Olay, 17 Temmuz 2008 tarihinde Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Kemberli köyü mevkisinde meydana geldi. Kendi aracıyla seyir halinde bulunan M.Ö, bir aracın önünü kesmesiyle durmak zorunda kaldı. Araçtan çıkan kişi veya kişiler silahlarla ateş açmaya başladı. Telefonuyla jandarmaya saldırıya uğradığını haber veren M.Ö., aracından inerek saldırganlara tabancasıyla karşılık vermeye çalışsa da başarılı olamadı. O sırada olay yerinden geçen bir minibüsü durdurarak sığınmak isteyen M.Ö.’ye ve minibüse saldırganlar tarafından ateş açılınca, minibüs olay yerinden kaçtı ve M.Ö. açık hedefte kaldı. Saldırganların hedefinde kalan M.Ö., vücuduna aldığı kurşunlarla olay yerinde hayatını kaybetti. M.Ö.’nün aracında bulunan yeğeni Ö.Ö. de vücuduna aldığı kurşunlar nedeniyle hayatını kaybederken, araçta bulunan M.Ö.’nün eşi L.Ö. ve kızı F.Ö. ile Ö.Ö.’nün eşi A.Ö. yara almadan kurtuldu.
EVRAKLAR USULSÜZ ÇIKTI
Kolluk kuvvetinin düzenlediği olay yeri inceleme ve mağdur beyanlarına dayanılarak Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı fezleke üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı M.K. ve N.K. hakkında Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘Kasten adam öldürmek’ suçundan iki sanık için 54’er yıl hapis cezası verdi. Yargılamaya yapılan itiraz, Yargıtay tarafından onaylanınca, M.K. ve N.K.’nin infazı başladı. Sanıklar, Yargıtay’da onaylanan hapis cezalarının infazı kapsamında 4 yıl hükümlü kaldı.
AİLE ÜMİDİNİ YİTİRMEDİ
Masum olduklarını düşünen sanık yakınları, olay anında işlemleri yapan kolluk kuvvetleri hakkında sahte evrak düzenlemek, görevi kötüye kullanmak iddiasıyla 4 yıl sonra Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Aile bununla da yetinmeyerek arayışları sonucu Av. Farah Diba’yla görüşerek nasıl bir yol izlemeleri gerektiği yönünde bilgi alarak, yeni avukatlarıyla çalışmaya başladı. Sanıkların avukatlığını üstlenen Av. Farah Diba, eski dosya üzerinde yaptığı incelemede mağdur beyanlarının çelişkili olduğu, kolluk kuvvetinin düzenlediği evrakların usulüne uygun düzenlenmediği ve Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında Diyarbakır Polis Kriminal Labaratuvarı’nca düzenlenen uzmanlık raporuna istinaden yargılanmanın yenilenmesi talebiyle Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na 25 Haziran 2014 tarihinde başvuruda bulundu.
AVUKAT SAYESİNDE DOSYA TEKRAR AÇILDI
Talebi ve delilleri değerlendiren mahkeme heyeti, sanıklar hakkında Av. Farah Diba’nın gerekçe olarak gösterdiği Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 311/1-a-e maddelerinde belirtilen, duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen belgenin sahteliği anlaşılırsa ve yeni olaylar veya yeni delil ortaya konulup bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarından sanığın beraatini ya da daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanmasıyla mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa, şeklindeki gerekçelerini haklı bularak yeniden yargılama talebini 16 Temmuz 2014 tarihinde ek kararla kabul etti.
YÜZLEŞTİRME İLK KEZ YAPILDI
Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama başladı ve mahkeme, öldürülen M.Ö ile Ö.Ö.’nün yakınları olan mağdurlara duruşmaya katılmaları amacıyla davetiye gönderdi. Yapılan duruşmada Av. Farah Diba, mağdurlar ile sanıkların yüzleştirme işlemlerinin yapılmadığını, bu nedenle mağdurlar ile İzmir T (1) Tipi Cezaevi’nde bulunan ve duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEKBİS) ile bağlanan sanıkların yüzleştirilmesini talep edip, topladığı delilleri duruşma salonunda tek tek açıklayarak belgeleri ibraz etti. Av. Farah Diba’nın talebini kabul eden mahkeme heyeti, yüzleştirme işleminin yapılmasını kararlaştırdı. Böylelikle 6 yıl içerisinde ilk kez yapılan yüzleştirmede mağdurlar, sanıkları ilk defa gördüklerini, olay sırasında sanıkları görmediklerini beyan etti. Savcılık makamı, Av. Farah Diba’nın sunduğu delil ve mağdur beyanlarını dikkate alınarak sanıkların tahliyesini talep etti.
SAVCI TAHLİYE İSTEDİ
Savcılık makamı, sanıklar vekili Av. Farah Diba’nın sunduğu savunma ve belge içerikleri ile ibraz ettiği delillerin dikkate aldıklarını belirterek, hükümlüler M.K. ve N.K. hakkındaki infazın durdurulması yönünde karar verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti de Av.Farah Diba’nın yaptığı savunma, sunduğu deliller ve mağdur beyanlarını dikkate alarak, sanıkların adli kontrol hükümleri uyarınca serbest bırakılmalarına karar verdi.
Kolluk kuvveti hakkında Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın sonuna gelindi. Savcılık, olayla ilgili tüm delilleri topladı.
ÖLÜ DOSYAYI CANLANDIRDI
Dava ile ilgili İHA muhabirine açıklama yapan Avukat Farah Diba, dosyanın kapalı bir dosya olduğunu, müvekkillerinin 4 yıldır cezaevinde olduğunu söyledi. Davanın Yargıtay’da onandığını hatırlatan Av. Farah Diba, “Dosyaya ölü bir dosya diyebilirdik. Bu dosyada maalesef sosyolojik hukuk anlamında ciddi anlamda bir geriden gelimin farkına varmış olduk. Müvekkillerimin mahkumiyetine yönelik alınmış bu dava dosyasındaki ceza gösteriyor ki, sosyolojik hukuk sürecinin ne kadar pozitif hukuk anlayışından uzak, görsel hukuktan uzak, aynı zamanda yasa uygulayıcıların da gereken yükümlülüğünü göstermedikleri böylelikle ortaya çıkmış oldu” dedi.
108 GÜNLÜK ÇALIŞMA 108 YILDAN KURTARDI
108 yıllık hapis cezasının ağırlığını ne uygulayıcılar ne Yargıtay ne de hukukçuların tartışmadığını kaydeden Av. Farah Diba, şöyle konuştu: “Ceza yargılamasında aslolan değerler vardır. Her şeyin başında deliller gelir, kasten adam öldürme durumlarında ise maktullerin yanında bulunanların beyanları gelir. Ancak dosyanın içine girdikten sonra durumun, hiç de 108 yıl yiyecek kadar kolay ifade edilebilen bir durum olmadığını görmüş olduk. Böylelikle bu dava dosyası kapsamında müvekkillerimin olay günü, olay saatinde olay yerinde olup olmadıklarını ve daha sonra isimlerinin günün hangi saatlerinde bu dava dosyasına girdiğini ve ne şekilde girdiğine yönelik yaptığımız çalışmalar bize şunu gösterdi ki, iki bacağı olmayan bir insan gövdesini düşünün, bu cezanın dayanağını oluşturacak tek bir delil bulunmamaktaydı."
“ADLİ KOLLUĞUN İMZALARI SAHTE ÇIKTI”
İlk olarak kolluk kuvvetleri ile ilgili şikayette bulunduklarını aktaran Av. Farah Diba, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu şikayete istinaden Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bir takım taleplerde bulunduk. Bu taleplerimizin başında daha önce verilmiş hükmün gerekçeli kararının 22. sayfasının 2. paragrafında yer alan ve tek delil olarak nitelendirilen mağdur ifade formu, teşhis tutanağı adı altına o dönemde bunları yapan adli kolluğun imzalarının sahte olduğunun tespiti ile bu dava dosyasının hikayesi başlamış oldu. Bunların, Polis Kriminal Laboratuvarı’ndan alınan uzmanlık raporu ile tespiti ile beraber, bizde Ceza Muhakemesi Kanununun 311/1-a’ya istinaden başvurumuzu yaptık. 20 gün süren bir inceleme neticesinde başvurumuz savcılıktan da olumlu görüş alarak mahkemenin de onayını alarak böylelikle biz yeni yargı sürecine girmiş olduk.”
“GEÇMİŞ DAVAYA TAM OLARAK HUKUK SKANDALI DİYEBİLİRİZ”
Türkiye’nin bir an evvel görsel hukuka geçmesi gerektiğini vurgulayan Av. Farah Diba, şunları söyledi: “Pozitif hukuk ilkelerini uygulamamız gerekiyor, bunun kapsamında gelen delillerin yeterliliği incelenmiş, ince işçilikle incelenmiş delillerin ortaya konulması gerekiyor. Bugün burası eğer sosyal hukuk devleti adı altında demokrasi çerçevesinde ilerleyen bir ülke ise, bunun önce yargıdan ve yargının uygulandığı tüm aşamalardan geçmesi gerekmektedir. Dolayısıyla müvekkillerimizin 4 yılın infazında ortaya çıkan bu durumlarla beraber, 30 Eylül’de yapılan duruşmada da müvekkillerim tahliye aldı ve yargıda çok görünmeyen bir durum gerçekleşti. Savcılık dahi bu tahliyeyi talep etti mahkemeden olumlu görüş belirtmiş oldu. Sunduğumuz deliller, elde ettiğimiz deliller ve en önemlisi maktul eşlerinin ilk defa 2014 Eylül ayının 30. gününde yapılan duruşmada sanık sıfatı ile bulunan müvekkillerimle yüzleşmesi gerçekleşmiş oldu. Buna tam olarak hukuk skandalı diyebiliriz.”
“BU, ARTIK YARGIYA DA İNANABİLECEĞİMİZİN BAŞARISIDIR”
108 günlük yaptıkları çalışmalar neticesinde müvekkillerinin tahliye edildiğini aktaran Av. Farah Diba, sözlerine şöyle devam etti:
“15 Temmuz’dan itibaren yaptığımız ilk hareketimiz Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunmak oldu. Her ne kadar ondan önce 22 Eylül’de bize duruşma günü verildiyse, daha sonra çıkan teknik problemlerden dolayı davamız 30 Eylüle sarkmış oldu. 30 Eylül demek bizim için aslında ikinci bir gurur kaynağı demekti. 108 yıl hapis cezasına çarptırılmış, dayanaksız, delilsiz, kesinlikle hukukun özüne ve ruhuna aykırı olan bu cezaya biz 15 Temmuz’da başlamak kaydıyla 30 Eylül’e kadar tam 108 gün çalışmış olduk. 108 günde 108 yıllık tahliyeyi başarabilmek bize şunu gösteriyor, bu sadece bizim başarımız değil, bu dosyaya olan inancımızın başarısıdır, bu müvekkillerimize olan inancımızın başarısıdır, bu artık yargıya da inanabileceğimizin başarısıdır.”
Güncelleme Tarihi: 04 Ekim 2014, 12:43