“Gizli oylamalarda hiçbir arkadaşımızı suçlayamayız. Bu farklı oy vermelerde, bu konuyu Anayasa ve iç tüzük, Meclis’in içi olarak düzenlemiş; ‘grup olarak karar alamazsın’ diyor. Muhalefetin hiç fire vermemesi de arka planda bir grup kararının alındığını gösteriyor. Ama buna uymazsan da gizli oylamada kimse bilemez. Demek ki bize doğru karşıda kalıplaşmış bir ekip var. Bunlar bunu yaparken, bizim bu taraftaki arkadaşlarımızla da alakalı olarak ne Başbakanımız ne de grubumuz bizi toplayıp, ‘arkadaşlar bu işin arka planı budur, bu işte bir kumpas var, şantaj var, montaj var, bu işin aslı seçimde AK Parti’yi vurmaktır, aklınızı başınıza alın’ diye laf etmedi” ifadelerini kullandı.
“ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ DE ZEHİRLİ OLUR”
“Bu süreçte sunulan delillerin tamamı hukuk dışı yollarla elde edilmiş. Bunları delil olarak kullanmak suçtur” diyen Kuzu, şöyle devam etti:
“Bu savcı bunu nasıl göndermiş ben hala şaşıyorum. Bunu hemen o an imha etmeliydi. İşin içine paralel, küresel girince bunlar buraya kadar geldi. Bu deliller buraya kadar gelmemeliydi. Biz hukukta, ‘zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur’ deriz. Onları kenara koyduğunuz zaman geriye kalan delillerde bu 4 bakan hakkında bir şey yok. Evvela, arkadaşlarımızın bunu görmesi lazım.”
“BİZ GRUBUMUZU SERBEST BIRAKTIK”
Bazı AK Parti milletvekillerinin Yüce Divan oylamasında farklı oy vermesinin yolsuzluk yapıldığına inandıkları anlamına gelmediğini kaydeden Kuzu,
“Rakam olarak biraz yüksek olduğu doğrudur. Ama bunlar içerisinde 50 kişinin 50’si de, ‘bu 4 bakan suçludur, bunlar Yüce Divan’a gitmeli’ diye düşündüğü için böyle oy kullanmış olmayabilir. Adam mesela İçişleri Bakanı’dır, zamanında iline ya da ilçesine kaymakam, vali göndermiştir, dediğini yapmamıştır da ‘benim elime düştün Muammer’ demiştir. Ötekine kızmıştır başka bir sebepten, ‘günü gelince görürsün’ demiştir, günü geldiğinde 5-10 kişi de böyle gitmiştir. Bakanlıktan düşmüştür kızmıştır, olabilir. Dolayısıyla AK Parti’nin 40 tane, 50 tane milletvekili farklı düşündü diye basmakalıp yorumlarsak olmaz. Bunun bence ana nedeni bizim grubu serbest bırakmamızdır. Hiçbir platformda ‘şöyle oy kullanın, böyle oy kullanın’ denmedi. Bu gevşekliğin, bu rahatlığın bu yansımalarda büyük rolü vardır” diye konuştu.
“OYLAMA AÇIK OLSA BU OLUR MUYDU?”
Burhan Kuzu, parlamenter sistemin basmakalıp ve korkuya dayandığını söyledi. Türkiye’nin parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmesi gerektiğini savunan Kuzu, “Parlamenter model böyle çalışır; basmakalıptır, körü körünedir, tartışma yoktur, korkuya dayanır, bir insanın bakan olması Başbakan’a ve lidere bağlıdır. Başkanlık modelinde bu tablo yoktur. Mesela Amerika’da, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler var. Obama, şuanda iki cenahta da çoğunluğu kaybetti. Yarın bir kanun getirdi diyelim; Cumhuriyetçiler’deki bir adam Demokratlar’ın teklifine oy verdi diye ‘ne yapıyorsun, öbür tarafa oy verdin’ demiyor, orada böyle bir şey yok. Çünkü orada iki partinin aynı yönde farklı oy kullanmaları doğal. Demokratlar’ın yarısı ile Cumhuriyetçiler’in yarısı o yönde, yarısı da diğer yönde oy kullanıyor. Hiç kimse de ‘niye kullanıyorsun’ demiyor. Bakın, Türkiye bunu konuşuyor şimdi, olması gereken tablo bu aslında. Bu gizli olduğu için. Oylama açık olsa bu olur muydu? Ama elin ülkesinde bunlar açıkta oluyor. Bundan doğal bir şey yok. Bu, parlamenter sistemin pisliğine karşı başkanlık modelinin nimetidir” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’DE BAŞBAKANIN YETKİLERİ, OBAMA’NIN YETKİLERİNDEN ÜÇ KAT FAZLA”
Parlamenter rejimlerde başbakanların yetkilerinin başkanlık rejimlerindeki başkanlardan üç kat daha fazla olduğunu ifade eden Kuzu, “Bu anayasanın herhangi bir yerinde parlamenter rejim yazmıyor. Ama parlamenter rejim olduğunu biliyoruz. Bu, 1982 Anayasa’nı inceleyen hiçbir profesör ‘parlamenter rejim’ adını kullanmamış. Türkiye’de başbakanın yetkileri, Almanya’nın, İtalya’nın başbakanının yetkisi, parlamenter rejimin yetkisi, Amerika Başkanı Obama’nın yetkilerinden en az üç kat daha fazla. Ben bu sebeple başkanlığı savunuyorum. Aslında bu muhalefetin bütün şikayetlerinin ilacı. Ama muhalefetin başka korkuları var. ‘Yüzde 35 sol var, yüzde 65 sağ var, biz alamayız’ diye korkuyorlar. Bu sebepler, onlar için bugünkü model hoş bir modeldir. Tayyip Bey de bu gerçeği gördü zorluyor, ‘arkadaş gelin bu işin doğrusunu yapalım’ diyor. Şuana kadar kullandığı yetkiler ise bu anayasanın öngördüğü yetkiler. Zaten Cumhurbaşkanı anayasaya göre yürütmenin başıdır” değerlendirmelerinde bulundu.
“SIRRI BUNU BANA HEP YAPIYOR”
Kuzu, Sırrı Süreyya Önder ile TBMM’deki keyifli sohbetini ise şöyle anlattı:
“Sırrı bunu hep yapıyor bana. İlk defa yapmadı, daha önceleri de yapmıştı. Herhalde beni Meclis’te kendisine yakın mı buluyor, benimle sohbet etmeyi daha mı hoş buluyor bilemiyorum. Böyle zamanlarda beni arayıp buluyor bir şekilde. Geldi bana, ‘Hocam, sen Allah’ını peygamberini bilirsin. Ne diyorsun onu belirt; ret diyorsan ret, evet diyorsan evet’ dedi. Maksadı benim oyumun rengini öğrenmek. Ben de, ‘ben hem yetim, hem öksüzüm, benim üzerime gelme’ dedim. ‘Sana, öksüz, yetim maaşı bağlayacağım’ dedi. Neyse, ben oyumu kullandım çıkıyorum, o da bana karşıdan ‘tamam’ işareti yapıyor. Millet bize bakıyor, ‘Allah Allah, bu neyin nesi’ falan. Daha önce de böyle şeyler yapmıştı. Böyle şeyler yapılınca tansiyon biraz daha düşmüş oluyor.”