İSTANBUL (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Gençlik STK'ları Platformu (TGSP) tarafından "Gençlik ve Sosyal Girişimcilik" temasıyla Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Türkiye Gençlik Zirvesi"nin açılışında konuştu.
Devletin de toplumun de sivil toplum kuruluşlarının da asli görevinin gençleri tanımlamaktan ziyade, tanımaya, anlamaya, bu noktada onlarla empati kurmaya çalışmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kendi alanında özgün ve öncü bir çalışma olan Türkiye Gençlik Profili Araştırması'nın zirve vesilesiyle ilgililerle paylaşılmasını bu noktada son derece önemli görüyorum. 37 ilden, 8 bin gençle yapılan araştırmanın çıktılarının bu alanda faaliyet yürüten gönüllü ve resmi kurum ve kuruluşlarımız başta olmak üzere, üniversitelerimiz ve ailelerimiz için yol gösterici olmasını diliyorum. Bu araştırmanın ülkemiz gençliğinin hissiyatının, görüşlerinin, beklentilerinin ve elbette sıkıntılarının anlaşılması noktasında devleti yönetenler olarak bizlere de rehber olacağına inanıyorum."
Erdoğan, içerik ve yöntem itibarıyla titiz bir emeğin ürünü bu çalışmaya imza atanlara teşekkür ederek, "Araştırma sonuçları da gösteriyor ki gençlerimizle sürekli yüz yüze görüşmemiz, konuşmamız, dertleşmemiz, karşılıklı olarak birbirimizi anlamaya çalışmamız şart. Cumhurbaşkanı olarak işte bu sebeple gençler tarafından düzenlenen etkinliklere katılmaya hep özen gösterdim, özel bir önem verdim, vermeye de devam ediyorum. Gençlerimizin gelecekleriyle ilgili endişelerini ortadan kaldıracak ve beklentilerini karşılayacak politikalar geliştirmek bizim en başta gelen görevimizdir. Türkiye'nin Gençleri başlığıyla yapılan araştırmanın sonuçlarını titizlikle inceleyeceğimizden ve raporda yer alan tespitler ışığında gençlik politikalarımızı gözden geçireceğimizden emin olunuz." diye konuştu.
"Ayak uyduramazsak geride kalmaya mahkum oluruz"
Dünyanın baş döndürücü hızla değiştiği bir dönemde gençlerle ilgili çalışmaların, gençlere yönelik tasavvurların, bakış açılarının sabit kalmasının asla düşünülemeyeceğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"İletişim araçlarından fikir akımlarına kadar, hemen her yeniliğin öncelikli muhatabının genç kuşaklar olduğu dikkate alındığında eski usullerle meseleye yaklaşmanın, bizi götüreceği yer kesinlikle başarısızlıktır. Gençlerimizin hızına ayak uyduramazsak geride kalmaya mahkum oluruz. Gençlerin yönelimlerini doğru okuyamazsak sağlıklı politikalar geliştiremeyiz. Gençlerimizin kaygı, talep ve umutlarını tespit edemezsek onlara yol gösterici görevimizi yerine getiremeyiz. Değişimi, gençlerimizin beklentilerini önceden görerek, zamanın ruhunu iyi okuyarak projelerimizi, politikalarımızı belirlemeliyiz. Gençlerin gerisinde kalan değil, onların önünü açan, onlara rota çizen bir anlayışla çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Hem devleti yöneten olarak bizim hem de gençliğe dair hassasiyeti olan sivil toplum kuruluşlarımızın bu noktada sorumluluğu bellidir. Hepimizin ortak sorumluluğu gençlerimizin terör, şiddet, uyuşturucu, nihilizm bataklığına düşmeyecekleri bir zemini birlikte hazırlamaktır. Gençlerimiz formatlamanın, onları belli kalıplara mahkum etmenin değil, gençlerimiz ile ideallerinin önündeki engelleri kaldırmanın çabası içinde olacağız. Biz gençlerin hayal dünyasını yasaklarla çevrelemeyi değil, alabildiğine genişletmeyi hedefliyoruz. Mesuliyetimizin gençlerimizin şiddete bulaşmadan her türlü düşünceyi tartışabilecekleri, her türlü fikri savunabilecekleri bir ortamı ülkemiz genelinde tesis etmek olduğuna inanıyoruz."
Toplam nüfusunun dörtte birinden fazlası 15-30 yaş arası gençlerden oluşan demografisiyle Türkiye'nin bu bakımdan dünyanın en şanslı ülkelerinden biri olduğunu dile getiren Erdoğan, bunun en büyük zenginlikleri olduğunu kaydetti.
Erdoğan, 2002'den bu yana tüm çabalarının bu hazineden layıkıyla istifade etmek için gerekli ortamı hazırlamak olduğunu vurgulayarak, "Şöyle samimi bir muhasebe yaptığımızda son 16 yılda bu noktada çok büyük mesafe aldığımız görüyor ve buna hamdolsun diyor, şükrediyoruz. Eğitim konusuna özel önem vererek ülkemizdeki tüm gençlerin fırsat eşitliğine sahip olabilmeleri için gereken adımları attık, atıyoruz ve atacağız. Üniversite sayımızı 76'dan 206'ya ... Bazıları hala bunu eleştiriyor. O da onların haklarıdır, varsın eleştirsinler. Ama biz çok önemli bir eksiği giderdik. Iğdır'daki, Hakkari'deki, Şırnak'taki bir gencin kalkıp da üniversite okuma şansının adeta olmadığı bir dönemden biz üniversiteyi şimdi onların ayağına götürdük. Şu anda 81 vilayetimizin tamamında hamdolsun üniversitelerimiz var. Şimdi niteliği arttırmamız lazım, buna gayret etmemiz lazım." şeklinde konuştu.
Erdoğan, lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim gören gençlerin burs ve kredi imkanlarının genişletildiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"16 yıl önce 45 liracık burs, kredi veriliyordu. Ocak ayından itibaren lisans öğrencilerine 500 lira, yüksek lisans öğrencilerine bin lira, doktora öğrencilerine bin 500 lira verilecek. Bunlar şu anda bizim iktidarımızın hamdolsun ülkemizde sağladığı gelişmelerdir. Her başvuran öğrenci kredi alabilirken, burslu öğrenci sayısı da bu yıl 150 bine ulaştı. Ama gençlerimizde şöyle bir anlayış var, bunu şimdi sizinle paylaşayım, gerçeği söylemem lazım. İlla burs... Ya niye burs? 'Bursun ödemesi yok.' Evladım, kardeşim, kredi aldığın zaman bunu da faizsiz ve iş bulmadan değil, sigortalı bir işte yer aldıktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsun. Bu, seni bedavacılığa da alıştırmıyor. Bu milletin gençlerine yakışan da bu değil mi? Böyle bir imkan var. Bu imkandan istifade ettiğin zaman, kredi veya burs olduğu zaman kimsenin kredi veya burs almaması mümkün değil. Her müracaat edene burs veya kredi muhakkak veriliyor. Eskiden günlük 50 kuruş olan yurtlarda kalan öğrencilerin yemek yardımı bugün 12,5 liraya çıktı."
Üniversite imkanlarının yanı sıra spor alanında da gençlere her türlü desteği sağlamanın gayreti içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, "Gençleri daha fazla kütüphane, daha fazla spor tesisi, daha fazla kültür merkeziyle buluşturmak için tüm imkanları seferber ettik. 2002'de sadece 9 olan gençlik merkezi sayımızı 286'ya, bin 575 olan spor tesisi sayımızı 3 bin 567'ye ulaştırdık. Gençlerimizin sosyal, kültürel gelişimi için her türlü imkanı sunuyoruz. Biz, 'Gençlik geleceğimizdir.' demekle kalmadık, kalmıyoruz. Geleceğimizi sağlıklı bir zeminde inşa etmek, donanımlı gençler yetiştirmek için var gücümüzle çalışıyoruz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşayan kütüphane anlayışıyla 218 kütüphanenin modernize edildiğini, millet kıraathanelerinin ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırılarak tüm vatandaşların, özellikle gençlerin istifadesine sunulduğunu anlattı.
Gençlere Eyüpsultan'daki Rami Kışlası'nı görmelerini tavsiye eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Rami Kışlası bir tarihtir. En son orası gıda sitesi haline getirilmişti, orada çalıştım. Orada bir firmanın ticari işlerini yürütüyordum. Şimdi orayı, Türkiye'nin en büyük kütüphanelerinden biri haline getiriyoruz. Mücellit sanatı yok oluyor. Şimdi biz burada hem kitaplarımızın tamir bakımıyla alakalı birim, yani yeni yeni ustalar yetiştireceğiz, hem de mücellit sanatını yeniden ayağa kaldırmak için orada öyle bir birim olacak ki atölyelerini kuracağız. Rami Kışlası'ndaki oluşacak bu yapı da herhalde Ankara Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nden geri kalmayacak, sayı orada da 5 milyon cildin üzerinde olacak. Hızla şu anda inşaatı devam ediyor. Ankara'da da Cumhurbaşkanlığı Külliyemize 24 saat aralıksız hizmet verecek, 5 milyon cilt kitabın yer alacağı, yeni Türkiye'nin gurur abidesi niteliğindeki bir eseri gençlerin hizmetine sunuyoruz. Kütüphanemizin inşaatı büyük ölçüde tamamlandı, inşallah 2019'un ortalarında açacağız."
"Sizlere olan güvenimizin sözde olmadığını gösterdik"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, altyapı hizmetlerinin yanı sıra gençlerin ufkunu karartan, gençler arasında ayrımcılık yapan birçok düzenlemenin ortadan kaldırıldığına işaret ederek, gençlere şöyle seslendi:
"Üniversiteye girişte büyük adaletsizliklere yol açan katsayı sorunu bunlardan biridir. Bunlardan biri de oğlumdur. Hep katsayı kurbanı olmuşlardır. Bu problemi kökten çözerek, ülkenin tüm evlatlarının eşit şartlarda üniversiteye girebilmelerini biz sağladık. Kılık kıyafet meselesini çözerek, üniversite kapılarındaki utanç sahnelerine son verdik. Kamuda başörtüsü sorununu ortadan kaldırarak, gençlerimizin çalışma hayatında da hiçbir engelle karşılaşmamalarını garanti altına aldık. Şu anda Silahlı Kuvvetler hariç, resmi olarak söylüyorum, emniyet teşkilatı dahil, başı açık başı kapalı bir ayrım var mı? Yargıda var mı? Yok. Hepsinde şu anda yerlerini aldılar. Siyasette, bürokraside gençlerimize daha fazla görev vererek, sizlere olan güvenimizin ve inancımızın sadece sözde olmadığını gösterdik. Bugün hem mecliste hem partimizde hem kabinemizde hem yakın çalışma arkadaşlarım arasında gençlerimiz çok önemli sorumluluklar üstleniyor."
Daha önce seçme yaşının 18, seçilme yaşının 30 olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Seçme aslında zor mu kolay mı diye baktığımızda zor. Seçilme kolay. Niye? Bir siyasi lider bir zamanlar 'Taksim Meydanı'na 4 ayaklı koysam seçtiririm.' dedi.Düşünebiliyor musunuz? Niye? Kolay olduğu için. Ama seçme zor, ayıklayacaksın. Biz buradan hareketle ilk etapta seçilmeyi 25'e, ardından 18'e indirdik. Şimdi seçme ve seçilme 18. Bu bir şeyi gösteriyor. Bu nedir? 'Ben gencime güveniyorum, inanıyorum.' demektir." diye konuştu.
Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'e 13-14 yaşındayken padişahlığın verilmek istendiğini, görevi babasına verdiğini ancak 19-20 yaşındayken bir devri kapatıp, bir devri açtığını anlattı. Erdoğan, "Demek ki tarihimizde bu olduğuna göre, bu bizim için bir ufuktur, bir ilham kaynağıdır, bir noktadır. Öyleyse bizim de şimdi orayı hedeflememiz lazım, buna göre bizim de yürümemiz lazım. Buna göre yeni yeni adımlar atmamız lazım. Bizim içimizden bu ülkeyi yönetecek, bakanlarından başbakanlarına, vesaireye kadar genç, nitelikli arkadaşlarımız niye çıkmasın? Buna mani bir hal yok. Bunları yapmamız lazım." dedi.
"Gençlerin kardeş kavgasına sürüklenmesine fırsat vermeyeceğiz"
"Maziden atiye kuracakları köprünün taşıyıcı sütunlarını" gençlerin oluşturacağını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Her şeyden önce bir daha hiç kimsenin siyasi hırsları uğruna bu ülkenin gençlerini kardeş kavgasına sürüklemesine fırsat vermeyeceğiz. Vesayet özlemiyle yanıp tutuşanların eskiden olduğu gibi belli kavramları, belli figürleri istismar etmesine müsaade etmeyeceğiz. Danıştay'ın 'Andımız' kararı sonrasında gerek sosyal medyada gerekse de kimi yayın organlarında şahit olduğumuz manzaralar, açık söylüyorum, bu konudaki kararlılığımızı daha da artırmıştır. Çünkü bu metin, bu ülkede ezanı Türkçe okumak, okutmak isteyenlerin eseridir. Bu bir. Metne baktığın zaman, bu metin içerik itibarıyla bu milletin kendisini, bu milletin kültür, medeniyet anlayışını ortaya koyan bir metin değil. Bizim andımız, İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuzla devam ediyoruz. İstiklal Marşımızdan daha güzel, daha güçlü bir ant olabilir mi? Yok ama bunlar işte böyle çıkarmışlar, her şeyi bir birine karıştıran, saçma sapan bir şeyle gençliği yönlendirmenin gayreti içerisindeler."
"Ben Türküm ama Türkçü değilim"
"Kimse Türklüğünü inkar etmiyor ki ama Türkçülük yapmıyor." ifadelerini kullanan Erdoğan, bu noktada meselenin bu olduğunu vurguladı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben Türküm ama Türkçü değilim. Eğer böyle yaparsak biz kendi değerlerimizle çatışırız. Dinimiz İslamla çatışırız. İslam ırkçılığı reddediyor, ırkı reddetmiyor. Tam aksine 'Biz sizi kabileler halinde yarattık' diyor Rabbimiz ama arkasından geliyor, ne diyor? 'Birbirinizle iyi tanışasınız, anlaşasınız' diye. Kavga edesiniz diye değil. Bu gerçeği görmemiz lazım. Bu gerçeği gördüğümüz zaman zaten mesele halloluyor. İyi niyet eseri olmadığına inandığım bu kararı, kimi çevreler baskıcı, antidemokratik ideolojilerine yakılmış bir yeşil ışık gibi algıladılar. Millete tepeden bakan, insanımızı 'takunyalı, makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam' diyerek aşağılayanlar, uzun zaman sonra ilk defa yeniden piyasaya çıktılar. Kararın hemen akabinde gazeteci kılıklı provokatörler, yıllardır içlerinde biriktirdikleri kin ve nefreti ekranlardan adeta kusmaya başladı, kendi ekranlarından. Hatta cübbelerini darbeci zihniyete kiraya veren kimi sözde hukukçuların Andımız kararını bahane ederek merhum Menderes'in 68 sene önce son verdiği Türkçe ezan zulmünü tekrar dillendirdiğine şahit olduk."
"Ne Akif'i bunlarla paylaşırız ne İstiklal Marşımızı"
Ana muhalefet partisinin ise bu konuda "iyice şirazeden çıktığını, millete ve milletin değerlerine düşmanlığını bir kez daha ortaya döktüğünü" aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çıkmış televizyon kanallarından bir tanesinde, benim için diyor ki 'O, İstiklal Marşını bile bilmez' diyor. Şimdi bunu meydanlarda sürekli okudum. Şu anda böyle bir tekrar okumaya gidersem, derki bak 'Gördün mü? Okuttum.' Çok zavallı bunlar. Hatta kendisi bir keresinde öyle bir yanlışa düştü ki rezil etti. Biz, değerlerimiz noktasında ne Akif'i bunlarla paylaşırız ne İstiklal Marşımızı. Benim konuşmam yoktur ki Akif'ten bazı beyitleri, mısraları, kıtaları almadığım. Çünkü benim yastık altı kitabım olmuştur Akif. Hatta imam hatipte okuduğum yıllarda liseler arası bir şiir okuma yarışması oldu. O zaman, rahmetli edebiyat hocam Osman Öztürk, 'Oğlum sen 'Asım'ın Nesli' bölümünden bir bölüm oku. Ben de o zaman oradan her zaman okuduğumuz 'Bu zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem' diye başlayan Asım'ın Nesli'ni tanımlayan o bölümle yarışmaya katıldım. Birinci oldum o yarışmada. İlginçtir o zaman da kaynana zırıltısı diye bir şey vardı, çevirirlerdi. Mithatpaşa Kız Meslek Lisesinin salonunda bu yarışma yapılıyor. Orada bana şiiri okutmamak için başladılar onları çevirip, sabote etmeye. Jüri de güçlü isimler. Şimdi aklımda kalanlar Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hocamız filan. Türkiye Teknik Ressamlar Cemiyeti düzenliyor bu yarışmayı. Girdik ve yarışmada bütün bunlara rağmen baktım ki bunlar durmuyor. Ben de mikrofonu yere bıraktım. Mikrofonsuz olarak şiiri okumaya başladım. Tabii o kaynana zırıltıları sustu, bir anda salon değişti. Şiir bitti, salon durmuyor. Alkışlar, alkışlar devam ediyor. Hamdolsun biz buralardan geldik Bay Kemal. Onun için buralarda kalkıp bizi kendinle mukayese etmeye yönelme. Bizim aldığımız terbiye bu. Böyle yetiştik."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Danıştay'ın verdiği karar sonrasında yaşananlarla ilişkin şunları kaydetti:
"Şimdi koca koca adamlar siyah önlükler giyip, aynı zihniyette koca koca kadınlar yarım yamalak ezberleriyle ant okumaya yeltenip, milletin karşısında kendilerini rezil, kepaze etiler. Değerli arkadaşlar, hepsi birbirinden utanç verici bu hadiselerin çoğunun siyasetin değil, psikiyatrinin konusu olduğunu düşünüyorum. Yaşananlar tam anlamıyla bir histeri nöbetidir. Bunu görüyoruz, aramızda doktorlar var, iyi bilirler. Maalesef ülkemizde zamana, değişime, hayatın ve dünyanın gerçeklerine karşı direnmeyi çağdaşlık zanneden fosilleşmiş gerici bir zihniyet vardır. Bu her zaman oldu, bugün de var. Bunların hayattaki varlık sebepleri ise milletin değerleriyle kavga etmek, ne pahasına olursa olsun kendi çıkarlarını, kendi ikballerini korumaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nitekim bu uğurda yeri geldiğinde terör örgütleriyle yeri geldiğinde emperyalistlerle yeri geldiğinde Türkiye düşmanı yapılarla iş tutmaktan asla çekinmiyorlar." diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sandıktan çıkamayacaklarını bildikleri için 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi milletin iradesine silah çeken FETÖ'cü hainleri alkışlayacak kadar savrulmuş durumdalar. Aynı çevreler en küçük bir ekonomik çalkantıda tüm enerjilerini 81 milyonluk Türkiye gemisini batırmak için sarf edecek kadar şuurlarını kaybedebiliyorlar. Kendini vatandaşından üstün gören, kendini devletin yegane sahibi zanneden, ezandan, camiden, başörtüsünden rahatsızlık duyan bu azgın azınlığın ne yazık ki normalleşme, iyileşme ihtimali de yoktur. Üstad Necip Fazıl bunları, -çok enteresan- 'bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür' diye tanımlıyor. Bunların bir başka tanımı da salon cumhuriyetçisi, gardırop Atatürkçüsü'dür. Bunlar ülkemizin ortak değerlerinin arkasına sığınıp, millete 'aptal, beyinsiz' diyerek, milletin seçimini, tercihini aşağılayarak en başta bunlar cumhuriyetimize zarar vermektedir.
Dikkat edin, 95 yıllık tarihimiz boyunca cumhuriyetçilik adına, cumhurla cumhuriyetin arasını bunlar açmış, cumhuriyetin kazanımlarına en ağır darbeyi bunlar indirmiştir. İşte 1938'den beri, -genç kardeşlerim içinizden bilmeyenleriniz olabilir ama bunları siz de bilin ve bilmeyenlere de anlatın. Az önce söyledim ya, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.- Gazi Mustafa Kemal'i kendi ideolojik saplantılarına kalkan yaparak Atatürk'ün mirasını yağmalayanlar da yine bu çevrelerdir. Gazi'nin resmini vefatının hemen ardından paramızdan kaldıran, Atatürk'ün millete armağanı olan İş Bankası hisselerini gasbedenler de bunlardır. Peki resmi kaldıran kim? İnönü. İnönü bu CHP'nin işte gelmiş geçmiş en önemli genel başkanlarından bir tanesi değil mi? Posta pulları üzerinden Atatürk'ün resmini kaldıran yine bunlar. Okullarda, devlet dairelerinde Atatürk'ün posterini kaldıran yine bunlar. Bay Kemal, sen bunları bilmiyor musun? Öğren bunları öğren. Bize kalkıp da unutmak istediklerimizi veya unutturanları yeniden hatırlatmaya çalışma. Hatırlatmaya çalıştığın için şimdi ben bunları sana hatırlatıyorum. Çünkü gençliğimiz bunları bilmiyor."
Gençlerin bunları bilmesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Kemalistim' diye geçinen gençler var ya onların bunu bilmesi lazım. Madem Kemalistsiniz, o zaman gelin bu işe sahip çıkın. Niye sahip çıkmıyorsunuz? Bütün bunların bilinciyle idrakiyle gerçekleri bilmeyenlere öğretmeliyiz. Bunların Türkiye'de zulümden, baskıdan, darbeden bu ülkenin genç nesillerinin zihinlerini iğdiş etmekten başka hiçbir mirasları yoktur." diye konuştu.
"Doğru dürüst bir dikili ağacınız yok"
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İşte geçenlerde öyle bir köşe başı kalemşörlerinden bir bayan, çıkmış bir televizyonda toparlamışlar orada bir grubu onlara bir şeyler anlatıyor. Biz diyor işte 'camileri ahır yapmışız. Şunu şöyle yapmışız, bunu böyle yapmışız.' Ee yapmadınız mı ya? Bu CHP zihniyeti bunları yapmadı mı? Sadece şu Fatih, sur içinde yüzlerce mescidi bunlar kapatarak ahır haline getirmişlerdir. Ben İstanbul'da belediye başkanlığı yaptım. Nerede hangi mescid söküldü, orada ne yapıldı bunları gayet iyi bilirim ve biz bunların bir çoğunu yeniden ayağa kaldırıyoruz. Bunları yapan sizsiniz. Biz, sizin cemaziyelevvelinizi gayet iyi biliriz. Malatya'da, Antep'te, Konya'da bunları yaptılar. Her şeyi istismar ederler ama tarihlerinde İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli, Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi milletimizin gurur abidesi olacak tek bir eserleri dahi yoktur. Hani muasır medeniyetler seviyesinin üstüne Türkiye'yi çıkaracaktık? Siz mi çıkaracaksınız? Bu işi biz yaparız, biz. Doğru dürüst bir dikili ağacınız yok. Dikili ağaçları söktünüz."
Erdoğan, İstanbul'a sadece belediye başkanlığı döneminde yetişmiş olarak 1 milyon 200 bin civarında ağaç dikildiğini, bu rakamdan fidanların hariç olduğunu, orta koridorlarda, yanlardaki şevlerde şu andaki mevcut yetişmiş çınarların hepsinin başkanlığı dönemindeki eserler olduğunu dile getirdi.
Muhabir: Hatice Şenses Kurukız,Berk Özkan,Zeynep Rakipoğlu,Andaç Hongur