Aziz Erbakan Hocamızın Merkezefendi Mezarlığı’ndaki makamında Milli Çözüm Dergimizin anket çalışmalarından birinde; Erbakan Hocamızı ziyarete gelen genç yaşlarda birisine ‘hoş geldiniz’ diyerek yaklaştım. Henüz ismini bile sormadan bana: "Ne yapacağız, nereye gideceğiz, kime güveneceğiz abi şaşırdım?" diye gözleri yaşararak yakınmaya başlamıştı. Ben de: "Allah’a (CC) güveneceğiz kardeş!" diyerek sakinleştirmeye ve derdini öğrenmeye çalıştım.
Sözlerinden Kuzey Irak’ta sözleşmeli çavuş olarak görev yaptığı kanaatine varmıştım. Demişti ki: Çok önemli ve tehlikeli operasyonlara katıldım ve yaralandım. Ama bazı yetkililerin, maalesef PKK ile irtibatlı, uyuşturucu kaçakçılığına karıştıklarını anladım ve şaşırdım. Bunları gerekli bilgi ve belgeleriyle üst makamlara taşıyınca: “Başımdan büyük konulara karışmamam ve ortalığı karıştırmamam” hususunda uyarıldım. Ama ülkeme, milletime ve devletime bağlılığım ve duyarlılığım nedeniyle ilgisiz duramadım, vicdanımı bastıramadım. Sonra bazı bahanelerle ve psikolojik rahatsızlık gerekçesiyle görevimden atıldım. “Abi; bazı gerçekleri ve başıma gelenleri evimde annemle paylaştım, ama o bile bana inanmadı… Gördüklerimi ve yaşadıklarımı yetkililerle paylaşacağımı söyledim, razı olmadı. Annem: ‘Bak bu söylediklerine kimseyi inandıramazsın, elindeki bilgiler de sana sıkıntı olur’ diyerek önümü kesmeye çalıştı. Ben bu bilgileri gidip resmen yetkililere aktarınca, onlar beni yaftalayıp hastaneye yatırdılar. Kuzey Irak’ta kaydettiğim ve biriktirdiğim çok önemli bilgileri de elimden alıp imha ettiler. Kime güveneceğimi şaşırdım. Devletimi ve milletimi seviyorum, fakat devletim bana sahip çıkmadı. Şişli-Osmanbey’den ta buraya Fatih-Zeytinburnu'na kadar olan bölgede satılan uyuşturucu trafiğini çözdüm ve yetkililere anlattım. Bir teşekkür bile çok görüldü. Hatta susmam için tehditler yapıldı. Kimse bana sahip çıkmadı abi. Yakından bildiğim, bu surların içinde 300 tane çocuğa uyuşturucu satıcılığı yaptırılmaktadır. Bunların yaşları 12-13’ten başlıyor. Abi bunlara uyuşturucu veren adam 70-80 yaşındadır. Şaşırdım ne yapacağız, bize kim sahip çıkacak?!" diye sızlandı. Kendisine bu karanlık günlerin yakında biteceğini, sabretmesi gerektiğini yüzüm kızararak söyledim.
Fakat gözlemlerimize göre; her gün mezarlık görevlilerinin maalesef korku içerisinde ve de çok titiz takibine rağmen; kabirlerin arasında onlarca uyuşturucu müptelası genç, bir yardım eli beklemektedir. Diğer taraftan daha ilkokul yaşlarındaki çocuklar uyuşturucu girdabına ‘terk edilmiş’ hatta adeta ‘itilmiş’ vaziyettedir. Maalesef şahit olduğumuz bu durumdaki gibi, birçok duyarlı gencimiz de devletine, milletine sahip çıkmaya çalışırken yalnız ve yardımsız bırakılmış haldedir.
Gencin giderayak son sözü şunlardı: "Bayrağımı ve devletimi seviyorum, ama devletim beni yalnız bıraktı abi." gözleri yaşlı, caddeye doğru yürüyerek uzaklaştı.
İslamcı geçinen yandaş holdingdeki zina macerası!
Yandaş AKP’li bir şirketin dindarlık rolüyle zinakârlıkları mide bulandırıyor. İktidar değiştiği gün mal varlığına el konulacak ve hesap sorulacaklardan sayılıyor. Yani “Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olacak” bir şirketten bahsediliyor. Bu karanlık kardeşler, yaklaşık 5 milyar dolarlık servetleriyle Forbes'in milyarderler listesine giriyor. Elbette bu, beyan edilen servet oluyor. Siz bu haramilerin servetini 10'la 100'le çarpın ve İsviçre bankalarına bakın, daha neler ortaya çıkıyor… Orada halktan çaldıkları 50-100 milyar dolarlık haram servetlerini göreceğiniz konuşuluyor. Ayrıca bu kardeşler ne iş yapıyorlar, ne kadar vergi veriyorlar, kaç kişi istihdam ediyorlar? soruları hep yanıtsız bırakılıyor. 5 milyar dolar servetleri nasıl kazanmışlar, ne iş yapmışlar? Bilinmiyor.
Bu aileyle ilgili Cevheri Güven’in skandal iddiaları dolaşıyor. Bu kardeşlerin en dindarı, eski eşiyle boşanıyor. Çünkü kendisinden 25 yaş küçük, üstelik evli bir kadınla yıllarca zina ettiği ortaya çıkıyor ve bir çocuk peydahlanıyor. Kepazelik bununla da bitmiyor. Yaklaşık 5-6 yıl boyunca sevgilisinin zavallı kocası, çocuğu kendisinin sanıp onu bakıp büyütüyor. Ofisinde, iş yerinde, şirketlerinde, her yerde İslam tüccarı gibi davranan bu zinacının, boşanma davası ile ilgili haberlerinin yayılmasını da AKP’deki malum yetkili sayesinde engellemeyi başarıyor. Yıllarca olayın üstü kapatılıyor. Ayrıca bunlardan diğer bir kardeş, Varlık Fonu Başkan Yardımcısı yapılıyor. Öteki kardeş ise çok önemli bir ilçeye Belediye Başkanı oluyor!..
Sn. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı ibretlik ilklerini ve kahramanlık hikayelerini (!) hatırlatalım:
• Din istismarcısı AKP iktidarı sayesinde, Türkiye tarihinde -belki de yeryüzünde- ilk defa; Yandaş Tarikatçılar ve yamuk şeriatçılar arasında, 6 (altı) yaşında bir kız çocuğunun 29 yaşındaki bir adama nikâhlandığı rezaleti ortaya çıkmıştı. Böylece şehvetperestlik azgınlığı SAPKINLIK noktasına ulaşmıştı!..
• Haçlı AB dayatmasıyla; “Kadının beyanı esas alınır ve yeterli sayılır!” safsatasıyla, on binlerce erkek evinden uzaklaştırılmış, azgın ve şaşkın kadınlara her türlü rezalet yolu açılmış, yüz binlerce yuvalar yıkılmaya ve maalesef namus cinayetleri artmaya başlamıştı…
• Hatırlayınız; yıllar önce ilk defa bir Başbakan "Tezkere geçmezse, memura maaş ödeyemeyiz!" diye yakınmıştı.
• İlk defa güya ekonomi büyürken, işsizlik artmıştı.
• İlk defa cari açık verilirken, döviz kuru yükselmeye başlamıştı.
• İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura, “IMF'yi ikna edin!" diye çıkışmıştı. Ama sonradan; yine IMF aracılığıyla, Siyonist bankalardan borç almaya devam ettikleri halde, “IMF’yi bıraktık!” edebiyatı yapmaya başlamışlardı.
• İlk kez ithalat, 100 milyar doları aşmıştı.
• İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapılmıştı.
• İlk kez Yunan kilise bankası, Türkiye'de banka satın almıştı.
• İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına katılmıştı.
• İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödenmeye mecbur kalınmıştı.
• İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirip sırıtmışlardı.
• İlk defa bir Başbakan; "Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya!" diyecek kadar tutarsızlaşmıştı.
• İlk defa bir cami, kiliseye çevrilmiş durumdaydı.
• İlk defa kilise ve havralar, imar planında yer almıştı.
• İlk defa bir Başbakan; Yahudi düşünce kuruluşundan, "Üstün Cesaret Ödülü" almıştı.
• İlk defa Türk askerinin başına, ABD güçlerince çuval takılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, "Bir dönem dini kullandık" itirafını yapmıştı.
• İlk defa petrol kanunu ile yabancılara, 50 yıllık imtiyaz sağlanmıştı.
• Türkiye’de ilk defa yabancı rantiyecilere, vergi muafiyeti tanınmıştı.
• İlk defa stratejik önem taşıyan iletişim sektörünün tamamı, yabancıların eline geçmiş bulunmaktaydı.
• İlk defa Meclis’te tezkere reddedilmesine rağmen, Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile ABD silahları Türkiye üzerinden Irak’a aktarılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan; İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un Eş Başkanı yapılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, Irak’ta Müslüman topraklarını işgal eden “ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini” açıklamıştı.
• İlk kez İsrailli bir işadamına, çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, yapılan ihalede önce uçak istemiş ama sonra Mercedes'e razı olmuşlardı.
• İlk defa fındık üreticileri, emeklerinin karşılığını almak için en büyük mitingi yapmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, “Türkiye'yi pazarladığını” açıkça itiraf edip ağzından kaçırmıştı.
• İlk defa tarımsal üretimde, dış ticaret açığı ortaya çıkmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, çiftçileri “Gözünü toprak doyursun” diye azarlamıştı.
• AKP döneminde ilk defa, “kap kaç” diye bir sektör ortaya çıkmıştı.
• İlk defa zina suç olmaktan çıkarılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, en fazla yurt dışı gezisine çıkma şampiyonluğu kazanmıştı!
• İlk defa bir Başbakan “Borç yiğidin kamçısıdır!” diyerek, borçlanmayı bir başarı olarak sunmuşlardı.
• İlk defa enflasyon %100 artarken; pancar fiyatları 99 kuruştan, 88 kuruşa çekilmiş olmaktaydı.
• İlk defa çiftçi ve emekliden, vergi alınması kararlaştırılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan Danışmanı, Amerikalılara Başbakan için; “Bu adamı kullanın, onu rögara süpürmeyip bol bol yararlanın!” tavsiyesinde bulunmuşlardı.
• İlk defa GSMH artarken, KDV tahsilâtı yerinde saymıştı.
• İlk defa bir Başbakan, TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazeteyi güdümüne almıştı.
• İlk defa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, misafir olarak gelen bir kralın ayağına, hem de 10 Kasım günü varmışlardı.
• İlk defa bir Başbakan çiftçiye "ananı da al git" demekten sakınmamıştı.
• İlk defa bir Başbakan şehit ziyaretinde, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" buyurmuşlardı.
• İlk defa bir Başbakan, oğlunun 300 metrelik gemisine gemicik deyip çıkmıştı.
• İlk defa bir Başbakan “(Muhalefet) Gazetelerini okumayın, televizyonlarını açmayın” demekten sakınmamıştı.
• İlk defa bir Başbakan, Atatürkçü düşünen insanları, dinsizlikle suçlamıştı.
• İlk defa bir Başbakan için, Cumhuriyet Mitingleri yapılmıştı.
• İlk defa bir halk, kendi devletinden ve özgürlüğünden korkmaya başlamıştı.
• İlk defa İsrail’e ve ABD’ye, bu kadar yüksek destekler sağlanmıştı.
• İlk defa İsrail’i korumak için ne gerekiyorsa, temin edilmişti.
• İlk defa “Türkiye toprakları NATO’nundur!” itirafı yapılmıştı.
• İlk defa devlet ve millete ait yollar köprüler satılmıştı veya 50 yıllığına yabancılara kiralanmıştı!
• İlk defa camide ayin yapılmıştı.
• İlk defa kilisede cuma namazı kılınmıştı.
• İlk defa Besmele ile kilise açılmıştı.
• İlk defa PKK’nın siyasi lideri, AKP’nin kongresine şeref konuğu olarak çağrılmıştı.
• İlk defa eşcinsellere, serbest rezalet hakkı tanınmıştı.
• İlk defa PKK ile pazarlık masasına oturmuşlardı.
• İlk defa “ülkeyi babalar gibi satarız” buyurmuşlardı.
• İlk defa “Yahudiler insanlığın onurudur!” iltifatında bulunmuşlardı.
• İlk defa okullarda İslam dışındaki dinler, Hak din olarak gösterilmeye çalışılmıştı.
• İlk defa AB dayatmasıyla ayetler sansürlenip, mana ve mealleri resmi kayıtlardan ve okul kitaplarından çıkarılmıştı.
• İlk defa okullarda, İslami olan 45 kelime ve kavram yasaklanmıştı.
• İlk defa Yahudi askerlerine dualar yapılmıştı.
• İlk defa BOP Eş Başkanı olmakla gururlanılmıştı.
• İlk defa Yahudi cesaret ödülü alınmıştı.
• İlk defa Hristiyan onuru nişanı takılmıştı.
• İlk defa resmen Papa’nın peşine takılınmış; AB yasalarına uyum süreci adı altında İslami değerlerden uzaklaşılmıştı.
• İlk defa diyalog adı altında, misyonerlik yapılmaya başlanmıştı.
• İlk defa camiler, gazete ilanı ile satılmıştı.
• İlk defa Başbakanın eşi, kilisede mum yakıp dilekte bulunmuşlardı.
• İlk defa Diyanet’ten sorumlu AKP’li Bakan, “Kur’an’ın üçte birini kabul etmiyorum” diyerek inkârını kusmuşlardı.
• İlk defa “Ruhban Okulu açmak, bizim boynumuzun borcudur” itirafı yapılmıştı.
• İlk defa bir Başbakan, “İslam ahkâmını kabul etmediğini” açıklamıştı.
Bu gidişle Erdoğan iktidarında, satılmadık kurumumuz kalmayacaktı!
• Türk Telekom, Arap'ın.
• Telsim, İngiliz'in.
• Kuşadası Limanı, İsraillinin.
• İzmir Limanı, Hong Konglunun...
• Araç muayene işi, Alman'ın.
• Başak Sigorta, Fransız'ın.
• Adabank, Kuveytlinin.
• İETT Garajı, Dubailinin.
• Avea, Lübnanlının.
• Petkim? Ermeni'nin. (Kazak’a sattık, dediler. Kazağı bir çıkardık, Ermeni...)
• Rakı, Amerikalının.
• Finansbank, Yunanlının.
• Oyakbank, Hollandalının.
• Denizbank, Belçikalının.
• Türkiye Finans, Kuveytlinin.
• TEB, Fransız'ın.
• Cbank, İsraillinin.
• MNG Bank, Lübnanlının.
• Alternatif Bank, Yunanlının.
• Dışbank, Hollandalının.
• Şekerbank, Kazak’ın.
• Yapı Kredi'nin yarısı, İtalyan'ın.
• Turkcell'in yarısı, Finlinin, Rus'un.
• Beymen'in yarısı, Amerikalının.
• Enerjisa'nın yarısı, Avusturyalının.
• Garanti'nin yarısı, Amerikalının.
• Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.
• İzocam, Fransız'ın.
• TGRT (Fox), Amerikalının.
• Demirdöküm, Alman’ın.
• Döktaş, Fransız'ın.
• Süper FM, maalesef Kanadalınındı. Oysa bunların hepsi sadece 20 yıl önce Türk’ün malıydı.
• Bütün bu ayıplarını ve kayıplarını kapatmak ve toplumu avutup aldatmak için; Ayasofya ibadete açılmış, başörtüsü baskısı kaldırılmış, sadaka dağıtımıyla fakir ve çaresiz halkın vicdanları satın alınmaya uğraşılmıştı!..
Gelin canlar, hepten ve her şeyimiz satılmadan uyanıp kurtulalım![1]
Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e; “Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş” yanıtı!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, televizyon kanallarının Ankara temsilcileri ile CHP Genel Merkezi'nde bir araya toplanmışlardı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin değerlendirmeler yapmıştı. Kılıçdaroğlu; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın adaylığına dair; “İki arkadaşımızdan biri aday gösterilse, hayır demeyeceğiz” sözleri için, “Bir parti, başka bir partinin iç işlerine karışmamalı. Her partinin kendi kuralları vardır” ifadelerini kullanmıştı ve elbette haklıydı.
“Adaylık konusunda kararı Altılı Masa verecek. Onların iradeleri dışında bir şey söylemem. Altı lider ‘Aday sizsiniz’ derse elbette adayım. Doğal olanı Altılı Masa’dan birinin Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Masada uzun zamandır beraberiz ve birbirimizi tanıyoruz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu “Aday ne zaman açıklanacak?” sorusunu:
“Hükümet programı ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş takvimi belli olduktan sonra aday açıklanır.” şeklinde yanıtlamıştı.
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu davasının karar duruşmasında Almanya’da bulunmasını ise şöyle açıklamıştı:
“Olumsuz bir karar çıkacağını asla hesaba katmamıştım. Çünkü bu konuda yüzlerce içtihat vardı. Ama olayı sürekli takip ettim, böyle bir karar çıkınca da özel uçakla döndüm. İmamoğlu'nun Saraçhane çağrısını ise Almanya'da öğrendim.”
“Kararın açıklanması üzerine İYİ Parti lideri Meral Akşener’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne gitmesini nasıl yorumladığı” sorunlunca: “Meral Hanım’ın haksızlığa hukuksuzluğa tepki göstermesini doğal karşılamamız lazım!” sözleri akılcı ve anlayışlı bir yaklaşımdı.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı ihtimalini ise: “Belediye Başkanlarımız görevlerinin başındadır.” şeklinde yanıtlaması enteresandı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Saraçhane Mitingi sonrası yaptığı “kumpas” çıkışını ise: “Herkes kendi penceresine göre yorumluyor. Aslında 16 milyon İstanbullunun iradesine kumpas kuruldu.” şeklinde değerlendirip feraset ve faziletini ortaya koymuşlardı.
Hayret, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu; ABD, FETÖ ve Batı’dan sonra İsrail'den de destek almıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, YSK üyelerine hakaret gerekçesiyle verilen ve kesinleşmemiş yargı kararı üzerinden, Altılı Masa’nın ortak adaylığı için sahneye çıkmıştı. “2023’te her şey çok güzel olacak” diyerek öne atılan Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in desteğini de arkasına alarak ‘siyasi mağduriyet şovu’na kalkışmıştı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına konumlandırılan Ekrem İmamoğlu’nun ortak adaylığı köpürtülürken; ABD’nin karanlık isimleri, Avrupa’nın şaibeli siyasetçileri ve diplomatları, manşetlerinden operasyon gerçekleştiren Batı ve İsrail medyası, FETÖ’nün kanlı kalemleri topyekûn “İmamoğlu korosu” oluşturmaya başlamışlardı.
İsrail’in desteklemesi kafa karıştırmaktaydı!
İsrail'in en önemli yayın organlarından Haaretz gazetesi, henüz kesinleşmemiş hapis cezası sonrası Ekrem İmamoğlu'na açıkça destek verenler kervanına katılmıştı. İmamoğlu'na güzellemeler yapan Haaretz, İETT'deki yolsuzluk iddialarına rağmen İmamoğlu'nun yolsuzluklarla mücadele eden biri olduğunu, Yenikapı'da hizmet araçlarını sergileyen İmamoğlu'nun 'İhtiyaç fazlası araçları sergilediğini' ve dindar bir geçmişe sahip muhafazakâr bir siyasetçi olduğunu yazmıştı. Haaretz haberinde şu ifadeler yer almıştı. “52 yaşındaki İmamoğlu solcu veya liberal değildir. Dindar bir geçmişe sahip muhafazakâr, sağcı bir Kemalist’tir. Ancak aynı zamanda yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele eden birisidir. Belediyenin halkın parasıyla satın aldığı ve kiraladığı onlarca arabayı sergilemiştir. Doğaya zarar vereceği gerekçesiyle Erdoğan'ın İstanbul ve çevresi için planladığı görkemli projelere karşı çıkan bir kişiliktir!..”
Meral Akşener Kimlerin Adamıydı?!
Meral Akşener’in, son ikili görüşmelerinde Sn. Kılıçdaroğlu’na:
“Sizin aday olmanız halinde bu seçimi kaybetme riskinin bulunduğunu ve bu konuyu bir daha düşünmesi lüzumunu” hatırlattığını Mustafa Desticioğlu aldığı duyumlarla paylaşmıştı. Eğer bu doğruysa Sn. Akşener; AKP’nin hatta ABD ve İsrail’in bile Kılıçdaroğlu’nu engelleme amaçlarına hizmet etmiş olmaktaydı.
Değerli Aydınlarımızdan E. DYP ve ANAP Milletvekili Tevfik Diker, Millî Gazete’de yazmıştı ve bir nüshasını da bize yollamıştı:
AKP'nin kuruluş yıllarında CIA ve MOSSAD’ın irtibatları!
“Yıl 2000. Türkiye ekonomik krizle yatıp kalkmaktaydı. Başbakan Ecevit rahatsızdı. Siyasi istikrar kalmamıştı. Başbakan Ecevit’in yardımcıları Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli olmaktaydı.
Medya manşetlerinde ve televizyon ekranlarında sürekli hortum haberleri dolaşmaktaydı. Halk, yolsuzluklardan bıkmıştı. Yolsuzluklar can yakmaya da başlamıştı.
Bazı kamu bankaları hortumlanmış, 50 veya 60 milyar doların uçtuğu konuşulmaktaydı. Hayali ihracat, naylon fatura, ihale yolsuzlukları, BİT’lerdeki, belediyelerdeki yolsuzluklarla birlikte o günlerde 100 milyar dolarlık bir hortum söz konusuydu. Hortumcular siyasetçilerle iç içe bulunmaktaydı. Bir şeyler yapmak gerektiğine inanarak, isimsiz sekiz kahraman arkadaşla birlikte 3 Mart 2000 tarihinde Yolsuzlukla Mücadele Derneği’ni benim başkanlığımda kurma kararı aldık.
Başbakan Ecevit, Genelkurmay Başkanlığı, Baro Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşlarına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş ile Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’a yazılı bir mektupla, derneğin amacını anlatmak maksadıyla bir diyalog çağrısında bulundum. Anlayacağınız isteklerimizi ve düşüncelerimizi paylaşmak üzere hepsinden yazılı bir randevu talebimizi aktardık.
11 Nisan 2000 tarihinde Genelkurmay Başkanı (E.) Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’ndan davet aldık.
Genelkurmay Karargahı’nda yaklaşık bir buçuk saat karşılıklı değerlendirmelerde bulunduk. O görüşmede Org. Kıvrıkoğlu, "Genelkurmay Başkanı olduğumda protokol kurallarını çiğneyerek, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gidişim, çetelerle mücadeleye destek olarak değerlendirildi. Şimdi sizi kabulüm de yolsuzlukla mücadeleye destek anlamındadır" buyurmuşlardı.
O günlerde gündemde birinci madde 10. Cumhurbaşkanı seçimiydi. Mesut Yılmaz, Demirel’in tekrar Cumhurbaşkanı olması için yapılan 5+5 değişikliğinin önünü kesmişti. Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’na o görüşmede; "Cumhurbaşkanı aynı zamanda Başkomutandır. Başkomutanın şaibeli ve TBMM’de dosyası olan birinin olması uygun değildir. Bu konuda Başbakan Ecevit’le konuyu görüşmenizde fayda var. Kamuoyundan gelen bu konudaki değerlendirmeleri sunuyorum" demiştim.
Kamuoyunun malumları olduğu üzere Org. Kıvrıkoğlu, Başbakan Ecevit’le kırk beş dakikalık bir baş başa görüşme yapmış, ardından da Anayasa Mahkemesi Başkanı Necdet Sezer, tüm parti liderlerinin ortak önerisiyle 10. Cumhurbaşkanı seçilmişti.
2000’li yıllarda TBMM’de muhalefeti DYP (T. Çiller) ve Fazilet Partisi (Recai Kutan) temsil ediyordu. Fazilet Partisi üzerine hesaplar okyanus ötesinden yapılmış ve düğmeye basılmıştı. Yenilikçiler adı altında bir organizasyon yapılması için gerekçe hazırdı. Parti kapatılacak ve yenilikçilere zemin oluşturulacaktı.
RP-Fazilet Partisi daha açıkçası "Milli Görüş" gömleği ile büyüyen dörtlü "Gül, Erdoğan, Arınç ve Şener"le yola çıkılarak bir parti kurulacaktı.
Fazilet Partisi Büyük Kongresi’nde Abdullah Gül’ün Genel Başkan adaylığı bu süreçte önemli bir virajdı.
Şunu açık yüreklilikle söylemekte fayda vardı. Benim bilgilerime göre senaryolarda Gül, Arınç ve Şener hiçbir zaman yeni partinin lideri sayılmazlardı. Lider, Erdoğan’dı. Kod adı da “Reis” olmaktaydı.
Kısa bir anekdot aktarmam yararlı olacaktır.
O yıllarda Yeni Şafak gazetesinde, Yolsuzlukla Mücadele logosuyla da köşe yazıyordum. Yani, Fehmi Koru, Selahattin Sadıkoğlu, Ömer Çelik başta olmak üzere Erdoğan kadrolarıyla yakın diyaloğum vardı. Erdoğan parti kuruluşunda bizzat telefonla beni de aradı. Eski Milletvekili Bekir Sobacı da diyalogda olduğum ve bazı şeyleri paylaştığım bir dostumdu.
Erdoğan, ceza evinde yatarken, Ankara’da Turan Güneş’teki bir sitede Gül ve arkadaşları parti kurma çalışmalarına başladılar. Hasan Celal Güzel’in partisi dahil, bazı seçime girmeye hazır partilerle de temas kurdular. Sonra yeni parti kurma ve adını Adalet ve Kalkınma Partisi yapma kararı aldılar.
Bu süreçte Yolsuzlukla Mücadele Derneği olarak bizler de 101 merkez sağ-merkez ve merkez-sol kimlikli kişiye yolsuzlukla mücadele onur ödülü dağıttık. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.
“Bir dernek nasıl oluyor da bir Genelkurmay ziyaretiyle 10. Cumhurbaşkanlığı seçiminde faktör oluyor ve verdiği ödüllerle kamuoyunun yakın ilgisini çekiyor?!” diye telaşlandılar.
ABD Başkanı Bill Clinton, Yardımcısı Al Gore ve Dışişleri Başkanı Madeleine Albright’ın direktifleriyle (National Democratic Institute) NDI’nın Orta Doğu Koordinatörü Thomas Berry temasa geçti. TSK’dan emekli olduktan sonra ABD Kongresinde hakkında çıkarılan bir özel kanunla ABD Ankara Büyükelçiliği’nde 17 yıl müşavirlik yapan bir (E.) Hava Pilot Kurmay Albay sağdır ve tanıktır.
Bu temaslarda yanımda en az beş-altı kişi bulundurdum. Konu, derneği partileştirmemizdi. Gerekli destek vaadi de yapıldı. Eski DTP Müsteşarı İlhan Kesici’nin Genel Başkanlığında bir yeni "Milli Demokrat" parti denemesi yapılması telkin edildi. Kesici, zor yolla Başbakan olmak yerine daha kolay yolu bekler gibiydi!.. Uzatmayayım, bunu ne yazık ki başaramadık.
Bu konuda her türlü detay bilgiyi birçok eski parlamenter arkadaşımla paylaştım. Ayrıca benim milli duruşum, ABD yetkililerini rahatsız etmeye başlamıştı. Bu daha sonra bana aktarılmıştı.
Bizimle yeni parti için temasta olan güçler aynı zamanda da FP’deki yenilikçilerle de temastaydı.
İsrail ordusundan emekli, Türkiye’de MSB F-16 Modernizasyon Projesi'nde görevli hem İsrail, hem de Türk vatandaşı bir MOSSAD yetkilisi (M.B.) bir gün bana; “Elinizi çabuk tutun. Siz başaramazsanız Recep Tayyip Erdoğan cezaevinden çıkacak, yeni parti kuracak, parti iktidar olacak ve Erdoğan Başbakan olacak, sana da tavsiyem o partide kurucu ol!" hatırlatması yapılmıştı.
Kendisine, geleceği nasıl okuyorsun? şeklindeki sorumuzu ise: "Projeyi yapanlar nelerin olacağını üç aşağı beş yukarı bilirler herhalde" şeklinde yanıtlamıştı.
O MOSSAD yetkilisi gerekçelerini de şöyle sıralamıştı:
• İsrail’in bölgede sonsuzluğa kadar güveni için yeni bir Ortadoğu kurulacak.
• Irak’ta operasyon yapılacak, Baba BUSH‘un intikamı alınacak.
• Türkiye’de gerçek İslami duyarlılığı olan kesimlerin önü tıkanacak, Din istismarcısı ve İsrail yanlısı takımın önü açılacak.
• Su ve enerji kaynakları kontrol altında tutulacak.
• PKK ile mücadelede Barzani ve Talabani ile iş birliğine girecek bir Türkiye olacak.
• Türkiye globalleşecek, yani Küresel sistemin bir parçası yapılacak!..
Aynı tarihlerde Egemen Bağış, İshak Alaton ve Erdoğan’a "Üstün Cesaret Madalyası" veren Yahudi Lobisi, Ömer Çelik ve Cüneyd Zapsu ile ABD’de gereken lobi çalışmaları yapmaktaydılar.
Bir dönemi ve perde arkasını bir makaleye sığdırmak elbette imkânsızdı. Kemal Derviş olayını bu olaylardan soyutlamak da yanlış olacaktı.
2000’li yıllarda okyanus ötesinden düğmeye basılarak, Türkiye’ye Ilımlı İslam adında yeni bir elbise giydirildi. ABD, bölgedeki projesini hayata geçirmek için önce "Milli Görüş" başta olmak üzere Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ardından tüm “Milli Duruş”çuların üzeri çizildi.”[2]
Söz buraya gelmişken önemli bir hatırlatma yapmamız kaçınılmazdı:
• Oğuzhan Asiltürk, işte bu Recep T. Erdoğan’la sıkça ve samimi (!) bir ortamda buluşurlardı ve en son SP’yi bütünüyle AKP’ye katma hazırlıkları yaparlarken, ecel fırsat tanımamıştı… Yahu, ne mübarek ve ne muhteşem bir insandı. (!?)
• Temel Karamollaoğlu ise, hem geçen seçimlerde, hem de şimdi, Cumhurbaşkanı adayı olarak, ısrarla Abdullah Gül ismini gündeme taşımaktaydı!?
Zerre vicdanı olanlara sormak lazımdı: Bütün bunlar gaflet ve cehalet tavrı mıydı, yoksa Erbakan’ın aziz hatırasına hakaret ve hıyanet kasıtlı mıydı?
Güncelleme Tarihi: 30 Aralık 2022, 16:18