İzmir’de, yaşayan evli ve bir çocuk annesi Feray Uzlaş, ağız içi yaralarının hayatını olumsuz etkilemesi sonucu çeşitli hastanelere başvurarak yaraların demir eksikliği nedeniyle oluştuğunu zannetti. Demir eksikliğine karşı verilen ilaçların fayda etmemesi ve üzerine karın ağrılarının başlaması sonucu tekrar çeşitli doktorlara görünen Uzlaş’a, bu kez de Behçet hastalığı tanısı konuldu. Bir yıl Behçet hastalığı tedavisi için kortizon alan Uzlaş’a, rahatsızlığının artması sonucu yeniden tetkikler yapıldı ve kalın bağırsağındaki tümör odaklarının karaciğerinin tamamını kapladığı anlaşıldı. Kalın bağırsak ve karaciğer yönünden ameliyat yapılabilmesi teknik olarak mümkün olmayan Uzlaş’a, “yapacak bir şey yok” denildi ancak o ve eşi yılmadı.
Profesör arkadaşlarının yönlendirmesiyle İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ünal Aydın’a ulaştı. Tümörü çok ilerleyen ve gün geçtikçe zayıflayan Uzlaş’ın bağırsağı açılarak kanalın içine özel bir yöntemle stent konuldu ve yemek yemesi sağlandı. Altı aylık bir süreçte başarılı bir ilaç tedavisiyle tümör küçültülerek, alternatif cerrahi teknikler uygulandı. Ameliyat sırasında halk arasında yakma tedavisi olarak bilinen aref ablasyon (RF) yöntemiyle aynı anda karaciğerin içindeki küçük tümör odakları yakıldı ve karaciğerin büyük bir kısmı cerrahi olarak çıkarıldı. Sekiz aylık süreçte karaciğerinin tamamı temizlenen Uzlaş, ikinci bir hayata başladığını belirtirken, operasyonu gerçekleştiren Doç.Dr. Ünal Aydın, tedavide özel metot kullandıklarını, en önemli şeyin de hasta yakınının, hastanın ve hekimin bir takım oyuncusu gibi işbirliği içinde hareket etmesi olduğunu söyledi.
“ADIM ADIM PLANLAMA YAPTIK”
Feray Uzlaş’ın tedavi süreci hakkında bilgi veren İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Ünal Aydın, şöyle konuştu: “Behçet hastalığı tanısı ile araştırma yapılırken kalın bağırsakta tümör olduğu fark ediliyor. Tümör fark edildiğinde karaciğerinin tamamının tümörle dolduğu görülüyor. Bunun üzerine tedavi şansı kalmadığı yorumlanıyor. Pek çok doktor tarafından değerlendirildiğinde şansının çok düşük olduğu vurgulanınca Feray hanım, profesör arkadaşının yönlendirmesiyle bize geldi. İlk değerlendirmelerimizde gerçekten kalın bağırsağında tümör söz konusuydu ve bu kitle karaciğerinin tamamını doldurmuş durumdaydı. Çok zayıftı. Tedavi şansı verebilmemiz için adım adım planlama yapmamız gerekiyordu.”
“ÖZEL BİR METOD KULLANDIK”
Uzlaş için iyi bir beslenme dönemi başlattıklarını kaydeden Aydın, beslenme döneminden sonra kemoterapi vermeye başladıklarını, ilk seans sonunda kitlelerin gerilemeye başladığını görünce umutlandıklarını söyledi. Bunun üzerine daha güçlü şekilde kemoterapi vermeye başladıklarını ifade eden Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu süreçten sonra artık tamamen kitlelerin çıkarılabileceğine karar verdik. İlk olarak kalın bağırsağındaki tümörlü bölgeyi çıkardık. Bir ay sonra karaciğerindeki tümörlü odaklar için çalışma yapmamız gerekiyordu. Karaciğerdeki tüm tümörlü odakların çıkarılması çoğu zaman mümkün olmuyor. Feray Hanım da çok özel bir metot kullandık. Hem karaciğerdeki tümörlerin büyük kısmını çıkarmayı hem karaciğeri büyütme işlemleri hem de yakma tedavilerini aynı anda ameliyatta kullanabilmeyi hedefledik. Bunu başarıyla gerçekleştirdik. Tekrar ilaç tedavisi, beslenme ve yakın takip sürecine devam ettik.”
“TAKIM OYUNCUSU GİBİ İŞBİRLİĞİ GEREKİYOR”
Tedavinin sekizinci ayında vücutta herhangi bir tümör odağı olmadığını gördüklerini dile getiren Aydın, tedavi sürecinde hasta yakınının, hastanın, hekimin bir takım oyuncusu gibi işbirliği içinde olması gerektiğini söyledi. Bu tür hastaların tek doktora görüldüğü zaman ‘tedavi edilemez’ olarak değerlendirilebildiğini, bu tür hastalıkların sadece büyük bir konseyin bile tedavi edileceği hastalık olmadığını belirten Aydın, sözlerine şöyle devam etti: “Hastanın da, hasta yakınının da oyuncu olması gerekiyor. Konunun profesyonellerinin de işbirliği içinde çalışması gerekiyor. Bir hastalığımız varsa kendi şehrimizde, kasabamızdaki doktor ‘hiçbir şey yapamayız’ dediyse evet doktorun görüşüyle tek başına hiçbir şey yapamayabilir ama daha ciddi bir işbirliğinin yapıldığı bir merkezde tabir yerindeyse hastayla işbirliği sözleşmesi yaparak bu hastalıklar için tedavi şansı ortaya koyulabilir. Feray Hanım buna en güzel örnek. İlk geldiğinde demorilize olsaydı, eşi de mutsuz olsaydı, tedavi protokollerini kabul etmeseydi belki bugün tedaviden hiç fayda görmeyecek ve belki de daha ciddi sorunlarla karşılaşmış olacaktı. İşin başında olan ciddiyetimiz ve işbirliğimiz ömrü boyunca devam edecek.”
“ÇARESİZ DURUMDAYDIM”
Tedavi süreci öncesinde umutsuzluğa kapıldığını ve çok üzüldüğünü dile getiren Feray Uzlaş, “Ne yapacağımı bilemiyordum, çaresiz durumdaydım. Şimdi yeniden dünyaya gelmiş gibiyim. Çok mutluyum. Kimse bu hastalıktan korkmasın, savaşsın. Savaşınca, birlik beraberlik olunca bu hastalık yenilebiliyor bunu öğrendim. Hocamın sayesinde bu noktaya geldim. Önce Allah’a sonra hocama şükrediyorum. Ailem, eşim, dostlarıma sonsuz teşekkür ediyorum” dedi.
“AYAKLARIM YERE BASMIYOR”
Sağlığına kavuşunca kabuğuna sığamadığını ifade eden Uzlaş, “Hayata yeniden gelmek çok güzel bir şeymiş. Hayata yeniden sarıldım. Müjdeli haberi aldığımda uçacak gibiydim. Hâla da ayaklarım yere basmıyor. Benim için ikinci bir hayat oldu. Telefona sarılıp ailemle bu güzel haberi paylaştım” diye konuştu.
“İKİNCİ BAHARI YAŞAYACAĞIZ”
Tedavi süreci boyunca eşi Feray Uzlaş’a destek olan Ahmet Uzlaş da şu ifadeleri kullandı: “Uzun zamandır ağzında çıkan yaralardan dolayı yaşam kalitesi düşük vaziyette yaşıyordu. ‘Bu yaralarla nasıl yaşayabiliyorsun’ deme gereği duymaya başlamıştım. Doktorların söylediklerine göre demir eksikliğinden kaynaklanıyordu. İlaçla eksikliği gidermeye çalışıyorduk ama netice alamıyorduk. Sonra İzmir’deki bir tıp merkezinde Behçet hastalığı tanısı kondu. Behçet hastalığıyla ilgili kortizonlu ilaç verildi bir sene boyunca. Biz, hep Behçet hastalığı nedeniyle rahatsız sanıyorduk. En son kolon kanseri olduğu ortaya çıktı. İki hastalığın da belirtisinin aynı olabileceğinden bahsettiler yine de ümitsizliğe kapılmamaya çalıştık. Oğlumuza hiç bahsetmedik. Aldığımız müjdeli haber yaşam ışığı oldu. Bundan sonra ikinci baharı yaşayacağız.”