi edileceğine inanıyorum. Bu konuda hükümetimizin ciddi çalışmaları olduğunu biliyorum.
İşadamlarımız artık tüm dünyayı kucaklayan bir anlayışla herhangi bir yerde ortaya çıkan sorunu süratle diğer taraflardan telafi edecek tecrübe ve esnekliğe ulaşmışlardır, iş adamlarımızı kutluyorum. Büyük projelerimize yeniden hız verdiğimiz bir döneme girdik. Gündemimizde ülkemizin tamamında ve yurtdışında çok önemli altyapı-üstyapı yatırımları bulunuyor. Sadece kendimiz kazanmak için değil, birlikte kazanmak, kazan-kazan esasına dayalı olarak gittiğimiz hiçbir yerden elimiz boş dönmüyoruz. Para ile birlikte gönüller kazanmadığımız hiç bir işin hayrını, bereketini göremeyiz. Bugün aynı sofra etrafında buluştuğumuz sayın büyükelçilerimizin de desteği ile işadamlarımızın dünyada ayak basmadık yer, sıkmadık el, konuşmadık iş bırakmayacaklarına inanıyorum. Bugün Irak ve Estonya Büyükelçilerinin güven mektuplarını aldım. Masamın üzerinde şuanda alınmadık bir tane güven mektubu yok. Bekleyen yok. Şuanda bu salondaki tüm büyükelçilerimiz artık güven mektuplarını takdim etmiş büyükelçilerimizdir. Bir çok yerde 3-4-5-6 ay büyükelçiler bekletilir. Bizde bu olamaz. Buradan sizler vasıtasıyla tüm ülkelere ve toplumlara şu mesajı vermek istiyorum; gelin temelinde insanlığın, ahlakın, adaletin, iyiliğin olduğu yeni bir dünya kurmak için hep birlikte mücadele edelim. Dünyayı herkes için yaşanabilir, huzurlu bir yer hale getirelim. Türkiye olarak doğudan batıya, kuzeyden güneye yakın ve uzak tüm komşularımızla, tüm müttefiklerimizle daha güzel bir dünya inşa etmek için çalışıyoruz. Bu konuda işbirliğine her zaman açık ve hazır olduk. Bundan sonra da açık olmaya devam edeceğiz. Türkiye Balkanlar’dan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan geniş ve stratejik öneme haiz bir coğrafyanın ortasında bulunuyor. Bunu kendimiz, bölgemiz ve dünya için büyük bir fırsat olarak görüyorum. Biz ne İslam dünyası ile bağlarımızdan dolayı Batı’ya sırtımızı döneriz,ne de Avrupa ile Amerika ile Asya ile ve Latin Amerika ile olan ilişkilerimizden dolayı Ortadoğu’ya ya da Afrika’ya sırtımızı döneriz.Biz dış politikayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüyoruz. Tersine, dış politikada karşılıklı saygı, ortak değerler ve ortak çıkarlar ekseninde kazan-kazan dengesinin kurulabileceğine inanıyoruz. Bu çerçevede Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini stratejik bir hedef olarak görüyoruz. Avrupa siyasetinin sorunlar karşısında tıkandığını ve çözüm üretemediğini, özellikle bu tür durumlarda Türkiye karşıtlığına yöneldiği bir gerçektir. Bu da bizi üzüyor. İlişkilerimize uzun vadeli olarak ve geniş bir açıdan bakarak bu tür dönemsel sorunları bir kenara bırakıp stratejik hedeflerimiz üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Bugün Avrupa’da 6 milyonu aşkın Türk var. Bir tarafta AB ile tam üyelik müzakerelerini yürütürken, diğer tarafta mülteci sorununa çözüm bulmak için gayret sarf ediyoruz. Türkiye’nin terörle mücadele kapasitesini zaafa uğratacak hiç bir adımı atmamız mümkün değildir. Esasen vize serbestisi için gerekli hazırlıkları biz sürdürdük, aslında bitme noktasında. Bu konuda Türkiye’nin terörle mücadeledeki hassasiyetlerini de gözeten olumlu bir netice alacağımıza ben inanıyorum. Bu sene Türkiye olarak İİT dönem Başkanlığını devraldık. Önümüzdeki iki yıl İslam ülkeleri arasındaki bağları güçlendirmek ve acil sorunlara çözüm bulmak için yoğun bir mesai harcayacağız. İslam dünyası her alanda çok büyük imkanlara ve potansiyele sahiptir. Bunları bütün insanlığın faydası için hayata geçirmemiz, yeni nesillere daha müreffeh bir gelecek bırakmamız gerekiyor.”
“MEZHEPÇİLİĞİ BİR KENARA KOYACAĞIZ, HEPSİNİN ÜZERİNDE İSLAM VAR”
Müslüman ülkelerin kendi sorunlarını çözmek için herkesten daha fazla çalışmak zorunda olduğunu belirten ve üç tehlikeye karşı dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, bu üç tehlikeyi şöyle açıkladı:
“Bir; mezhepçilik. Bizler mezhepçiliği kabul etmiyoruz. Türkiye ağırlıklı olarak Sünni’dir. Sünnilik bir mezhep olarak sadece bir yoldur, asla bir din değildir. Biz Sünniliği asla tabulaştırmayız. Şia, oda bir mezheptir. Ama asla bir din değildir. Ne Şia’nın Sünni’ye, Ne Sünni’nin Şia’ya üstünlüğünü tartışamayız. Eğer böyle bir tartışma içine girersek o zaman mezhepçilik bizi teröre götürür. Şuanda bölgede bunu yaşıyoruz. Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de yaşanan bu. Mezhepçiliği bir kenara koyacağız, hepsinin üzerinde İslam var. Biz Müslüman olarak birbirimizi seveceğiz. İkincisi; ırkçılık. Bizim dinimizde ırkçılık yok. Türkiye’de Türk, Kürt, Çerkez, Abaza, Boşnak, Roman, Arnavut 79 milyon biz tek milletiz. ‘Yaradılanı Yaradan’dan ötürü severiz’ anlayışla birbirimizi sevmek zorundayız. Ölçü bu. Rabbimiz ‘ne Arap’ın Arap olmayana, ne Arap olmayanın Arap’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir’.
Kim Allah’a daha yakınsa en üstün olan odur. Üç; terörizm. Teröre karşı hep beraber bir mücadele vereceğiz. Bizim Güneydoğu’daki, ülkemizin İstanbul, Ankara gibi vilayetlerinde yaşadığımız olaylar terörün örnekleri. 600’e yakın vatandaşımızı kaybettik. Bu operasyonlar esnasında içeride ve dışarıda yaklaşık 7 bini aşkın teröristi etkisiz hale getirdik. Duracak mıyız? Hayır durmayacağız, bu iş bitecek. Ya olacak, ya olacak. Bu ülke huzura kavuşacak. Bu milletin huzurunu kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur. Devletin görevi can güvenliğini sağlamaktır. Öyleyse devlette bu görevini yapmaktadır. Can güvenliğini de, mal güvenliğini de sağlayacağız. Bu teröristler ya silahlarını gömecekler, betonu dökecekler, ondan sonra da koordinatlarını verecekler. Bunları yapmıyorlarsa bu ülkeyi terk edip gidecekler, bu işin başka çıkışı yoktur. Bununla ilgili mücadeleyi ülkemizde verdiğimiz gibi bir geçeği de söylemek zorundayım, Suriye’deki terör örgütü PYD... Bunlarda ülkemiz için bir tehdit oluşturuyor. Onlara karşı koalisyon güçleri ile sürdürdüğümüz bir mücadele var. Bu mücadeleyi de kararlılıkla sürdüreceğiz. Bizim Güneyimizde bir terör örgütünün yapılanmasına asla müsaade edemeyiz. Bunu da dostlarımızdan bekliyoruz, yaklaşımlarını gözden geçirmelerini bekliyoruz. Biz bütün bu sorunları aşacak güce ve iradeye sahip olduğumuza inanıyorum. Dün akşam iftarımızı Genelkurmay Başkanım ve kuvvet komutanlarımla birlikte Mardin’de kışlada askerlerimizle birlikte açtık. Onlar için de sürpriz oldu. Onların gözlerindeki pırıltıyı gördüm, onlardaki imanı, inancı, kararlılığı, şehadete olan yaklaşımlarını gördüm. Allah onları doğuran anne-babalardan razı olsun. O askerimize de Rabbim güç kuvvet versin. Bu zaferin kahramanları olarak onların taşlarını diktiğimiz günleri de bizlere nasip etsin.” diye konuştu.
Güncelleme Tarihi: 16 Haziran 2016, 08:49