Issızlığın ortasındaki bir avuç Türk: Duhalar

Moğolistan'ın kuzeyindeki ıssız ormanlarda geyik sürüleriyle yaşayan Duha Türkleri, bu ülkedeki birkaç Türk boyundan biri olarak kültürlerini devam ettiriyor.

Issızlığın ortasındaki bir avuç Türk: Duhalar
banner98

TSAGANUR (AA) - Moğolistan'ın en kuzeyinde, Güney Sibirya'da ıssızlığın ortasında bir avuç Türk. Türkiye'nin iki katı büyüklüğündeki Moğolistan'da sayıları sadece 800 kadar. Duha Türkleri, dünyada nüfusun en seyrek olduğu yerlerden birinde geyik sürüleriyle izole bir hayat sürdürüyor.

Uçaklar, arazi araçları, atlar ya da yürüyerek dünyanın en ücra bölgelerinden birinde yaşayan Duha Türklerine zorlu bir yolculuktan sonra ulaşılıyor. Kışın hava sıcaklığının eksi 50 dereceye kadar düştüğü topraklarda bir avuç kalan Duha Türklerine ulaşmak için karla kaplı ormanlardan, çorak steplerden ve buz tutmuş göllerden geçmek gerekiyor.

Duhalar, Moğolistan’ın en soğuk ve en dağlık bölgesi olan kuzeyde, Rusya sınırına yakın "tayga" adı verilen ormanlık alanda yaşıyor. "Zorlu yaşam şartları ve yolculukların" kendileri için olağan yaşam şartı olduğu Duhalar, Moğolistan'da Kazak, Tuva ve Hoton boylarıyla birlikte Türk dilini ve kültürünü devam ettiren boylardan.

Ren geyiği sürüleri besledikleri için Moğolların "Tsaatan" yani geyik çobanı dediği Türk kolu Duhaların sayısının Moğolistan'da sadece 800 kadar kaldığı tahmin ediliyor. Duhaları görebilmek için Türkiye'ye 8 bin kilometre uzaktaki taygaya ulaşmak, bunun için de Asya’nın büyük göllerinden Hövsgöl’ün kuzeyindeki Tsaganur ilçesinin kuzeyine gitmek gerek.

Güney Sibirya sınırlarına yapılacak zorlu yolculuk için önce başkent Ulanbator’dan 35 bin nüfuslu Mörön’e uçakla, oradan kara yoluyla Tsaganur’e doğru yola çıkılıyor. Mörön’den çıkınca yolun sadece ilk 1 saatlik kısmı asfalt. Yol boyunca at, koyun, keçi, yak sürülerine rastlanıyor. Asfalt yol bittikten sonra mevsim kışsa heyecanlı ve kimileri için korkutucu, güneyinden kuzeyine 160 kilometre uzunluğundaki Hövsgöl kısmı başlıyor.

Buz tutmuş gölde yolculuk

Hava sıcaklığı kış aylarında genellikle eksi 20 ile eksi 40 derece arasında seyrettiği için göl buz tutuyor. Araçlar bu sayede yaklaşık 1 metre kalınlığındaki buz tabakasının üzerinde gidebiliyor. Bu yolculuk da 2 saat sürüyor. Göl üzerinde gidilmesiyle Tsaganur yolu birkaç saat kısalıyor. Yazın ise gölün batısından yine orman ve düzlüklerden geçerek Tsaganur'a gidiliyor.

Buz üzerinde gitmek hem heyecan verici hem ürkütücü. Bu konuda tecrübeli sürücülerin araç kullanması ve buzun kırılarak araçların suya gömülmesi ihtimaline karşı emniyet kemerinin takılmaması tavsiye ediliyor. Buranın yerlileri her sene birkaç aracın yer yer 160 metre derinliğe varan göle gömüldüğünü söylüyor. Yine de göl üzerinde lastik izlerinin oluşturduğu yollarda ilerleyen az sayıda araca rastlamak mümkün.

Buz üzerindeki çatlaklar hayranlık verici güzellikte. Güneş ışıklarının vurmasıyla büyüleyici görüntüler ortaya çıkıyor. Donmuş gölde buza sıkışmış gemiler bu coğrafyaya aşina olmayanları şaşırtıyor. Bu gemiler yaz aylarında Hövsgöl üzerinde Rusya sınırına kadar taşımacılıkta kullanılıyor. Kışın ise etraflarını saran buzun mahkumu olarak havanın ısınmasını bekliyor.

Gölde ilerlerken burada yaşayan Moğolların buzu kırarak donmuş tabakanın altından içme ve kullanma suyu çıkardığı göze çarpıyor. Burada yaşayanlar, Hövsgöl’ün, hemen kuzeyindeki Baykal Gölü’nden sonra en berrak ve temiz suya sahip olduğunu söylüyor.

Göl üzerindeki yolculuk bittikten sonra en zor kısım başlıyor. Ormanın içinde, bazen yine buz tutmuş bir nehir yatağında, kimi zaman da düzlüklerde saatler süren bir yolculuk yapmak gerekiyor. Neredeyse yolun olmadığı bölgelerde önceki araçların izleri takip ediliyor. Engebeli arazilerde çoğunlukla saatte 10-20 kilometre hızla ilerleniyor.

Göz alabildiğince uzanan arazide lastik izlerini takip ederken yol bir anda üçe, dörde ayrılabiliyor ya da etrafta paralel devam eden başka patikalar göze çarpabiliyor. Bu yüzden Moğollar, "Her Moğol'un kendi yolu vardır." ata sözünü hatırlatıyor. Bölgeyi bilmeyenlerin ise kaybolma ihtimali çok yüksek.

Kullanılan araca göre Duha Türklerine ulaşan yol 8-12 saat sürebiliyor. Bu yollarda en çok tercih edilen araç eskiden askeri amaçla kullanılan Rus yapımı bir minibüs. Dünyanın bu bölgesinde 4x4 arazi araçlarının yanı sıra Rus yapımı bu minibüs dayanıklılığı ve ucuzluğuyla en çok tercih edilen vasıta.

Mörön'den kuzeye doğru ilerlerken yol kenarlarında Budist inancına göre gökyüzünü temsil eden mavi çaputlar bağlanmış piramit şeklindeki dallardan yapılmış sunak benzeri yapılar göze çarpıyor. Kimi Moğollar bu yapıları görünce yol kenarında durup inançlarına göre ibadet ediyor.

Taygaya ulaşım çok zor

Adını gölden alan Hövsgöl vilayetinin Tsaganur ilçesi bu zorlu yolun sonunda. 2 bin nüfuslu ilçe, Ak Göl'ün kenarında kurulmuş. Kışın yine bu göl de buz tutuyor. İlçeye doğudan yaklaşınca araçla göl üzerinden geçmek gerekiyor.

Tsaganur'da nüfusun çoğunluğunu Moğollar oluşturuyor. 263 aileden oluşan 700 kadar Duha Türkü'nün bir kısmı da bu ilçede yaşıyor.

Duha Türklerinin kalan kısmının yurt edindiği taygalar ise Tsaganur'a kışın arazi araçlarıyla gidilirse 1 saat uzaklıkta. Buraya da yine yol yok demek yanlış olmaz. Taygaya kışın gitmek daha kolay çünkü yol üzerindeki bataklık alan buz tutmuş oluyor ve araçların geçmesine imkan tanıyor. Yazın ise çamur nedeniyle yürümek ya da at kullanmak gerekiyor.

Ulaşmanın daha uzun sürdüğü uzaktaki bir başka taygada da Duha Türkleri bulunuyor. Her iki taygada toplam 60 hane var. Tsaganur'a nispeten yakın olan taygada 10 aile yaşıyor. Ailelerin gençlerinin büyük bölümü okumak ya da çalışmak için ilçeye ya da şehirlere gitmiş.

Taygaya yaklaşanları, köpeklerin sesiyle tek göz kütük evlerinin kapısına çıkan Duha Türkleri kışın çok az gördükleri yabancıları evlerine misafir ediyor.

Eskiden yün kumaşlar ve hayvan postlarıyla muhkemleştirdikleri çadırlarda yaşayan Duhalar, artık kütükten yapılmış evlere geçmiş. Yazları yine çadırlara geçiyorlar. Kış soğuğundan korunmak için yeterli olmayan kütük evlerin içi izolasyon amacıyla çadır bezi, muşamba, halı gibi malzemelerle kaplı. Tek göz evin ortasındaki soba tek ısı kaynakları. Yemek yapmak için kullandıkları sobada buharda pişirdikleri mantılar misafirlerine sundukları başlıca ikramlardan. Geyik sütünden yapılmış çay ve peynir gibi ürünler de Duhaların temel gıdaları arasında.

Geyikler onların her şeyi

Duha Türkleri için geyik, hayat demek. Ren geyiği sürüleri besleyen Duha Türkleri, bu hayvanlar sayesinde hayatta kaldıklarını düşünüyor. Geyiklerin eti, sütü, postu, yünü, boynuzu, kısacası her zerresi Duhaların temel gıda ve geçim kaynağı. Bundan elde ettikleri hayatlarını idame etmek için kullanıyorlar.

Ren geyikleri Duhalar için aynı zamanda taşımacılıkta da kullanılan binek hayvanı. Yük taşımada kullandıkları geyikleri at gibi sürüyorlar ama bu sadece çok soğuk kış mevsiminde mümkün çünkü geyikler havalar ısındıkça dayanıklılığını kaybediyor. Duhalar da bu nedenle geyik sürülerini baharla birlikte daha yüksek yerlere götürüyor. Isınan havada binek hayvanı olarak da geyik yerine at kullanıyorlar.

Duha Türkleri, ren geyiklerinin sayısını artırmaya çalışıyor. Şu anda ilk taygada 600, daha uzaktaki ikinci taygada bin kadar geyikleri var. Bu yaz geyiklerin yavrulamasıyla bu sayının 2 bine ulaşması hedefleniyor.

Duha dili ve kültürü tehlikede

Dünyanın her yerine hızla yayılan teknoloji Duha Türklerinin yaşadığı ıssız taygalara da ulaşmış. Yakın zamana kadar teknolojiden uzak, dış dünyaya nispeten kapalı hayat süren Duhaların artık elektrik üretmek için güneş panelleri, uydu antenleri ve televizyonları, telefonları, bazı ailelerin arazi araçları var.

Duhaların çocukları da yakındaki ilçede bulunan yatılı ilkokul ve ortaokulda eğitim alıyor. Lise için ise daha büyük şehirlere gitmek zorundalar ancak derslerin Moğolca olması kendi dillerini öğrenememelerine ya da unutmalarına neden oluyor. Hem dış kültürlere açık olmaları hem de çocukların okumak için taygalardan ayrılmaları, Duha kültürünün ve geleneksel yaşam tarzlarının özellikle genç nesillerde değişmesi veya yok olmaya başlamasını beraberinde getiriyor. Duha toplumundaki yaşlılar Moğolcanın yanında kendi dillerini konuşabilirken gençlerin bir kısmı Duha dilini bilmiyor.

Duha Türklerinin konuştuğu Türkçe ise Türkiye'de veya Orta Asya coğrafyasında konuşulan Türkçe ile benzerlikler gösteriyor. Duhalar Türkiye'den giden biri ile anlaşmakta zorluk çekse bile birçok ortak kelime sayesinde bir iletişim yolu bulunabilir.

Ortak kelimelere örnek olarak ise "baş, el, kol, but, göz, kulak" gibi uzuvların isimleri, sayıların neredeyse tamamı, gece ve gündüz gibi doğa olayları, "biz, bizder (bizler), men, sen, o" gibi zamirler ile "var, yok, et, süt" gibi daha birçok sözcük sayılabilir.

Son yıllarda artan turizm de Duha Türklerinin dış kültürlerin etkilerine daha açık gelmesine yol açıyor. Moğolistan'daki el değmemiş doğayı görmek için dünyanın dört bir yanından gelen turistler, Duha Türkleri hakkındaki yayınlar sayesinde bu bölgeye de gelmeye başlamış.

Özellikle yaz aylarında Tsaganur civarına gelen turist sayısında artış görülüyor. Bölgede yaşayanlara geçen yıl buraya 2 binden fazla turistin geldiğini aktarıyor. Turistler, Duhaların kültürünü görmek ve el değmemiş doğada zaman geçirmek için taygalara giderek çadırlarını kiralıyor ve geyiklerine biniyor. Duhalar da turistlere geyik boynuzundan, derisinden ve kıymetli taşlardan yaptıkları hediyelik eşyaları satarak gelir elde ediyor.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner103

google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0