Bazı şehirlerin yükselişi ile ülkelerin yükselişi arasında paralellik olduğunu ve İzmir’in böyle bir şehir olduğuna işaret eden Başbakan Ahmet Davutoğlu, “ İzmir ait olduğu şehrin yükselişini de düşüşünü de en canlı yaşayan şehirlerden biridir. Tarihte İzmir düşüş esnasında harman oldu. Yakın zamana baktığımızda İzmir İktisat Kongresi’nin burada yapılması, Cumhuriyetin kaderinin de burada şekillenmesi istiklalin baş şehri olması açısından mühim fakat sonra İzmir’in öneminde göreceli düşüş oldu. Adnan Menderes demokrasiyi burada başlatmasıyla tekrar yıldızı parlasa da şimdi Türkiye yükselirken öne çıkan bir şeyi olması lazımdı. Ben onun için İzmir’ her geldiğimde ‘ufuk şehri’ diyorum. Asya’dan Akdeniz’e doğru kısrak başı gibi bütün serüveni yaşadı. Şimdi ki hedefimiz nedir? Şu anda Akdeniz’e baktığımızda kaos hali var. Bir tek gücün hakimiyetinde Akdeniz yok. Ama siyasi ve ekonomik krizler yani Akdeniz’in güneyinde Kuzey Afrika’daki siyasi krizler, Avrupa’nın güneyindeki ekonomik kriz bir çok ülkenin göreceli olarak düşmesine yol açıyor . Beyrut eski Beyrut, İskenderiye İskenderiye, Atina eski Atina, Selanik eski Selanik değil. Bu durumda Türkiye gibi ekonomik olarak yükselen ülkenin Akdeniz’e açılan kapısı olma itibariyle İzmir’in çok önemli konumu var. Bu kaos döneminde Akdeniz’de Türkiye bu istikrarı sürdürmesi halinde hem yükselen güç olacak hem de İzmir ufuk şehir olarak öne çıkacak” dedi.
“TÜRKİYE’Yİ YANSITAN BU ŞEHİRDE KİMSE ÖTEKİLEŞTİRİLMEYECEK”
Her şehre gittiğinde o şehirden Türkiye vizyonunu anlattığını dile getiren Davutoğlu, “Burada esas olan şu, bizim vizyonumuzun temelini görmek açısından ne yapıyoruz bakın Çandarlı Limanı’nı yapıyoruz. Akdeniz’in en büyük konteyner limanı olacak. Ama arkası hinterlandı olacak. Bu hinterlandda İzmir İstanbul’a otoyolla bağlanıyoruz. İzmir Çanakkale Boğaz geçişi ile Balkanlara bağlıyoruz. İzmir’i Ankara hızlı tren ve otoyolu ile İç Anadolu’nun gövdesine bağlıyoruz. Ankara’dan devam edecek hızlı tren, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Tiflis, Bakü oradan da Asya içlerine gidiyor. Asya’dan gelen demiryolu Türkiye’ye geliyor Ankara’ya geliyor. İstanbul’dan Londra’ya kadar gidiyor ve Çandarlı’ya ulaşıyor. Önce zihninizde heyecan resmi olacak. İzmir ‘e bu kadar önem arz etmişken, bizim İzmir ile ilgi bu vizyonu harekete geçiren bir siyasi irade ortaya koymamız lazım. Bu Başbakanlık Ofisi’ni taşımaktır. İzmir’in siyasi olarak tercihi ne olursa olsun bizim her şehirle ilgili idealimiz var. Hiçbir şehir hiçbir partinin kalesi değil. Bütün şehirlere ulaşamazsak Türkiye’yi ayağa kaldıramayız. Son yerel seçimlerde İzmir tercihin başka yönde kullandı. Ama bugün Konak Tüneli’ni açtık. İzmir tercihini başka kullandı diye Konak Tüneli’ni ihmal etmedik. 35 proje sözü vermiştik İzmir için, 5’i tamamlandı, 8’i yapılıyor. İzmir’in ikinci özelliği, İzmir Türkiye’yi aynası şeklinde yansıtan bir şehir.İstanbul gibi belki ikinci bu anlamda İzmir’dir. Özelliği şu, devlet büyürken Akdeniz milletlerini buraya çekti İzmir. Hala Musevi Katolik klişesi var. Bütün Akdeniz İzmir’e aktı. Sonra ne oldu İzmir Türkiye ölçeğine gerileyince bu sefer Anadolu’daki şehirleşme serüvenini en canlı İzmir yaşadı. Konyalı, Erzurumlular ciddi nüfus var. Benim akrabalarım da İzmir’e doğru yöneldiler. Balkanlardan, Kafkaslarda, Girit’ten gelenlerle İzmir çok renkli bir şehir halini aldı. Esas mesajımız şuydu Türkiye’yi yansıtan bu şehirde kimse ötekileştirilmeyecek, kimse şu veya bu köken nedeniyle ayrımcılığa tabi olamayacak. Herkes İzmir’de İzmirli olarak yaşayacak. Kimsenin hayat tarzına müdahale edilmedi, edilmeyecek.”
“BU GENÇLİK AK PARTİ GENÇLİĞİ ARTIK”
Çocuklar, gençler ve yaşlılar konusunda özel bir duyarlılığı olduğunu dile getiren başbakan Davutoğlu, şunları söyledi: “Gençlere duyarlılığım eğitim hayatı içinden gelmemle ilgili. Bir ülke gençliği ihmal ederse, gelecekle ilgili planlar yapamaz. Bugün ki gençliğin özelliği, bu gençlik Ak Parti gençliği artık, yani AK Parti döneminde yetişen gençlik. 13 yıldır iktidardayız 18 yaşındaki bir genç yani ilk defa oy verecek bir genç AK Parti iktidara geldiğinde 5 yaşındaydı. 80-100 kişilik sınıfları bilmiyordu. Babası maaşını aldığında aynı gün dolara çevirmek zorunda olduğunu bilmiyordu. Cebinde taşıdığı liranın değer kaybettiğini bilmiyordu. Gazete haberlerinde İstanbul’daki çöp dağlarını, Ankara’daki çöpleri bilmiyordu. Musluklar açıldığında İstanbul’da, Cumhurbaşkanımız belediye başkanı olana kadar ‘tıs’ diye ses geldiğini bilmiyordu. Bütün bunları bilmeyen bir gençlik ve herşey önünde hazır olmuş bir gençlik. Bu da doğal ve o zaman beklenti yükseliyor. Eskiden gençleri çok az şeyle tatmin edebilecekken, bu refaha alışmış gençlik daha fazlasını istiyor bu doğal. İkincisi biz de öyleydik ben hiç yadırgamıyorum.”
“BİZ BU GENÇLİĞİ KAYBEDEMEYİZ”
Gençlerin iktidara karşı daha mesafeli ve hafif isyan içinde olabileceğini kaydeden Davutoğlu, “Gençlerimize söyledim, bir adaletsizlik gördüğümüzde isyan duygusuyla söz söylerdik, siz de dünyada gördüğünüz adaletsizliklere, Türkiye’de gördüğünüz yanlışlara sesinizi yükseltin, gerekirse bize de söyleyin. Benim küçük kızım 12 13 yaşındayken evde rahatsızlık duyduğu bir şey olmuş ‘ben bir bireyim baba’ dedi. Hoşuma gitti. Biz gençleri ezberci olsunlar diye yetiştirmiyoruz . Bizim görevimiz gençlerin bu çıtasına kolay gelmediğimizi anlatıyoruz. Gençlerin beklentilerini karşılamak için büyük bir seferberlik yapmak gerektiğini söylüyoruz. Hatta o gençlere bu bir serüvendir, 1910’lu yıların gençleri bir ülke coğrafyasını savunmak için üç kıtada öldüler. 1920’li yılların gençleri yeni bir devlet kurmak için çaba sarfetti. 1930-1940’lı yılların gençleri Demokrat parti döneminin tek şartlandırıcı yaklaşımından etkilendi. 1950’li yılların gençleri bir ihtilalle tanıştı ilk defa. 1960’lı yılların gençleri kutuplaşma tehdidi yaşadı. 1970’li yıllarda biz okurken gençlerin en değerlileri çoğuda karşımızda sağcı solcu diye farklı gruplarda bizim karşımızda olan gençler bu ülkenin geleceği için canlarını ortaya koydular ama kutuplaştılar. 80’li yıllar gençliği apolitize etti, gençliklerini yaşayamadı. 90’lı yıllar krizler, koalisyonlar. 2000’li yıllarda gençlik yavaş yavaş dünyayla daha özgürce tanışma ve kendi içinde bir çok devinimi yaşama imkanı buldu. 100 yıllık bir serüvendir bu. Biz bu gençliği kaybedemeyiz. Bu gençliğin beklentileri, bu gençliğin talepleri, bu gençliğin dile getireceği hususlara ben hiçbir sınırlama getirilmesi taraftarı değilim. Dile getirsinler ama barışçıl bir şekilde” ifadelerini kullandı.
“BİZ KILIÇDAROĞLU DEĞİLİZ, YÜZDE 35’E RAZI OLMAYIZ”
Seçim anketlerinin kendilerini daha fazla çalışmaya sevk ettiğini ifade eden Davutoğlu, “Genel olarak anketlere bakıldığında tabi farklı veriler elimize geliyor şunu emin şekilde söyleyebilirim. AK Parti’nin net çoğunlukla iktidar olabileceğinden şüphemiz yok. Önemli olan bu çıtayı Anayasa’yı değiştirecek şekilde yukarı çekmek. Ama demokrasi ve halka saygıysa siz rehavete kapılamazsınız. Bir vesileyle yüzde kaç sizin için başarılıdır dediler. Yüzde 50 desem geri kalan 50’sinden ümitsizim anlamı çıkar. Yüzde 55 desem, 45’inden, yüzde 45 desem 55’inden. Bizde böyle bir şey yok. Biz Kılıçdaroğlu değiliz, yüzde 35’e razı olmayız. Bizim için iki kategori seçmen var; bugün AK Partili olanlar yarın AK Partili olacaklar. Dolayısıyla o anketler bizi daha fazla çalışmaya sevk ediyor. Çünkü nihayete ulaşmamız gereken belli bir zemin var. O anlamda Gençlere baktığında şubat ayıydı Kılıçdaroğlu nerden ilham aldıysa, ben aklına bir şey geldiğini zannetmiyorum da kendi özgün fikriyle herhalde birisi önüne bir şey getirdi. Dedi ki ‘bizim partiyi kapatacaklar, CHP’yi.’ Aynen geçenlerde Gürsel Bey’in Suriye’ye 48 saat içinde gireceğiz demesi gibi. Bir yerlerden kuşlar onlara haber getiriyor aslı astarı yok. Gelin parti kapatmayı tümden kaldıralım, iki 18 yaşa seçilme hakkı da verelim. Hemen vazgeçtiler ve verdiğimiz Anayasa değişikliğini genel kurula gelmeden engellediler. Gençlere güvenmek lazım, gençlere şans vermek lazım” diye konuştu.
“CHP, ORTAK OLDUĞU O BANKADA KREDİ FAİZLERİNİ SİLSİN”
AK Parti’nin hem makro hem de mikro hedeflere dokunan birçok proje açıkladığını belirten Davutoğlu, partilerin asgari ücret vaatlerini eleştirdi. Davutoğlu, “Birileri öyle bir algı operasyonu yapıyor ki Kılıçdaroğlu’nun hiçbir hesaba dayanmayan asgari ücret veya mazot açılımını öne çıkararak sanki AK Parti’nin kitlesel taleplere duyarsız kaldığı gibi bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor. Ve bir yarış da başladı. Kılıçdaroğlu, bin 500 diyor, diğeri iki bin 500 diyor, bir tanesi 5 bin diyor. Ben buradan çağrıda bulunuyorum. Kimsenin elini tutan yok. Asgari ücreti devlet tespit etmez. Asgari ücret işverenle işçi arasında bir sözleşmedir, devlet nerdeyse sadece şahitlik yapar. Kılıçdaroğlu bir banka var, CHP’nin ortak olduğu o bankada kredi faizlerini silsin. Kimse engellemiyor ki. Şimdi bankanın ismini vermeyeyim. Ama CHP’nin doğrudan ortak olduğu bir banka, silsinler kredi faizlerini. İşte İzmir’deyiz. Yerel yönetim işçilere asgari ücreti bir fonla ya da başka bir fonla ödeme yapsın. Başlasınlar. Eğer siz bu fikirleri destekliyorsanız, desteklediğinizi ifade edin. Kılıçdaroğlu’nun yüzüne bakarak TOBB’da da söyledim” diye konuştu.
“BU İŞİN ARKASINDA CUMHURBAŞKANI VAR DİYECEKSİN, SONRA DA BENİM ARAMAMI BEKLEYECEKSİN”
Devletin seçim güvenliği ile ilgili her türlü güvenliği alacağını ve sandıklarla ilgili kimsenin tereddütü olması gerektiğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu: “Ama karşımızda öyle bir cephe var ki, tabiri caizse ikiyüzlü bir siyaset takip ediliyor ki. HDP batıda özgürlükçü, barışçıl bir dil zannedersiniz ki barış güvercinleri uçuracaklar. Doğuda tamamıyla baskıcı bir dil. Bugün burada söyledim, üç legal parti üç paralel örgüt iç içe girmiş durumda. MHP Genel Başkan yardımcısı diyor ki HDP’nin barajı aşması bizim menfaatimizedir, AK Parti’ye zarar verir, bize vermez. Yani PKK’nın terörü dolayısıyla batıda şehit cenazelerinden siyasi istismar yapan medet uman MHP, şimdi HDP’nin barajı aşması için nerdeyse dua ediyor ve destek veriyor. CHP diyor ki ‘HDP barajı aşsın bu bizim için iyi’, CHP Genel Başkan Yardımcısının ifadesi. HDP diyor ki Adana, Mersin olayları ile ilgili AK Parti’yi suçladı ve öyle bir pas attı ki MHP’ye sanki perde gerisinden bunlar oturup konuştular. Selahattin Demirtaş önce insani ilişkilere dikkat edecek. Nezaket bekleyen nezaket gösterir. Siz Selahattin Demirtaş’ı başbakan olduğum gün ilk kabul ettiğim kişilerden biri. Benim odama gelip 1 Ekim’de konuşacaksınız, 6 Ekim’de savaşa, isyana teşvik edeceksiniz. Bu samimiyetsizliği ben unutmam. Benim odamda çözüm süreci konuşacağız, 6 Ekim’de tweetlerle isyan edeceksin. Şimdi de daha Adana- Mersin olayı çıkmış, sen tutmuş AK Parti’yi ve beni suçlayacaksın. Bizi herkes tanıyor, herhangi bir şiddetle AK Parti bir yer aldı mı? 13 yıl bizim partimize kapatma davası açıldı Sayın Cumhurbaşkanımız Genel Başkanımız olarak bütün partilileri sakin olmaya davet etti ve Anayasa Mahkemesi’ne gidildi doğal olarak. Şimdi sen daha olay olur olmaz bu işin arkasında AK Parti var diyeceksin, bu işin arkasında Başbakan var diyeceksin, bu işin arkasında Cumhurbaşkanı var diyeceksin. Sonra da benim aramamı bekleyeceksin. Peki Selahattin Demirtaş ben onları suçlamama rağmen HDP’li olduğu apaçık belli olan bir takım şiddet yanlılarının Van Milletvekilimiz Burhan Kayatürk’e, Siirt Milletvekilim Yalçın Akkaya, bakın milletvekili ve milletvekili adaylarından bahsediyorum, bir seçim ofisinden değil. Erzurum Milletvekilimiz Abdurrahim Fırat’a açıkça saldırıldı, kendisi beni aradı mı? Burada mesele arama meselesi değil sadece dürüstlük meselesi. Eğer tutup bizi suçlamasaydı yine de ben bütün bu hatalarını göz ardı edip arayabilirdim de. İlk anda hemen şiddetle kınama ve dayanışma ifade ettim. Şimdiye kadar AK Parti binalarına, milletvekillerine yapılan saldırı konusunda Demirtaş’ın herhangi bir kınamasını gören oldu mu?”
“ÜÇ PARALEL ÖRGÜTLE MÜCADELE EDİYORUZ”
Türkiye’de üç parti ve üç paralel örgütle mücadele ettiklerini ifade eden Demirtaş, şunları söyledi: “MHP, CHP, HDP birbirini destekliyor yakın zamana kadar Pensilvanya paraleli bunlarla irtibat halindeydi. Resim ortaya çıkıyor. HDP ile Diyarbakır’da kapalı kapılar ardında ne olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi de Kılıçdaroğlu bunların yayın organlarını ziyaret etti. Onlar geldiler Bahçeli’yi ziyaret etti. Şimdi bir paralel örgüt ikinci paralel örgüt seçime illegal müdahil olan Kandil ve PKK. Hergün açıklama yapıyorlar ve Kürt kardeşlerimize seslenip ‘Sizin partiniz HDP’dir AK Parti’ye vermeyeceksiniz.’ Kürt vatandaşlarımızı temsil hakkını nerden alıyorlar bir, Kürt vatandaşlarımızı temsil edeceklerse batıdaki bazı adayları götürsünler doğuda bir göstersinler. Orda Emekli müftüyü göstereceksiniz, Diyarbakır’da müftü efendiyi. Batıda da doğudaki herhangi bir vatandaşın ahlaki değerleriyle yanına yaklaştıramayacağı isimleri göstereceksiniz. Şimdi ikinci paralele örgüt Kandil, doğrudan müdahale oluyor, baskıyla müdahil oluyor. Bugün bir pankart vardı. ‘Buraya HDP dışında başka bir parti giremez.’ Üçüncü bir paralel örgüt buna girdi o da DHKP-C. O da şurda açık bir şekilde elimizde açık bir şekşlde belgeler var, 2007’de DHKP-C’den tutuklanan adam, elimizde görüntüleri var. HDP binasına girişi, çıkışı var. Herşey belli. Bunu açıklayınca bu yalan olduğu ortaya çıkınca hemen HDP’den ses geldi, ‘Hayır bunu DHKP-C yapmamıştır DHKP-C pas attı. Düşünün terör örgütü, bizim başsavcımızı şehit eden örgüt diyor ki HDP’ye destek veriyoruz, biz yapmadık. Hemen arkasından MHP ve CHP, DHKP-C’ye cevap vereceğine, ‘Bunu AK Parti yapmıştır’ diyor. Bir paralelliği göstermek bakımından da DHKP-C’nin açık bir şekilde irtibatlı bir müzik gurubunun solisti Hatay’da CHP’nin liste başı ve Esed’e övgüler yazan bir adam. Dolayısıyla öyle bir tablo var ki karşımızda üç partiyle rekabet ediyoruz, bir de üç tane paralel illegal örgütle mücadele ediyoruz. Ama bunların hepsini, altısını bir pakete toplayıp demokrasinin tarihi çöplüğüne paketleyeceğiz.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 28 Şubat’ta iyi niyetlerini ve çözüm süreçlerindeki kararlılıklarını gösterdiklerini dile getirerek, açıklamanın odak noktasının silahsızlanma olduğuna dikkat çekti. Davutoğlu, “Atılması gereken adımları attık, neticede varmak istediğimiz şey, 7 Haziran’a gitmeden önce silahsızlanma ile birlikte artık Türkiye’de şiddetin, terörün devre dışı kalacağı demokratik bir seçim ortamının sağlanmasıydı. Herşey yolunda giderken hiç ortada herhangi bir gerekçe yokken, Selahattin Demirtaş tuttu, doğrudan Cumhurbaşkanımızı hedef alana bir açıklamada bulundu, Nevruz’dan birkaç gün önce. Bu çözüm sürecini sabote etmek için atılan bir adımdı. Çünkü karşı tarafta İmralı, HDP, Kandil üçgeninde bir gerçekten çözüm sürecini isteyen taraflar var, bir de yurtdışı irtibatları sebebiyle Türkiye’yi zayıflatmak için kullanan çevreler var. Kendi içlerinde de bu anlamda bir koordinatsızlık var. Biz bunu uzun zamandır gözlüyorduk. Çünkü zayıflatmak isteyen çevrelere kulaklarını açanlar, o yönde hareket ediyor.”
“NİYE DEMİRTAŞ ERMENİ SOYKIRIM KONUSUNA KATILDI”
Kürt kökenli vatandaşlara özellikle seslenen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çarpıcı bir misal vereyim. Bunu Kürt kökenli kardeşlerimizin çok iyi dinlemesini rica ediyorum. Niye ortada tam bir çözüm süreci yürürken, birden Selahattin Demirtaş, Ermeni Soykırımı konusuna katıldığını ifade etti. Ve açık bir şekilde Ermeni Soykırımı karşısında Türkiye’yi suçlayan ifadeler kullandı. Tam da bize karşı kampanya yürütülürken. Böyle bir iddiayı biz külliyen reddediyoruz ama biz böyle bir iddiayı tam da bu iddianın geçtiği coğrafya olan Kürt vatandaşlarımızla ilgili olarak ifade ettiğinizde siz ne demiş oluyorsunuz? Hatta diyor ki ‘Bunda Kürtlerin de sorumluluğu var, onlar adına özür diliyorum’ gibi bir ifadesi var. Kürt kardeşlerime sesleniyoruz, sizi itham eden birisinin sizin temsilciniz olması mümkün mü? Eğer Kürtler ve Türkler bunu yaptılar gibi bir ifade kullanıyorsa Türkiyeleşmesi mümkün mü?” diye konuştu.
“DEMİRTAŞ TERCİHİNİ YAPMALI”
Ermeni meselesi ile ilgili olarak acıları paylaşma noktasında ifadeler kullandıklarını belirten Demirtaş, “Ermeni soykırımı iddiasını gündeme getirenler bu üçgen içinde Kandil, İmralı, HDP üçgeninde öyle unsurlar var ki bu topraklar üzerinde bir takım operasyon yapmak isteyenlerin sözcüsü, bunlar çözüm sürecine karşı. Bir kesimde var ki gerçekten Türkiye’deki demokrasinin gelişmesinden, olağanüstü halin kalkması dolayısıyla Türkiye’de demokratik bir siyasi sürecin olduğunu düşünenler de var. Biz onlarla çözüm sürecini devam ettiririz. Ama Selahattin Demirtaş tercihini yapmalı. Hangi kesimden olduğunun tercihini yapmalı. Yaptığı yurtdışı ziyaretlerde Ermeni diasporası ile görüşüp hangi pazarlıkları yaptığını açıklamalı. Çıkıp Kürt halkına açıklamalı. Hangi pazarlıkları yaptı ki Türkiye’ye dönüp çözüm sürecini sabote etti. Ve hangi pazarlıkları yaptı ki çözüm sürecinin işlediği coğrafya üzerinde hak iddia eden Ermeni diasporası ile birlikte hareket ediyor. Bu sorunun cevabını verirsek geleceğe yönelik çözüm süreci konusunda nasıl seyredeceği konusunda doğru bir yerde oluruz. Biz çözüm sürecini bütün milletle yürütürüz, çözüm süreci konusunda şu veya bu siyasi düşünceye sahip kim varsa hiçbir fark gözetmeden onlarla çözüm sürecini çalışmaya devam ederiz. Ama uluslararası irtibatlarla Türkiye üzerinde bir ameliyat yapıp da Türkiye toprakları üzerinde hak iddia etmek isteyen birilerinin sözcülüğünü yapan Demirtaş gibi bir takım aktörler bu sözcülükten vazgeçmezlerse onlar kendi yoluna biz kendi yolumuza gideriz. Türkiye’nin demoratikleşmesi üzerine çözüm sürecini inşa etmeye devam ederiz.”
“ELİNİZLE TUTAMIYORSUNUZ”
HDP’nin seçimlere parti olarak girmesini ve bu konuda Abdullah Öcalan’la arasındaki görüş farklılıkları ile ilgili soruları yanıtlayan Davutoğlu, “Bazı hususlar devlet mahremiyeti içinde tutulur ve o mahremiyet içinde değerlendirilir. Detaylarına girmek çok doğru değil. Biz burada çözüm sürecinin nihai hedefe ulaşmasını istiyoruz ama Hükumet tarafında değerlendirdiğimizde zihnimizde açık bir yol haritası var. Bu yol haritasının gereklerini demokratikleşme anlamında gerçekleştiriyoruz. Fakat karşıdaki aktörler bu derecede net bir resme sahip değil çünkü tek başlarına hareket edemeyen aktörler. HDP’nin ne kadar kendi insiyatifi ile hareket ettiği tartışılır. Elinizle tutamıyorsunuz. Demirtaş’ın yurt dışında yaptığı ziyaretler, Türkiye’deki çözüm sürecinin seyrini etkilemiştir. Temaslarını biliyoruz. Seçime parti olarak girmeleri kendi kararları. Bizim bu konuya müdahil olmamız söz konusu olmadı, olmaz da ama bu süetçe İmralı, Kandil, HDP üçgeninde birçok farklı görüşler sarf edildiği aşikar” dedi.
“DEMİRTAŞ’IN ÇIKIP CEVAPLAMASI LAZIM”
Karşı tarafta tutarlı davranan bir muhatap bulunmadığı zaman sürecin idaresinde sıkıntılarla karşılaşıldığını ifade eden Davutoğlu şunları söyledi: “Her ne surette olursa olsun çözüm süreci bizim için Türkiye’de yaşayan her yaşayan her vatandaşın huzurlu bir hayat yaşaması için bir zaruret. Bundan daha önemli bir projemiz yok. Bu projeyi hayata geçirirsek Türkiye’nin her yerinde hem huzur olacak, hem ekonomik kalkınma olacak, hem de İzmir için bahsettiğim şey Diyarbakır için de geçerlidir. İzmir nasıl Akdeniz ekseninde yükselen bir şehir olabilir; eğer verdiğimiz teşviklerle Doğu’ya doğu ciddi bir yatırım giderse Diyarbakır, Şanlıurfa, bütün Orta Doğu’nun en önemli ekonomi ve sanayi merkezi haline dönüşür. Birileri bunun için silahların bırakılmasını istemiyor. Bunu engellemek için. Türkiye’de artık demokratik anlamda herkes her şeyi talep ederken, bunu gerçekleştirmek için legal yollarla her çalışmayı yapabilirken silaha niye ihtiyaç hissediliyor? Demirtaş’ın çıkıp bunu cevaplaması lazım. Birçok görüş ayrılıkları var ve bu süreci etkiliyor.”
HDP’YE TEK PARTİ ZİHNİYETİ BENZETMESİ
HDP’nin Kürt vatandaşlarını temsil etme iddiasının olamadığını belirten Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetten bahsediyor ama cumhuriyet devletinin en kritik bölgelerinde fiilen yok. Erzurum’da yüzde 3’e düşmüş, Hakkari’de zaten yok. Diyarbakır’da yok. İç Anadolu’da yok. 33 ilde milletvekili çıkaramayan bir parti cumhuriyetçilik iddiasında bulunabilir mi? MHP de ‘cumhuriyeti korumak, devleti korumak’ der. 45 ilde milletvekili yok. 20’ye yakın ilde yüzde 2’nin altında. Böyle bir tabloda HDP ister ki AK Parti’yi de bölgeden soyutlasın, AK Parti’ye de öyle baskılar uygulasın ki bölgede tek bir parti olsun. Bu da HDP. Bu, CHP’nin 30’lu, 40’lı yıllardaki tek parti zihniyeti neyse HDP’nin bugün bölgeye dönül yaklaşımı da zihniyeti de aynı. Tehdit, şantaj, baskı, her yolla ama CHP değiliz. Biz MHP de değiliz. Biz Türkiye’nin her yerinde siyaset yaparız, başımızı koyarız ama gidemeyeceğimiz il, konuşmayacağımız vatandaş yoktur.”
“AK PARTİ’Nİ OLMADIĞI BİR SENARYO TÜRKİYE’NİN SİYASETEN BÖLÜNMESİ OLUR”
AK Parti’nin etnik ve mezhep temelli bir parti olmadığını, gerçek anlamda Türkiye partisi olarak bir tek AK Parti’nin olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Bunların yurt dışı irtibatlarının hedefi de onun için biziz. Bunların hedefi AK Parti’nin çözülmesi. Hepsi onu diyor; ‘AK Parti zarar görsün de Türkiye ne olursa olsun.’ AK Parti çözüldüğünde Türkiye partisi kalamayacak. Sahillerde bir takım hassasiyetler üzerine oturtulmuş ve gittikçe mezhep ve etnik temelli bir şeye kaymış CHP, İç Anadolu’da yine belli kesimlere odaklanmış bir MHP, Doğu Anadolu’da da yine etnik ve mezhep temelli bir HDP. Bu Türkiye siyasetinin Orta Doğu’da bazı ülkelerde görülen ‘bu Şii partisi’, ‘bu Sunni partisi’, ‘bu Kürt partisi’, ‘bu Türkmen partisi’ diye siyasetin parçalandığı bir tablo. O şekilde bir parçalanma ülkeyi de parçalar. Bu oyunu bozan AK Parti’dir. Biz her yerde varız. Her yerde olan tek parti AK Parti” diye konuştu. Farazi olarak AK Parti’nin olmadığı bir senaryo tahayyül edildiğinde bunun Türkiye’nin siyaseten bölünmesi olacağını kaydeden Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Bu, ekonomik olarak belli bölgelerin diğerlerinden kopmasıdır, Türkiye’yi bir arada tutan maya AK Parti’dir.”
PRENSİLVANYA ZİYARETİ
Paralel yapı hakkında da soruları yanıtlayan Davutoğlu, 2013 yılındaki Prensilvanya ziyaretine ilişkin şunları söyledi: “Benim hayatımda gizli saklı hiçbir şey yoktur ama devlet mahremiyeti ile ilgili konularda gerekmedikçe hiçbir şey konuşmam. Bu konuyu niye paylaşmak zorunda kaldım; çünkü tuttu paralel çetenin sözcüsü benim Prensilvanya’ya gittiğimi, orada ikram gördüğüm gibi şeylerle ithamda bulundu. Onun üzerine açıkladım. Doğru gittim çünkü yaklaşan fırtınayı görüyorduk. Orada hemen öyle havaya soktular ki, orada mesajım da netti. İstedim ki eğer sivil toplum kuruluşuysa sivil toplumla sınırlı işler yapmaya devam etsin, kendilerine de ülkeye de zarar vermesinler ama eğer siyasi bir gündemin parçası olacaklarsa bunun bir takım bir takım bedelleri olur. Nitekim de oldu. Ağır bir bedeli oldu. Kayıt tutmaya meraklılar, benim ofisimi de dinlediler. O zaman açıklasınlar, hepsini yayınlasınlar. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir şey yok.”
PARALEL MEDYAYA EL KONULMA KONUSU
Paralel yapıya karşı somut olarak her gün adım atıldığını kaydeden Davutoğlu, Konya’daki operasyonu hatırlatarak paralel yapı konusundaki kararlılıklarının kimse tarafından şüphe edilemeyeceğini söyledi. Devlete kim nüfuz etmeye kalkışırsa o paralel etkiyi kırmanın hükumetlerin en önemli görevi olduğunu ifade eden Davutoğlu, paralel yapıya yakın medya organlarına el konulması tartışmasıyla ilgili olarak şöyle konuştu: “Türkiye bir hukuk devletidir. Medya veya başka bir kuruluşa hukuki boyut olmadan el konulamaz. Daha önce medya kuruluşları ile ilgili bir irtibat ortaya çıktı, gereken yapıldı. Mesele şu; bir suçun işlenmesi halinde, onun medya tarafından işlenmesi o suçun suç olma niteliğini kaldırmaz. Herhangi bir şekilde suç olmayan bir fiil varsa da bu suç kılınamaz. Burada da geçmişte Aralık ayında yapılan operasyonla, medyada özellikle başka dini grubu hedef göstererek onlara dönük suç işlendiği için şikayet üzerine atılması gereken adım atıldı. Benzer bir irtibat hissedildiğinde ne varsa gereken yapılır ama bunun belli bir hukuki süreci var. Bizler de yürütme olarak gereğini yaparız.”
“O ŞEHİDİ KORUDUĞUM İÇİN KİMSE BANA HAKARET EDEMEZ”
Doğan Grubu ile ilgili atılan manşetle birlikte yaşanan tartışmalara da değinen Davutoğlu, aradaki ilk kırılmanın DHKP-C tarafından şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehine alındığında çekilen fotoğraflarının gazetede yayınlanması ile başladığını belirtti. Böyle bir yayın yapılacakları bilgisi gelince ‘usulünce aranıp rica edin’ dediğini belirten Davutoğlu o kırılmayı şu sözlerle anlattı: “Bu müdahale değil. Toplatmadık. Ama suç bu. İnsanlık suçu. Medya etiğini bir kenara bırakın. Ertesi gün bu resmi basan hiç kimse cenazeye alınmadı. Bu basın özgürlüğü filan değil. Bu basına ihanet. Bana yüzlerce eleştiri yazısı yazdılar, bir tek gazeteciyi aradık mı? Kırılma o zaman başladı. Ertesi gün meydan okurcasına, itham eden bir yazı yayınladılar. Kimse bu halkın onurunu koruduğum için bana hakaret edemez. O şehidin onurunu koruduğum için bana hakaret eden aynı muameleyi görür. Fikir özgürlüğüne inanan biriyim ama ahlak özgürlüğüne inanmam. Ahlaklı olmanın belli ilkeleri var. O gazeteler arasında Hükumete daha yakın duran bir gazeteyi de almadık. Kim olursa olsun almazdık. Bir de suç bastırırcasına bana meydan okuyor. Meydan okuduğu kişi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Niye yazıyor o yazıyı? Şehit savcımızın hukukunu koruduğu için. Kusura bakmasınlar. Ben o hukuku zedeletmem. Benden özür dilemesinler. Gitsinler ailesinden özür dilesinler. Yarın ailesinden özür dilesinler, aynı baş yazı ile. O acılı hanımdan ve o çocuktan özür dilesinler. O zaman bana yaptıkları hakareti ve eleştiriyi göz ardı eder, bir kez daha düşünürüm. Kimseye tepeden baktırmam. Ben bu milleti temsil ediyorum. Ne de o savcımızın eşine tepeden bakabilir.”
“SAVCI VE DANIŞTAY SALDIRISI AYNI MANTIKLA YAPILDI”
O manşetle terör örgütü propagandası yapıldığını ifade eden Davutoğlu, “Şimdi daha açık çıkıyor ortaya. Bakın DHKP-C sahnede. O zaman Türkiye’yi kaosa götürmek için bu yapıldı. O saldırıda İstanbul’da o mübarek şehidimizi katleden saldırıyla 2006 Danıştay saldırısı aynı mantıkla yapılmıştır. Danıştay saldırısı da cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemek içindi. Türkiye’yi kaosa sürükleyecek teröristler saldıracak, savcıyı şehit edecek; birileri de onun propagandasını yaparak manşetten resmini verecek ve biz de sessiz kalacağız öyle mi? Bir tuzak var. Bir kaos görüntüsü oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye’de AK Parti düşmanlığı her şeye kadir. Sadece AK Parti zaaf görsün, Cumhurbaşkanı ve benim etkim sarsılsın, ortak maya niteliğindeki tutum bozulsun diye. Çünkü biliyorlar. Beni eşofmanla karşılayamazlar. Bana telefon edip bir şey söyleyemezler. Her şeyimizle milletimizin önündeyiz. Onlar ister ki eski Türkiye olsun, ‘biz sizi yayınlarımızla iktidar yaptık, şimdi de şu yayınlarımızı yapın’ desin. Bizi onlar iktidar yapmıyor. Kimseye borcumuz yok” dedi.
DAVUTOĞLU’NDAN SERBEST ÇAĞRIŞIMLAR
Davutoğlu, programın ‘serbest çağrışım’ bölümünde ise gazetecilerin yönelttiği isim ve kelimeler karşısında tek kelime ile çağrışımda bulundu. Davutoğlu, Sare Hanım’a “muhabbet ve huzur”, rehavet kelimesine “tembellik”, Selahattin Demirtaş’a “cehalet”, Fettullah Gülen’e “ihanet”, İzmir’e “ufuk şehir” ve gelecek kelimesine ise “parlak” diyerek serbest çağrışımlarda bulundu.