Arınç, 5.5 saat süren Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu.
Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda alınan kararlara ilişkin bilgi veren Arınç, kanun gereğince Merkez Bankası'nın yeni hükümete tekrar bir sunum yaptığını belirtti. Arınç, "Bu Sayın Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki 62. hükümetin Merkez Bankası sunumuydu. Yoğun bir şekilde arkadaşlarımızın da sorularıyla ve önerileriyle Sayın Başkanın Para Politikası Kurulu üyeleri ve diğer Merkez Bankası yöneticilerinin de verdiği cevaplarla olumlu bir seyir takip etti. Merkez Bankası Başkanı'nın sunumunun kendi sitelerinden yayınlandığını biliyorum" dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in 2014-2023 Ulusal İstihdam Stratejisi Programı'nı sunduğunu dile getiren Arınç, daha önce çalışmaları yapıldığını, 2023 hedeflere yönelik söz konusu programın Bakanlar Kurulu'nda uygun görüldüğünü bildirdi.
Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun son haftalardaki yurtdışı ziyaretlerini hatırlatarak, "Bunlardan birincisi, herhalde 6 günü tamamlamıştı Avustralya ziyaretiydi. Avustralya'da G-20 Lider Zirvesi toplanmıştı, Brisbane kentinde. Orada başta Obama ve diğer liderler olmak üzere önemli görüşmeler yaptılar, ikili ve çoklu. Bunun yanında da Türkiye 2015 yılının G-20 dönem başkanlığını devraldı. 1 yıl boyunca devam edecek bu faaliyetlerin sonunda önümüzdeki Kasım ayında Türkiye'de G-20 Liderler Zirvesi de yapılmış olacak. Bu ziyaretler konusunda Sayın Başbakanımız geniş bir bilgi verdi" açıklamasında bulundu.
Arınç, ayrıca Bakanlar Kurulu'nda Filipinler'le olan ilişkilerin daha da güçlendirilmesi konusunda görüş birliğine varıldığını belirtti. Başbakan Davutoğlu'nun Tunceli ziyaretini de hatırlatan Arınç, "Çok olumlu bir ziyaret, çok olumlu sonuçlar meydana getireceğini hepimiz biliyoruz" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Açıklamalarının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Arınç, çözüm sürecine yönelik soru üzerine, "Bugünkü Bakanlar Kurulu Toplantımızda konuşulmuş bir konu değil ancak gündemde olan bir konu. Öncelikle şuna cevap vermem gerekir: Siyasetçilerle polemik yapmak benim arzu ettiği bir şey değil. Yaparsam da iyi yaparım. 40 senedir siyasetin içinde bulunan insan olarak, polemiğin nerede, ne zaman yapılacağını bilirim ama o çok hoş bir şey değil, mecbur kalmadıkça da bu yolu tercih etmem. Maalesef üzülerek ifade etmem lazım, son haftalarda bazı HDP'li milletvekili arkadaşlarıma diyorum, söyledikleri sözlerin karşılığında bazı eleştiriler getirdim. Ben eleştiri yaparım, hakaret etmem, eleştirilerime karşılık verilmesi gerekir, bunlarında hakaret içermemesi gerekir" ifadelerini kullandı.
"Eleştiriye tahammülü olmayan bazılarının, edep dışında bazı ifadelerle küçültme, küçük görme, hor görme ve kötü polemik yapma yolunu tercih ettiklerini" vurgulayan Arınç, şunları kaydetti: "Tehditler şantajlar söz konusu olduğu bir yerde eleştiriye insanların tahammülü olması lazım. Eleştiri 'Bir şeyde yanlışlık vardır' demektir. Dolayısıyla Sayın Demirtaş'ın konuşmalarını bir HDP Eş Genel Başkanı olarak benim cevap verirken şunlara dikkat etmem lazım: Çünkü daha önce de Sayın Sırrı Süreyya Önder ve birkaç kişi hakkında bazı eleştiriler getirmiştim. Bir defa Bursa'da toplantı yapıyor, Bursa benim seçim bölgem, sanki bundan habersizmiş gibi, alaycı bir tavırla 'Herhalde buradan seçilmişti, değil mi' diyor.
Ben 2011 yılında Bursa'dan seçildim, benim partim 975 bin oy aldı. HDP'nin desteklediği bağımsız aday 24 bin oy aldı. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sayın Demirtaş, Bursa'dan 60 bin civarında oy aldı. Bizim adayımız Recep Tayyip Erdoğan 950 bin oy aldı. Bursa böyle bir yer, ben seçim bölgemle iftihar ediyorum, seçim bölgemin bir milletvekili olmak, onların bir Başbakan Yardımcısı olmak bana onur verdiği gibi Bursalılara da gurur veriyor. Kendisinin seçim bölgesini de bilirim, kaç oyla geldiğini de bilirim, kaç oyla geldiğini de bilirim, 3 oy da olsa halkın oyuna ben saygı gösteririm. Benim şahsımı küçültmek yerine benim eleştirilerime cevap vermesi gerekir. Şunu ben çok iyi biliyorum: HDP bugün çok önemli bir görev yapıyor. Çözüm süreci içerisinde Öcalan'la ve diğer paydaşlarla irtibat konusunda ve bir siyasi kanat olarak halkı temsil eden bir siyasi parti ve milletvekilleri olarak onların çok daha sorumlu davranması, çok daha anlayışlı olması, hükümetle ilişkilerini çok daha dürüst götürmeleri gerekir. Bunun dışına çıktıkları zaman çözüm süreci bundan olumsuz etkilenir."
"HDP İÇERİSİNDE GEÇMİŞTE KÖTÜ BEDELLER ÖDEYENLER VAR"
Arınç, HDP içerisinde geçmişte çok acı çeken, çok kötü bedeller ödeyen, çok zor şartlarda bugünler gelen kişilerin olduğunu belirtti.
"Ben onlara her zaman saygı gösteriyorum ve onların çözüm sürecinde daha güçlü olmalarını diliyorum" diyen Arınç, "Demirtaş veya bir başkası değil ama bugün HDP içerisinde mesela Sakık gibi, Sayın Ahmet Türk gibi Sayın Leyla Zana gibi, Hatip Dicle gibi, rahmetli Orhan Doğan, Selim Sadak gibi isimlerini biraz daha arttırabileceğim çok akıllı, çok bilinçli, hakikaten bu meselenin Türkiye için önemini idrak eden, bu mesele çözülmezse tüm Türkiye için felaket olduğunu düşünen anlayışta insanlar var. Ama bunların dışında da çözüm sürecini bir şekilde baltalamaya çalışan, başka yerlere kulaklarını açmış, oraların talimatlarıyla hareket edenler var. Çözüm sürecini istemeyenler elbette sadece bunlar değil. Öylesine tuzaklar, hileler, bir takım yapmacık hareketler ve eylemler maalesef önümüzü tıkayabilir, çözüm sürecini başarısız hale getirebilir" ifadelerini kullandı.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 6-7 Ekim olaylarından önce "Sokağa çıkın" çağrısı yaptığını hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: "Sokağa çıktılar ama insanlarımız öldü, canlara, mallara zararlar verildi, Türkiye bir kaos yaşadı. Çok şükür hemen bunun etkisinden kurtulduk ama o insanların kanları halen yerde. Bunlar masum Kürt insanlarıydı, siyasi düşünceleri farklı olduğu için veya HDP'nin çizgisinde bulunmadıkları için hedef seçilmiş insanlardı. Dışarından gelenler, içeride hazırlıklı olanlar kötü işler yaptılar. Bunun üzerine Demirtaş ve arkadaşları şöyle bir yarım ağızla özür dilemek ihtiyacını duydular. O, özür dilemek yerine neden bu işi yaptımın izahı oldu. Kamuoyu kabul görmedi, neden, çünkü Sayın Demirtaş Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyduğu zaman BDP, HDP çizgisini farklı bir noktaya getirmişti, başka bileşenlerle iş yapmaya başlamıştı, Türkiye'nin partisi olmak iddiasındaydı, barışı, özgürlüğü, hoşgörüyü çok daha fazla söylüyordu. Bu sebeple CHP'lilerden Kemalist, laikçi, sol kesimlerden de oy aldı, LGBT'den de oy aldı, başkalarından da aldı. Yüzde 9 civarında da oy topladı. Bu siyasi bir başarıdır.
Eğer HDP bu çizgiye oturacak olsa ve halk bunun karşılığını da çok iyi verecek, önümüzdeki seçimlere de parti olarak girdiklerinde belki de yüzde 10'luk barajı aşacaklardı. Ama 6-7 Ekim olayları yüzdeki makyajları bozdu, boyaları çözdü ve yüzler tanınmaz hale geldi. Demek ki sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminde söyledikleri orada kalmıştı, 6-7 Ekim olaylarında tekrar eski kimliklerine dönmüşlerdi. Bundan kurtulmak istedi, kurtulamadı, başka şeyler de düşündü, gazetecilerimiz, basınımız her şeye meraklıdır ama bir şeyi merak etmedi. Deniz Seki nasıl yakalandı, günlerce gazeteler, televizyonlar yazıyor. Peki hiçbir gazeteci Sayın Demirtaş'ın bir ay boyunca hatta 1.5 ay boyunca nerede olduğunu, grup toplantılarına niçin gelmediğini, niçin basınla yüz yüze görüşmek imkanı bulmadığını merak etmedi mi, sormadı mı, sormak ihtiyacını duymadı mı? Duymadı, diyelim. Ama biz neler olduğunu, neler bittiğini çok iyi biliyorum."
HDP'ye tavsiyede bulunan Arınç, "Siz egosu yüksek bir insan olabilirsiniz ama Türk siyasetinde başarılı olma şansınız var, sahici olun, kendiniz olun ve çözüm sürecini tıkayacak, başka noktalara götürecek hiçbir şey yapmayın. Bakın ne yapıyorsunuz. Siz sekreterya, ben kaç yerde sekreterya olabilir, makuldür, haklı bir taleptir, 15 yıldır cezaevinde bulunan bir insana önem veriyorsanız, çözüm sürecinde onun vereceği mesajları önemli görüyorsanız, onun bu talebinin yerine getirilmesi lazım. Ama nasıl, cezaevi şartları içerisinde, bunun bir formülü bulunabilir. Ben bunu söylüyorum, siz sekreterya şunlardan şunlardan olsun diyorsunuz. Bu aramızda konuşulmuş, anlaşılmış bir mesele değil. Ziyaretçi heyetleri daha kalabalık olsun diyorsunuz, olabilir, hiçbir yerde olmaz demedik ama siz bunu bazen şu kadar sayıya çıkarıyorsunuz, içerisine şunları koyuyorsunuz, üçüncü göz diyorsunuz, bir başka şey diyorsunuz. Bunların iki türlü zararı var: Bir, hükümeti zor duruma düşürüyorsunuz. Çünkü siz bunları söylediğinizde, hükümet bunları vadetmiş gibi oluyor. Hayır, biz 'kurumsal olarak bunlar olabilir, üzerinde çalışalım' diyoruz. İkincisi, Öcalan'ın bile talep etmediği, Öcalan'la siyasi bir hükümet olarak görüşmediğimiz, MİT'in bu görüşmeleri yaptığı bilindiği halde onun taleplerinin dışında bir takım talepler ileri sürmek suretiyle Öcalan'ı da zor duruma düşürdüğünüzü bilmiyor musunuz. Siz kimi sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz. Bunun için ben size 10 tane formül söyleyebilirim. Biz dürüst bir hükümetiz, ayağımızı sağlam yere basıyoruz" ifadelerini kullandı.
"ÖĞRETMENLER VELİNİMİZETİMİZ"
Öğretmenlerin herkes için annesinden, babasından ve kardeşlerinden daha yakın olduğunu vurgulayan Arınç, "Onların velinimeti sayılabilecek en yakın değerleridir. Hepimizin ilkokul öğretmenlerimizi bile unutmadık, sevgimizi devam ettirmeye çalışıyoruz" dedi.
Arınç, Türkiye'de görev yapan 860 bin civarında öğretmen bulunduğuna dikkat çekerek, "Bunların 457 bini AK Parti iktidarı döneminde atandı. Bugünkü kutlamalar sırasında da Başbakanımızın bir müjdesi oldu. Geçtiğimiz aylarda 40 bine yakın öğretmen ataması yapılmıştı. Bu kez Ocak ayında 15 bin yeni öğretmen ataması yapılacak. Bunun büyük bir sevinç meydana getireceğini biliyorum. Şimdiden tüm öğretmen adaylarımıza ve atama bekleyen tüm öğretmen kardeşlerimize hayırlı olsun. Bu müjdenin onları çok sevindireceğini biliyorum" ifadelerini kullandı.
"KÜÇÜK POLEMİKLERİN ALTINA GİRMEK İSTEMİYORUM"
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Küçük polemiklerin altına girmek istemiyorum. Şu anda ifade ettiğiniz söylediğiniz sözler, HDP Eş Genel Başkanı olmak sıfatıyla konuşulması, tartışılması gereken şeylerdir. Hükümetin işini kolaylaştırın, hükümetin niyeti budur" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 6 Eylül'den bu yana, güven oyu aldığı günden bu yana söylediği sözlerini aktaran Arınç, "Kamu güvenliği esastır. Kamu düzenini, güvenliğini bozacak hiçbir eşkıyalığa razı değiliz. Peki buna 'evet' demek bu kadar zor mu? Yani şu mu söylenmek istiyor, 'hayır, biz bunu kabul etmeyiz, biz her istediğimizi yaparız, bir taraftan da çözüm süreci yürüsün.' Hayır, bunun olmayacağını baştan beri söyledik. Sayın Başbakanımız bu sözünden farklı bir noktaya geldi mi, hayır. Neden, çünkü 77 milyon insanın can ve mal güvenliği bizim sorumluluğumuzun altında" şeklinde konuştu.
"Küçük polemiklerin altına girmek istemiyorum" diye konuşan Arınç, şunları kaydetti: "Şu anda ifade ettiğiniz söylediğiniz sözler, HDP Eş Genel Başkanı olmak sıfatıyla konuşulması, tartışılması gereken şeylerdir. Hükümetin işini kolaylaştırın, hükümetin niyeti budur. Çözüm sürecinin başarıyla sürmesini istiyor, bunun şartlarını ilgili arkadaşlarla her zaman görüşüyoruz. Sayın Pervin Buldan, Sayın Sırrı Süreyya Önder bunları bilir. 'Şu olduğu takdirde bu da hemen olacaktır' bütün bunları bir sürekli konuşuyoruz. Tutukluların ve hükümlülerin hastane şartlarında infazlarının mümkün olmaması halinde tahliye edilmesi yeni bir konu değil, 2 sene evvel bununla ilgili yeni bir kanun çıktı fakat maalesef Adli Tıp'tan rapor almak o kadar zor hale geldi ki idari yollarla adli tıp hususunda değişiklikler yaptı Adalet Bakanımız fakat o bile yetmedi. Şimdi o süreci daha da kısaltan bir düzenleme yapacağız. Bunu 6 ay önce söyledik, 8 ay önce söyledik ama bunlar sadece KCK tutuklularına göre yapılacak bir şey değil.
Biz genel düzenleme yaparız. Nasıl daha önce 5 yıl tutuklu kalanların hepsinin tahliye edilebilmesi gibi. Bunu yapmamız lazım. Bu siyasi bir görev değil, insani bir görev. İçeride bakmak o kadar zor bir hale gelmiştir ki bunların yakınlarını cezaevine çağırıyorlar da 'hadi siz şunun altınız temizleyin, siz şuna şunu yapın' diyorlar. Bu insan eğer ölebilecek bir durumdaysa Allah saklasın, onun son arzusunun yerine getirilmesi gerekmez mi? Evini özleyen, annesini, babasını özleyen, 'hiç olmazsa onların yanında kalayım' diyen bir insanı 'sen çıkarsan, senin hastalığın var ama topluma tehlike meydana getirirsin' demek hangi insani düşünceyle bağdaşır. Ben bunu 5 BDP'li milletvekili tahliye olduğu gün kendilerini gruplarında ziyaret ettiğim zaman söyledim. Facianın o kadar da farkında değildim ama 5 milletvekili arkadaşımız bizzat cezaevinde gördükleri manzarayı bana söyledikleri zaman ben onlara, 'ben bunu bilmiyorum, lütfen bana bu konuda bir dosya verin' dedim. Hemen dosyayı verdiler, Adalet Bakanımıza getirdim, o zamanki Başbakanımıza söyledim, 'derhal düzenleme yapılsın' dedi. Bu yapılacak, yapılması lazım, bu bizim görevimiz, bunlar istismar edilecek şeyler değildir."
"HDP'Lİ ARKADAŞLARIMIZA İHTİYACIMIZ VAR"
"Adı ne olursa olsun, kim olursa olsun HDP'li arkadaşlarımızın siyasi partilerine de kendilerine de ihtiyacımız var" diyen Arınç, "Ama bu sürecin önünde bin tane tuzak varken biz bunları olmamış, düşünülmemiş, ham halde, kendi istekleri veya kendilerinin ön plana göndermek arzularıyla göndermesinler. Bize güvensinler, biz onlara güveniyoruz, eğer güvensizlik varsa zaten bu işin yürümesi söz konusu değil" dedi.
Arınç, şöyle devam etti: "Şurama kadar doldum, biz siyasetçiyiz, siyasetçi birbirini korumak zorundadır, yok etmek durumunda değiliz. İmralı'ya ziyaret olacak mı, elbette olacak. Kim olacak, kaç kişi olacak onu söyledim. Onların talepleri olur, Adalet Bakanımız değerlendirir, en kısa zamanda belki birkaç gün içerisinde bu ziyaret olacak. Hayır, bu ziyaretler olmayacak diyen oldu mu, hayır. Efendim, farklı insanlar da gidebilir mi ileride, elbette gidebilir. Makul olan talebi karşılıyoruz, karşılayacağız. Sadece Akil İnsanlar diye bilinenler de değil şüphesiz, bunun içerisine farklı düşüncede, görüşte toplum kesimlerinden elbette insanlar koyacağız. Ama herhâlde otobüslerle bir kafile yapacak halimiz yok. Bütün konuşarak ama adım adım ilerlemek suretiyle yaparak bir neticeye varacağız. Umarım bundan sonra kendilerini eleştirmek durumunda kalmam ve onlara bir cevap yetiştirmem."
YENİ YARGI PAKETİ İLE İLGİLİ YARGITAY BAŞKANI ALKAN'IN ELEŞTİRİLERİ
Yeni Yargı Paketi'ne ilişkin Yargıtay Başkanı Ali Alkan'ın açıklamalarının hatırlatılması üzerine Arınç, "Hiçbir şey demiyorum. Bu Bakanlar Kurulumuzun gündeminde yok ama açıklama metni geldi. Dikkat ederseniz, Yargıtay Başkanı Ali Alkan veya ismi yazılı bir açıklama ama şahsi bir açıklama. Yani Başkanlar Kurulu'nda görüşülmüş, onların onayı alınmış bir açıklama değil. Yargıtay Başkanı Ali Alkan kendi adına bir açıklama yapmış, bu konuşulur, tartışılır, gerekliyse Sayın Adalet Bakanımız herhalde bu konuda açıklama yapabilir" karşılığını verdi.
Yargıtay Başkanı Alkan'ın görevini layıkıyla yapan biri olduğunu belirten Arınç, "Onun bazı endişeleri, bazı itirazları varsa bunların karşılığını Adalet Bakanımız da verir, yasa tasarısı veya teklifi de görüşülürken bu konuda görüşmeler yapılır. Fakat şuana kadar Yargıtay'da söylenen şey Yargıtay'da iş yükünün çok fazla olduğu, bazı dosyaların yıllarca beklediği, sıra gelmediği şeklindeydi. 2011 yılında Yargıtay'a 150 civarında yeni üye seçildi, onlar çok çalıştılar, kendilerine göre bir prensip de koydular. Daha önceki Yargıtay Başkanımız Nazım Kaynak ve ondan sonrakiler büyük bir özveriyle çalıştılar ama hala o dosyaların birikmiş olduğunu düşünüyorum, azalmış olsa bile. Dolayısıyla yeni daireler kurulmasını Sayın Adalet Bakanımız bir ihtiyaç olarak görmüşse bunu iyi bir gerekçe olarak kabul etmek zorundayız" ifadelerini kullandı.
EDİRNE'DEKİ SİNAGOG MESELESİ
Edirne'deki sinagog meselesini de değerlendiren Arınç, "Biz Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bunu büyük bir şevkle restore ettik ve bitmek üzere, 4 milyon lira civarında masrafımız oldu. 1907'de 1985'lere kadar sinagog olarak hizmet etmiş bir ibadet yeridir ve biz ülkemizde yaşayan farklı inanç gruplarına da azınlıklara da onların vakıflarına da eşit gözle bakıyoruz, objektif gözle bakıyoruz, onları Türkiye'nin parçası olarak görüyoruz. Dolayısıyla sinagogu tekrar restore ederken bugüne kadar ibadet yapılmış olan bir yerden ibadet yapma fonksiyonunu almayı düşünmedik, kendilerine de bunu bildirmiştik. Yalnız şu var: Musevi cemaati maalesef Türkiye'de çok azaldı, sadece İstanbul'da 2 bin civarında bir mevcudiyetten bahsediliyor. Daha önce Edirne'de 20 bin civarında Musevi varken ve bu sinagogta ibadet ediyorken şu anda sadece 1 kişinin olduğu biliniyor. Bu hiç önemli değil ama bir özellik olsun diye söyledim. Sinagog sinagogtur, Osmanlı padişahları döneminde yapılmıştır ve Osmanlı'nın da Cumhuriyetimizin de dini özgürlükler anlamında farklı inanç gruplarına tanıdığı imkanları en güzel şekilde ifade etmektedir. Sayın Valimiz yanlış yapmıştır. Kendisini çok sever, sayar ve takdir ederim. Daha önce Bakırköy Kaymakamlığı'ndan beri tanırım, hissi davranmıştır yani Mescid-i Aksa'da veya bir başka yerde yapılan zulümleri biz kınıyoruz, bunları kabul etmiyoruz. Ama orada onlar yapılıyor diyerek buradaki Musevi vatandaşlarımıza veya Yahudilere kötü gözle bakamayız. 'Siz orada şunu yaptınız biz de burada sinagogu kapatacağız veya ibadet etmenize engel olacağız' bu çağ dışı bir düşüncedir, biz bunun tarafında değiliz. Birileri bunu alkışlasa bile elbette bunun yanlış olduğunu her zaman söyleriz. Ben de Musevi Cemaati'nin başkanı Sayın İshak İbrahimzade'ye, Hahambaşı Sayın Haleva'ya geçmişte de bugünde de bunların teminatını vermiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Aslına Valimizin sözleri çıplak olarak bakıldığında ki özür dilediğini ve açıklama yaptığını biliyorum. Yani 'onlar orada bu zulmü yapıyorlar ama bakın biz de burada bunlar restore ediyoruz' demiş. Ancak sözlerinin arasına maksadını aşan bazı cümleler ki onları kabul etmek mümkün değil, duygusallığı da bunları karıştırınca biraz kötü bir anlayış ortaya çıktı. Sayın Valimizin açıklamasını ben yeterli görüyorum ve hiç kimse bu teminattan vazgeçtiğimizi düşünmesin" ifadelerini kullandı.
Güncelleme Tarihi: 25 Kasım 2014, 09:18