Hepimizin geleceği açısından son derece önemli bir seçimi geride bıraktık. Demokrasilerde
seçimler sonuçları ne olursa olsun bir yenilenme imkanı sunarlar. Bu imkanı değerlendirenler
bir sonraki seçime daha hazır hale gelirler. Bugün gerek siyasi partiler gerekse bütün bir
toplum olarak bu değerlendirme sorumluluğu ile karşı karşıyayız.
Her şeyden önce dünyada örneği az görülen bir katılım oranı ile sandığa giden halkımızın
demokratik olgunluğu geleceğimizin en büyük teminatıdır. Bu siyasi katılım bilinci oldukça
her krize çözüm bulabilir, her çürümüş siyasete alternatif üretebilir, her karanlık tünelden
yeni bir ufka yelken açma umudunu sürdürebiliriz. Bu bilinç dolayısıyla sandığa giden her bir
vatandaşımıza, sandık başında demokrasinin namusu olan oylara sahip çıkmak için çaba
gösteren her bir görevlimize ve müşahidimize teşekkür ediyorum.
Milletimizin tecelli eden iradesi başımızın tacıdır.
Seçim sonuçlarına göre yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Tayyip Erdoğan’ı tebrik
ediyorum. Son derece eşitsiz şartlarda demokrasi mücadelesi veren sayın Kılıçdaroğlu’na ve
birlikte mücadele ettiğimiz Millet ittifakı liderlerine ve belediye başkanlarına teşekkürü bir
borç biliyorum.
Bugün ülkemizin karşı karşıya olduğu son derece yaygın bir yoksullaşmaya yol açan ekonomik
kriz, onbir şehrimizi ve insan dokusunu tahrip etmiş depremin getirdiği sorunlar, kurumsal
çözülme, ekonomi-politik sistemin her bir yanına nüfuz etmiş yolsuzluklar, adalet sistemine
güvensizlik vb. derin bunalım unsurları bütün can yakıcılığıyla gündemimizde.
Bütün bu sorunların müsebbibi olan iktidar elindeki devlet imkanları ve tekeline aldığı
propaganda araçları ile kampanya süresince bu sorunların değil, milli ve dini sembollerin
kullanıldığı terör ve din özgürlüğü bağlamında bir tehdit algısının gündemi işgal etmesini
başardı. Kabul etmek durumundayız ki, en azından bu aşamada sembol istismarına dayalı
siyaset alternatif politika önermelerine dayalı akli siyasete, kutuplaştırma dili nezaket diline,
montaja dayalı yalan propaganda umuda dayalı kampanyaya galebe çaldı.
Ancak şimdi seçim bitti ve bütün bu can alıcı sorunlar başta iktidar olmak üzere hepimizin
gündeminde. Şahıs ve grup çıkarını değil, ülke çıkarını siyasetin merkezine alan Gelecek
Partisi olarak bundan sonra bu sorunların çözümü yönündeki çabalarımızı yapıcı muhalefet
anlayışı zemininde sürdürecek, otoriter yolsuzluk düzeninin devamı yönündeki her
uygulamaya karşı da kararlılıkla direneceğiz.
Dün gece Sayın Erdoğan’ın Kısıklı ve Beştepe konuşmalarını hiçbir önyargı olmaksızın sadece
tek bir saikle dinledim: Sayın Erdoğan acaba son dönemine başlarken artık seçim hedefine
ulaşmış olmanın özgüveni içinde yeni bir sayfa açarak hep birlikte ülke sorunlarını çözmeye
yönelme olgunluğu gösterecek mi, yoksa alışageldiği siyasi nezaketten yoksun hakaret ve
kutuplaştırma yöntemi ile var olan sorunları ve yolsuzlukları hamaset şalı ile örtecek bir dil mi
kullanacaktı?
Maalesef, arzu etmediğim ama beklediğim oldu ve beni şaşırtmadı. Karşımızda iki Erdoğan
vardı. Prompter’a sadık kaldığında metin yazarlarının ifadeleriyle “bu seçimin kaybedeni
olmayacak, 85 milyon kazanacak” diyerek kucaklayıcı mesajlar verirken, propmterdan
koparak irticalen konuştuğunda bilinçaltını ortaya dökerek yine hakaret ve itham diline
döndü. Bizlerin de içinde olduğu bütün bir muhalefeti
-LGBT ci,
-terör ile işbirlikçi,
-dış güçlerin aparatı ilan etti,
-milli iradeyle seçilmiş milletvekillerine “kiralık vekiller” diye hitap etti,
rakibi Sayın Kılıçdaroğlu’nu kitlelere yuhalattı.
Seçilen Cumhurbaşkanının kullandığı bu kutuplaştırıcı dil toplumsal barış ve ülke için en
büyük tehdittir.
Sayın Erdoğan’a bir kez daha sesleniyorum: Demokratik ülkelerde rastlanmayan yöntemlerle
de olsa seçimi kazandınız ve kaybetmekten çok korktuğunuz iktidarınızı korudunuz.
Muhalefet de milli iradeye saygısını ortaya koydu. Artık biraz olgunluk gösterin ve bu dışlayıcı
aşağılayıcı dili terk edin. Millet bu kutuplaşmadan yorgun düştü, daha fazla yormayın.
Madem seçimi kazandınız, ülkenin sorunlarına odaklanın.
Cumhur İttifakına oy vermiş değerli vatandaşlarım,
Verdiğiniz oya saygım sonsuzdur. Ancak büyük bir çoğunluğunuzun ülkedeki bütün bu
sorunların müsebbibi olan iktidara bu desteği iç huzuru ile vermediğinizi de biliyorum.
İktidardaki güç yozlaşmasının ve varolan yakıcı sorunların siz de farkındaydınız; ancak
iktidarın oluşturduğu din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili kazanımların korunması ve terörle
mücadele kaygısına dayalı korku iklimi varolan sorunları ertelemenize yol açtı. Ne yazık ki
devletin resmi kanalı TRT de dahil olmak üzere tüm iletişim kanallarının bize kapalı olması
nedeniyle tüm samimi çabalarımıza rağmen biz de size yeterince ulaşamadık.
Ancak siz de şunu görün lütfen. AK Parti bu seçimi olumlu icraatları ile değil ürettiği korku ve
dürtü politikası ile kazandı. Artık seçim geçti; arzu ettiğiniz gibi bu korkuları engelleyeceğini
düşündüğünüz iktidar İslam ahlakına, devlet kültürümüze ve Anadolu irfanına açıkça aykırı
yolsuzluk düzeninin daha da derinleşmesi pahasına da olsa sürecek.
Ortada bir vehim şeklinde üretilen muhalefet kazanırsa
-“diyanet işleri başkanlığı kapatılacak”,
-“Ayasofya tekrar müze yapılacak”,
-“başörtüsü yasaklanacak”,
-“savunma sanayi durdurulacak”,
-“ LGBT ye özgürlükler tanınacak” vb. yalanlara dayalı vehimler artık geçersiz olduğuna göre
iktidardan verdiğiniz oyun hesabını sormaktan çekinmeyin. Bunu bizim için değil çocuklarınız
ve torunlarınız için yapın.
Bizim ne yapacağımızı merak ediyorsanız onu da söyleyeyim. Hakkımda uydurulan iftiralara
inanmış kardeşlerim de dahil herkesle yüzleşmeye ve halleşmeye hazırım.
Evet, gençliğimden beri savunduğum değerlerle buradayım. “Eski Başbakan”,
“Gelecek Partisi Genel Başkanı”, “Ahmet Hoca”, “Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu” olarak
değil “Mehmet oğlu Ahmet” olarak huzurunuzdayım. Arkamda ne iktidar, ne medya, ne
sermaye gücü var; dış odakların da iç odakların da hedefinde oldum, hala
hedefindeyim. Bırakın gemiyi, sandalım dahi yok ki yakayım.
Neye mi güveniyorum? Mutlak adaletine inandığım Rabbime ve nihai kertede
hiçbir zaman şaşmayacağına inandığım milletimin vicdanına.
12 Eylül’ün sert rüzgarlarında, 28 Şubat’ın kuru ayazında, 15 Temmuz’un yakıcı
gecesinde neredeysem hala oradayım. Başını omuzuma koyup ağlayan Arakanlı
kardeşimle, bütün varlığıyla sadece bana değil bir umuda sarılan Doğu Türkistanlı yaşlı
büyüğümle, Gazze’de bombalar altında Şifa hastanesinde şehit kızının başında teselli
arayan Filistinli kardeşimle kucaklaştığımda hangi hal ile hallenmişsem yine aynı hal
üzereyim. 28 Şubat şartlarında dahi hiç ara vermediğim ilim kürsüsünde, İslam
dünyasına yeni bir nesil yetiştirme amacıyla Malezya’da 85 milletten gençlere verdiğim
derslerde, Mavi Marmara katliamı sonrası BM Güvenlik Konseyi’nde, terörle
mücadelede Van havaalanında şehitlerimizi uğurlarken, Arakan’da bir selam ile ayağa
kalkan mazlumlara hitap ederken kelamım hangi nefesten çıkmışsa yine aynı nefese
sahibim.
Ne insani kimlik, tarih ve zaman bilinciyle donandığım değerlerden taviz verdim, ne
küçük çıkarlar için güç yozlaşmasının girdabına kapıldım. İnsanım, hata yaptım belki
ama hatamı inancımla ve vatanperverlik hamaseti ile örtmeye çalışmadım.
Başbakanken devleti kurumsal çürümeden, ülkeyi terör örgütlerinden, AK Parti’yi
yolsuzluklardan temizlemek için nasıl çaba sarf ettiğime Rabbim de sizler de şahitsiniz.
Meselemin bir şahsi ikbal meselesi olmadığını gösterebilmek için herkesin peşinde
koştuğu başbakanlık makamı dahil bütün makamları ülkem ve parti zarar görmesin diye
terk ettim. Ülke yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluktan oluşan şeytan üçgeninin
girdabına girdiğinde ise güçlü bir alternatif oluşturmak için nasıl gayret ettiğime de bu
süreçlerin içinde olanlar şahittir. Bütün bu çabalarım karşılıksız kaldığında her türlü
çileyi göze alan dava arkadaşlarımla yola çıktığımda bunu beyhude çaba olarak görenler
olmuştu. Halbuki biz gücü değil ahlakı, zaferi değil seferi, çıkarı değil çileyi, beni değil
bizi öncelemiştik.
Bütün benliğimle, çıkarlarıyla değil ilkeleriyle siyaset yapan, “olduğu gibi görünen,
göründüğü gibi olan” Gelecek Partisinin fedakar ve samimi kadrolarıyla bugün de
buradayız. Dürtüleriyle değil yüreğiyle yaşayan insanlara has bir vakarla dimdik
ayaktayız. Sizin oylarınızın hukukunu da aramak üzere siyaset yapmaya devam
edeceğiz. Sizden tek talebimiz kısa dönemli güç politikasının sürmesi adına kulaklarınızı
bize, gözlerinizi gerçeklere kapatmayın. Her Müslümanın bildiği hadis mucibince
“haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmayalım ve gerektiğinde Hz. Ömer’den hesap
soran sahabinin ahlakı ile ahlaklanalım. Kendimize örnek olarak her tür yolsuzluğa
meşruiyet kılıfı bulan din adamlarını değil, haksızlık söz konusu olduğunda kimliğe değil
fiile bakan ve hem Emevi hem Abbasi hapishanelerinde çile çeken ve bir rivayete göre
son nefesini adalet arayışı için zindanda veren İmam-ı Azam Ebu Hanifeyi örnek alalım.
Onu sadece ibadet ederken değil toplumsal ahlak için de rehber edinelim.
Millet İttifakına destek vermiş olan değerli vatandaşlarıma da sesleniyorum.
Asla ümitsizliğe de olası tahriklere de kapılmayınız. Seçim neticeleri bir iktidar
değişimine yol açmamışsa da toplumun yarısı statükoya karşı değişim talebini açık bir
şekilde ortaya koymuştur. Sayın Erdoğan’ın dün geceki üslubu sizi yanıltmasın. Cumhur
İttifakına destek verenlerin iktidarın uygulamalarını ve otoriter yolsuzluk düzenine
dayalı statükoyu benimsediği düşüncesine kapılmayınız. Onların bu tercihi, oluşturulan
korku ikliminin eseridir. Onlarla köprüleri atmayalım, yeni köprüler kuralım.
Kutuplaşma tuzağını biz bozalım.
Altılı Masa ve sonucunda oluşan Millet İttifakının siyasi tarihimiz içindeki önemine
ilk günkü gibi inanıyorum. Biz sadece altı lider olarak bir araya gelmedik; birbirini
tanıma şansı olmayan kitleleri de ortak bir demokratik toplum hedefinde buluşturduk.
Yine söylüyorum: bu çaba 200 yıllık modernleşme, 150 yıllık Meclis, 100 yıllık
Cumhuriyet, 75 yıllık demokrasi tarihimizin bütün ana damarlarını bir araya getiren bir
toplumsal barış projesidir. Bu toplumsal barış projesine destek veren bütün liderlere ve
zorlu seçim mücadelesinde omuz omuza mücadele veren parti teşkilatlarımıza teşekkür
ediyorum. Bu süreçte yeni dostluk köprüleri kuruldu, yeni bir iklim oluştu. Ülkemizin bu
dostluk köprülerine ve bu toplumsal barış iklimine ihtiyacı var.
Özetle, bu toplumsal barş projesi asla başarısız olmamıştır. Bu misyon yeni şartlara
uyum sağlayacak şekilde yeniden değerlendirilmeli, bu çabalarla oluşan toplumsal
zemin ise mutlaka korunmalıdır. Ülkenin muhafazakar, milliyetçi ve laik akımların
gittikçe radikalleşen otoriter formlarına karşı özgürlükçü muhafazakarlığın, özgürlükçü
milliyetçiliğin ve özgürlükçü laikliğin ortak bir zeminde ve gelecek vizyonunda
buluşması son derece değerlidir. Bu misyonun gerektirdiği şekilde Erdoğan liderliğinde
oluşan Cumhur ittifakı ve seçim yaklaşırken aralarına katılan yeni bileşenleri de dahil
olmak üzere sergilenen otoriter yaklaşımların daima karşısında olacağız.
Bir bütün olarak toplumumuzun bütün kesimlerine de seslenmek istiyorum.
Önümüzde bizi bekleyen en büyük tehlike dün seçim neticesinin ortaya çıkardığı
ortadan ikiye yarılmış toplum görüntüsünün kemikleşerek kalıcı hale gelmesi ve bu
parçalanmanın yetmişli ve doksanlı yıllarda olduğu gibi otoriter dikta heveslilerince
istismar edilmesidir. Sayın Erdoğan’ın dünkü konuşması bu kaygıyı azaltmadığı gibi
artırmıştır.
Aslında birbirine karşı imiş gibi görünen veya iktidar tarafından böyle gösterilen bu
yüzde ellilik topluluklar aynı ideal ve özlemin peşindedirler: bağımsız ve güçlü bir ülke,
özgür ve demokratik bir toplum, insan onuruna yakışır bir hayat standardı.
Demokrasi tarihimizde hiçbir siyasiye nasip olmamış bir tecrübemi paylaşarak bu
kanaatimi pekiştirmek istiyorum. 2015 yılındaki iki seçimde AK Parti Genel Başknaı ve
Başbakan olarak büyük çoğunluğu muhtemelen bu seçimlerde Cumhur İttifakına oy
vermiş AK Partililere hitap ettiğim İstanbul (Maltepe), İzmir (Konak), Samsun
(Cumhuriyet) ve Bursa (Gökdere) meydanlarında bu kez Gelecek Partisi Genel Başkanı
olarak AK Partiye muhalif Millet İttifakı seçmenlerine hitap ettim. Benim için hem son
derece duygusal hem de sınama niteliği taşıyan tecrübelerdi. İki farklı kutbu temsil
ettiği düşünülen iki kitle ile de çoşku yüklü duygusal iletişim bağı kurduğumda şunu fark
ettim: Yüreğinizle konuştuğunuzda milletimizin farklı kesimlerinin duygularını
buluşturabilirsiniz.
Kitleler farklı idi ama ben hemen hemen aynı milli duyguları ve aynı demokratik
vurguları öne çıkarmıştım ve aynı coşkuyla karşılanmıştım. Bugün de kendime ve
partime biçtiğim en önemli misyon iktidar sahiplerinin otoriter yolsuzluk düzenini
korumak için kutuplaştırma taktiği ile birbirne hasım hatta düşmen kılmaya çalıştığı bu
kitleleri ortak bir gelecek vizyonunda buluşturmaktır.
Bu zor şartlarda şiarımız kutuplaşma değil kucaklaşma olmalıdır.
Son olarak bütün bu zorlu süreçlerde kendilerine hiçbir çıkar ve makam vaat
etmememe rağmen beni hiç yalnız bırakmayan vefakar Gelecek Partisi kadrolarına
seslenmek istiyorum.
Sizler yeni parti kurma ortamı açısından herkesin korku ikliminde sustuğu
Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerinden birinde samimiyetle ve cesaretle çağrımıza
kulak verdiniz, mahallelerinizdeki konfor alanlarından çıktınız ve ayağa kalktınız. Fiili
saldırılara, hukuki davalara, baskılara, dışlamalara direnerek sadece bir parti
kurmadınız, ülkenin siyasi iklimini değiştirdiniz. Ekonomik zorluklara rağmen kimseye
boyun eğmeden özgürlükçü demokrasi mücadelesinde milletimizin gür sesi oldunuz.
Millet ittifakı içinde kaynaştırıcı bir misyon, seçim sathı mahallinde enerjik bir güç
kaynağı oldunuz. Teşkilatlarımız olarak adayımızın olmadığı illerde dahi büyük bir
gayretle gece gündüz çalıştınız.
Bugün yeni bir başlangıç günüdür. Her zamankinden daha büyük bir azim ve
kararlılıkla çınar yaprağının beş kolunu oluşturan adalet, demokrasi, refah, eşitlik ve
siyasi ahlak mücadelemize devam edeceğiz. Önümüzdeki günlerde her düzeyde
yapacağımız istişarelerle başta yerel seçimler olmak üzere yeni siyasi konjonktürdeki
yol haritamızı belirleyeceğiz. TBMM’ndeki on cesur yürek arkadaşımızla insanlarımızın
hakkını ve hukukunu koruyacak, daha büyük birlikteliklerin önünü açacağız.
Bu vesile ile Aziz İstanbul’umuzun Fethi’nin 570. yılı kutlar, çağ kapatıp, çağ açarak
Hz. Muhammed'in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han'ı ve fetih
şehitlerimizi rahmetle anarım.