Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Ayhan Sefer Üstün T24
kanalı Seçim Güvenliği Dosyasını hazırlayan Füsun Sarp Nebil’in
konuğu oldu.
Ayhan Sefer Üstün’ün 2010'da çıkan Seçim Kanununu TBMM'ye
sunan kişilerden birisi olduğuna vurgu yapan Nebil, Üstün’ü AK Parti
içinde seçimle ilgili çok çeşitli görevler yürüttüğü için hayli tecrübeli
bir isim olarak nitelendiriyor. Üstün de kendisinin "sandık görevlisi"
olarak başlayıp, yıllar içinde tüm seçim çalışmalarının içinde yer
aldığını söylüyor ve ilginç bilgiler veriyor.
Seçim ve sandık güvenliği merkezli gerçekleştirilen ancak yer yer
önemli güncel konularında gündeme geldiği röportajın metni aşağıda
yer alıyor.
‘’- Gelecek Partisi açısından seçim güvenliği ne demek? Yani bu
kapsamda siz ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
A.S.Ü-Gelecek Partisi olarak seçimlere ciddi bir şekilde hazırlanıyoruz.
Bu meseleye iki boyutlu bakıyoruz:
Seçim güvenliği
Sandık güvenliği
Bunların ikisi farklı konular. Seçimin adil, şeffaf ve hakkaniyetli bir
şekilde gerçekleşmesi için her iki aşamasının da, hem seçim
güvenliğinin, hem sandık güvenliğinin tam olarak sağlanması gerekir.
Seçim güvenliği, seçimden çok önce alınması gereken bazı tedbirleri
içermektedir. Adil propaganda, propaganda yasaklarına uyulması, ilan
araçlarının, TRT'nin adil kullanımı gibi, aklınıza ne gelirse bunun
içerisine girer. Örneğin, son çıkan seçim kanununda
Cumhurbaşkanı'nın propaganda yasağının kaldırılmış olması, seçim
güvenliğini ihlal eden bir durumdur mesela.
Gelecek Partisi olarak bu konuda çalışmalarımız var. Ama herkesin
odaklandığı, tabii ki sandık güvenliği. Yani, işin püf noktası biraz
geliyor oraya dayanıyor.
- Ayhan Bey, bu konuda çalışmalarımız var derken, TRT'nin adil
kullanımı veya Cumhurbaşkanı'na propaganda yasağı olmaması
konusunda söz hakkı bırakmıyorlar. Siz bu konularda neler
yapıyorsunuz?
A.S.Ü-Füsun Hanım bunlar daha çok halka şikâyet babında
yapılabilecek konular. Bir de, biz Gelecek Partisi olarak TRT'nin hiçbir
kanalına çıkmadık. Sadece olumsuz bir gelişme addettikleri için olsa
gerek, benim evime yapılan saldırıda, TRT2'ye çıkarıldık, o da 3
saniyelik. Onun için, biz de burada teşkilatlarımızla ve diğer basın
araçlarıyla bunu telafi etmeye çalışıyoruz.
Gelecek Partisi olarak adım adım seçime hazırlık aşamasında
yaptığımız bazı şeyler var. Bunlardan birincisi, 1 Eylül'den itibaren
devreye girecek mekanizmayı oluşturduk. Bizim parti başkanlık
kurulumuz 18 kişiden oluşuyor, bunu ikiye böldük. 9 birim seçim
işleri, teşkilat, halkla ilişkiler gibi operasyonel birimler, bunlar daha
çok seçimin hazırlanmasında operasyonel bir takım adımlar atacaklar.
Öbür taraftan 9 arkadaşımız AR-GE, dış ilişkiler, yine bizde farklı bir
yapılanma var, politikayı izleme kurulu diye bir kurulumuz var, bu
kurul İngiltere'de Gönül Kabineleri eş değerinde. Her bakanlığın bizde
karşılığı var. Bu politika izleme kurulunun içinde bulunduğu arkadaşlar
daha çok program, seçim beyannamesi, materyal hazırlanması gibi
alanlara çalışacaklar.
Yani bir mutfak bölümü düşünün, bir de operasyonel bölümü
düşünün. Bu seçime hazırlıkla alakalı bir yapılanma ve 1 Eylül'den
itibaren artık normal, bütün toplantılara her hafta başlamış olacak.
Bir hafta ayrı ayrı toplanacaklar, bir hafta birlikte toplanacaklar bu
gruplar.
Bunun dışında bizim "bilge sistemimiz" diye her partide olduğu gibi
bir "seçim altyapımız" var ve bu bilge sisteminde biz teşkilatların
bütün kayıtlarını tutuyoruz. Teşkilat başkanlarının ve seçim işlerinin
çok sık kullandığı bir altyapı bu.
Bugün için 200.000 sandık kurulacağı öngörülüyor. 200.000 sandıkta
görev alacak arkadaşlarımızı şimdiden bilge sistemimizde topluyoruz.
Bu sistemde aynı zamanda interaktif mesajlar gönderebiliyoruz. Bu
arkadaşlarımız seçim günü sandıktaki sonuçları, sandığın bitmiş halini
gönderecekler.
Bazen Anadolu Ajansı, sandığın bitmesini beklemiyor. Bazı sonuçlar
girebiliyor. Biz de buna karşı tedbir aldık. Yani, bir uygulama üretti
programcılarımız, sandığın başında duran kişi, daha henüz sandık
sonuç tutanağı düzenlenmeden A partisine bir oy çıkmışsa bir tuşuna
basacak orada, B partisine, C-D partisine. Sandıklardan anlık veri akışı
olacak.
Bütün sandıklar için bunu planlıyoruz. Bu kendi uygulamamız
üzerinden yapacağımız bir akış. Sandık sayımı bittikten sonra, bu sefer
sandığın kesin sonucunu gönderecek.
- Bunu nasıl bir sistem ile gönderiyorlar? Rakam girerek mi?
A.S.Ü-Şöyle, bu cep telefonunda bir uygulama. İlk yaptığı şey, oylar
sayılırken gönderdiği, bir rakamı var, her oy bir rakam ile temsil
ediliyor, ona basarak, A partisinin karşısındaki bire basarak aktif bir
şekilde oy buraya geliyor. Ama sonuç tutanağını aldıktan sonra,
sandığın sayımı bitti, bu sefer sandığın kesin sonuçlarını rakamla
giriyor, ayrıca fotoğrafını atıyor.
Burada da iş bitmiyor. O arkadaşımız aynı zamanda sandık sonuç
tutanağını alacak ve ilçe merkezine getirecek. İlçe merkezimizin
bilgisayarında da benzer bir program var, o da aynı sonuç tutanağını
ikinci kez girecek.
Seçimin tapusu sandık sonuç tutanağıdır. Elinizde bu tutanak varsa
ıslak imzalı, seçimin tapusu elinizdedir demektir.
Bir de, aynı gece, geç de olsa, biliyorsunuz YSK'nın verileri de seçime
katılan partilere akıyor zaten her an. Arkadaşlarımızın en az 5-6 saat
önce gönderecekleri verilerle, YSK verileri karşılaştırılacak. Aralarında
çelişki varsa, sandık sandık alarm verecek uygulama. Bilgisayar
ekranında o sandık kırmızı düşecek ve biz onu göreceğiz, yani orada
bir sıkıntı olduğunu anlayacağız ve ona erken bir müdahale, yani
seçim süresi dolmadan itiraz süreleri dolmadan buna bir itiraz yapma
imkânı olacak.
Zaten sandık başında da bazı sorunlar çıkarsa şayet, o arkadaşlarımız
ona da itiraz edecekler ama onun göremediği, bizim sonradan
yakaladığımız konular varsa zaten anında ilçelere, illere bunlar
iletilmiş olacak.
Bu kişilerin aynı zamanda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir.
Şayet benim Twitter'ıma girdiyseniz, görmüş olmanız lazımdı, ben her
gece seçim eğitimi veriyorum bir ile. Tek bir ili alıyorum Zoom'a,
Zoom programımız 300 kişiyi kapsıyor ve 300 kişiye biz seçimlerde il il
gidiyoruz, seçimlerde ne yapması gerektiğini şimdiden daha
anlatıyoruz.
Bu muhtemelen birkaç tur devam edecek. Seçim ne zaman yapılırsa
yapılsın bizim için artık seçim sath-ı mahalline girmiş vaziyette, o
şekilde algılıyoruz biz. İster 2023'te olsun, ister Kasım'da olsun, fark
etmez. Biz seçim sanki 3 ay sonra yapılacakmış gibi çalışmalarımıza
devam ediyoruz.
Söyleşiden sonra Twitter'ıma girerseniz, bugün itibariyle yaklaşık 25
ilimizi bu manada eğitime tabii tuttuk, bunu görürsünüz. Önümüzdeki
hafta da başka illeri, Cumartesi-Pazar düğünler olabilir diye pas
geçiyoruz, sonraki hafta içerisindeki tüm günlerimizi bu eğitime
ayırıyoruz. Dolayısıyla bunların motivasyonu ve eğitime tabii
tutulması çok önemli.
- Bu çalışmalarınızda ve eğitimlerde bir sıkıntı var mı? Yani, insanlar
bunları kolaylıkla anlayabiliyor mu ya da ne tür sorular soruyorlar?
A.S.Ü-Basitleştiriyoruz. Aslında çok fazla yükleme yapılabilir. Seçim
hukuku derya deniz. Çok fazla şey yükleyebilirsiniz ama biz artık
insanlara öz bilgiyi yüklemeye çalışıyoruz, az iş istiyoruz, işin özünü
istiyoruz. Mesela, en çok üzerinde durduğumuz konulardan bir tanesi,
bu "sandık sonuç tutanağının alınmış olması" gerektiğini ifade
ediyoruz. Diyoruz ki hatta orada hiç oy çıkmasa, bir oy çıksa bile o
sandık sonuçları mutlaka alınacak. Sandık başında olan arkadaşlarımız
bu sorumluluğu edinmeleri lazım, mesele bu.
CHP veya muhalefet partilerin temel sorunu da buydu zaten. Fark
açıldı deyip, sandığı terk ediyorlardı. Bunu yapmamaları gerekir. Bunu
sürekli konuşuyoruz, söylüyoruz, yani bunun önemini 2019
seçimlerinde gördükleri için yapmayacaklarını umuyoruz CHP
temsilcilerinin. Biz de bu bilinci arkadaşlara vermeye çalışıyoruz.
Her sandığa en az 1 kişi ve onun bir yedeğini ve yine kat sorumlusu,
okul sorumlusu, ve tabii ki hukukçular olmak üzere, klasik manada bir
seçim güvenliği kadrosunu oluşturmak istiyoruz.
Bu bilgi sistemi yeni, biz bunu ilk kez deneyeceğiz, yeni kurulan
partilerin biraz bu tür handikapları olur. Kurumsal yapılar, bu şekilde
zaman geçtikçe otururlar, kurumsallaşırlar veya örgütlerler. İnşallah,
bakalım kaçta kaç başarılı olacağız ama biz bunu yüzde 100 başarılı
olacakmış gibi kurguluyoruz. Bu şekilde seçim güvenliği ve sandık
güvenliği çalışmalarını yapıyoruz.
Ayrıca, Altılı Masa'da da Gelecek Partisi'nin dönem başkanlığı
sırasında Altılı Masa'yı oluşturan bileşenlerin bu konuda işbirliği
yapması kararını verdik. Bu işbirliği bir ittifaka bağlı bir işbirliği değil.
İttifak olur, olmaz, öyle olur, şöyle olur vesaire, ikili dörtlü, üçlü üçlü
olur, buna bağlı olmaksızın ta ki resmi seçim sonuçları alınana kadar
bu seçim işbirliği devam edecek. Burada da Gelecek Partisi'nin büyük
katkısı oldu. Altılı Masa'da 4 ana ve 24 alt başlıkta işbirliği alanlarımızı
belirledik.
- Seçim güvenliği anlamında mı 4 başlık?
A.S.Ü-Seçim ve sandık güvenliği anlamında. Örneğin bir tanesi,
biliyorsunuz yeni kurulan partiler, sandık kurullarına müşahit
veriyorlar, kurul üyesi veremiyorlar. Kimler veriyor? Bir önceki
seçimde ilçe bazında ilk 5 sırayı almış partiler verebiliyor.
Böyle olunca da, mesela bazıları "sizin doğu ve güneydoğu da çok
kuvvetli teşkilatlar kurduğunuzu biliyoruz, biz şayet oralarda sandık
kuruluna oturtacağımız yeterli üye bulamazsak, sizden yardım alabilir
miyiz?" diyorlar. Tabii ki. Bunu oradaki rapora yazdık. Diyelim ki
Van'da bizim çok kuvvetli bir teşkilatımız var, A partisi geldi dedi ki
"burada 3.000 tane sandık var, 1.000 tane eksiğim var" hay hay
diyeceğiz. Biz size sandık kuruluna da oraya takviye yapacağız. Ayrıca
da sandıklara yine bizim gözlemci veya müşahit dediğimiz kişileri
dikeceğiz. Bunun gibi Altılı Masa'yı oluşturan partiler seçim güvenliği
açısından kesin bir işbirliği yapacaklarına dair bir protokol yaptılar ve
bir yol haritası belirlediler. Buna da sadık olacağız ve bu konuda
birlikte çalışmaya devam edeceğiz.
- Sandıklara yazılan insanlar nereden geliyor?
A.S.Ü-Sandıklara iki tür insanı yazıyoruz; bir tanesi üyelerimizden, bir
tanesi gönüllülerimizden. Bazen değişik sebeplerden üye olmak
istemeyen insanlar var. Ama gönüllü platformumuz var, bu ikisine de
rıza göstermeyenleri biz zaten sandığa yazmıyoruz.
Bizim sandığa yerleştireceğimiz kişinin artık belirli bir "titr" alması
lazım. Bu ya üye olacak ya da ben gönüllüyüm deyip buna rıza
gösterecek ve bize kişisel bilgilerini verecek. Bunun dışında, sokaktaki
bir insanı buraya yazmıyoruz, bunun için, orada başarı şansımızın
daha fazla olmasını ve sorumlu insanların oraya gelmesini arzu
ediyoruz.
- Seçim sonuçlarının girişi elle yapılıyor. Bu noktada kasıtlı veya
bilinçsiz hatalı girişler olabiliyor. Kasıtlı olabilecek bazı hatalar
konusunda bilgisayar mühendisleri odasının bir çalışması var. Ben
oradan gördüm, buna itiraz süresi iki gün galiba, değil mi? Bu konuda
ne yapıyorsunuz?
A.S.Ü-Yerelde iki gün, o itirazlar sonra silsile halinde devam ediyor
yukarı doğru. YSK'ya itirazlarda somut birtakım verilere bağlamak
lazım. Yani şöyle bir itirazı kabul etmiyor ilçe veya il seçim kurulları;
100 sandık numarası yazıp, "ben bu sandıklara itiraz ediyorum" böyle
soyut bir itirazı kabul etmiyor. Ne olduğunu açık seçik izah etmeniz
lazım.
Veyahut o arada bizim müşahitimiz oy kullanmaması gereken bir
insanın oy kullandığını tespit etmiş, itiraz etmiş ama sandık kurulu
reddetmiş ise YSK'ya "Benim şu sandıkta müşahitim haklı gerekçeyle
itiraz etti ama itirazı reddettiler" deyip onu gerekçe göstererek itiraz
edebiliyorsunuz.
- Biliyorsunuz, hükümet dezenformasyon kanunu da getirmeye çalıştı,
bir müddet tartıştık ama hem Amerika hem Avrupa'da Rusların
yaptığı dezenformasyondan bahsediliyor yoğun bir şekilde. Trump'ın
seçimlerine karıştıklarına dair iddialar var. Son zamanlarda Rusya ile
bir yakınlaşma görüyoruz. Dolayısıyla, siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Dezenformasyon veya daha genel olarak?
A.S.Ü-Yine bir hatıramdan yola çıkayım bunu açıklamak için. 2009
veya 2008 yıllarında önceki partide seçim işlerinde görevliydik ve o
zaman bir devlet kurumu oy sayım makinesi yaptıklarını söylediler ve
bize tanıtmaya getirdiler. Dijital bir makineydi. Sonra, biz onu
inceledik ve şu soruyu sorduk: "Biz burada, ya pardon yanlış oldu
dediğimizde, bu makineyi açıp, içinden oyları alıp, tek tek sayabilecek
miyiz?" öyle deyince, "yok olmaz falan" dediler. Kusura bakmayın
dedik.
Bizim şu andaki Türkiye'deki seçim sisteminin en güvenilir yanı,
manuel sistem olması. Her şey elle dizayn ediliyor, oylar elle
kullanılıyor, elle sayılıyor, elle tutanağı yapılıyor, çuvalı elle konuluyor,
orada gözle görülüyor, itiraz yapıldığında çuval açılıp tekrar bakılıyor.
Şimdi bu birazcık çağın dışında kalmış gibi gözükse de son derece
güvenli bir yöntem aslında.
Sorunuza gelince, Ruslar Amerikalılara yaptıkları gibi sistemlerine
girerek bu işi yapamazlar. Ama ne yaparlar? Bugünlerde sadece 15-20
gün içerisinde, dışarıdan neredeyse 15 milyar dolar para geldiği
söyleniyor. Kaynağı belli değil. Hükümet açıklamıyor, T.C.Merkez
Bankası açıklamıyor.Şimdi böylesi dezenformasyonu yapabilirler mi?
Yapabilirler çünkü Sayın Erdoğan dış politikayı şahsi birtakım ilişkilere
indirgedi ve bu dış politikayı zaman zaman iç politika malzemesi de
yapıyor. Sayın Erdoğan'ın hükümet üyelerinin dışarılarda birtakım
malvarlıkları oldukları iddia ediliyor. Amerika "Erdoğan'ın malvarlığını
araştıracağız" dedi. Kongreye gidiyorsunuz, teklif sundular, öneri
getirdiler. Böylesi bir devlet başkanının, diğer ülkeler tarafından
tehdit edilebilen, telkinde bulunabilen bir devlet başkanının o ülkede
yönetimde kalması istenebilir. Bunu Amerika da, Rusya da isteyebilir.
Hatta bunu şimdi yine büyükelçiliği atanan İsrail de isteyebilir. Ama
bunu seçim sistemi üzerinden yapamazlar. Bunu belki kaynağı belli
olmayan dezenformasyonla, parayla ve borçlanmayla yapabilirler.
Geçen günlerde biz çok önemli bir şey dile getirdik. Akkuyu
santralinde 7.5 milyar dolarlık alınması gereken vergi Ruslara
bağışlanmış. Az buz değil, 7.5 milyar dolar.
Acaba gelen paranın kaynağının bir kısmı bu mu acaba? Vergi
muafiyeti getirilmiş. Ve Davutoğlu orada şunu da söyledi: Kendi
başbakanlığı döneminde bu teklifle gelmişler Ruslar. O da "tamam,
indirebiliriz ama 7.5 milyar dolar kayıp mı var, gazın bedelinde 7.5
milyar dolar indirim yapacağız" demiş. Öyle deyince biz bundan ne
kazanıyoruz diye görmüşler. Ne zaman Sayın Davutoğlu gitti, Sayın
Binali Yıldırım geldi, onun döneminde ama bu da Tayyip Erdoğan'ın
bilgisi dışında olabilecek bir şey değil, onun döneminde daha önce
reddedilen vergi muafiyeti Ruslara sağlanmış.
Kayıp ne kadar? 7.5 milyar dolar. Dehşet bir rakam. Bunun gibi
böylesi bir cömert yönetimin Ruslar iktidarda kalmasını isteyebilir
veya Amerikalıların her an şantaj yapabilecekleri bir figürün
yönetimde kalmasını isteyebilir. Onun için, dezenformasyon olacaksa,
buradan olabilir.
Yoksa bizim sistemimiz, eğer muhalefet görevini yaparsa, yani oy
çalması adeta imkânsız, şöyle söyleyeyim bakın, bir sandıkta bir
başkan, bir memur üye ve 5 siyasi parti temsilcisi var. 7 kişinin ikişer
gözden 14 gözü var. En az 7 de karşıda olması lazım, her parti birer
tane müşahit verme hakkına sahip, etti 28 göz Füsun Hanım. 28 göz
sandığa bakacak, 28 gözün görmediği bir şeyi Ali Cengiz oyunu birisi
yapacak, bu çok zor bir şey.
Bu zamana kadar neler yaptılar? Bu manada siyasi partiler ve
vatandaşlarımız yeteri kadar seçim güvenliği konusuna eğilmediği için
yaptılar ve bu sıkıntılar aslında daha çok yerel seçimlerde oldu.
Türkiye'de seçimleri yargı mensupları yürütür. Şayet müdahale
etmezseniz, yargı mensupları bu işi aslında çok iyi yaparlar.
Türkiye'nin önceki yıllarda yüz akı seçimleri de gerçekleşti. Ta ki 2019
yerel seçimlerine kadar baktığımızda, 46 seçimleri 2019 seçimleri,
bunları ayrık tutuyorum, iktidarı değiştirecek, bir yerden bir yere
alacak kadar hatalı bir durum olmadı ama yerel seçimlerde özellikle
kaybettiği düşünen başkanın yakınları ya da partisi sandığı terk
edince, yerel bazda bu manipülasyonlar daha fazla oldu.
Ama genel seçimler için baktığımızda bunun daha az olduğunu
düşünüyorum. Bugün için, sandığa sahip çıkarsak ve 2010
değişikliğinde ben kendi elimle yazdım 105. Maddeyi. Daha önce
sandık sonuçlarını vermek zorunluluğu yoktu ve şunu dedik; "O
sandıkta seçime girmiş partilerin sayısından 5 fazla olmak üzere
torbaya o sayıda boş sandık sonuç tutanağı konur" Yani, bir sandıkta
10 parti seçime girerse, 15 tane boş sandık sonuç tutanağı konulmak
zorunda orada. Bunu ben kendi elimle yazdım. Çünkü kavganın
buradan çıktığını gördük o zaman.
Ve öncelikle seçime katılan partilere vermek zorundaydık, ikincisi,
isteyene vermek zorundaydık, üçüncüsü bir tane sınıfa asılsın dedik.
Bir hatıramı anlatayım, 2019 seçimlerine giderken, 105. Maddeyi
kestim ve Twitter'ımın altına yapıştırdım. Seçime gidecek siyasi
partilere sesleniyorum dedim, bakın, kanun size bu imkânı tanıyor. Ne
olur, işinizi yapın ve sandık sonuç tutanaklarını alın, sonra halkın
karşısına çıkıp "oyum çalındı şöyle oldu böyle oldu" demeyin dedim.
Allah'tan duymuşlar gibi bu sefer işlerini iyi yaptı muhalefet partileri.
- Ama biraz da halkın inisiyatifi ile oldu. Biliyorsunuz, Sandıktayız, Oy
ve Ötesi çıktı. Sadece partiler akıllandı değil.
A.S.Ü-Gönüllüler çıktı, evet. Şimdi şunu ifade edeyim, aynı şekilde ilçe
seçim kurulunda da ilk 4 partinin kurul üyesi var, üstelik bunlar imzayı
atıyorlar, yani kararlara da katılıyorlar ve yine seçime katılan
partilerin temsilcileri var. Onlar temsilci, gözlemci yani, diğerleri üye,
bizimkiler temsilci, öyle söyleyeyim.
Yine, ilde bu sefer kurul üyesi değil, gözlemci dediğimiz temsilciler
var. Hem sayım dökümde hem birleştirmede partilerin kurul üyeleri
ve temsilcileri var. Allah rızası için, yapalım işimizi de, kimseye laf
söylemeyelim.
Bir parti karşı taraf oy çaldı diye bir cümle kurmadan önce, şunu
yapması lazım, "Sayın vatandaşlarım, aslında ben görevimi
yapmadım, karşı taraftaki parti oy çaldı" demesi lazım. Önce bu
cümleyi kurması lazım, ondan sonra bunu kurması lazım. Kendi
görevimi yaptıktan sonra gerçekten bir oy dahi zayi olması mümkün
değil. Bazen kalem oynaması olabilir, olmaz değil, bunu da bizim
kurduğumuz sistemde, YSK ile kendi aramızdaki sistemlerde bir
farklılık varsa, bunları yakalamak için de sistemler kuruluyor.
YSK'ya geliyoruz, 2010 değişikliğinde yine biz koyduk kanunu. Dedik
ki, "madem sandıkta partilerin temsilcileri var, kurul üyeleri var,
neden YSK'da da olmasın?" dedik, YSK buna çok itiraz etti. Bakın,
orada ilk 4 parti var, onlar da orada kararlara katılmasalar da
müzakerelere katılıyorlar, "şöyle olması gerekiyor, böyle olması
gerekiyor" diye izah ediyorlar. Orada temsilciler var, YSK verileri anlık
olarak gönderiyor vesaire.
Biz seçmen listelerini alıyoruz ve bu seçmen listelerini Gelecek Partisi
ne yaptı diye onu da anlatalım. Şu anda elimizde en son aldığımız
seçmen listesinin tarihi 27 Temmuz 2022. Yani 2019'dan beri kimler
ilave edilmiş seçmen listelerine görüyoruz. Dolayısıyla burada güzelce
işimizi yaparsak ve bu işbirliğimizi yaygınlaştırırsak, bu sistemde
manipülasyon yapmak minimize olur.
O bakımdan biz işimizi yapacağız. Bakın 2010 değişikliğine 30a yakın
tane maddeydi bu. 8 Nisan 2010'da çıkarmıştık kanunu. O kanunda o
kadar propaganda sürelerini yazmışız. Hem dışarıda hem içeride nasıl
yapılacağını. Seçim bürolarını ilk kez düzenlemişiz, her partinin seçim
bürosu açabileceğini yazmışız ve çok basit, bir dilekçeyle adresini
bildireceksiniz idari amirliğine. Sonra 10 gün içinde YSK'ya
bildireceksiniz. Farklı dil ve lehçelerde propaganda yapılacağını o
zaman getirmişiz.
YSK'ya gittik dedik ki, "Bakın bu oy pusulaları arasındaki birer santim
var, birbirlerine geçiyorlar, karışıyorlar, bunları daha güzel, filigranlı
yapalım, bu zarfları büyütelim, sandığı şeffaf haline getirelim" dedik,
"ben uğraşamam bunlarla." dedi. Biz de kanuna bunları yazmak
zorunda kaldık bu teknik durumları. Şeffaf sandık kanunla geldi, oysa
bu pratik bir şeydi. Kabinelerin nasıl olacağı konusunda, sayım döküm
işlerindeki oyların hangisinin geçersiz olacağı, hangisinin geçerli
olacağı açık açık yazıldı.
Neden bunları yazmak zorunda kaldık? O zaman tutucuydu YSK. O
zamanki anlayış neydi? Vatandaşın iradesi sandığa nasıl geldiyse öyle
çıksın, herkes eşit bir propaganda hakkına sahip olsun. Adil bir seçim
olsun. Bütün amacımız oydu. 2010 değişikliklerini alın, bugün
değişikliklerine bakın.
- Cumhurbaşkanının kendi başına karar vererek vatandaşlık hakkı
verebileceği gibi bir durum var. Ümit Özdağ da göçmenler hakkında
acayip sayılar açıkladı. Ne diyorsunuz bu konuda?
A.S.Ü-Olmayan şeyleri çok fazla abartır ve yanlış aksettirirsek
vatandaşı yıldırırız. Vatandaş seçim sandığına gelmekten de vazgeçer.
Ümit Özdağ'ın bu yaptığı tam bir provokasyon diyeyim. Biraz önce
provokasyondan bahsettik ya, Ümit Özdağ'ın yaptığı da bir
provokasyon.
Bilgisiz konuşmamak lazım. Bizler elimizdeki verilerle konuşuyoruz.
Evet, Sayın Cumhurbaşkanının tek başına vatandaşlık verme
yetkisinden biz rahatsızız. Bu yetkiyi anbean takip ediyoruz ama 27
Temmuz 2022 tarihi itibariyle, burada yaklaşık son 7-8 yılda 110.000
civarında vatandaş yapılmış göçmen seçmen gözüküyor. Onları da
adlarından, soyadlarından, doğum yerlerinden hareketle bulmayı
çalışıyoruz. Bunlar, 81 ile dağıldığında öyle aman aman neticeleri
değiştirecek bir sayıda değil. Öyle olsa, net bir şekilde açıklarız, neden
açıklamayalım?
Sayın Cumhurbaşkanının tek bir imza ile bir gecede şu kadar insanı
vatandaş yapması bir risk midir? Risktir. Bunu elbette biz sürekli bir
şekilde dikkat ediyoruz, kontrol ediyoruz.
Biliyorsunuz seçmen kütükleri askıya çıkıyor. Askıya çıktıktan sonra
inerken 20 günlük gri alan var. Bu gri alanda acaba bir ilave yapılabilir
mi noktasında endişelerimiz var. YSK ile görüşüldü. O seçmen listeleri
askıda iken, ilave edilen veya çıkartılan seçmenlerin de listesini
vermeyi kabul etti YSK. İtirazlar sonucu eklemeler çıkarmalar nerede
olmuşsa, "tamam madem endişe ediyorsunuz bunu da vereceğim"
dedi.Aslında YSK bu konularda üzerine baskı yapılmazsa daha böyle
adil davranmak istiyor, sizinle işbirliği yapmak istiyor. Çünkü ben
yıllarca seçime katıldım. 18 yaşından beri seçimlerin içerisindeyim.
Sandık başkanlığıyla başladım seçimlere katılmaya. O zamandan beri
her seçimin içerisindeyim. Şunu gördüm adliyelerde, hâkimin
umurunda değil hiçbir milletvekili. Son zamanlarda bunun tersini
yapmak istiyor iktidar, bunun farkındayız. 2019 seçimlerinde bu
sandık sonuç tutanakları olmamış olsaydı, açık söylüyorum, bugün
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başkanının soyadı İmamoğlu değil,
Yıldırım olurdu. Bu işi daha sandıkta bitirmek istediler ama baktılar ki
sandık sonuç tutanakları ellerinde, eyvah dediler, nasıl yapılacak
şimdi? Oraya baskın, buraya baskın, evlere baskın ama
değiştiremediler. Ta ki gelip YSK'ya çok yoğun baskı yaptılar, bir kişiyi
oradan alıp başka tarafa aktararak bu şekilde bir sonuç elde ettiler.
Şimdi, genel seçimlerde her ilden zaten milletvekilleri sonuçları
neredeyse ilde açıklanıyor artık. İl seçim kurulu bunu söylüyor.
Dolayısıyla, ben illerdeki hâkimlerin biz işimizi yaparsak inanın o
sandıklardan gelen sonuçları tasdik etmekten başka bir çarenin
olmadığını söyleyebilir, bunu ifade edelim. O bakımdan bu işi inşallah
biz en iyi şekilde yapmaya çalışacağız. Ve zaten şunu da görüyorum,
muhalefet bir hata yapmazsa, zaten artık iş bu iktidarın kaybettiğini
gösteriyor. Bizim siyaseten önemli bir hata yapmamamız lazım ve
tabii ki son saniyeye kadar bu konsantrasyonumuzu bozmamamız,
gardımızı düşürmememiz lazım.
Şu anda top muhalefetin sahasına geçmiş vaziyette. Top bizim
elimizde şu anda, biz topla oynuyoruz. İktidarın sahasına biz kendimiz
atmazsak şayet, zaten bu iktidar artık gidici.
- Peki, siz 2010'daki kanundan bahsediyorsunuz. Bugün geldiğimiz
2022'de seçime giderken, elimizdeki seçim kanununda probleme yol
açacak konular hangileri? O zamandan beri eklenen, çıkarılan
maddeler nelerdir?
A.S.Ü-Şöyle ifade edeyim, yani tabii iktidar gidici olduğunu görünce
seçim kanunuyla bu gidişi durdurmaya çalışıyor ama siyasi tarihimiz
göstermiştir ki, gidecek olan iktidarı hiçbir seçim kanunu
kurtaramamıştır.
Bu yaptığı atraksiyonlar da aslında gitmesini engelleyecek düzeyde
atraksiyonlar değil. Ne yaptı? Seçim barajını sıfırlaması lazımken,
çünkü bu sistemde zaten baraj olmamalı. Zaten yürütme başka bir
sandıktan çıkıyor. Kendi sözleri de var. Rahmetli Burhan Kuzu keşke
mezarından kalksa da duysa, onun propagandası esnasında verdiği
sözler var. Ama bunlar barajı düşüre düşüre 7.5'a düşürdüler.Onun
dışında bir önceki seçimde, artık oyların hesaplanmasıyla alakalı bir
takım düzenlemeler var ve bunu gururla anlatıyorlardı. Diyorlardı ki;
"Artık TBMM'de temsil oranı çok arttı, bunun sebebi de "artık" oylar
da sayılıyor ve bu şekilde temsil oranı arttı" dediler. Ama bu meclisin
"artık oyları", meclisin temsiliyet oranını önemsemediğini gördük
şimdi. Neden? "Artık oylar" sayılmıyor. Bunu ne için yapıyor? Şunu
düşünüyor, yeni kurulan partiler, "artık oylar" sayesinde milletvekili
çıkartmasın. Yani aslında, şunu düşünmüyor, bu "artık oylardan" bazı
illerde büyük parti istifade edebilir. Bazı illerde küçük parti istifade
etmiş ama iktidarın derdi şu, CHP'nin 130 vekili var, 170 vekili olması
önemli değil onun için. 40, 50 tane artırabilir ama ona rakip olabilecek
yeni partiler vekil çıkartmasın, çıkartsa da minimum seviyede
çıkartsın.
Onun için bu "artık oylar" meselesini getirdi. Bu da siyasi ahlaksızlık
aslında. Centilmenlik dışı bir davranış. Biraz önce söyledik,
cumhurbaşkanının propaganda yapma meselesi. Şimdi, zaten Sayın
Erdoğan buna uymuyordu, propaganda yasaklarına. Bu da aslında son
10 gün geçerliydi. Son 10 güne kadar siz istediğiniz devletin
imkânlarını kullanıyordunuz. Son 10 güne dahi tahammül edemedi,
kendi uçağına değil de başka bir uçağa binmeye tahammül edemedi.
Şimdi Cumhurbaşkanı için yasak yok artık. Tepe tepe kullanacak
devletin imkânlarını. E bu da bir siyaseten utanılacak bir durum. Kala
kala buna mı kaldınız?
Bunun gibi hükümler getirdiler ama bunlar yine söylüyorum, seçimin
gerçekten sonucunu değiştiremez çünkü vatandaşımız seller gibi
geliyor. Biz sandığa sahip çıkalım. Sayın Erdoğan da 20 tane uçağının
20'sine de ayrı ayrı binerek mitingler yapsın.
Bir de hâkimlerle alakalı değişiklikler yapıldı. En kıdemli hâkim değil
de, birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerin içinden kuralar çekildi. Tamam,
ona da varız. Biz hâkimin başında bekleyeceğiz birleştirme yaparken.
Zaten sandıklardan geliyor sonuçta. Bizim de temsilcilerimiz orada ve
hâkim ne yazdı diye bakacağız. Ne yani, hâkim orada sandıktan gelen
sonucu farklı mı yazacak? Yazamaz. Mümkün değil.
Hâkim orada yazarken, bizim arkadaşlarımız dışarıda, sigara içmeye
gitmişlerse, laklak ederlerse, orayı yalnız bırakırlarsa, hâkim yazabilir
mi? Yazabilir. Buna fırsat vermememiz lazım. Ben hiçbir hâkimin
kendi mesleğini riske atacağını tahmin etmiyorum. Çünkü bunun bir
vebali var, aynı zamanda yasal bir sonucu da var. Kanunda var, seçime
hile katanlarla alakalı ciddi yaptırımlar var. Hangi hâkim, hangi memur
bir başkası milletvekili olacak diye geleceğini riske atacak? Atamaz,
kendini riske atamaz.
Ama bizim görevimizi yapmamız lazım, onun için biz burada olacağız.
Bu değişiklikleri yaptılar, centilmenlik dışı bir hareketti, bunlar bunları
kurtaramayacak. AK Parti'nin nasıl, nereye savrulduğunun da bir
göstergesi. O gün için, seçimler adil, şeffaf bir ortamda yapılsın, ilk kez
şeffaf sandık gelsin, Dünyaya rezil olmayalım, doğru düzgün kabinler
ortaya çıksın diye, kabini tarif etmek zorunda kaldık. Onu da nereden
esinlendik? Rahmetli eski başbakan, Anavatan Partisi genel başkanı
Mesut Yılmaz'ın oy kullandığı sandığı ben gazetede basılmış gördüm,
"Eyvah, eski başbakanın durumuna bakın" dedim. Eski bir karton kutu
koymuşlar, karton kutunun arkasında poz veriyor. Bu Türkiye'ye
yakışacak bir durum değil. Biz geldik, dedik ki, "oy kabini ikiye iki, haki
renkte olmalı, dışarıdan görülmemeli, şöyle olmalı, böyle olmalı"
bunu kanuna yazmak zorunda kaldık.
O günkü duruma bakın. AK Parti'nin yetkililerin hangi düşüncelerle bir
kanun hazırladığına bakın. Şimdiki AK Partililerin de hangi
düşüncelerle kanun hazırladıklarını bir kıyas edin. AK Parti'nin
nereden nereye savrulduğunu burada görüyorsunuz.
- Benim sorularım bu kadar, son olarak eklemek istediğiniz bir şey var
mı?
A.S.Ü-Şunu ifade edeyim; bakın biz vatandaşa güven vermemiz lazım.
Ne Sadat'mış, madatmış, bunları kafaya takmasınlar. Bunların
hiçbirinin bir şey yapacakları yok. Onlar o gün sokağa dahi çıkamazlar.
Bize vatandaşlar üç soru soruyorlar. Diyorlar ki;
"Sayın vekilim bu iktidar seçim yapacak mı?" biz de diyoruz ki; "Biz
buradaysak o sandık sizin önünüze gelecek. Sandığın teminatı
bizleriz."
Peki diyorlar; "Seçim yapıldı ama adil bir seçim olacak mı?" Biz de
"Evet görevimizi yaparsak adil bir seçim olacak, merak etmeyin"
Üçüncü olarak şunu diyorlar; "Peki, seçim oldu, bu adamlar kaybetti,
iktidarı bırakacaklar mı?" biz de diyoruz ki; "Merak etmeyin. Halkımız,
milletimiz orada, bizler buradayız, Türkiye Cumhuriyeti devleti her ne
kadar kurumları vesaire örselenmişse de hala bir demokrasi, hala bir
hukuk devleti ve orada seçimi kaybeden iktidar o gece tıpış tıpış gider.
Bunun başka ihtimali yoktur. Asker ona selam çakar, bürokrasi
sonuçları kabul eder, YSK onaylar ve halkımız da coşkuyla zaferi
kutlar."
Bunun dışında başka bir şey olamaz Türkiye'de. Örnekleri var.
Darbeden sonra Turgut Sunalp askerin onu kurtarmasını istiyordu.
Ona rağmen askerler hiç sesini çıkarmadan teslim ettiler.
2002'ye gelelim, Erdoğan ders alsın kendi seçiminden, seçime
giremeyen bir parti kazandı, hatırlayın, "Erdoğan'a vermezler, AK
Parti'ye vermezler iktidarı" denildi. Burada da halk istediği zaman
iktidar değiştirme arzusunu, iradesini ortaya koyarsa kimse bunun
karşısında duramaz.
Şu anda 61 milyon seçmen var. Diyelim ki 55 milyon oy kullanıldı.
İktidar olmanız için sizin 30 milyonu aşmanız lazım. 30 milyon sel gibi
akar sokaklara, o gücün karşısında hiç kimse duramaz. Kimse
vatandaşımızın zikrini fikrini çelmesin, bizler buradayız. Her sandığa
birer kişi koysak 200.000, ikişer kişi koysak 600.000 kişi 6 parti var,
3.600.000 kişi zaten sandıkların başında. Diyelim ki sonuçlar
açıklanmış muhalefet kazanmış, coşkuyla zaten vatandaş sokaklara
çıkacak. O selin karşısında kim durabilir?
Ben vatandaşlara ümitsizlik değil, ümit aşılanması gerektiğini; korku
değil, heyecan verilmesi gerektiğine inanıyorum. Tekrar dönecek
olursam, Ümit Özdağ'ın yaptığı iş, iş değil. O iktidara çalışıyor açık
söyleyeyim. Böylesi bir şey yok ortada, olmayan bir şeyi varmış gibi
göstermek korku pompalamaktan başka bir şey olmaz. Birkaç puan
artırmak düşüncesiyle bu meseleyi yanlış aksettiriyor, vatandaşın
demokrasiye, seçimlere karşı güvenini zedeliyor, son derece tehlikeli
bir şey.
Bakın burada 6 partiyiz, hepimiz verileri farklı farklı irdeliyoruz.
Aramızda 10-15 seçmenin dışında bir farklılık çıkmıyor. O da gözün
inanın göz kaymasından kaynaklı bir şey. O kadar.’’