Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM)
basın toplantısı düzenledi. Muhalefetin tüm güçlerini Cumhurbaşkanlığı seçimi için sorumluluk
almaya çağıran Baş, ¨Biz bu davete uyacağımızı, üstlendiğimiz sorumluluğun gereğini yapacağımızı
ilan ediyoruz, söz veriyoruz¨ dedi ve belirlenen ilkelere uyacağını taahhüt eden bir adayda uzlaşma ve
adayı bir an önce belirleme çağrısında bulundu.
2022 yılının son basın toplantısında yurttaşlara hatırlatmada bulunan Baş, uzun yıllardır hakları için
örgütlenen; yağmur, çamur, kar demeden, yılmadan mücadele eden emeklilikte yaşa takılanların
(EYT) nihayet Saray Rejimi’ne diz çöktürdüklerini ve taleplerinin kabul edildiğini vurgulayarak ¨Zaferin
yolu inançtan, mücadeleden, ısrardan ve asla ama asla vazgeçmemekten geçiyor. Şimdi sırada
insanca bir emeklilik için mücadeleyi hep birlikte büyütmek, emekliye, emekçiye düşman, yurttaşın
hakkını hukukunu rehin alan, oy karşılığında istismar eden Saray Rejimi’ne son vermek var¨ dedi.
Emeklilerin sorunlarının sadece EYT ile bitmediğini, Saray Rejimi’nin 8 Eylül 1999 öncesi için getirdiği
düzenlemenin, milyonlarca yurttaşın emeklilik hakkını sağlarken aynı anda da milyonlarca yurttaş için
haksızlık, eşitsizlik doğurduğunu kaydederek, TİP’in TBMM’ye verdiği Emeklilik Kanun Teklifi’ni
hatırlattı. ¨Tüm emeklilerimiz için emekli aylıklarının alım gücü krizi karşısında pula dönmesi,
emeklilerimizin sendikalı olma hakkının tanınması, emekli aylığı bağlanma oranlarının yüzde 30’a
düşmesi gibi can alıcı sorunlar halen devam ediyor¨ diyen Baş, EYT düzenlemesine ilişkin şöyle devam
etti:
‘EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI ASGARİ ÜCRETİN NET TUTARINDAN AZ OLAMAZ’
¨TİP’in Emeklilik Kanun Teklifi ile diyoruz ki, Eylül 199 öncesi yetmez, Eylül 1999 sonrası için de
kademeli, adil ve uygulanabilir bir düzenleme yapılmalıdır. Emekli aylığı bağlanma oranları yüzde
70’ler düzeyine ulaştırılmalıdır. Emekli aylıklarının alt sınırı, asgari ücretin net tutarından az
olmamalıdır. Bu konuda son derece ısrarcıyız, asgari ücret diye bir rakam belirleniyor memlekette
ama emekliler asgari ücretin yarısına mahkum edilmek isteniyor. Bu kabul edilemez. Tekrar
ediyorum, en düşük emekli aylıkları asgari ücretin net tutarından az olamaz.
Emekliler haklarını örgütlenerek savunabilmeliler. Emeklilerin de sendika kurma, sendika üyesi olma
hakkına sahip olması gerekiyor. Bunlar sağlanmadan Türkiye’de emekliler için insanca yaşam
koşullarından söz edebilmemiz mümkün değil. Dün itibarıyla emeklilerin mücadelesinin güçlendiğini,
dövüşe dövüşe elde ettikleri kazanımlarla emekli olan dünün emeklilikte yaşa takılanlarının artık
emekli hakları mücadelesinin de bir parçası olacağına inanıyoruz.¨
ERKAN BAŞ 2022’Yİ ÖZETLEDİ…
Düzenlediği toplantıyla, 2022 boyunca yaşananları hatırlatan ve yeni yılın yüklediği görevlere dair
görüşlerini paylaşan Baş’ın açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde:
2022 yılı, bu ülkede emeğiyle yaşayan on milyonlarca insanımız için, bu ülkenin işçileri, öğretmenleri,
doktorları, mühendisleri için, önceki yıllardan çok daha ağır, çok daha zor bir yıl oldu. 2022 yılı başta
‘Beşli çete’ olmak üzere patronların kar ve zenginlik yılı oldu.
İktidar eliyle patronlara vergi indirimleri, borçlarına taksitlendirme, teşvikler, kur korumalı mevduatla
servet transferleri gördük 2022’de. Yüksek enflasyon, fahiş fiyatlar ve kira zamlarıyla yurttaşın
ezildikçe ezildiğini izledik. Enflasyon TÜİK’e göre yüzde 85, ENAG’a göre yüzde 181’i aştı. Enflasyon
öyle hızlı arttı ki, sene başı asgari ücrete sözde rekor zam yapmışlardı, bu zam buhar oldu.
Şubat 2022’den bu yana asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, 10 milyonlarca insanın açlık
sınırında yaşadığı bir yılı daha geride bıraktık. AKP döneminde yoksulluk sınırına yakın yaşamak bile
bir hayal oldu, çünkü yoksulluk sınırı 25 bin TL’yi geçti. Tencereler boş, çocuklar aç kaldı. Bu zalimlerin
yönetimi altında çökmüş bir toplumun erozyonlarını gördük. Yetersiz beslenme nedeniyle hayatını
kaybeden çocukları gördük. O çok övündükleri beton ekonomisini çöktüğünü, yolların kapandığını,
insanların mahsur kaldığını gördük.
Tek adamın nasıl ‘sözünün eri’ olduğunu bir kez daha gördük. Katil Sisi’nin ellerine nasıl yapış yapış
yapıştığını, daha dün Suriye’yle görüşmelere başladıklarını kendilerinin de ilan ettiğini gördük. Para
için Kaşıkçı Dosyası’nın nasıl satıldığını, pudra şekerlerinin havada uçuştuğunu, tosuncukların nasıl
para ezdiğini hep birlikte izledik. Suç İşleri Bakanı’nın arkadaşlarından oluşan albümünü defalarca kez
görmek zorunda kaldık.
Amasra’da 42 madencinin nasıl göz göre göre ölüme yollandığını hep birlikte gördük. 926 haftadır
Galatasaray Meydanı’nda kayıplarını arayan annelerin mahkeme salonlarına sanık olarak çıktıkları bir
yılı gördük. Bütün yıl boyunca sansürü konuştuk, karartmayı konuştuk. Halkın haber alma hakkını
gasbetmek isteyen iktidarın onlarca hukuksuzluğa imza attığını, gazetecileri gözaltına aldığını,
tutukladığını, televizyonlara cezalar yağdırdığını ama muhalif medyayı baskı altına almak yetmeyince
bu sefer yurttaşların sosyal medya paylaşımlarını engellemek amacıyla Sansür Yasası çıkarttıklarını,
neredeyse halkın nefes almasını bile denetlemeye çalıştıklarını hep birlikte izledik. Seçim sathı mailine
girmişken, bir kez daha şehirlerin ortasında bombalar patladığını üzülerek ama geçmişte
yaşadıklarımızı hatırlayarak gördük. Teröre önlem olarak da ‘büyük devletimizin’ ihtişamla saksıları
söktüğünü gördük.
Enes Kara’yı cemaat-tarikat karanlığında kaybettik, gencecik bir kardeşimizdi. Sonrasında 6 yaşında
kız çocuğunun 30 yaşında bir adamla, sözde evlilik adı altında yıllarca istismara maruz kaldığını
öğrendik. Bunların, iktidarı semirttiği, büyüttüğü tarikatların, devleti parsel parsel bölüştüklerini, her
bakanlığın bir tarikatın vakfına vakfedildiğini öğrendik. Orta Çağ artıklarının canımıza, malımıza,
çoluğumuza çocuğumuza göz koyduklarını gördük.
‘NEREDE BİR SUÇ ÖRGÜTÜ VARSA, ARKASINDA MUTLAKA BİR AKP’Lİ SİYASETÇİYİ GÖRDÜK’
Geçmişte eleştirdikleri ne varsa misliyle yaptıklarını izledik. Mesela temiz toplum diyenlerin 90’lardaki
pislikleri, 90’larda kurulan tezgahları tertemiz bırakan organizasyonlarını gördük. Nerede bir suç
örgütü varsa, arkasında mutlaka AKP’li bir yöneticiyi, bir siyasetçiyi gördük. Hani 90’larda mafyadevlet-siyaset üçlüsü derdik, şimdi bunlar birleşti hepsine birden “AKP” der olduk. En son Ekrem
İmamoğlu’na dönük hukuksuz cezada gördüğümüz gibi Erdoğan, koltuğunu korumak için her türlü
suçu işleyebileceğini, kendi iktidarını korumak için memleketi ateşe atmaktan çekinmeyeceğini
yeniden, yeniden ve yeniden bizlere gösterdi. Biliyoruz ki, bu memlekette barışı kazanmak bir yana
barışın ismini anmak için dahi adına AKP denilen bu organize suç örgütünden kurtulmaya mecburuz.
Tam bunları düşünürken, dün de kadılar sözde iki mahkeme kararına daha imza atıp kamuoyuyla
paylaştılar. Kamuoyuyla paylaştılar diyorum çünkü karar henüz resmi muhataplarına tebliğ edilmeden
yandaş basın aracılığıyla servis edildi. Hani Erdoğan ‘Gereğini yapsın gazeteciler’ diyordu, gereğini
yapan savcılar izne çıkmadan yazılmasını arzu etmişlerdi, efendileri ne emrediyorsa onun gereği
yapıldı, gerekçeli karar 14 gün gibi bir sürede yazıldı Ekrem İmamoğlu davasında. Üstelik bu saçma
yargılamayı, ‘yargılamayı ciddiye almadığı için İmamoğlu’na ceza artırımı uyguladıklarını, indirim
uygulamadıklarını’ söyleyerek devam ettiriyorlar.
‘ARKADAŞLARIMIZIN BOŞALTTIĞI HAPİSHANELERİ, HALKIN İRADESİNE ÇÖKMEYE ÇALIŞANLAR
LEBALEP DOLDURACAK’
Dün Gezi Direnişi davasında da arkadaşlarımıza verilen hapis cezalarının onandığı haberini aldık. Hani
İmamoğlu yargılamayı ciddiye almadığı için ceza artırımına uğramış ya, bu kokuşmuş Saray Düzeni’nin
tahta oturanından soytarısına, her birine teker teker sesleniyoruz, sizi de sizin verdiğiniz kararları da
ciddiye almıyoruz. Çok değil, en fazla 5-6 ay sonra Mücella Abla, Can, Mine, tüm arkadaşlarımız tekrar
aramızda olacaklar. Arkadaşlarımızın boşalttığı o hapishanelere de bu memlekette hukuku
katledenler, adaleti ayaklar altına alıp çiğneyenler, halkın iradesine çökmeye çalışanlar lebalep
doldurulacaklar
‘SOKAK BU ÜLKEDE BİR TEK AKP’YE YARAMIYOR’
AKP en çok örgütlülükten korkuyor. İşçilerin bir araya gelip hak aramasından, hakkını almasından
ölesiyle korkuyor. Kadınların sokağa çıkıp İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmasından, uğradığı
ayrımcılığın, şiddetin hesabını sormasından çok korkuyor. Gençlerin ‘Barınamıyoruz’ diyerek yan yana
gelip isyan bayrağını açmasından çok korkuyorlar. Hani, ‘Sokak yaramaz’ diyenler var ya, işte yılın
sonuna giderken onlara bir mesaj çıkartmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum: Sokak bu ülkede bir
tek AKP’ye yaramıyor. ‘Toplumsal muhalefetin, işçinin, kadının, gencin, Kürt’ün, Alevi’nin, LGBTİ+’nın
sesi çıkmasın’ diye diye, AKP eliyle, polis gücüyle, sokak terörüyle dolu bir yılı daha geride bırakıyoruz.
2022, bu ülkenin yüzde 99’u için çok ama çok zor geçti. Bu ağır tabloya rağmen, bu ülkenin halkından
alıp patronlara, zenginlere aktaran iktidar, patronların kârını koruma altına alacak yeni politikalar
geliştirmekten hiç geri durmadı. Bu politikalar sonucunda, sermaye büyürken, hayat pahalılığı ve
vergiyle işçinin, emekçilerin alım gücü sürekli düşerken, ulusal gelirden aldığı pay da son 20 yılın en
düşük oranına gerilerken, zenginlerin servetleri artmaya devam etti.
‘AKP İKTİDARI GİTMEDEN BİZE İNSANCA BİR YAŞAM YOK’
Erdoğan’ın bol bol faiz masalları anlattığı bu yılın sadece ilk 9 ayında bankaların faiz gelirleri yüzde
216 arttı. Patronların vergi borçları silindi, kur korumalı mevduatla yoksulda alınan para zengine
aktarıldı. O yüzden, bu yıl bu gerçeğin altını yeniden, ama bu kez çok daha kalın, çok daha yüksek
sesle ifade ederek çizmek istiyorum. Bu ülkenin işçilerine, emekçilerine, hekimlerine, öğretmenlerine,
emeğiyle, alın teriyle çalışan annelerine babalarına düşman AKP iktidarı gitmeden bize insanca yaşam,
insanca hayat yok. Tam da bu nedenlerle 2022 aynı zamanda AKP’nin kaybetme korkusunun
büyüdüğü, bu nedenle baskıya, sansüre çok daha fazla sarıldığı bir yıl oldu. AKP’nin ötekileştirici,
düşmanlaştırıcı politikalarının katlanarak arttığını gördük. İktidar eridikçe, halktan ‘Geçinemiyoruz’
çığlıkları yükseldikçe toplumu bölmeye dönük girişimleri hız kazandı. Alevileri bölüp iktidara mahkum
etmeye dönük düzenlemeler, Kürtlere ve özellikle seçilmişlere dönük ağır saldırılar, LGBTİ+
yurttaşlarımıza dönük nefret söylemleri, muhalefet partilerini kriminalize ederek etkisizleştirme
girişimlerinin ardı artısı kesilmedi 2022’de.
Ama 2022’nin bir tarafında da işçilerin, emekçilerin, halkın mücadelesi, direnişi ve zaferleri vardı.
Sadece Ocak-Şubat 2022 arasında ağır çalışma koşulları, işten atmalar, hak gaspları, sendikalaşma ve
ücret artış talepleriyle metalden madene, tekstilden kuryelere, demir-çelikten taşımacılığa 108
fabrika ve iş yerinde grev yapıldı. Belki yandaş kanallar, yandaş basın işçilerin sesinin duyulmaması
için sarf etti ama bu grev ve direnişler sonucunda işçiler pek çok kazanım sağladı. 2022’den 2023’e
doğru umutla ilerleyişimizin arkasında bir de bu vardı.
‘YAŞADIĞIMIZ HER ŞEY YA SİYASETİN KONUSU YA DA YANLIŞ SİYASETİN SONUCU’
TİP Basın Bürosu
20 yıl biterken geride kalan iktidar ve maalesef onun etkisi altındaki kimi siyasiler bize ‘memleketin
temel konularını, bunları siyaset konusu yapmayın’ diye salık veriyorlar. Neymiş siyaset konusu
yapılmaması gereken?
Ne zaman bu memlekette birilerinin canı siyaset tarafından yansa birileri çıkıyor, ‘bu mesele siyaset
üstüdür’ diye bir laf ediyor. Biz 2022’den çıkartılacak en büyük derslerden birisinin bu olduğunu
düşünüyoruz. Hayır! Hiçbir şey siyaset üstü değildir. Hele ki siyasetin sonucu olarak katledilen,
öldürülen, istismar edilen yurttaşlar, çocuklar, kadınlar, işçiler söz konusu olduğunda siyaset dışında
bir mesele yoktur. O yüzden buradan bir kez daha ilan etmek istiyorum: Yaşadığımız her şey,
alamadığımız ücret, yiyemediğimiz ekmek, giyemediğimiz mont, okuyamadığımız okul, gidemediğimiz
tatil, sokak ortasında çocukların gözü önünde katledilen kadın, atanamadığı için intihar eden
öğretmen, memleketin bir yerinde ‘din’ adı altında yaşlı başlı adamlar tarafından istismar edilen
çocuklarımız, kuruyan ırmaklarımız, kesilen ağaçlarımız, yaşadığımız yaşamadığımız ne varsa hepsi
ama hepsi ya siyasetin konusudur ya yanlış siyasetlerin sonucudur. O yüzden, kurtuluş yılına, 2023’e
doğru giderken siyaseti 4-5 yılda bir sandık kurmak sananlar; emekçiyi, genci, kadını, yoksulu o sandık
mahalli dışında görmeyi istemeyen siyaset esnaflarının dediklerine bakmayın çağrısı yapıyorum.
Onlara aldanmayın.
‘TİP, SANDIĞI BEKLEME LÜKSÜ OLMAYANLARIN PARTİSİDİR’
Siyaset sandığa sığmaz ve TİP de sandığı bekleme lüksü olmayanların partisidir. 2022’den çıkarttığımız
sonuç budur. O yüzden bekleyecek bir günü dahi olmayan yurttaşları, ‘bugün, hemen şimdi’ diyenleri,
zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanları, insanca çok güzel bir yaşam kazanmak
isteyenleri TİP ile birlikte mücadele etmeye, TİP’te gönüllü olarak görev almaya çağırıyoruz.
Birbirimizi ikna etmek için beklemeyi vadedenler var ya; sabretmeyi, fedakarlık etmeyi, tüm bunların
birer sınav olduğunu anlatanlar… Onlara inanmayın, onlara kanmayın. Bize bekleyin diyorlar çünkü
beklediğimizde neler olacağını en iyi onlar biliyor. Çünkü ancak biz beklediğimizde onların bir anlamı
oluyor. Biz beklemediğimizde hepsi işlevsizleşiyor.
‘BAŞARI, BEKLEMEYENLERİN, BU ÜLKEDE UMUDU VE İNADI EKSİK ETMEYENLERİNDİR’
Nasıl olmalı, ne yapmalıyız örnek vermek istiyorum. Çocuklarımız okula aç gidiyordu değil mi?
Çocuklarımız okula aç gitmesin diye sesimizi yükselttik, onlarca demokratik kitle örgütü, binlerce veli
seslerini birleştirdiler ve en sonunda iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. Talep ettik, direndik,
vermek zorunda kaldılar. Bu zaten tarih boyunca hep böyle oldu. Migros’ta, Trendyol’da, Koç
Üniversitesi Hastanesi’nde direnen işçilerde gördük. En güzel örneği EYT meselesi, beklemeyenler,
direnenler, mücadele edenler kazanıyor. Bakmayın siz, o zaferden sonra pastayı kendi önüne
çekmeye çalışanlara. Bunlara hiç kulak asmayacağız. Başarı direnenlerin, beklemeyenlerin, bu ülkede
umudu ve inadı eksik etmeyen güzel insanlarındır.
‘HER GÜN ÖMRÜMÜZDEN BİR GÜN DAHA GİDERKEN DAHA NEYİ BEKLEYECEĞİZ?’
Artık bir yılın sonunda geldiğimizde şunu söylememiz lazım: Neyi bekleyeceğiz? Çalışanların enflasyon
altında tuzla buz olan asgari ücrete mahkum edilmesi karşısında mı bekleyeceğiz? Gençlerin
umutsuzluktan gözlerinin feri sönüyor, bunu mu bekleyeceğiz? İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece
yarısı çekildiler, kadınların her gün katledilmesini mi bekleyeceğiz? Hani o çok kutsal saydıkları sandık
demokrasisi var ya, onu bile tanımadıklarını şehir şehir gösteriyorlar, bunu mu bekleyeceğiz? Kürt
illerinde kayyum atadıkları zaman bekledikleri gibi mi bekleyeceğiz? Hani sarı öküzü kaptırdık, şimdi
bütün sürüyü alsınlar diye mi bekleyeceğiz? Dostlarımız, yoldaşlarımız, arkadaşlarımız dört duvar
arasında ne zaman, sıra kimde bunu düşünüp bekleyemeye devam mı edeceğiz? Tarikatlarda,
cemaatlerde, daha kaç çocuk hayatını, geleceğini kaybedecek bunu mu bekleyeceğiz? Biz bekleme
süresinin çoktan dolmuş olduğunu söylüyoruz. Hani yıl sonları, yılbaşları aynı zamanda hesaplaşma
zamanlarıdır, her gün ömrümüzden bir gün daha giderken daha neyi bekleyeceğiz?
‘SEÇİMİ BEKLEME LÜKSÜMÜZ YOK, GEÇ BİLE KALDIK’
Öyle bıçak kesiği gibi canımızı yakan sorunlarımız, birilerinin dediğinin aksine hiç de siyaset üstü
değildir. Mevcut siyaset bize sadece seçim vakitlerinde hatırlandığımız, oylarımızdan başka siyasi
sözümüzün olmadığı, oturup beklemeye dayalı bir rol biçiyor. Bunu kabul etmeyeceğiz. Öyle seçim
falan bekleme lüksümüz yok, geç bile kaldık. Hep birlikte, yurttaş olduğumuz için, bu sorunlar
hepimizin sorunları olduğu için hep birlikte mücadele edeceğiz.
Ya aydınlığı seçeceğiz ya karanlığı… Ya bu ülkenin haramiler tarafından iliklerine kadar sömürülmesine
devam edilmesine izin vereceğiz ya da kurtuluşu seçeceğiz. Ya üzerimizdeki baskının daha fazla
artmasını seçeceğiz, ya da emekçilerin, kadınların, gençlerin, hepimizin özgürce yaşadığı bir ülkenin
kurtuluşu ve yeniden kuruluşu için adımlar atacağız. Ya varımızı yoğumuzu bir avuç patrona peşkeş
çekmelerini seyredeceğiz, ya da bu ülkenin zenginliklerinden eşitçe faydalanacağız.
‘UMUTSUZLUĞA YER YOK, BU ÜLKENİN GELECEĞİ İÇİN HAYALLERİMİZ VAR’
O yüzden 2023’e giderken önce tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Zor bir yılı, çok zor bir yılı
geride bıraktık ama enseyi karartmak yok, umutsuzluğa yer yok. Bizim 2023 için hayallerimiz var
sadece önümüzdeki yıl için değil, bu ülkenin kurtuluşu, geleceği için hayallerimiz var. Bizim ülkemize
dair umudumuz var. İstedikleri kadar sansür yasası geçirsinler. Tüm haklarımızı askıya almaya devam
etsinler, 2023 kral çıplak diyenlerin yılı olacak. Eşitlik ve özgürlük destanının en önemli adımlarını
2023’te atacağız. Kazdağları’na, İkizdere’ye, Erzin’e, Çambükü’ne ülkenin dört bir yanındaki çevre
mücadelelerinin hepsine buradan selam olsun. 2023 ülkenin doğasına verilen kasıtlı tahribata son
vereceğimiz bir yıl olsun. Umudumuz var, bu yıl işçilerin yoksullaştırılmasına karşı madenciler,
motokurye, tekstil emekçileri yüzlerce sektördeki on binlerce işçi direndi ve 2023’te bu emekçilerin
yarattığı umudu büyütmek için hep birlikte olmaya devam edeceğiz.
Deyim yerindeyse 2023 ülkemizi saran siyasi kanseri bünyemizden atacak bir yıl olacak. O yüzden
evet biliyoruz kolay olmayacak, bu yeni yıla girerken büyük ve zor bir mücadele bizi bekliyor ama
inanıyoruz ki 2023 ezilenlerin emekçilerin, gençlerin, kadınların yılı olacak.
ERKAN BAŞ’TAN ‘CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN SORUMLULUK ÇAĞRISI’
20 yıllık bu kötülük iktidarını bitirdiğimiz, bu sömürü düzenine, bu ahlaksızlığa son verdiğimiz,
cumhuriyetin yeni yüzyılında eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve adaletin yolunun açıldığı yeni bir yıl bizi
bekliyor. Peki ne yapacağız? Tüm yurttaşlarımıza, tüm siyasi partilere bir çağrıyla 2022’nin son basın
toplantısını bitirmek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi için sorumluluk çağrısı.
Türkiye, cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimlerinden birine iktidarın demokrasiye açıkça saldırdığı
koşullarda giriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın siyasi yasaklı hale getirilmesi, şu ana
kadar yapılanların yanı sıra büyükşehir belediyesine kayyum atanması olasılığının güçlenmesi, geçen
seçimlerde en yüksek oy alan 3. parti olan HDP’nin kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olması;
Anayasa hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi kararlarının, AİHM kararlarının uygulanmaması, hakkını
arayan emekçilere adalet isteyen tüm kesimlere dönük kolluk şiddeti, laiklik ilkesinin ayaklar altına
alınması, basına getirilen sansür ve daha niceleri bu saldırının somut örnekleridir. Bu saldırının
delilleridir.
İktidar, seçimlere halkın demokratik haklarına ve özgürlüklerine saldırarak, dahası bir belirsizlik
içerisinde gidilmesini istiyor. Çünkü iktidar başka türlü kazanamayacağını biliyor. Halkın büyük
çoğunluğu haklarına yapılan saldırılardan rahatsız, belirsizlik istemiyor, samimi bir yan yana gelişten
yana.
Kendisini her geçen gün daha da yoksullaştıran, özgürlüklerine darbe indiren bu iktidardan bir an
önce kurtulmak istiyor. Türkiye İşçi Partisi halkın bu çağrısına kulak veriyor.
Milletvekili seçimlerinde her parti kendi politikasına ve adaylarına oy isteyecek. İktidar, milletvekili
seçimlerini kaybedecek artık mecliste çoğunluk olamayacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise tek
adam rejimini yenmemiz gerekiyor. Muhalefetin tüm güçlerine aşağıdaki ilkelere uyacağını taahhüt
eden bir adayda uzlaşmaya ve adayı bir an önce belirlemeye çağırıyoruz.
‘GÜN, SEN-BEN KAVGASI YAPMA DEĞİL, TEK ADAM İKTİDARIYLA MÜCADELE GÜNÜDÜR’
Bu sorumluluk daveti bize değil, halkın büyük çoğunluğuna aittir. Biz bu davete uyacağımızı,
üstlendiğimiz sorumluluğun gereğini yapacağımızı ilan ediyoruz. Söz veriyoruz. Cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemini belirlenmiş bir takvim içerisinde ortadan kaldıracağını, Anayasa hükümlerini
Anayasa Mahkemesi’ni, AİHM’in kararlarını uygulayacağını, parti kapatmayı ve siyasi yasakları
gündemden kaldıracağını, kayyum uygulamalarına son vereceğini, ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim
ayrımı yapmaksızın herkesin eşit yurttaşlık hakkını koruyacağını bir akit çerçevesinde taahhüt eden,
yüzünü halka dönmüş ve geniş kitlelerin desteğini almış bir adayın seçilmesi için bütün gücümüzle
çalışacağız.
Bu ilkeler için mücadele edersek kazanırız. Bu ilkeler için mücadele edersek ülkemiz kazanır, bu ilkeler
için mücadele eden aday kazanacak adaydır. Gün sen, ben kavgası yapma değil, tek adam iktidarıyla
mücadele günüdür. Gün, üstlendiğimiz sorumluluğun hakkını verme günüdür. Biz varız.