Şanver, Akıncı Üssü davasında müşteki sıfatıyla beyanda bulundu

FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Eskişehir'deki Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Korgeneral Mehmet Şanver, darbeci tuğgeneral Semih Terzi'nin 100 kadar personeliyle Ankara'ya gelmek istediği uçakları verdirmemiş.

Şanver, Akıncı Üssü davasında müşteki sıfatıyla beyanda bulundu
banner98

ANKARA (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Eskişehir'deki Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Korgeneral Mehmet Şanver, Akıncı Üssü davasında müşteki sıfatıyla beyanda bulundu.

Şanver, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen Akıncı Üssü davasının duruşmasına müşteki sıfatıyla katıldı.

Şanver'in beyanından önce Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in davaya katılma talebi dilekçesi ile daha önce Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bulunduğu beyanlar ve bu beyanların geçerli sayılmasına yönelik dilekçe gönderdiğini bildirdi.

Giray, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın ise şikayetçi olduğu ve mazeret bildirdiğine yönelik dilekçesinin geldiğini söyledi.

Daha sonra beyanda bulunan Şanver, bu dava sürecinde daha önce verdiği ifadelere katıldığını belirtti.

İstanbul Moda'daki düğünün sahibi Şanver, düğüne 75 generalin davetli olduğunu, ancak 24 generalin katıldığını ifade etti. Şanver, düğünün belirtilen saatte başladığını, 19.30'a kadar önemli bir gelişmenin olmadığını belirterek, 19.30-20.00 arasında, yardımcısı Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nun elinde telefonla gelerek, Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nden (BHHM) arayan nöbetçi tuğgeneral Recep Ünal'ın, hava sahasının kısıtlanmasıyla ilgili bilgiyi aktardığını söyledi.

Bunun üzerine Kadıoğlu'nun Eskişehir'e gitmesine karar verdiğini ve bir uçak ayarlayacağını söyledikten sonra hazırlık yapması için onu düğün yerinden gönderdiğini ifade eden Şanver, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal geldiğinde, durumu ona da aktardığını bildirdi.

Şanver, Ünal'ın dikkatle dinledikten sonra Kadıoğlu'nun şimdi gitmesine gerek olmadığını, gerekirse kendi uçağını tahsis edebileceğini söylediğini ve onu geri çağırmasını emrettiğini dile getirdi.

"Akın Öztürk beni aradı"

Bunun üzerine Kadıoğlu'nu çağırdığını anlatan Şanver, nikah kıyıldıktan bir süre sonra Akın Öztürk'ün kendisini aradığını belirterek, şöyle devam etti:

"20.45-21.15 gibi Akın Öztürk general beni aradı. Bunu zaten daha önce söylemişti. Gelemeyeceğini bildirince, 'Ben düğün esnasında ararım, kızımızı bizzat konuşarak tebrik ederim' demişti. Emir astsubayım telefonla geldi, 'Akın Öztürk general konuşmak istiyor' diye telefonu verdi. Kızımla konuşmak istediğini belirtti. 'Komutanım, gelin damat uzakta, masaları dolaşıyorlar ama ben sizin bizzat arayarak tebrik ettiğinizi bildiririm' dedim. Teşekkür etti. Telefonu kapattı. Kapatırken 'Akın Öztürk özel' numarasından aradığını gördüm. Bu detayı görmek daha sonra işimize yaradı."

Düğün devam ederken, Abidin Ünal'ın telefonla konuşarak masadan kalktığını görmesi üzerine yanına gittiğini, bir şey olup olmadığını sorduğunu belirten Şanver, onun da "Erbilgin generali tutuklamışlar, ben ayrıntıları öğreneceğim, siz misafirlerinizle meşgul olun." dediğini söyledi.

Şanver, bir süre beklemesine rağmen Ünal gelmeyince merak edip peşinden gittiğini ifade ederek, tekrar ne olduğunu sorduğu Ünal'ın, "Ankara'da uçuşlar varmış. Hakan Evrim general telefonu yüzüme kapattı. Muhtemel darbe yapıyorlar." ifadelerini kullandığını bildirdi.

"Darbe sözcüğünü ilk defa o anda duydum." diyen Şanver, Hakan Evrim'in düğüne geleceğini belirtmesine rağmen gelmediğini kaydetti.

"Düğün bizim için bitti"

Şanver, Hakan Evrim'i aradığını ancak telefona çıkmadığını belirterek, ardından Eskişehir BHHM'deki Recep Ünal'ı aradığını söyledi. "Bu andan itibaren zaten düğün bizim için bitti." diyen Şanver, Ünal'a kimin uçtuğunu sorduğunu, onun da F16'lar ve tankerler cevabıyla durumun vehametinin ortaya çıktığını dile getirdi.

Uçakların, Hava Kuvvetleri Komuta Harekat Merkezi'nin (HKKHM) emriyle uçtuğunu öğrendiğini bildiren Şanver, uçakların en kısa sürede indirilmesi ve başka kalkışlar olmaması için emirler verdiğini kaydetti.

Şanver, daha sonra düğündeki bütün generalleri çağırttığını, kendisine bağlı iki korgeneral, bir tümgeneral ve bir tuğgenerali, ayrıca bazı üs komutanlarını görev için düğünden gönderdiğini söyledi.

Bu sırada Kuvvet Komutanı Ünal'ın "Bir sorti uçuranı divan-ı harbe veririm" şeklindeki direktifini de duyduğunu belirten Şanver, Ünal'a sorarak onun uçağının Atatürk Havalimanı'ndan Sabiha Gökçen Havalimanı'na getirilmesini emrettiğini de kaydetti.

Şanver, "Bu gönderdiğim takviye arkadaşlar gerekli yerlerle temas kurarak komutayı devraldılar. Bizden sonra harekatı yönettiler ve darbe karşıtı harekatı yaparak darbenin akamete uğramasında görev aldılar." diye konuştu.

Erzurum'da uçaklar hazır bekletilmiş

BHHM'deki Recep Ünal ile bir görüşmesinde Erzurum'daki uçakların kalkış için hazırlık yaptığını öğrendiğini bildiren Şanver, "Emrimiz kesindi. Bizden izin almadan uçuş yapmak yoktu. 'Nereden çıktı bu scramble' dedim. Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden alınmış, Mutlum general aramış galiba, cerideden öyle okudum ben. Ancak bana onu söylemedi. 'Derhal iptal ediyorsun' scramble. İptal et duyacağım' dedim. O 'Scramble iptal' dedi. Ben de duydum telefonda." diye konuştu.

Şanver, daha sonra ceride kayıtlarından bu uçakların, dönemin içişleri bakanı Efkan Ala'nın uçağına yönelik kaldırılma faaliyeti olduğunu öğrendiğini kaydetti.

Yine bir konuşmalarında Ünal'ın "Komutanım Akgülay albayın kafası karışık" demesi sonrası, Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü komutan vekili bu komutanı aradığını belirten Şanver, şöyle konuştu:

"'Akgülay, kafan karışıkmış, neden kafan karışıkmış söyle bakayım' dediğimde. 'Komutanım Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi' deyince, dedim ki 'Senin komutanın benim. Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden emir almayacaksınız. Bizden veya BHHM'den, hava kuvvetleri komutanı emriyle emir alacaksınız. Hiçbir uçak kaldırmayacaksınız, şimdi kaldırma o uçakları' diye Diyarbakır'daki uçaklar için ikaz ettim. 'Başüstüne' dedi ama o uçakların kalktığını öğrendik."

Bir aramasında Recep Ünal'ın değil Albay İsmail Üner'in çıktığını, komutanın da lavaboda olduğunu belirttiğini bildiren Şanver, bundan sonra hep Üner vasıtasıyla talimatlarını ilettiğini kaydetti.

Şanver, bu sırada havuz başından içeride bulunan bir odaya, masa başına geçtiklerini ve harekat merkezi gibi çalışmaya başladıklarını ifade ederek, burada Ünal'ın Akın Öztürk'e ulaşamadığını söylemesi üzerine, kendisinin görüştüğünü açıkladığını bildirdi.

Akın Öztürk'ü aradığını belirten Şanver, şöyle devam etti:

"Komutanım ne yapıyorsunuz?' dedim. 'Evdeyim Şanver' dedi. 'Uçuşlar oluyormuş, haberiniz var mı?' dedim. 'Ben de televizyondan takip ediyorum Şanver' dedi. Komutanım, 'Abidin Ünal general sizle görüşmek istiyor' diyerek telefonu verdim. Benim telefonum aracılığıyla bu iki orgeneral konuştu. Yanımda konuştu. Abidin Ünal'ın söyledikleri sözler hala hatırımda. 'Uçuşlar oluyormuş, orada senin emrin hilafına darbe mi yapılıyor. Akıncıya git. Orayı kontrol altına al. Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var.' Bu ibareyi söyledi."

Şanver, daha sonra 5 maddelik yazılı emir hazırladıklarını, bu emirlerin yayınlandığını da anlattı.

Semih Terzi'ye uçak verdirmemiş

Şanver, Diyarbakır havaalanına gelen özel kuvvetlerden bir tuğgeneralin, emrindeki 100 kadar özel kuvvetler personeli ile Ankara'ya gitmek istediklerini, kendilerinin bir uçağı bulunduğunu, ancak iki tane de casa uçağı talep ettiklerini öğrendiğini bildirdi.

Mehmet Şanver, şunları söyledi:

"Harekat merkezindeyiz, herkes orada, emir ortada. Diyarbakır bana bağlı, 202 filo bana bağlı. Ama başka bir kuvvete uçak tahsis etme yetkisi daha üst seviyeydi. Kimse karar vermeyince ben dedim ki 'vermeyeceksiniz.' Çünkü uçuş bizim kontrolümüzde değil. Çok zor bir karar. Bu kararı verirken çok zorlandım. Ben darbeye karşı harekat yapan bir faaliyeti mi engelliyorum yoksa darbeye destek amaçlı bir faaliyeti mi engelliyorum. Ama bu karar bana ait. 'Vermeyeceksiniz' dedim. Söyledim, ilettiler. Sonra tekrar ilettiler bana. Birliğinin ateş altında olduğunu söylüyor. Üstelik oradaki albaya, 'Akgülay' albaya küfür de etmiş. 'Siz ne yapmak istiyorsunuz' diye. Ben de kararımda direttim. 'Hayır vermeyeceksiniz' dedim. Bizim kontrolümüz haricindeki faaliyetlere Hava Kuvvetleri olarak biz destek vermeyeceğiz. Vermedik. Sonra öğrendim Semih Terzi olayını ve rahmetli şehidimiz Ömer Halisdemir'in cansiparane görevini. Bizim de bu olayda bu şekilde bir katkımız olmuş. Bu da ayrıca tarihe düşecek notlar olarak geçti."

'Kapıda MAK timi belirdi'

Darbe karşıtı faaliyetlere devam ederken, kapıda tam teçhizatlı Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timinin belirdiğini anlatan Şanver, timdeki birinin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'a "Komutanım, sizi korumaya geldik." dediğini söyledi.

Kendisinin de çalışmalarına engel olunmaması için Ünal'a, burada kendilerini rahatsız etmemelerini söylediğini aktaran Şanver, Ünal'ın da MAK'çılara "Ben sizi çağırmadım, kim gönderdi?" dediğini, karşılığında "Emir böyle." cevabını aldığını kaydetti.

Komutanın, bu kişileri odanın dışına çıkarmak istediğini belirten Şanver, şöyle konuştu:

"Bu sırada Harekat Başkanı İsmail Güneykaya general kalktı. Çıkmak istedi. Astsubay mani oldu. Tartıştılar. Astsubay silahını çıkarttı. Mermiyi namluya sürdü. Önce Güneykaya generale yöneltti, sonra yanından, sol tarafından ateş etti bir el. 'Bizi zor kullanmaya mecbur bırakmayın' dedi. Kapı biraz bana yakın olduğu için, düğün sahibi olmanın verdiği sorumlulukla da aldım Güneykaya'yı. Arkadaşlara da 'Arkadaşlar sakin olun, işinize bakın. Biz burada görev yapıyoruz. İşinize bakın.' dedim. Durumun ciddiyetini anladım. Yani bir kat daha arttı olayın vehameti. Bir ara emir subayım veya astsubayıma, dedim ki çocukları buradan uzaklaştırın. Daha sonra öğrendim, gelin damadın üzerine bile silah doğrultup insanları tehdit etmişler. İyi ki görmedim. Ben beyaz gelinlik üzerinde pointer görseydim o zaman olaylar farklı olurdu. Dünyanın en masum işini yapan iki kişiye böyle haince davranabilecek kadar gözleri kararmış, bir zamanlar silah arkadaşı bildiğiniz insanlar. Kimisi özür diliyor, 'size bunları yaşattığımız için özür dileriz' diyor. Kimisi de tehdit ediyor. Dışarıda kıyamet kopuyor, biz onları sonradan öğreniyoruz. Ateş ediyorlar, bağırıp çağırıyorlar. Biz içeriden çok azını duyabiliyoruz."

Şanver, bu sırada Eskişehir'e gönderdiği eski tümgeneral Suat Murat Semiz'in arayıp, "Komutanım baskın yemişsiniz. Gelip sizi kurtaralım mı?" diye sorduğunu, kendisinin de Eskişehir'e devam etmeleri yönünde emir verdiğini bildirdi.

Daha sonra ellerinin plastik kelepçeyle kelepçelendiğini bildiren Şanver, şunları söyledi:

"Ellerimi bağlayıp yere yatırdılar. Birisi, kaskındaki kamerayla hepimizi kaydetti. Herhalde kimleri derdest ettiğini rapor edecekti. Sonra kaldırdılar. Kalkarken biri elimdeki kelepçeye bastığı için elim sıkışmıştı. 'Komutanım özür dilerim' dedi. Kesti kelepçeyi. Tekrar bağlayacaktı. 'Bağlayacaksanız önden bağlayın' dedim. 'Olur' komutanım dedi. Bazılarına da kelepçe yetmedi."

Sırayla helikoptere bindirildiklerini belirten Şanver, 8 generalle birlikte 7-8 kez iniş kalkış yaptıklarını, en son Hava Harp Okulu'na gün ağarmak üzereyken götürüldüklerini kaydetti. Şanver, burada bir süre elleri bağlı bekletildiklerini, daha sonra yanlarına Fethi Alpay da dahil edilerek tekrar kalkış yaptıklarını ve Akıncı'ya götürüldüklerini ifade etti.

"İnsanın kurtulduğuna sevinesi gelmiyor"

Şanver, eski "Yuva-4" olarak bilinen misafirhaneye götürüldüklerini ve odalara kapatıldıklarını dile getirerek, ilerleyen saatlerde makineli top taarruzu olduğunu, bombalar atılmaya başlandığını söyledi.

Mehmet Şanver, şöyle devam etti:

"Hatta bir bomba yakına düştü. Karşı koridorun camlarının kırıldığını duydum. Sessizlik olmadan önce bir komando girdi içeri 'Komutanım ayaklarınızı da bağlayacağız.' Dedim 'Ne yapıyorsunuz? Odadayız. Eller bağlı, kapı kilitli, pencere kapalı. Niye ayaklarımızı bağlıyorsunuz?' Dedi ki 'Emir böyle komutanım. Kusura bakmayın ayaklarınızı da bağlayacağız.' Gözümüzü de bağladılar. Eller ayaklar bağlı şekilde beklemeye başladık. Mürted'e, Akıncı'ya bir sessizlik hakim. Bakıyorum, pencereye ulaşabildiğim kadarıyla. Daha önce gördüğüm nöbetçileri göremedim. Sonra birden kapı açıldı. Siyah takım elbiseli bir tümgeneral ama ismini hatırlamıyorum. 'Komutanım geçmiş olsun. Kurtuldunuz.' dedi. Teşekkür etmeme fırsat vermeden gitti. Herhalde başkalarını da kurtaracaktı.

Kurtulduk da kimden? Kimden kurtulduk biz? Yani kendi üssün, 4. üs, bir zamanlar törenle karşılandığım üste, silah arkadaşımız bildiğimiz üs komutanı, harekat komutanı, göz bebeğimiz pilotlardan mı kurtulduk? Düşman bölgesinde atladığımız zaman gelip bizi kurtaracaklarından zerre kadar şüphemiz olmayan MAK timlerinden mi kurtulduk? Bizzat silah teçhizatını onayladığım, daha modern imkanlarla görev yapmasını sağlamaya çalıştığım, bizzat komutanı emanet ettiğimiz komutan korumalarından mı kurtulmuştuk? Kimden kurtulmuştuk biz? Bu nasıl bir düşmanlıktı? Bu nasıl bir görev anlayışıydı? İnsanın kurtulduğuna sevinesi bile gelmiyor."

Üçüncü kıdemdeki adam

Çıktıktan sonra Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ı gördüğünü, bir süre sonra da Akın Öztürk'ün geldiğini bildiren Şanver, "Elinde makas. 'Geçmiş olsun Şanver' dedi. Kelepçeyi kesti. Makası almak istedim. Ayağımdakini keseyim diye. Müsaade etmedi, eğildi. Ayaklarımdaki kelepçeyi keserek bizi kurtardı. Herhalde dünya tarihinde böyle bir kurtarma yoktur yani. Hava Kuvvetleri'nin üçüncü kıdemdeki adamı, ilk iki komutanı tarafından kurtarıldı. Böyle bir kurtarılma hikayemiz var." diye konuştu.

Şanver, daha sonra Akın Öztürk ile kuvvete geçtiklerini belirterek, Öztürk ve Ünal'ın yukarı çıktığını, 2. Başkanı uğurladıktan sonra kendisinin ve diğer generallerin de şeref salonuna geçtiğini söyledi.

Yapılan değerlendirmenin ardından basın bildirisi hazırlanmasının da konuşulduğunu anlatan Şanver, "Basın yayındaki görevli arkadaş dedi ki 'Komutanım, Akın Öztürk generalin darbeye karıştığına yönelik basında bilgiler dolaşıyor.' Bunun hakkında ne yapmamız gerektiği gibi bir şey oldu. Bir bildiri hazırlanmasının uygun olacağına karar verdiler beraberce." dedi.

Şanver, beyanının sonunda davaya katılma talebinde bulundu ve darbecilerden şikayetçi olduğunu söyledi.

Soruları cevapladı

Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın düğüne davet edilen generallere ilişkin sorusu üzerine Şanver, düğüne katılmayacağını bildirenler arasında Akın Öztürk'ün de olduğunu söyledi. Şanver, düğüne katılacağını bildirmesine karşın katılmayanlar da bulunduğunu aktararak, bu kişilerin davanın sanıkları arasında yer alan eski tümgeneral Kubilay Selçuk ile eski tuğgeneraller Hakan Evrim, Emin Ayık ve Bekir Ercan Van olduğunu belirtti.

Şanver, düğünden bir buçuk, iki ay kadar önce davetiye verdiği Akın Öztürk'ün, "Şanver, hayırlı olsun ama büyük ihtimalle gelemem" dediğini anlattı.

Bir soru üzerine Şanver, kendilerini derdest eden MAK personelinin, "Komutanım, bunlar hep sizin güvenliğiniz için. Lütfen kusura bakmayın." dediklerini ifade ederek, ellerinin, kollarının bağlanması nedeniyle "Bu nasıl güvenlik" diye tepki gösterdiğini kaydetti.

Şanver, "Bir generale astsubay silah sıkıyorsa bir generalin elini kolunu bağlıyorsa bu darbe olmayacak da ne olacak? Böyle güvenlik tedbiri mi olur? Biz onları mı öldüreceğiz? Bizi korumak istiyorlar, elimizi kolumuzu bağlıyorlar. Bu isyan, bu kalkışma, bu hainlik." diye konuştu.

Derdest edildiğinde resmi telefonunun cebinde bulunduğunu, elleri bağlı olmasına rağmen bu telefona zaman zaman bakabildiğini anlatan Şanver, helikopterde bulunduğu sırada telefonunun çaldığını, ancak gürültü nedeniyle MAK personelinin bunu duymadığını bildirdi. Başka çağrılar da geldiğini, ancak hiçbirine cevap veremediğini belirten Şanver, sabaha karşı Hava Harp Okulu yatakhanesine götürüldüğü sırada telefonunun yeniden çaldığını bildirdi.

Şanver, "MAK'çı geldi, telefonu aldı. Arayan da eski bir Genelkurmay Başkanıydı. Herhalde durumumu soracaktı. Ama telefon gitti." dedi.

Arayan eski Genelkurmay Başkanının kim olduğuna yönelik soru üzerine Şanver, "Kayıtlarda var." yanıtını verdi.

Sanık avukatlarından Fatma Çiftlik'in soru yönelteceği sırada, "Kızınızın düğününü CD'den izlediğinizi öğrendim, çok üzüldüm" ifadesi üzerine Şanver, "24 saat görevimizin başındayız. Bunun için yemin ettik ve bu üniformayı giydik. Ama bizim gibi yemin etmiş ama yeminine uymamış hainlerle de mücadele ettik. Çok şükür Allah yanıltmadı, hainlere alet olmadım." ifadelerini kullandı.

Çiftlik'in, müvekkilleri arasında 22-23 yaşında genç teğmenler bulunduğunu, tutuklu olduklarını belirtmesi üzerine Şanver, "250 şehidimiz var, bunların durumu ne olacak? Cephelerimiz belli oluyor." dedi.

Avukat Çiftlik, Mahkeme Başkanı Selfet Giray'a, Şanver'in sözünü geri almasını istediğini söyleyerek, "Sayın Başkan, 'Cephemiz belli oldu' sözüne ilk başta sizin karşı çıkmanızı beklerdim." diye konuştu.

Giray, suç oluşturuyorsa bununla ilgili şikayetçi olabileceğini belirtti.

Çiftlik'ten sonraki avukatın, "cephe" ifadesine ilişkin değerlendirmelerinin ardından Şanver, "Benim ailemin mağduriyetinin yanında şehit ailelerinin mağduriyetine dikkat çekmek istedim." dedi.

Duruşmaya daha sonra öğle arası verildi.

Muhabir: Ertuğrul Subaşı, Barış Kılıç

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0