Donald Trump, hakkındaki azil söylentilerine meydan okuyarak başkanlık koltuğundaki ikinci yılını geride bırakmaya hazırlanıyor. Hiçbir hükümet görevinde bulunmadan ve orduda kariyer yapmadan ABD başkanlığı koltuğuna oturan ilk kişi olan Donald Trump, hem uluslararası ilişkileri hem de ülkesi içerisindeki siyasi dengeleri alışılmamış üslubuyla alt üst etmeye devam ediyor.
Trump ile beraber Beyaz Saray'a mevzilenen neokonlar ve Evanjelistlerden müteşekkil "Şahinler Ekibi", iktidarlarındaki ikinci yılda Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı başlattıkları ticaret savaşında yeni bir aşamaya geçtiler. Üstelik bunu tüm dünyanın "ticaret savaşı bitti" iyimserliğine kapıldığı bir anda yaptılar. 1 Aralık'ta Arjantin'in başkenti Buenos Aires'teki G20 Zirvesi kapsamında Trump ile Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cingping arasındaki yemeğin ardından, 90 günlük ateşkes ilanı, uluslararası toplumun yüreğine su serpti. Pekin ve Washington kaynaklarından görüşmeye ve görüşmenin ardından başlayacak müzakerelerin içeriğine dair açıklamalarda bazı nüanslar olsa da tarafların müzakere masasına oturacak olması dahi tehlikenin geçtiği yanılsamasını doğurdu.
Halbuki Buenos Aires'te Trump ile Şi yemek masasında bir araya gelirken Amerika kıtasının tam anlamıyla diğer ucundaki Kanada'nın Vancouver kentinde beklenmedik gelişmeler yaşanmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ticaret savaşında hedef aldığı ilk Çin markası olan telekomünikasyon şirketi Huawei'nin sahibi Ren Zhengfei’nin kızı ve Mali İşler Direktörü Ming Wanzhou İran'a yaptırımları ihlal eden bir şirketle ilgili olarak finansal kurumları yanılttığı gerekçesiyle gözaltına alınarak tutuklandı. Tutuklama talebi Amerika Birleşik Devletleri makamlarından geldi, ancak ABD Başkanı Trump'ın, Çin Devlet Başkanı Şi ile aynı masadayken bu gelişmeden haberdar olup olmadığı şimdilik açıklığa kavuşmuş değil.
Çin'in teknolojik üstünlüğü ABD'yi endişelendiriyor
Meng'in tutuklanışı Amerika Birleşik Devletleri'nin Huawei telekomünikasyon şirketine yönelik ilk hamlesi değildi. Çin Halk Cumhuriyeti kökenli Huawei ve ZTE telekomünikasyon firmalarına yönelik ticaret savaşı kapsamındaki ilk saldırı bu yılın mayıs ayında ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'dan geldi. Pentagon, casusluk amacıyla kullanılabileceği gerekçesiyle her iki Çin markasının cep telefonlarının ABD askeri üslerinde ve Savunma Bakanlığı tesislerinde kullanılmasını yasakladı. Bu yasağı Asya-Pasifik bölgesindeki ABD müttefiklerinin yasaklama girişimleri takip etti. Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Tayvan yalnız Huawei'nin ürettiği cep telefonlarını değil, 5. nesil tüm telekomünikasyon cihazlarının kullanılmasını yasakladı. Temel endişe bu cihazların Çin devleti tarafından askeri ve sanayi casusluk amacıyla kullanılacak olmasıydı.
Huawei'nin uluslarası telekomünikasyon pazarında payını artırmasına paralel olarak ABD'nin baskıları da artmaya devam etti. Asya-Pasifik bölgesinde Çin telekomünikasyon teknolojilerinin payını azaltacak girişimler peşpeşe gelirken, Amerika Birleşik Devletleri Huawei ürünlerinin Almanya ve İtalya başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde de yasaklanması için yoğun bir lobi faaliyeti yürütüyordu. Washington yönetimine göre, Çin devleti Huawei başta olmak üzere telekomünikasyon teknolojilerini yalnızca casusluk amacıyla kullanmakla yetinmiyordu. Pekin yönetiminin bir sonraki adımının, Güney Çin Denizi'nde yaşanabilecek bir ABD-Çin çatışması sırasında, ABD'nin müttefiklerinin tüm iletişimini kesebilecek kapasiteye ulaşması Washington'u tedirgin etmekteydi. Peki Beyaz Saray'ın bu fikirleri bir paranoyadan ibaret mi yoksa Çin'in yeni teknolojiler alanında sağladığı üstünlük karşısında yaşanan bir çaresizlik mi? Huawei'nin yalnızca 5. nesil iletişim teknolojilerini geliştirilmesine 80 bin personel tahsis edip, 13 milyar dolar bütçe ayırabilecek kapasiteye sahip olmasının ABD'yi endişelendirdiği açık. Şirketin kurucusu ve Kanada'da tutuklanan Ming'in babası Ren Zhengfei'nin geçmişi de ABD istihbarat kaynaklarına göre Huawei markasının Pekin yönetiminden ya da Çin Komünist Partisi'nden ayrı düşünülmemesi için gereken sebepleri barındırıyor. Bugün 74 yaşında olan Ren Zhengfei öğretmen bir ailenin çocuğu. 1983 yılına kadar Çin ordusunun mühendislik birimlerinde görev yaptı. 1978 yılında Ulusal Bilim Kongresi'ne ve 1982'deki 12. Komünist Parti Ulusal Kongresi'ne davet edildi. 1987'de kurduğu Huawei telekomünikasyon şirketi günümüzde 170 ülkede faaliyet gösteren uluslararası bir deve dönüştü.
Yeni "liberal" düzen
Pekin yönetimi ticaret savaşının bu yeni aşamasına temkinli yaklaşarak Ming'in yargı süreci sırasında, deniz aşırı ülkelerdeki Çin vatandaşlarının haklarının çiğnenmesine göz yummayacaklarını duyurmakla yetindi. Ming'in duruşmaları sürerken yaşanan dikkat çekici bir gelişme ise Uluslararası Kriz Grubu için çalışan eski bir Kanadalı diplomat olan Michael Kovrig'in Çin Halk Cumhuriyeti'nde gözaltına alınması oldu. Kovrig'in gözaltına alınmasının Ming'e misilleme olarak atılmış bir adım olup olmadığı henüz netlik kazanmasa da Ottawa yönetimi, Çin Halk Cumhuriyeti'ne seyahat edecek Kanada vatandaşlarının uyarılması konusunda bir çalışma başlattı. Böylece ABD Başkanı Trump'ın başlattığı ticaret savaşı, yalnızca sermayenin değil, sermaye sahiplerinin ve iş insanlarının uluslararası dolaşımını engelleyecek yeni bir boyut kazanmış oldu.
Çin'deki akademik ve siyaset çevrelerinin Ming'e yönelik tutuklama operasyonunu "bir rehin alma eylemi" olarak tanımladığını dikkate alırsak, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu yöntemi baskı uygulamak istediği ülkelere karşı yeni bir diplomasi silahı olarak yürürlüğe koyduğunu net bir şekilde görebiliriz. Çünkü Ming Wanzhou, Trump yöneti tarafından rehin alınan ilk iş insanı değil. Halkbank'ta Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Hakan Atilla da Ming gibi İran'a yönelik ABD yaptırımlarını delmek suçlamasıyla 2017 yılında New York'ta JFK Havalimanı'nda gözaltına alınmış, ardından tutuklanmıştı. Hakkında 50 yıl hapis ve 2 milyon dolar para cezası talebiyle açılan davada Atilla 32 ay hapis cezasına çarptırıldı. Savcılığın kısa süre önce cezayı artırma amacıyla temyiz girişimini geri çekmesiyle Atilla'nın 2019 yılının temmuz ayında serbest kalması bekleniyor. Ancak Hakan Atilla, 2017 ve 2018 yılları boyunca inişli çıkışlı bir seyir izleyen Türk-Amerikan ilişkilerinde Trump yönetimi tarafından Ankara'ya karşı bir şantaj unsuru olarak kullanıldı, rehine muamelesi gördü. Anlaşılan o ki, Trump dönemi ile Washington yönetiminin diplomasi metotları arasına kattığı bu uygulama Türkiye'den sonra Çin Halk Cumhuriyeti'ni hedef almış durumda. Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti, görünürde İran'a yönelik yaptırımlar üzerinden hedef alınırken, Rusya'dan S-400 yüksek irtifa hava savunma sistemleri tedarik ettikleri ve ulusal para birimleri ile ticaret yaparak Amerikan dolarının küresel hakimiyetine karşı verdikleri mücadeleyle de Washington'un kara listesindeler. Hakan Atilla ve Ming Wanzhou odaklı yargı operasyonları ise ABD'nin potansiyel hedef listesindeki ülkelere gözdağı vermek için sahneye koyduğu tiyatro oyunlarına dönüşmüş durumda. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'yu ciddiye alacak olursak, Trump ticaret savaşı adı altında yaptığı bu hamlelerle, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti ve İran'ı dengelemek için yeni "liberal" düzeni şekillendiriyor. Küreselleşmenin ölümünü ilan eden Trump'tan iş insanlarının ve üst düzey yöneticilerin seyahat özgürlüklerinin tehdit altında olduğu, bu kişilerin rehin alınma ihtimallerini göze alarak seyahat etmelerini gerektiren bu yeni "liberal" düzenin hangi kitapta anlatıldığı ise şimdilik meçhul.
ABD daha da yalnızlaşacak
Atilla'nın ardından Ming Wanzhou'nun "rehin alındığı" bu sürecin ilk raundunda Kanada yargısı Çinli iş kadınının 7 milyon doları nakit olmak üzere 10 milyon dolar kefaletle serbest bırakılmasına hükmetti. Yargı süreci devam ederken Ming, Vancouver çevresinden uzaklaşamayacak, Çin Halk Cumhuriyeti ve Hong Kong pasaportlarını mahkemeye teslim edecek ve gece 23 ile sabah 06 saatleri arasında ikametgahında olacak. Huawei şirketi yöneticisinin Amerika Birleşik Devletleri tarafından talep edilmesinin önü ise şimdilik açık. Mahkeme bu konudaki belgelerin tamamlanmadığını gözönüne alarak ABD yetkililerine 60 gün süre tanıdı. ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticaret savaşını dindirmeye yönelik müzakereleri de kapsayan bu 60 günlük süre Pekin açısından oldukça gerilimli geçecek. Kanada ve ABD cephelerinde yargı ve ticaret alanlarında Huawei şirketini ve Çin yönetimini zorlu bir mücadele bekliyor. Washington yönetiminin ise Kanada eliyle Ming'i ticaret savaşı müzakereleri sürecinde rehine olarak kullanmaya devam edeceği anlaşılıyor.
1991'deki 1. Körfez Savaşı'nın ardından yürürlüğe koyduğu ambargolarla Irak halkını açlığa, yoksulluğa, tıbbi hizmetlerden yoksunluğa mahkum eden ABD, günümüzde bu ekonomik terör silahını Atilla ve Ming davaları gibi örneklerle farklı bir boyuta taşımış durumda. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayan, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararları nedeniyle müttefiklerini tehdit eden ABD kendi mahkemelerinde aldığı kararlarla uluslararası düzende yeni bir hukuk oluşturmanın peşinde. Liberalizmin yeni düzenlemesi olarak sunulan bu "hukuk" parodisinin Trump Amerikasını götüreceği tek yer ise uluslararası platformdaki izolasyonunun keskinleşmesinde bir miktar daha katkı sağlamak olacak.