Davutoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanımız daha New York'a gitmeden önce benim başkanlığımda yapılan ulusla güvenlik mekanizmasında, içerideki güvenlik tedbirleri, Suriye ve Irak'la ilgili alınması gereken güvenlik tedbirlerini ele aldık. Bakanlar Kurulu'ndaki netleşmeye göre tezkerenin çerçevesini belirledik. Kamuoyunda anamuhalefet partisinin dile getirdiği bu tezkere IŞİD'e değil rejime karşı. Aylardır bizi IŞİD'i terör örgütü olarak tanımlamamakla suçladı, şimdi tezkereye 'hayır' dediler. Esed'e Şam'da muhafaza edebilmek için, Esed bu şekliyle kalabilecekce IŞİD'e razı oluruz dedi CHP bugün. HDP de buna 'hayır' dedi. Günlerdir bize Kobani'ye destek olun dediler. Elimizde bir tezkere olması lazım. Ben Sayın Demirtaş'a da söyledim. PYD'de biz geçen sene bunların olabileceğini söyledik. Çözüm süreci devam ettiği için biz sizi düşman görmüyoruz da dedik" ifadelerini kullandı.
"Kobani'nin düşmesini istemeyiz" diyen Davutoğlu, "Gelen kardeşlerimize kucağımızı açtık. Kobani'nin düşmemesi için elimizden ne geliyorsa yaparız. Oradan Arap ve Türkmenler gelirken niye bu özgür Suriye ordusuna yardım ediyorsunuz diye CHP bana gensoru verdiğinde o zamanki BDP de aynı tutumu takındı. Kobani'den gelenlere neden silah vermiyorsunuz diyenlere, biz nasıl silah verelim? Saldıran IŞİD, düşen Kobani. Biz oradaki kardeşlerimize sahip çıkarız. Kim kuruyorsa tamamıyla yanlış, Suriye'deki Kürt, Arap halkının da dönüp sığınacağı yer Türkiye. 186 bin kişi yaklaşık 10 gün içinde girdi. Nereye gidecekti Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı. Herkesin aklını başına alması lazım. Çözüm sürecinde muhatabız gözüküyorsa herkes bilsin ki Türkiye tezkereyle birlikte çözüm sürecini esasa bağladık. Bu kadar gelinmiş yolda eğer Kobani düştü diye Türkiye'nin hiçbir vebalinin olmadığı, PYD'nin olduğu Kobani'nin düşmesi çözüm sürecine mal edilirse bu yapılabilecek en büyük hata olur. Türkiye, Suriye'deki Kürtlerin de hamisidir. Yemen türküsüne mezhep teşkil eden birliklerin gittiği yerler Suriye'deki Kürt aşiretleridir. Suriye'deki Kürtler Türkiye'ye yüzü dönük olan, hepsi akraba. Sayın Demirtaş'a her zaman söyledim sizin sadece Kürtler için yüreğiniz yanıyor olabilir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi devleti ve akrabalarına bakarken bir etnik grubu esas almaz. Şimdi ise bizim için hiç farketmez. Ne yardım gerekiyorsa yapacağı. Eğer yanlış varsa bunun temel sorumlusu PYD'dir. Onlar rejimle işbirliği içine girdiler. Rejim bize dokunmadıkça sesimiz çıkmaz dediler. Türkmenlere niye zulmediyorsunuz diye bir ses çıktı mı? Bizim için hepsi insan" açıklamasında bulundu.
Kobani'yle çözüm süreci arasında bağlantının sorulması üzerine Davutoğlu, "Çözüm süreciyle bunun bir irtibatı yok. Milli bir projemizdir çözüm süreci. Suriye'de ve Irak'ta olaylar olmasa da çözüm sürecine ihtiyaç var. Vatandaşlık bağını tahkim etmektir. Şu anda dikkat edin Irak Kürt Bölgesinin dönüp baktığı ülke Türkiye'dir. Eğer Türkiye'nin Irak Kürt bölgesine yardımı olması Maliki karşısında Sayın Barzani başını dik tutabilir miydi? Bu, ülkenin gücüdür. Bizim hiçbir şeklide çözüm sürecinden feragat edilmesini biz zaten arzu etmeyiz" dedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askeri harekat yapıp yapmayacağına ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, "Bunun bir zemini olması lazım. Reyhanlının karşısında Arap kökenli vatandaş bizi niye kurtarmıyorsunuz dediğinde oraya da girelim. Tezkerenin bize sağladığı imkan herhangi bir durum olduğunda elimizden geleni yapmaktır. Kobani'deki kardeşlerimizin gördüğü zulme karşı her türlü insani tedbiri alırız. IŞİD Türkiye'den hiçbir zaman destek almadı" diye konuştu.
Davutoğlu, "Rejim öldürüyorsa girmeyelim CHP'nin dediği o. Dün Kılıdaroğlu'na söyledim CHP'nin adı artık IŞİD ve Esad'la anılacaktır. CHP'nin takındığı tutumun özeti, rejim zulüm ederse sessiz kalın. Rejim 2,5 milyon öldürse de sessiz kalın. Rejimle bu dayanışmanın arkasında ne var, IŞİD'le mücadele ederken Suriye değil Türkiye'de tedbir alın. Aynı şey HDP için de geçerli. Biz, herkesi şuna davet ediyoruz bizim için insan var, insan var, insan var. Bunu da, kim bu zulmü yapıyorsa ona karşı gerekli tedbiri alırız. Bugünkü tezkere bizim ulusal güvenliğimiz için. Birileri karar alır da bize şu üs lazım diyemez" dedi.
Tezkerenin çözüm sürecini garanti altına aldığını anlatan Davutoğlu, "Çünkü bu yolla biz sınır ötesindeki kardeşlerimize de gerektiğinde size yardım etmeye hazırız diyoruz. İçeride de herhangi bir şeklide Türkiye'nin huzurunu bozacak bir teşebbüs olursa tedbir alırız diyoruz" şeklinde konuştu.
Uluslararası koalisyonun nasıl bir mekanizmayla çalışacağının sorulması üzerine Davutoğlu, "Katılmamakla topluma verdiğim mesaj şu. Türike'de yarın savaşa girecekmişiz gibi olağanüstü bir durum yok.iki ayrı tezkere çoğumuzun takip edeceği olay olarak gidecekti. Maksatlı bir katılmama tabii" diye konuştu.
Meclis'te tezkere oylanırken oylamaya katılmamasının sebebini açıklayan Davutoğlu, "Onların genel başkanları girseydi ben de girerdim. Onların ciddiye aldığını görseydim ben de giderdim. Bütün kurumlarımız görevlerini biliyor, her bir kuruma görevleri dağıttık. Genelkurmay Başkanlığımız zaten bize bilgi verdi. Kurban Bayramı'na çıkamadan önce ortak akıl. Bir olağanüstü halle toplanmışlık durumu değil. Tezkereden önce toplanmak istemedik. Daha Meclis iradesini ortaya koymadan sanki bir olağanüstü bir hal varmış gibi görüntü hoş değil" dedi.
Süleyman Şah Türbesi'ne ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, "Süleyman Şah ile ilgili her türlü tedbir alındı. Süleyman Şah'la ilgili çıkan haberler spekülatiftir. Bu coğrafyada tehlike her zaman var. Biz, cenk istemeyiz. Çatışma istemeyiz ama her türlü senaryoya Türkiye hazırdır, gereksiz yere birşeye müdahale olmaz. Uluslararası koalisyon palyatif operasyonlar yaparsa o doğru değil şöyle yapın deriz ama kesinlikle başkasının gündeminin parçası olmayız. (Tampon bölge) Bütün o müzakerelerde göç dalgasını Suriye sınırlarında tutmak için belli bir güvenli bölgenin olması gerektiğini söyledik. Bu olmadan Türkiye belirli riskler üstlenecek, Türkiye'nin öncelikleri göz önüne alınmayacak gibi bir durum olmaz" ifadelerini kullandı.
(Güvenli bölge oluşturulup oluşturulmayacağının sorulması üzerine Davutoğlu, "Şu anda güvenlik konseyi kararına ihtiyaç olduğunu düşünmüyoruz. İki güvenlik konseyi kararı var zaten" diye konuştu.
Davutoğlu, "Türkiye'ye gelince ulusla çıkarlarımız gerektiğinde, ulusal güvenliğimiz gerektiğinde her türlü tedbiri alırız bunun için kararı beklemeyiz" dedi.
"MÜLTECİLER İÇİN BÖLGELER OLUŞTURULMALI"
Nelerin yapılması gerektiği ile ilgili prensiplerimiz var. Bunları özellikle ABD ile müzakere ediyoruz, edeceğiz. Öncelikle, mülteciler için güvenli bölgeler oluşturulmalı. Uçuşa yasak bölge bizim talebimizdir. Savaşın ilk yıllarında Türkiye'nin bütün sınırı ılımlı muhalefet tarafından kontrol edildi, hava kuvvetleri ile Suriye öylesine ağır bir bombardıman yaptı ki bu olumlu muhalefet darbe aldı.
"UÇUŞA YASAK BÖLGE OLDUĞUNDA İNSANLAR RAHATLAYACAK"
"Siz ordunuzun karakterinizi biliyorsunuz diye anlatmaya çalıştık Esed'e" diyen Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu sefer Suriye ulusal koalisyon güçleri çekilince IŞİD geldi oraları kapattı. IŞİD'le rejim kapışmadılar. Rejim vurdu, IŞİD karadan girdi. Bu tavır buna sebebiyet verdi. Amerika'ya ne kadar anlattık. İkili dil biz hiç kullanmadık. En sonunda kimyasal silah da kullandılar. Uçuşa yasak bölge olmazsa gidilecek IŞİD mevzileri vurulacak Suriye rejimi kendince meşru oldu, bunu düşünerek bekleyecek kenarda. Bundan sonra müthiş bir hava bombardımanıyla Halep vurulacak. Rejim bütün gücüyle Halep'i vuracak. Halep'ten 3 milyona yakın insan Anadolu'ya doğru hareketlenecek. Uçuşa yasak bölge oldu mu insanlar rahatlayacak. Şimdi olmazsa bizim korkumuz Türkiye'ye çok daha büyük bir göç dalgası gelecek. Uçuşa yasak bölgede, güvenli bölgede ısrar edeceğiz.
Bir sene öncesinde gündemlerine bile almamaya çalışıyorlardı. ilk defa koalisyon kimyasal silah kullanıldığında ortaya çıktı. Son zamanlarda birkaç aydır IŞİD'in ortaya çıkmasıyla döndüler. Kritik eşik, uzun bir süre IŞİD'e karşı operasyonun Irak'ta olmasını arzu ettiler. Biz ise ısrarla, bir mücadele yürüyecekse Irak'ta Suriye'de birlikte olur. Dolayısıyla kaynak hep beraber ele alınmadan palyatif çözümler krizi çözmüyor tam tersi daha da derinleştiriyor. Ondan sonra Suriye rejiminin işbirliği yapılmasını savunan ülkeler çıktı. Ona karşı da biz Suriye rejimiyle yapılacak her şeyin IŞİD'i güçlendireceğini söyledik. Esad'a bu kadar zulümden sonra herhangi bir Sünni güvenebilir mi? Eğer, Suriye rejimi koalisyonun içinde yer alsın diyelim IŞİD militanı misliyle artar. Birçok Arap ülkesinde de bunun Sünnilere karşı toplu hareket olduğu şeyi ortaya çıkar. Suriye rejiminin de aynı ölçüde tehlike olduğu görüşüne başta Amerikan rejimi yakın."
"YARGIYA MÜDAHALE ETME GİBİ BİR NİYETİMİZ YOK"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bizim yargıya müdahale etme gibi bir niyetimiz yok. Keşke yargı kendi kendine müdahale etse. Kendi başına karar vermiyor, dışarıdaki birisi şöyle olacak deniliyor aynı renk oy kullanılıyor. Yargıda darbe yapılmak isteniyor. Böyle bir yapı oluşsun hükümet zorlukla karşılaşırız ama bilinsin ki en büyük zorluğu yargı mensupları çeker. Çözüm, yargı mensuplarının bunu çözmesi" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ATV-A Haber ortak yayınında 'Başbakan ile Gündem Özel' programında yaptığı konuşmada, Anayasa Mahkemesinin aldığı kararların sorulması üzerine, "Gerekçeli karar ve bütününü okumadan hüküm vermek istemem. İlk intibalarımı paylaşmak isterim birisi TBİ'in 4 saat zarfında müdahale etmesi. Hepimiz fikir, iletişim özgürlüğünü sağlıyoruz. Bunun tartışılır bir şeyi yok. Yazdığımız bazı yazılar için Rektör arayıp yazmayı bıraksın dediği zamanlar da oldu. Her özgürlüğün etik boyutu var. Prensiplere uyulmadığı zaman başkalarının da özgürlüğünü tehdit ediyor. Tam gezi olayları olurken Anayasa Mahkemesinin benim hakkımı nasıl koruyacağını merak ediyorum. Biz Kuzey Afrikada'ydık ,eşim doktor olarak ameliyattaydı. iki küçük çocuğum 14-16 ve 12 yaşlarında evde yalnızlar. Şu anda Davutoğlu'nun evine saldırmak üzereyiz diye bir Tweet. Evimin adresi veriliyor. Ben bundan Amerika'daki kızımın aramasıyla haberdar oluyorum. Herkesin kendisini benim yerime koymasını rica ediyorum. Valdallar grubu eve geçmek için Tweet'i kullanıyor. Eğer öyle bir durumda, böyle bir saldırı gerçekleşmiş olsa bunun hesabını kim verecek. Anayasa mahkemesinin her vatandaşın hukukunu gözetecek özümler üretmesi lazım. Haşim Kılıç, dostumuzdur. Akademisyen olarak da ne zaman davet etseler her zaman gittim. Ama Twitter kapatıldığında Twitter şirketi dava açtı yerel mahkeme bu davayı görüyordu. Anayasa mahkemesi karar aldı, hakkı yeniyor diye onun lehine karar aldı. Haşim Kılıç açıklama yaptı. Bir misal verdi. Anayasa Mahkemesi yürüyen bir dava ile ilgili onu öne alma yetkisini kendisinde görüyorsa insanların can güvenliği söz konusu olduğunda, Cumhurbaşkanımızın ailelerimizin, anamuhalefet liderinin de eşine yapılacak en ufak bir hakareti kendi hanımıma yapmış adlederim. el insaf denir, bütün bu hakaretleri yapacakları. Burada özgürlük demek çok kolay. Özgürlüğü gerçek zeminine oturtacak şey ertesi kimler tarafından övüleceği değil vatandaşların hukukunu koruyacak olması. Batıda, birinin can güvenliği tehdidi varsa durdurur. Uluslararası basın enstitüsü bana şunu sordu, niye bu gazeteci eleştirildi New York Times'taki. Siz kendinizi benim yerime koyun dedim. Bu bahsedilen cami Anadolu'nun en kutsal mekanlarından birisi. Şöyle bir haber olsaydı, New York Times başlar mıydı, İsrail Başbakanını sinagogtan çıkıyor. Gazze'yi bombalayan caniler bu sinagog etrafında toplanıyor diye yazılsaydı. Bazıları haksınız dedi. Hakaret varsa TİB kamu yararı adına bunu durdurur. Böyle bir durum yoksa gider mahkemeye götürür kaldırır" diye konuştu.
Yürütmeyi durdurma kararına ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "Bu ihtiyaç, şuradan çıkıyor. Türkiye'de öyle bir personel rejimi var ki 2015'ten önce ve sonra bu yapısal sorunlara cesurca neşter atılması kanaatindeyim. Siyasetçiler gelecek bürokrasicilik oynayacak. Bir Başbakan Sayın Demirel ben başbakan olduğumda Başbakanlık ofisinde hayaletler dolaşıyordu. Siyasiler diken üzerinde oturacak. Personel rejimine göre birisi memur olduğunda dokunamazsınız" dedi.
"Burada torba yasayla yapılmak istenen şudur, personel rejimini bütünüyle gözden geçirelim" diyen Davutoğlu, "Ehliyet ve liyakat esasına göre yeniden tanzim edilmesi lazım. Ben birini göreve getirmişsem Başbakan olarak o emaneti geri alma hakkına sahibiz. Mühür memurun elinde, gitmem diyor, istifa etmem diyor. Anayasa Mahkemesini tenzih ederim. Hepsine saygı gösteririz. Bugün bir mücadele yürüyor. Birleri şunu diyor, siz milletten rey alsanız da biz bürokraside öyle bir örgütleniriz ki sizin elinizi bağlarız. Kardeşim sen memura dokunamazsın diyor. Bu memur devlette örgütlenen paralel devlet. Dokunamazsın diyor, böyle birşey olabilir mi? Bu makamlara gelmek bizim için ideal değil ama bu makama gelmişsem milletin verdiği emaneti kimseyle paylaşmam. Kimse oturduğu yerden o emaneti benimle paylaş diyemez. Devletin içinde iki otorite olmaz" şeklinde konuştu.
"MİT'E KENDİ İSTEDİKLERİNİ ATAYAMADIKLARI İÇİN HAKAN FİDAN'A DÜŞMANLAR
Başbakan Davutoğlu, paralel devlet yapılanmasına ilişkin, "Dışişlerinde gece gündüz çalışanları bizzat gördüm. 12 sene oldu. Danışmanken de ailemle 3 günü geçen bir tatil yapmadım. Cumartesi pazarım da yok. En iyi çalışan memur dahi, yine kaçamak yapmışsın diye takılırdım. En iyi memur dahi 20 gününü yapar. Akşam 5'te evine gider. Biz birde ikide de uyumayız. Onların ihmal edeceği birşeyi ben kapatmak durumundayım. Bürokrasiye bir kanca atalım ondan sonra devlet memuriyetinden devam edelim dediğinizde irrasyonel iradeyi doğurur. Bürokratlarım, hep yazıya dökerler. Yarın ya bana soru sorulursa. Seçimlere yaklaşırken tempo düşer ya bu hükümet giderseden başlar. Bizim milletin emanetini alan birisi, bürokratı da çalıştırmak durumunda. Birileri, Hesabı Erdoğan meydanda versin, Davutoğlu da versin ama kararı ben vereyim' diyor. Personel dairesini ele geçireyim, iletişim dairesini ele geçireyim. Millete gidip hesap verme şeyi yok. Bütün bakanlıklarda örgütlendikleri yerle iletişim daireleri, KPSS sınavları. Emniyette de istihbarat. MİT'e kendi istediklerini atayamadıkları için Hakan Fidan'a düşmanlar. Kim bunu yaparsa hesap vermeden yetki kullanmak kimsenin hakkı değil. Kimseye düşmanlıkla yola çıktığımız için kişiselleştirmedik bu meseleyi. Ulusal güvenlik gereği birşey oluyorsa senin görevin değil bu" ifadelerini kullandı.
"İYİ NİYETİMİZİN KURBANIYIZ"
HSYK seçimlerinin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Yargı kendi doğası içinde işleseydi HSYK seçimlerinin olup bittiğini duymazdık bile. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğal bir süreç işledi. Biz ne yapmak istedik HSYK'da. Aslında iyi niyetimizin kurbanıyız. Temel mesele Türkiye'de yargı diyordum. Devletin esası adalettir. Bütün herşeyin esası adalettir. Adaletin olmadığı yerde devlet ayakta duramaz. Bakanlar sıralamasında önce adalet Bakanlığı gelir, çünkü adalettir esas olan. Biz geldiğimizde 90'lı yıllardan gelen tortu vardı. Bunun çözümü için dedik ki herkese seçme hakkı verilsin" açıklamasında bulundu.
"YARGIDA DARBE YAPILMAK İSTENİYOR"
Başbakan Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Her bir hakim ve savcı kendi başına karar alma dirayetine sahip, kendisi olarak bir kişiyi seçer. Biz adaleti teslim etmişsek zaten bu güveni duyarız. Tek başına hükmedemeyen hakim, hakim değildir. Herkes tek tek oy kullansın denilen maddeyi anayasa Mahkemesi iptal etti. Çarşaf liste çıktı. Bunun sorumlusu bizim iyi niyetimiz değil, kararı değiştiren Anayasa Mahkemesi. Yargıda odaklaşan bir grup yargıyla emniyet arasına birşey kurup herkesi dinleyen bir grup yargıda bu hakimiyeti kurdu. Şimdi geldiğimiz nokta ne, bizim yargıya müdahale etme gibi bir niyetimiz yok. Keşke yargı kendi kendine müdahale etse. Kendi başına karar vermiyor, dışarıdaki birisi şöyle olacak deniliyor aynı renk oy kullanılıyor. Yargıda darbe yapılmak isteniyor. Böyle bir yapı oluşsun hükümet zorlukla karşılaşırız ama bilinsin ki en büyük zorluğu yargı mensupları çeker. Çözüm, yargı mensuplarının bunu çözmesi. 12 Ekim'de gidecekler, buna destek vermeyecekler. Tekrar tekrar çağrı yapmak istiyorum. Yargı mensuplarımızın basiretine güveniyorum."
"KİMSEYİ VE BU MEMLEKETİN GELECEĞİNİ BİR GRUP ÖRGÜTLENMİŞ İNSANA BIRAKMAYIZ"
"Kimseyi ve bu memleketin geleceği bir grup örgütlenmiş insana bırakmayız" diyen Davutoğlu, "Bunun için kimin ne dediğine bakmayız. Ülkede adaletin korunması bizim için emanetse ne gerekiyorsa yaparız. Kimse bunu tehdit olarak algılamasın. İnşallah çoğulcu bir HSYK oluşur. Herkesin onlara sırtını dönüp kaçtığı günlerde ben onların okullarına gittim, çünkü doğru yaptıklarına o zaman inanmıştım. Herkesin onların yanında görünmeye çekindiği dönemde çekinmeden tutum aldık. Baktığımda o günkü şartlar için doğru yaptığıma inanıyorum. Bazı yerlerde 2003 yıllarını hatırlayın, ben gidip onların selamını iletmek için giderdim. Yurtdışındaki okulları kastediyorum. Doğru olduğuna inandığım şeyi yapmaktan çekinmem" şeklinde konuştu.
Davutoğlu, "Bu özelliğimizi bildikleri için söylüyorum. Bilsinler ki o günlerde nasıl çekinmediysek şimdi de korkmayız. Burada da istedikleri şeyi yapsınlar, bizim verilmeyecek hesabımız yok ama millet ve devlet zarar görüyor. Sistemin objektifliği konusunda mutabık kalmamız lazım" dedi.
"Onbinlerce insanın girdiği sınavda şu veya bu kadrolaşma için kendi yandaşlarınıza verip yüzbinlerce insanın hukukuna girmek yolsuzluk değil mi" diye soran Davutoğlu, "Bir Bakanlığa 45 kişi girecekse, 45'i de bizden olacak dediğinizden sizden olan kim? İdelojik olarak nerede dururlarsa dursunlar her bir öğrenci öğrenci olmak bakımından benim için azizdir" şeklinde konuştu.
Güncelleme Tarihi: 03 Ekim 2014, 09:22