TÜSİAD'ın tarihsel misyonuna da değinen Okuyan'ın, raporun ve toplantı sonrası yapılan açıklamaların ne anlama geldiğini açıkladığı yazısı şu şekilde:
Patron örgütü TÜSİAD konuştu. Zaten onlar çok konuşur. Çoğunluka kapalı kapılar ardında, ultimatom verircesine… Bazen de kamuoyuyla paylaşırlar, ülkenin gerçek efendisinin kim olduğunu kanıtlarcasına…
1979’da gazetelere çarşaf çarşaf ilan verip düşürmeden önce Ecevit hükümetini, sıkıyönetim komutanlarını bilgilendirmeleri de, “izin almak” için değil, kendilerine ait gördükleri devlete duydukları saygıdandır!
TÜSİAD daha önce desteklediği Ecevit hükümetini kısa süre sonra değiştirmek istediyse, bunu adım adım azgın bir neo-liberal döneme geçmek için yapmıştı. Kısa bir süre sonra, 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle örgütsüz ve etkisiz hale getirilen Türkiye işçi sınıfı bugün hâlâ bu uğursuz dönemle açılan karanlığın sonuçlarını yaşıyor.
12 Eylül’le hesaplaşmadan söz edenlerin unutturmak istediği, bu işin arkasında Türkiye’nin büyük patronlarının olduğudur. TÜSİAD sermayesi, tıpkı NATO ve ABD yönetimi gibi, 12 Eylül faşist darbesinin birinci dereceden sorumlusudur.
Ama onlar bazen demokrasi, özgürlük ve de laiklikten söz edebiliyor.
Ne olacak ki! Erdoğan ve ekibi de demokrasi, özgürlük diyerek iktidara geldi ve hâlâ aynı söylemden vazgeçmiyor. Ülkede özgürlüğün kırıntısını bırakmamalarına rağmen…
TÜSİAD’ınki de bu hesap. Onların avantajı halkla aralarında her zaman siyasi iktidarın olması. Hükümetler kurup hükümetler yıkmalarına rağmen toplumun önemli bir kesimi hâlâ Türkiye’deki sorunların sadece başarısız yöneticilerden, görevini kötüye kullanan bakanlardan ve tek başına Erdoğan’dan kaynaklandığını sanıyor.
Oysa bir siyasi parti olarak hareket ettikleri için söylüyorum, TÜSİAD ve benzeri patron örgütleri Türkiye’nin en tehlikeli siyasi partileridir.
Kuşkusuz birazcık da bizim coğrafyanın ruh haline uygundur, kafaya takılan birine bir başkasının laf etmesinden sevindirik olmak. TÜSİAD Erdoğan’a örtülü eleştirilerde bulunduğu için insanlar heyecanlandı, “bu sefer gidiyor galiba” diye iman tazelendi.
Doğrudur, bu sefer işi zor AKP’nin. 2013’ten bu yana sürekli kan kaybediyor iktidar bloku ve artık bu kayıplar tabana da yansımaya başladı. Sermayeye büyük hizmetleri olan Erdoğanlı yılların uzamasının bugünkü düzenin inandırıcılığına zarar vereceğini düşünen patronların sayısı da artıyor.
Erdoğan’ı yönetilebilir hale getirme konusunda başarısız olduklarını düşündükleri oranda alternatifi de hazır ediyorlar.
TÜSİAD’ın geçenlerde hazırladığı uzun rapor, aslında Erdoğan’a karşı bir içeriğe sahip değil. Tersine bugünkü iktidarın ekonomi, dış politika ve hatta iç politika alanındaki tercihlerine büyük patronların onay verdiği görülüyor.
Peki mesele ne?
Mesele, TÜSİAD’ın sürdürülebilir bir AKP modeli istemesi. Batıyla daha uyumlu, dış politikada daha ayakları yere basan, içeride ise kılıfına daha fazla uydurulmuş bir AKP iktidarı istiyorlar.
Erdoğan buna yanaşmazsa, söyleneni yapmaya hazır CHP-İYİP-DEVA-Gelecek-DP-SP bloku hazır bile.
Ne blok ama!
Özgürlük, demokrasi ve laiklik için güçlerini birleştiren partiler işte bunlar.
Bu birliğin arkasında TÜSİAD patronları var.
AKP için de aynısı geçerliydi.
Kazanan hep onlar.
Onlar kazandıkça halkımız kaybediyor.
Bunu tersine çevirme zamanı gelmedi mi?
Özgürlük, demokrasi, laiklik ve en önemlisi eşitlik için