Açılışta konuşan Erdoğan, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için tarihi karar arifesinde olduğu günlerde böyle bir sempozyum düzenlenmesinin önemli olduğunu söyledi.
“Devlet yönetiminde bir aktör varsa bu sembolik olmaz”
Dünyada Birleşmiş Milletler üyesi 200’e yakın ülke bulunduğuna ve bunların her birinin kendine özgü yönetim sistemleri olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Yönetim sistemleri konusunda yapılan çeşitli tasnifler varsa da bunlar sadece genel bir fikir edinmeye yarıyor. Örneğin Parlamenter sistemle yönetilen ülkelere listesini incelediğinizde pratikte birbirinden farklı idare tarzlarının aynı başlıkta toplandığını görüyoruz. Yine devlet başkanlığı sistemi ile yönetilen ülkelerde de benzer bir manzara ile karşılaşıyoruz. Teoriden parlamenter sistem monarşiye ve totalizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerine baktığınızda pek çoğunda kral ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya gibi, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Birileri hemen çıkıp ‘efendim bunlar semboliktir aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır’ diyecektir. Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa bu hiçbir zaman sembolik kalmaz. Bir ülkede kral varsa o kraldır, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht sahibi de öyle veya böyle ülkenin yönetiminde söz sahibidir. Sadece başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemi ile yönetilen ülkelerde monarşi yoktur. Adında Cumhuriyet geçtiği halde fiilen diktatörlükle idare edilen, hatta makamların babadan oğla geçmesi itibariyle monarşiyi andıran yönetimle de mevcuttur. Her ülke kendi şartları özgü yönetim biçimine sahiptir” diye konuştu.
“Ana muhalefet sana sesleniyorum, önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin son 200 yılda farklı tecrübeleri yaşadığını vurgulayarak, “18. Yüzyıl boyunca süren arayışlar, tanzimattan meşrutiyete kadar pek çok denemeyi beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ülkemiz savaş ve krizlerle sürekli küçülmüş, ağır bedeller ödemiştir. Her mücadele o mücadeleyi fiilen yürüten ekibin tercihlerinin, yönelimlerinin de önünü açar. İstiklal harbinin başarıya ulaşmasının ardından Cumhuriyetin ilanı işte böyle bir tercihin ürünüdür. Avrupa ülkeleri monarşi ile demokrasiyi birlikte yaşatma yoluna giderken, biz hanedanı ülke dışına çıkartıp cumhuriyeti ilan ettik. Önce tek partili, ardından da çok partili bir hükümet sistemi ile ülkemiz bu günlere geldi. Ana muhalefet sana sesleniyorum. Önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi. Cumhuriyet dönemi de kendi içinde yek pare değildir. 1924, 1961 ve 1982 anayasaları da geçmişe göre oldukça keskin farklılıklar içerir. Aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemi ile İnönü dönemi arasında da önemli farklılıklar bulunmaktadır” şeklinde konuştu.
“Ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir”
Erdoğan, "Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra demokrasimizi hep darbeler altında ayakla tutmaya çalıştık. Son 14 yıl boyunca bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik. Milletimizden aldığım güçle sorunları aşmayı başarmış olmamız, temelde yatan yapısal bozuklukları ortadan kaldırmıyor. Bu çarpıklıkların en öneli sorunu istiklal ve güven ortamının tehdit altında olmasıdır. Siyasi istikrarsızlık beraberinde ekonomik ve sosyal sorunları da getirmektedir. Cumhuriyetimiz geçmişi 93 yıl iken 65. Hükümet işbaşındadır. Hale bakın. Bir başka ifade ile ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken benzer şartlarda gelişme yarışına girdiği ülkeler tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi ya. Bunu yönetmeye çalıştılar. Şimdi biz bunu temelden düzeltiyoruz. Şayet şu 14 yıllık dönemde ülkedeki sıçrama harekatı bizim siyasi hareketimiz tarafından yapılmasaydı biz hala nal toplamaya devam ederdik. Son 200 yılık arayışlarımız, cumhuriyet dönemindeki tecrübelerimiz ve özellikle son yıllarda yaşadıklarımız bir gerçeği gösteriyor. Şayet ülke ve millet olarak hedeflere ulaşmak istiyorsak, güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin beli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır. Esasen bugün üzerinde konuştuğumuz Cumhurbaşkanlığı sistemi konusu bir günde, bir yılda ortaya çıkmış değildir. Gerisinde böylesine derin ve düşündürücü bir arka plan vardır” ifadelerini kullandı.
“Tartıştığımız sistem, Türk milletinin asırlardır devam eden beka sorununun çözüm yoludur”
“Kesinlikle bu mesele cumhuriyet, demokrasi ve özgürlük meselesi değildir” diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tartıştığımız sistem Türkiye’nin ve Türk milletinin asıllardır devam eden beka sorununun en doğru çözüm yoludur. Mesele budur. Cumhuriyetin ilanından çok partili hayata geçişe kadar olan dönemin adına demokrasi diyen ya kendini kandırıyor, ya bizi kandırmaya çalışıyor. Bu dönem tek parti yönetimidir. Ey ana muhalefet önce kendini bir sigaya çek bakalım. 1950’de geçtiğimiz çok partili hayatın sık sık darbelerle kesintiye uğramasının gerisinde, beli bir kesimin tek parti dönemine özleminin bulunduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmaz. Türkiye gücü ve yetkiyi elinde bulunduran, ancak millete karşı sorumluluğu olmayan vesayet kurumlarının elinden çok çekti. Ülkemizde ne zaman milli iradeye dayalı yönetimler iş başında bulunduysa, o dönemlerde büyük sıçramalar yaşanmıştır. Başbakanlığım döneminde bürokratik oligarşiden ne kadar şikayet ettiğimi hatırlıyor olmanız lazım. Bütün bu tecrübeleri, tarihi okumaları bir araya getirdiğimizde ülkemizin yeni anayasaya ve yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacı ortaya çıkıyor”
Güncelleme Tarihi: 11 Şubat 2017, 17:28