'Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO'lu ürünler gibidir'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2010 yılı KPSS'sinde usulsüzlük yapıldığı haberlerine ilişkin, 'Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO'lu ürünler gibidir' dedi.

'Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO'lu ürünler gibidir'
banner98
 Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2010 yılı KPSS'sinde usulsüzlük yapıldığı haberlerine ilişkin, "Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO'lu ürünler gibidir. Bir sürü insanın hakkına, hukukuna tecavüz edeceksiniz, kendi yakınınızı, tanıdığınızı bu sorularla bir yerlere getireceksiniz ve bu yolla devleti denetim altına almaya çalışacaksınız. İşte, bizim tam da paralel çete dediğimiz husus bu. Bilginin paralelini, sorunun paralelini oluşturacaksınız ve kendine has bir dünya kuracaksınız. Biz, buna izin vermedik, vermeyeceğiz" dedi. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Biyoteknoloji Araştırma Merkezi açılış töreninde yaptığı konuşmada, "Bugün heyecan verici bir projenin tamamlanmasının mutluluğunu yaşıyoruz. Heyecan verici dedim çünkü 12 yıllık iktidarımız döneminde Türkiye ekonomisinin asli merkezi olan tarım sektörümüzde olağanüstü adımlar attığımız bir banka. Dün, Konya fuarında konuşurken inşallah dünyanın ilk 3 tarım merkezi haline geleceğiz. Dünyanın coğrafi bakımından insanlık tarihinin tarımsal merkezi olan bir coğrafyada bulunuyoruz. Bu, bize büyük bir nimettir. Bu coğrafya stratejik birçok risk getirmenin yanında farklı iklim şartlarıyla yetişen son derece zengin doğal kaynaklara sahip. 62. hükümeti kurarken, 12 yıllık büyük ekonomik başarının üstünde şimdiki hedefimizin bu ekonomik başarının niteliksel dönüşümünü sağlamak olduğunu ifade etmiştim. Ne kastediyoruz; teknolojik alanda bir başka düzleme çıkarak ekonomiyi büyütmek. Şimdiye kadar niceliksel büyümenin çoğu var olan paradigmanın içinde atıl kapasitesinin kullanımı ve bunun verimli bir şekilde üretime dönüştürülmesiyle sağlanıyor. Bütün programlarımızda 12 yıl içinde bu niteliksel dönüşümü öngörerek 2023 hedeflerini belirledik. 2023 hedeflerine giderken ekonominin genelinde ve tarımsal niteliksel dönüşümün ana odağı Ar-Ge çalışmaları ve teknolojik yeniliktir. Büyük bir gurur duyuyorum" ifadelerini kullandı.

Son bir hafta içinde savunma sanayi ve tarımda üç büyük Ar-Ge merkezinin açılışını yaptığını belirten Davutoğlu, "Savunma sanayi ne kadar önemliyse onun kadar önemli olan alan ise tarım sektörüdür. Tarımsal üretim olmadan sabahleyin bilgisayar olmazsa güne başlayabilirsiniz, akşam bilgisayar olmadan da uyuyabilirsiniz ama sabah kahvaltı yapmadan güne başlayamazsınız, akşam yemeği yemeden 3 gün-2 gün dayanabilirsiniz ama dördüncü gün vücut iflas eder. O zaman öyle bir tarımsal zemine sahip olacaksınız ki bu tarımsal alan ülkenin geleceğini de teminat altına alacak. Tarım sadece ekonomik bir sektör değildir, tarım varoluşsal bir sektördür. Onun için de tarım alanında bazen yürütülen stratejik mücadeleler gözardı ediliyor ve zannediliyor ki tarım geleneksel bir sektördür, tarımda çalışanlar geleneksel kırsalda yaşayan köylülerdir. Tarım geleneksel bir sektördür, hayır. Tarım şuanda küreselleşmenin süregitmekte olan varoluş mücadelesinin ve stratejik savaşların en temel sektörüdür. İklim değişiklikleri, bundan kaynaklanabilecek riskler ülkeler için o kadar önemli ki, su konusu ülkeler için o kadar önemli ki. Bunları kaybettiğinizde sadece geleneksel sektörde gerilemiş olmazsanız. En küresel sektörde de büyük rekabet gücü kaybına uğrarsınız" dedi.

Sağlık alanında, tarım alanında varoluş bağı itibarıyla bir hayvanın, bitkinin, insanın varoluşsal alanının aynı olduğunu anlatan Davutoğlu, "Biri Sağlık Bakanlığı, diğer Tarım Bakanlığı. Biz topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Topraktan bağımsız bir doğamız yok. Nevruz şenliğinin arkasındaki felsefe odur. Topraktan kopan, toprakla bağı kopmuş bir toplumun hayat damarları da kesilmiş demektir. O toprağı nasıl koruyacaksınız, o toprakta yetişen bitkisel çeşitliliği nasıl koruyacak, gelecek nesillere nasıl aktaracaksınız? Biyoteknolojinin ilk örneği, sütten yoğurt çıkartabilmek biyoteknoloji işidir kadim anlamda ama çocukluğumuzdaki birçok lezzetin şimdi nasıl kaybolmakta olduğunu, bizim Toroslar’da hala kokusu burnumuzda tüten elma çeşitlerinin şu anda benzerini pek göremiyoruz. Zamanla onların kaybolmakta olduğunu, hatta bunların bir kısmı taşınarak gelmişti Orta Asya'dan. Bir kısmı burada gelişmiştir Anadolu topraklarında. Tohum bankasının, organik tarımın muhafaza edilip daha etkin bir şekilde yeniden üretiminin sağlanması üzerine olur. Bugünkü merkezin açılışıyla birlikte Türkiye bir bitki çeşitlerinin genetik özelliklerini, bunları gen seviyesine inerek ıslah edecek kapasiteye kavuşacak" şeklinde konuştu.

BİYOTEKNOLOJİNİN ETİK BOYUTU

Biyoteknolojinin etik boyutuna da değinen Davutoğlu, "Sadece bir tekniğin geliştirilmesi, onun üzerinden adımlar atılması değil, aynı zamanda büyük bir etik ve ahlaki boyut da getiriyor. O da klonlanma üzerinden bunun yol açabileceği, insan neslinin tahribatına yol açacak boyutlar ya da tarımda GDO'lu ürünler üzerinde insanın dokusunu, doğasını da değiştirebilecek yediğiniz şeyler. Eskiden bilinirdi, yediğiniz şeyler karakteri etkiler. O karakterle birlikte insanın varlığını da etkiler. Bir doktor, eski kadim tıp ile modern tıp eğitimi almış doktora bir gün birisi 'bunu nasıl kontrol altına alabilirim' diye sorduğunda eşiyle ilgili eşiniz büyükbaş hayvan eti mi yiyor, küçükbaş hayvan eti mi, ona göre cevap verdi. Biz, bazen hayatı bütüncül görmekten kopuyoruz. Biz, istediğimizi seçer yeriz ve o bizi etkilemez, insanoğlu sıradan bir depo değildir. İnsanoğlu o doğa içindeki ritmi, onu şekillendiren onun tarafından da şekillendirilen bir varlığı sahiptir. Sürekli GDO'lu ürünler yiyen neslin suni, 2-3 nesil sonra görünüşü güzel, içi kof elmalara geçildiği gibi nesillerimiz de bozulur. Biz, o bozulmayı fark ettiğimizde bir daha asli nesle dönemeyiz. Biyoteknolojinin olduğu yerde etik boyut, hatta felsefi boyutu da içine katmak ve özünde onu vermek gerekir" diye konuştu.

Bilgi ile üretimin, teknolojiyle verimliliğin biraraya getirildiğini anlatan Davutoğlu, mobil güneş enerji sistemiyle çalışan mobil sulamanın önemli olduğunu ve bunun devrim mahiyetinde bir adım olduğunu ifade etti.

2010 YILI KPSS'SİNDE USULSÜZLUK YAPILDIĞI İDDİALARI

2010 yılı KPSS'sinde usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin de Davutoğlu, "Mesele, bilgiyi yeniden üretebilmek ve kendinizin ürettiği bilgi üzerinde teknolojiyi yükseltmek. Bugünlerde hepimizi üzen bir konuyla da bunu ilişkilendirmek istiyorum. Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO'lu ürünler gibidir. Bir sürü insanın hakkına, hukukuna tecavüz edeceksiniz, kendi yakınınızı, tanıdığınızı bu sorularla bir yerlere getireceksiniz ve bu yolla devleti denetim altına almaya çalışacaksınız. İşte, bizim tam da paralel çete dediğimiz husus bu. Bilginin paralelini, sorunun paralelini oluşturacaksınız ve kendine has bir dünya kuracaksınız. Biz buna izin vermedik, vermeyeceğiz. Bilginin gerçeğine de saygı duyarız, sınavın da gerçeğinin sonuçlarına hepimiz saygı duyarız ama bir öğretim üyesi olarak da ilk bilgiler bana geldiğinde KPSS, ÖSYM ile ilgili emin olun büyük bir hicap ızdırap duydum. Bir hoca ya da bir öğrenci, en ufak ilke almış olan birisi nasıl böyle bir şeye tenezzül eder, nasıl böyle bir şeyi örgütler, nasıl böyle bir şey üzerinden mevki ve makama gelir ve bunu da içine sindirir? Eğitim ve devlet hayatının da en önemli ilkesi adalettir. Adalet söz konusu olduğunda kendi oğlunuz, kızınız, kardeşinizle hiç tanımadığınız vatandaşınız arasında eğer bir an ayrımcılık yaparsanız işte o anda adaleti de, devleti de yok edersiniz, bütün bir ilkesel çerçeveyi de ayaklar altına alırsınız. Bunu bilgi temelli bir teknoloji, teknoloji temelli bir ekonomi, verimlilik üzerine oturmuş bir sosyal hayat için etik boyutu öne çıkararak söylüyorum. Etik boyuttan arındırılmış bir bilgi ahlaktan, bilgi, teknoloji, siyasetin yaşama şansı yoktur. Hepimizin öncelikli ve tek hedefi toplumdaki bu niteliksel dönüşümü teknoloji alanında gerçekleştirirken ahlaki yozlaşma ve dönüşüme izin vermemektir. Niteliksel olarak biz teknolojiyi geliştireceğiz, ahlaki özünü, varoluşsal, ilkesel, etik boyutunu en güçlü şekilde muhafaza edeceğiz" dedi.

Tarım Bakanı Eker ise, "Bir coğrafyada biyoçeşitlilik açısından zenginlik o coğrafyanın, dolayısıyla o toprakları servet alanıdır. Biz, tarımı ebedi bir servet alanı olarak görüyoruz. Neden? Çünkü buğday, arpa, mercimek, zeytin, lale Türkiye coğrafyasının ana vatanı olduğu, bütün insanlığın bu genleri aldığı coğrafya üzerine kurulu. Türkiye bütün bu ürünlerin, onlarca tarımsal ürünün anavatanıdır. Biz, bu anlayışla bu servet alanını muhafaza etmek, servetimizi tanımak, envanterini çıkarmak, neye sahibiz bunu kaydetmek, kendimiz adına literatüre kazandırma, muhafaza etmek başta olmak üzere ekonomik kalkınmamıza katkı sağlayacak hale getirmek. İhracat ve ticaretimizden daha fazla istifade etmek, sanayimizi geliştirmek, topyekün kalkınmamızda daha faza istifade edebileceğimiz hale getirmek için bir strateji hazırladık. Bu stratejiyle, çıkardığımız kanunlarla Türkiye'de tarım sektörü hem altyapı itibarıyla, toprakların verimli işletilmesine imkan tanıyacak, diğer birçok toplulaştırma ve modern sulama yöntemleriyle ilgili altyapı çalışmaları yaptık. Sonra 59 tane araştırma enstitümüzü Bakanlık olarak Türkiye'deki özel sektöre, sanayicilere açtık. Bu sene sadece 15 milyon lira tarım, hayvancılık, gıda alanında sahanın ihtiyacını gidermeye yönelik somut problemlere somut çözümler getirmek için kullanılan araştırma projeleri kullanıyoruz. Enstitülerimiz, laboratuvarlarımız hepsi özel sektörün, sanayicilerin ve çiftçilerin hizmetinde" ifadelerini kullandı.

"117 BİN ÇEŞİT TOHUM MUHAFAZA EDİLİYOR"

117 bin çeşit örnek tohumun muhafaza edildiğini ve hepsinin kaydının olduğunu belirten Eker, "Sebze tohumu, hububat, bakla tohumu. Bunların önce çimlenme testleri yapılıyor. Canlı mı, üreme kabiliyeti var mı, bunu tespit ediyoruz. Kısa vadeli kullanım için iki yıla kadar çiftçi geldi, üretici geldi 'Ben bu tohumu almak istiyorum', 'Bunu almak istiyorum'. Ayrı şekilde muhafaza ediliyor. Uzun vadede saklananlar belirli aralıklarla çimlenme testine tabi tutuluyor. Özel iklim odalarında, çok özel şekilde otorize edilmiş, çalışan uzmanların girebildiği bir yer. Bu, bizim geleceğimizin teminatı ve sigortasıdır. Bütün insanlık için" dedi.
Çalışmaların dünyadaki en son teknolojilerle yapılacağı bir merkez olacağını anlatan Eker, üretimde verimliliğin artırılması gerektiğine ve ıslahın sürekli bir çalışma olduğuna dikkati çekti. Genetik haritalama çalışmalarının yapıldığına dikkati çeken Eker, kaybolma tehlikesi olan bitkiler başta olmak üzere Anadolu'ya mahsus bitkilerin doku kültürüyle çoğaltılıp hızlı bir şekilde çoğaltılıp emniyet altına alındığına işaret etti. Eker, doğada kendi kendine çoğalması zor olan bitkileri çoğaltıp doğaya bırakma şansının elde edildiğini belirterek, bu merkezde Türkiye'nin tarım sektörünün geliştirilmesi, teknolojiyi ihraç etmesi ve uluslar arası eğitimin verilmesinin amaçlandığını ifade etti. Verimi yüksek kalitedeki çeşitlerin de çoğaltılabildiğini anlatan Eker, Türkiye'nin bu aşamaya gelmiş olmasının çizilen ufuk ve vizyona bağlı olduğuna işaret etti.
Türkiye'yi ilk 5'e koyma hedeflerinin olduğunu anlatan Eker, "Anadolu'nun bereketi, ebedi servet alanımız olan tarım sektörünü Türkiye'nin kalkınmasında, insanlığın gıda güvenliğinin sağlanmasında da büyük katkılar sağlayacak" dedi.

Törene, Başbakan Davutoğlu'nun yanısıra, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ve Danıştay Başkanı Zerrin Güngör de katıldı. Törende, araştırma merkezinin faaliyetlerini anlatan kısa film gösterildi. Tören sonrası araştırma merkezinin bahçesine fidan diken Davutoğlu, burada Danıştay Başkanı Zerrin Güngör'e dönerek, “Ağaca hukukun eli değerse bi daha güzel olur" dedi. Davutoğlu, fidan dikmesinin ardından Tohum Gen Bankası'nı gezdi.  

Güncelleme Tarihi: 25 Mart 2015, 20:21
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0