Ampul fikri benimdi

AK Parti’nin temelini atan isimlerden Hayati Yazıcı, logonun öyküsünü “Karanlıkları aydınlatmak istiyorduk. ‘Ampul olsun’ dedim. ‘Ayçiçeği’ ile yarıştı; sonunda ampule karar verildi” diye özetledi.

Ampul fikri benimdi
banner98
 AK Parti kurucularından Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, partinin kuruluş hikâyesini ve geçen 16 yılı Türkiye gazetesine anlattı.

AK Parti’nin kuruluşunun ve iktidara gelişinin siyaset bilimi derslerinde okutulması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Yazıcı “Hiç yılmadık, millete güvendik. Millet de ilk olarak 3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti’yi tek başına iktidara getirdi” dedi. Yazıcı, şunları söyledi:

AK Parti’nin 16 yıllık bir hikâyesi var. Bana göre, AK Parti’nin kuruluşu, iktidara gelişi üniversitelerde siyaset bilimi derslerinde okutulmalı. Türkiye’de o zaman siyasi hayatın, milletin önünü açacak bir tane figür var: Recep Tayyip Erdoğan. 1994’te İstanbul gibi bir kentte Belediye Başkanı seçilmiş. Seçilme aşamalarında ‘yapabilir mi’, ‘edebilir mi’ gibi tartışmalar olmuş. Ama millet seçmiş. Bir de Türkiye’nin kodlarına yerleşmiş vesayetçi zihniyet, darbeci yapılar var. Recep Tayyip Erdoğan milletin önüne çıkacak, liderlik yapacak bir figür olarak gözlenirken, bu vesayetçi yapılar da bunun önünü kesmek için bahane arayışlarını sürdürüyor. Nitekim 6 Aralık 1996 yılında Siirt’teki konuşması bahane edildi. Ama biz hiçbir zaman o süreçlerde ümitsizliğe düşmedik. Partimizi 14 Ağustos 2001’de kurduk.

Partinin ismi ile ilgili çok değişik şeyler söyleniyordu. İçlerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi de vardı. Logo ile ilgili müzakereler yapılıyordu. Ampul olmasını ilk söyleyen kişiyim. Fırsat buldukça köyüme gidip geliyordum. Allah rahmet etsin köyümüzde babamın amcasının oğlu Yahya Amca vardı. Kime oy verdin dedim? ‘Buğdaya (Refah Partisi) dedi. Oradan ben de esinlenmiştim. Vatandaş siyasi partilerin logolarının kendi günlük hayatındaki materyallerle daha iyi algılıyordu. Oradan da ‘ampul’ aklıma geldi. Her yerde var, ayrıca biz de Türkiye’de çok karanlık var, onları aydınlatacağız. Ben de ‘ampul olsun’ dedim ama karşı çıkanlar olmuştu. Tabii, ‘ayçiçeği’ ile ‘ampul’ yarışmaya başladı. En sonunda ampule karar verildi.

İLK KAPATMA DAVASI 2001’DE AÇILDI

Yola çıktık envai çeşit olayla karşılaştık. Bu vesayetçiler, vesayetçiler adına taşeronluk yapan kesimler tarafından kurulduktan bir hafta sonra hakkında Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılan bir partiyiz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi’ne partimize ihtarda bulunulması yönelik başvuruda bulundu. İki konuya değiniyordu; ‘AK Parti’nin kurucuları arasında 13 bayandan 6 tanesinin başı kapalı, başı kapalı olanlar parti kurucusu olamaz. Bu kadınlar üyelikten çıkartılsın’ diye. İkincisi de, ‘Recep Tayyip Erdoğan TCK 312’den hüküm giymiştir. Bundan dolayı da parti üyesi olamaz, kurucu da olamaz’ diye. Televizyonlarda, manşetlerde, haberlerde ‘ Tayyip Erdoğan hakkında 3 ayrı yerde soruşturma başlatıldı’ deniyordu. (Rize, Erzurum, Ankara) Böyle bir süreç. Daha sonra Anayasa Mahkemesi talebi karara bağladı. ‘Kadınlar kurucu olamaz’ talebini reddetti ama ‘Tayyip Erdoğan kurucu olmaz’ diye bir karar verdi. Aynı durumda (Hasan Celal Güzel) 312’den hüküm giymiş, ‘engel değil’ dediler. Aynı üyeler, değişen bir şey yok. Yani özne kimse karar ve kanaat değişiyor. Dolayısıyla bizim hakkımızda kapatma davası ilk 2008’de açılmadı, o işlemle açıldı. Anayasa Mahkemesi bize ‘6 ay içerisinde Tayyip Erdoğan kuruculuktan çıksın, ayrılsın’ diye bir ihtar gönderdi. Biz son güne kadar bekledik, 6 ay süremiz vardı. Sonuçta ‘kuruculuktan ayrıldı, genel başkanlığı devam ediyor’ cevap olarak bunu bildirdik. Ama tabii onun da bir mantığı var; Genel Başkan olmak için kurucu üye olmak zorunluluğu yok. Onun üzerine Başsavcı, ‘bunlar karara uymadı kapatılsın’ yönünde dava açtı.       

HİÇ YILMADIK, MİLLETE GÜVENDİK

1,5 yıl sonra seçimler oldu. Seçimlere girdik. (Eylül 2002) YSK kararı açıklayacak bir Cuma günü, nefesler tutulmuş bekliyoruz. YSK kararı açıkladı. 3’e karşı 4 oyla aday olamayacağına karar verdi. 3 Kasım 2002 seçimlerinden iki önce hakkımızda açılmış o kapatma davasının duruşması yapıldı. O tarihe denk getirildi. Ama hiç yılmadık, millete güvendik. Millet de gerçekten 3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti’yi tek başına iktidara getirdi.

Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadık. Haklıydık ve doğru iş yapıyorduk. Bize karşı yapılanlar ise haksızdı. Haksızlığın kalıcı olacağına hiçbir zaman inanmadım. Hep böyle düşündüm. Sayın Cumhurbaşkanımızı da bu süreçlerde hep kararlı ve metanet içerisinde gördüm.

TÜZÜĞÜMÜZE ÖNEMLİ DEĞERLERİ KOYDUK

Siyasi partiler iktidarda, muhalefette olsun demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsurudur. Dolayısıyla güçlü bir muhalefet partisinin olması önemli ama Türkiye’de genellikle ana muhalefet kesimi, ‘Cumhuriyeti biz kurduk, biz inşa ettik, her şeyin sahibi biziz’ gibi provokasyon içerisinde olmuş bir parti. Oradan arınmadıkça, kendisini kurtarmadıkça iktidarın alternatifi bir parti olması mümkün değil. Baktığımız zaman ana muhalefet partisinin bir projesi var mı? Siyaset değerler üzerine yapılmaz. Biz tüzüğümüze önemli değerleri koyduk. Rabia. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. 

SİYASET PROJELER ÜZERİNE YAPILIR

Düne kadar Türkiye’de siyaset hep değerler üzerine yapıldı. Solculuk, sağcılık, laiklik veya laikliği ortadan kaldırma suçlamaları, Cumhuriyet ya da Cumhuriyeti kaldırma üzerine yapıldı. Siyaset projeler üzerine yapılır. Siyasi partiler birbirinin rakibidir. Rekabet projeyle yürütülür.

ALANI KUŞATMIŞIZ, BOŞLUK BIRAKMAMIŞIZ

Bizim çok kapsayıcı, kuşatıcı siyaset değerlerimiz var. Her konuda bu ülkenin, milletin, vatandaşın hayatını geleceğini ilgilendiren her konuya el atmışız. Siyaset millete hizmet etmek, sorunlarına vâkıf olmak, o sorunları çözümleyici projeler üretmektir. Siyaset budur ve onun için bütün alanı kuşatmaktır. Alanı kuşatmışız, boşluk bırakmıyoruz. Sosyal konular, projeler bizim ajandamızın başında. Türkiye’de 8,5 milyon engelli yurttaşımız var. Engelliler Kanununu biz çıkarttık. Belki de onların proje üretemeyişinin sebebi biz de olmuş olabiliriz. Kuşatıcı olduğumuz için bir şey bırakmamışız. Ama hayat çok dinamiktir. Çalışırlarsa bulurlar.

CHP ÇARESİZLİK İÇERİSİNDE

CHP, bana göre çaresizlik içerisinde. Üretemiyorlar ve üretimi yapacak kadroları -var olup olmadığını bilmiyorum- bir araya getirip ahenk içerisinde proje üretimini sağlayamıyorlar. Sağlayamayınca gene değerler üzerinde siyaset yapma alışkanlıkları çerçevesinde rejim tartışması açıyorlar. Türkiye’nin rejimi belli. Değişikliğini gerçekleştirdiğimiz anayasada rejim değişikliği asla söz konusu değil. Hükûmet modeli değişikliği var.  

“FETÖ, CHP’DEN GÖNDERMELER YAPIYOR”

Yazıcı, FETÖ’nün CHP üzerinden göndermeler yaptığına dikkat çekerek şunları söyledi: “FETÖ’nün Türkiye düşmanlarıyla iş birliği içerisinde olduğunu, bütün değerlerimizi hedeflerine ulaşmak için kullandığını görmeyen yok. Buna da kalkıp CHP’den göndermeler yapmak suretiyle ‘kontrollü’ falan diyorlar. Bu düpedüz alçakça bir darbe teşebbüsüdür.”

ERDOĞAN’A MAZBATASINI TESLİM ETTİM

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yazıcı, 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olduklarını belirterek şunları söyledi: “Bizim gelişimimiz, pratiğimiz şunu da gösterdi; bir dahaki seçimde bu parti daha güçlü gelecek. YSK 2003’te Siirt seçimlerin yenilenmesine karar verdi ama aday listelerinde boşalma olacak ki aday olasınız. Bizim vekillerden ilk sıradaki adayımız Mervan Gül, o zaman geldi. Ben Teşkilat Başkanıydım. ‘Genel başkanımız aday olabilir mi?’ dedi, ben de ‘olabilir ama bir şartı var’ dedim. ‘Ne şartı?’ dedi. ‘Adaylıktan istifa etmen gerekir’ dedim. ‘Başım gözüm üstüne’ dedi. Çünkü seçimlerin yenilenmesi hâlinde aday değiştiremiyorsunuz ancak boşalma olursa dolduruyorsunuz. Tabii CHP’nin Anayasa Değişikliğine verdiği destekle engel kalktı ve Mervan Gül adaylıktan istifa edince genel başkanımızı Siirt birinci sıradan aday yapma imkânına kavuştuk. Mazbatasını ben aldım, makamda kendisine teslim ettim.”

Müftü devletin memuru değil mi?

CHP’nin ‘müftülere nikâh kıyma yetkisinin laikliğe aykırıdır’ eleştirilerine de cevap veren Yazıcı, “Ne laiklik, öyle bir laiklik olur mu? Müftü kamu görevlisi değil mi? Memur değil mi? Seçilmiş belediye başkanı da, onun yerine vekâlet eden de memur o da memur. Ne olmuş yani? Bunun ayrımını yapmıyorlar. Mantıksal bir eleştiri argümanı kullanamıyorlar” dedi.

Parti içinde FETÖ konusunda hassasız

Hayati Yazıcı, parti içerisinde FETÖ konusunda çok hassas olduklarının altını çizdi. Yazıcı, “Bize sağdan soldan ahkâm kesenler var. Partimizi ‘Biz daha fazla partiliyiz’ diyerek bize karşı korumak isteyen edepsizler var. Recep Tayyip Erdoğan’ı bizden daha fazla sevdiğini düşünüp bize karşı korumak isteyen aymazlar var. Biz partimizi biliyoruz, liderimizi biliyoruz. FETÖ’yle mücadele bir takvime de bağlanmış değil. Ucu açık bir mücadeledir” ifadelerini kullandı.

Etkin mücadele OHAL’le yapılabilir

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yazıcı, 15 Temmuz’da vatandaşın akşam başlayan darbeyi sabah olmadan önlediğini belirterek, şöyle devam etti: “Dolayısıyla bu yapının kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere Türkiye vatan topraklarının nerede olursa olsun süpürülüp atılmalı ve hak ettikleri cezayı çarptırılmaları gerekir. Bununla da en etkin mücadeleyi OHAL yönetimi çerçevesinde yapabilirdik. Bütün boyutuyla sıfır toleransla hiç kimseye haksızlık yapmadan ama eylem icra etmiş, ölçeği-büyüklüğü neyse ona uygun yaptırıma çarpıttırılmaları için çalışmalar kararlı bir biçimde devam ediyor.”  

Güncelleme Tarihi: 14 Ağustos 2017, 09:56
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0