Davutoğlu: 'Geri Kabul Anlaşması ancak vize muafiyeti ile birlikte uygulanır'

Programa katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Geri Kabul Anlaşması ancak vize muafiyeti ile birlikte uygulanabilir' dedi.

Davutoğlu: 'Geri Kabul Anlaşması ancak vize muafiyeti ile birlikte uygulanır'
banner98

Gaziantep Üniversitesi Kongre ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen Türkiye-AB Suriyelilere Yardım Programı’nda gazetecilerin basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili soru üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kahire'den Türkiye'ye giriş yapmak isteyen bir gazetecinin ülkeye alınmaması konusunu hatırlatarak, "Kahire'den gelen Alman gazetecinin Türkiye'ye alınmaması konusu bana aktarıldığında tetkik edilmesi talimatı verdim. Gazetecinin, gazeteci kimliği ile müracaatının olmadığı anlaşıldı" dedi.

Programa katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, basın açıklamasının son bölümünde ise gazetecilerin sorularına cevap verdi. Vize muafiyeti ile revizyon ve muafiyetin Haziran ayında başlamayacağı ilgili söylentiler ile ilgili soruya Davutoğlu “Türkiye’nin de AB’nin de ortak olarak inandığı en önemli değer ahde vefa. Söz verilen hususta üzerinde mutabık kalınan konularda gerekli adımlar gerekli zamanda atılmalıdır. Bu çerçevede birlikte ele aldığımız bir hedefler manzumesi var. 18 Mart zirvesinde bu gözden geçirdik. Bu paket hem mlültecilere yardımı, hem de AB ilişkileri yeni bir eksene oturtup, benzer krize tepki göstermesine sağlamaya yönelikti. Bunun da yolu Türkiye AB ilişkilerini derinleştirmek. Vize muafiyetinin AB Türkiye ayrılmaz asli unsuru olarak görüyoruz. Zaten vize muafiyeti ile bu mekanizmaların uygulayacak olan geri kabul anlaşması ile doğrudan bir ilişki var. Geri kabul anlaşması ancak vize muafiyeti ile birlikte uygulanabilir. Bütün bu mekanizmanın işlemesi için vize anlaşması ve geri kabul anlaşmasının uygulanması ile mümkün olur. Bu tür spekülasyonların ötesinde Türkiye ve AB tarafları olarak, en azından Türkiye olaraktan bunun pozitif bir yöntemde yürümesi gerektiğine inanıyoruz. Meclis’imizde bunun için gece yarılarına kadar çalışıyor. Biz üzerimize düşeni yapacağız. AB’nin de üzerine düşeni yaparak, siyasi gerekçeye düşünmeksizin, hukuki süreci tamamlamasını bekliyoruz. Böyle bir durumun olmaması diye bir ihtimal düşünmek istemiyorum ama zaten öyle bir durumda geri kabul anlaşması da devreye girmeyecek anlamına gelir. Bunun negatif bir opsiyon değil, pozitif iş birliğine dayalı ihtimali öne çıkarmamız gerekir” dedi.

TAAHHÜT EDİLEN PARA DA SORUN YOK
AB Komisyonu Başkanı Tusk, taahhüt edilen parayla ilgili sorun olduğu yönündeki soruya, “Aslında oyunun en zor kısmıdır. Bugün bakacak olursak, bizler taahhütleri ortaya koyduğumuz gibi bu 3 milyar Avro, bu miktar harcanacak. Güçlü şekilde taahhütlerimizi ortaya koyduk. Bu ziyaretimizde de bunu gösterdik” dedi.
AB komisyonu, taahhüt edilen paraların nasıl verildiğini, projelerde nasıl değerlendirildiğini daha önce ifade ettiğini belirten Merkel ise “Almanya olarak bizler de bu parayı tahsil edeceğiz. Avrupa’dan gelen, Avrupa bütçesinden ve diğer ülkeler göndereceği 2 milyar Avro’yu, bu fona aktarmayı kabul etti. Tüm üye ülkeler, bu fona parayı tahsis etmeye karar verdik” diye konuştu. AB Komisyon Başkan yardımcısı Timmermans ise “Somut olarak, uluslar arası partnerler, anlaşmalar imzaladık. Bugün baktık. En büyük sorunun eğitimde olduğunu tespit ettik. Doğrudan Türk mercilerle anlaşmalar da yapabiliriz. Eğitimin maliyetini paylaşma konusunda. Pek çok olanak var. Bu taahhüdü yerine getirmek için Acil bir şekilde Türk mercilerle çalışmalı. Her bir çocuğun okulunu eğitim alabilmesi, okula gidebilmesi şansı sağlamalıyız. Çünkü müreffeh bir Suriye için yapılabilecek en iyi şey bu” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu ise “Davutoğlu, Eğitim kurumlarının desteklenmesi, temel ihtiyaçlarının karşılanması gibi, AB’ye bizim ilettiğimiz projeler var. Mülteci ağırlayan şehirlerin Alt yapı sorunları ile ilgili ilettiğimiz projeler var. Kampların işletilmesi ile ilgili yapılan işlet harcamaları ile ilgili projeler var. Bir kısmı devreye girdi. Mesela Bir takımı 95 milyon avro kısmında projenin finansmanının bir kısmını Avrupa sağladı. Bu projeler inşallah çok daha görünür şekilde Suriyelilerin hizmetine sunulacak” cevabını verdi.

TÜRKİYE AB’YE GİRECEK Mİ?
Türkiye’nin AB’yi girebilecek mi sorusu üzerine Angela Merkel, “Vize serbestisi Haziran, sonu itibariyle AB Türkiye anlaşması çerçevesinde kararlaştırdık. Türkiye şartları yerine getirmesi gerekiyor. 72 kriterden bahsediyoruz. Bugün de bazı yönlerini ele aldı. Komisyon 4 Mayıs’ta bir krapor sunacak. Bu konuda anlaşmamıza uymamızı istiyorum. Uyacağız. Türkiye’de bu sonuçları bize sunacaktır. Çok yakın işbirliği içerisinde çalışılıyor. Buradaki endişeleri ele almak gerekiyor varsa. Bir taraftan Güvenliği sağlamaya çalışıyoruz. Diğer taraftan da taahhüdün de yerine getirmesini istiyoruz. Yeni bir proje değil vize serbestisi. Uzun süredir ajandamızda olan konuydu” cevabını verdi

MERKEL: "TÜRKİYE'YE BELLİ BİR BAĞIMLILIĞA GİRDİĞİMİZ SÖYLENİYOR"
Güncel olarak, basın fikir özgürlü açısından insan hakları konusunda Türkiye’nin tutumunun da sorulduğu Merkel, “Basın düşünce ve fikir özgürlüğü konusunda düşünceler genel gelişmeler ile ilgili endişeler dile getiriliyor. konuşmadığımız söyleniyor. Türkiye'ye belli bir bağımlılığa girdiğimiz söyleniyor. Cesaretli olmadığımız ifade ediliyor. Ben sizi temin edebilirim ki, bu kadar sık bir araya gelmemiz bile tüm konuları konuştuğumuzu gösterir. Anlaşma karşıtlık ilkesi çerçevesinde yapılan bir şeydir. Türkiye AB ilişkilerini sıklaştırmak istiyor. Türkiye açısından baktığımızda olumlu gelişmeler görünebilir. Bizim açımızdan da illegal göçün yükünün paylaşılması lazımdır. Basın özgürlüğü, akraditasyonla ilgili sorunlar varsa ki, geçtiğimiz günlerde ARD muhabiri ile ilgili bir konu vardı. Konuştuk. Açıkça konuşuluyor, masaya yatırılıyor. Açık ve samimi bir şekilde ele alıyoruz. Hemen, yüzde yüz hem fikir olmak mümkün olmayabilir. Bu AB’nin diğer ülkelerinde de olsa aynısı geçerli. Onlarla da hem fikir olmayabiliriz. Ama bu görüşmeler, konuşabilmemiz daha fazla ilerleme kaydetmemizi sağladı. Konuşmasaydık, bu kadar ilerlemeyecektik. Bu değerlerin yani basın ve düşünce özgürlüğü gibi değerler kaçınılmazdır. Her zaman ele alıyoruz. Somut konulara da dönüştürürüz” diye konuştu.
Basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili soru üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu ise, “Konuşma AB kültürünün bir parçasıdır. Kabul etmediğimiz husus bizim dışarıdan bakılmasıdır. Bize dışarıdan ve tepeden bakılmasına müsamaha göstermeyiz. Biz Avrupa ailesinin parçasıyız. Basın özgürlüğü konusunda her konuyu konuşabiliriz, paylaşabiliriz. Objektif olarak tartışabiliriz. Türkiye son 2 yılda 4 büyük seçim yaşadı. Bu dönemde kimse herhangi bir propaganda ve fikir özgürlüğü probleminin olduğunu ileri süremez. Birçok yayın organı seçimlerde hükumetim, benim partim ile ilgili yoğun bir eleştiride bulundu. Baskıyla karşılık vermeyi düşünmedim, düşünmeyiz. Demokrasi, basın ile yükselen bir değerdir. Hepimiz buna saygı gösteriyoruz, göstereceğiz. Ola ki yanlış anlaşılan uygulamalar varsa dostça paylaşacağız” ifadelerini kullandı.

ALMAN GAZETECİNİN TÜRKİYE ALINMAMASI
Davutoğlu, Kahire’den uçakla Türkiye’ye girmek isteyen bir Alman gazetecinin ülkeye alınmaması konusuna da değinerek, olayın tetkik edilmesi talimatını verdiğini ifade etti. Davutoğlu, “Kahire’den gelen Alman gazetecinin Türkiye’nin alınmaması konusunda bana aktarıldığında tektik edilmesi talimatını verdim. Gazetecinin, gazeteci kimliği ile müracaatının olmadığı anlaşıldı. Turist ve ziyaretçi gibi müracaat ettiği için bazı konular göz önünde bulundurularak, sıkıntılar yaşanmış. Gazeteci olarak müracaat ettiği zaman diğer gazeteciler gibi değerlendiririz” ifadelerine yer verdi.

ALMAN KOMEDYENİN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A HAKARETİ
Davutoğlu, münferit olaylarda Türkiye’nin suçlanmasının doğru olmadığını söyleyerek, “Münferit olaylardan hareketle Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda ile spekülasyon yapılmasını doğru bulmuyoruz. Bir ailenin parçası olarak paylaşırsak, her şeyi konuşuruz. Her şeyi çok açık yüreklilikle konuşuyoruz” diye konuştu.
Davutoğlu, Avrupa ülkelerinin basın ve ifade özgürlükleri konusundaki endişelerine karşılık kendisinin de son dönemlerde artan ırkçı yaklaşımlar konusunda endişelerini paylaştığını da sözlerine ekledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik yapılan hakareti de hatırlatan Davutoğlu, “Bende Avrupa’daki son dönemde artan aşırı ırkçı yaklaşımlar ve basına yansımaları konusunu aktarıyorum. Cumhurbaşkanımıza yönelik yapılan hakareti birlikte ele aldık. Basın özgürlüğü, insan haklarını ve insan onuruna saygıyı göz ardı etmemektir. Basın özgürlüğü ancak insan onuru ile daim olabilir. Bir ülkenin Cumhurbaşkanına, herhangi bir kapalı bir ortamda, kulağın bile duymak istemeyeceği gereken ağır hakaretler bulunmak basın özgürlüğü içerisinde değerlendirilebilir mi, bunu konuşmalıyız. Başka bir ülkenin Cumhurbaşkanı yada Başbakanı için, başka bir millet için zikredilseydi, kabul edilebilir mi? Düşünüz ki orada geçen ifadelerin, Avrupa’da Almanya’da gezen bir alman vatandaşı muhatap olduğunda bunun adı açıkça ırkçılıktır. İnsan onurunu ile basın özgürlüğü ile birlikte, AB değeri olarak ele almak ve bunu yüceltmek zorundayız. Ama Türkiye’yi ailenin dışında kabul edip, imtihan salonunda tutarmışçasına sürekli soru sormak da kimsenin haddi değil. Burada sorarsınız. Ama bizim ailenin parçası olarak, açık yüreklilikle konuşabileceğimiz bir ortamda konuşmak icab eder. Bunları dostça aramızda paylaşırız” dedi.

MERKEL: “SURİYE KONUSUNDA ÇOK AKTÖR VAR AMA ALMANYA ÜZERİNE DÜŞENİ YAPIYOR”
DAEŞ militanlarının Kilis’e yaptığı saldırılar ve alınabilecek önlemler ile Türkiye’nin güvenli bölge önerisi konusunda konusunun da sorulduğu Merkel,Rusya ve ABD arasında varılan mutabakata rağmen ateşkesin sağlanamadığını ifade etti. Suriye konusunda çok aktörün olduğunu belirten Merkel, buna rağmen Almanya’nın barış için üzerine düşen katkıyı verdiğini vurguladı. Merkel, “Şimdi Almanya olarak biz beklenen her şeyi yapıyoruz, Suriye ile ilgili sürecin iyi bir yere gitmesi için. Konuştuğumuz Suriyeliler, gördüğümüz Suriyelilerin bir çoğunun, vatanlarına ülkelerine geri dönmek istediklerini görüyoruz. Aslında çok da uzakta değiller ama yine de ülkelerine geri dönmek istiyor. Bu da siyasi sürecin ilerlemesi açısından bizi daha da cesaretlendiriyor. Burada aslında silahların bırakılması, en azından geçici olarak durmasına riayet edilmediğini, bombardımanın başladığını, DAEŞ’in Kilis’e saldırdığını biliyoruz. Mağduriyete uğrayan insanların acılarını paylaşıyorum. İlerlememiz gerekiyor. Tüm dünyanın ortak bir çözüm üzerinde çalışması gerekiyor. Bu şekilde devam edemez. Almanya gerekli katkıyı yapıyor, yapacaktır da. Rusya ve ABD arasında bir çalışma var. Çok aktör var. Çok da kolay değil ama biz de elimizden geleni yapacağız. Bir takım alanlar oluşturarak, özel korumanın sağlanacağı, tabi ki silahların sustuğu bir bölge olarak, insanların güvencede olacağı bir alan oluşturulabilirse Türkiye Suriye sınırında ortaya koyabilirsek, bunun adını koymak mümkün olabilir. İnsanlar ne kadar kendilerini güvende hissederse, daha az sayıda kişi vatanlarından bu tarafa gelme gerekliliği hisseder” dedi.

DAVUTOĞLU: "YETERLİ ADIMIN ATILMAMASININ BEDELİNİ SURİYE VE TÜRKİYE HALKI ÖDÜYOR"
Genelkurmay Başkanı Hulisi Akar'ın Kilis’te geçtiğimiz hafta yaptığı incelemeyi de hatırlatan Davutoğlu, 3-4 yıldır güvenli bölge teklifini gündeme getirmelerine rağmen yeterli adımların atılmadığını ifade etti. BM Güvenlik Konseyi ve Uluslar arası toplumun zamanında gereken adımları atmamasının bedelini Türkiye ile Suriye halkının ödediğini belirten Davutoğlu, “Gerçekten Kilis’in hemen karşısında Suriye içerisinde Türkiye sınırlarına yakın bölgede çok şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Türkiye olarak, terör saldırılarının bitmesi için çok değişik teklifte bulunduk. Biri de güvenli bölge teklifiydi. 3-4 yıldır gündeme getirdiğimiz güvenli bölge teklifi konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin ve uluslar arası toplumun yeterli adımların atılmamasının bedelini Türkiye ve Suriye halkı ödüyor. Biz kendi ulusal güvenliğimiz her türlü gerekli tedbirleri aldık, almaya devam ediyoruz” dedi.

"ARAÇLARDAN FIRLATILAN RUS KATYUŞA FÜZELERİNE EK TEDBİR ALINACAK"
Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’den atılan roketler nedeniyle tespit ettiği hedefleri imha etmesine rağmen roket saldırılarının devam etmesini ise roketlerin araçlardan fırlatılmasına bağladı. Seyyar hedeflerin de imha edilmesi için ek tedbirler alınacağını da söyleyen Davutoğlu, Pazartesi yapılacak olan Bakanlar Kurulunda da ek tedbirler konusunun görüşüleceğini ifade etti. Davutoğlu, “Kilis’in savunması, kilis’e yönelik bu roket atışların durması için atılması gereken adımlar konusunda her türlü çalışma yapıldı. Mütekabiliyet çerçevesinde hemen hemen mukavelede bulunup, saldırı odakları imha ediliyor. Yine de Suriye içerisindeki terör odakların faaliyet alanları itibariyle özellikle hareketli bir takım araçlar üzerinden yaptıkları bazı saldırılar söz konusu. Özellikle önümüzdeki Pazartesi günü bakanlar kurulunda da bunu ele alacağız. Ek adımlar tereddüt edilmeden atılacak. Türkiye’nin güvenli asabiyle de her türlü adım atılacak” dedi.

TUSK: "BEN KALIN DİLLİ OLMAYI ÖĞRENDİM VE KABUL ETTİM"
Görüşmelerde Türkiye’deki basın ve fikir özgürlüğü ile ilgili davalar olduğu söylenerek, Avrupa’nın da yakından ilgilendiği davaların da gündeme gelip, gelmediği yönündeki soruya cevap veren Tusk, “Aslında bizim, toplantılardaki daimi konulardan birisi budur. Tabi ki çok spesifik konular üzerinde yorumda bulunmayacağım. Ancak şahsi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 30 yıl kadar önce ben kominist hükümete karşı, yasal muhalefetin lideriydim. Sürekli eleştirdiğim için hapse düştüm. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bundan 15 yıl sonra benzer bir deneyim yaşamış. Cezaevine konulmuş. Bu konuda düşüncelerimiz, siyasi ve politikacı olarak, ben kalın dilli olmayı öğrendim ve kabul ettim. Özel bir şekilde bunların ele alınmasını değil tersini düşünüyorum. Hepimiz için ders bu. Coğrafi olarak değişecek bir şey değil, her yerde aynı. Eleştiri ile hakaret aşağılama, hakaret arasındaki fark gerçekten göreceli olabiliyor. Politikacılar farklı karar verebiliyorlar. Fikir özgürlüğü bağlamındı. Bu her yerde böyle. Umarım ki, gelecekte ifade özgürlüğü ana konularımızdan biri olmaz” ifadelerini kullandı. Programın sonunda 4 yıl önce Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığına 18 yaşındaki Suriyeli Tambi Asaad, piyanosu ile kısa bir konser verdi. 

Güncelleme Tarihi: 24 Nisan 2016, 09:30
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0