İTÜ’nün, Türkiye’nin ikinci üniversitesi olarak 1944 yılında kurulduğunu anlatan Karaca, “Modern mektep olarak kayıtlara baktığımızda aslında Osmanlıdan beri devam eden, sadece bir dönem mezun vermeyen yegane yüksek eğitim kurumu İTÜ’dür. İstanbul Üniversitesi üzerine alınmasın ama onların asıl kuruluşu 1863 yılında Darülfünun’a dayanıyor. Tekrardan 2. Abdülhamit döneminde kurularak devam ediyor. Ve ilk mektep olarak 1940’da İstanbul Üniversitesi’ne dönüşüyor. Böyle bir geçmişe sahip onlar eski olabilir ama biz kadim üniversiteyiz. Kadim kelimesi çok daha oturaklı bir kelime, Osmanlıca bir kelime. Belki bilirsiniz, hem eski hem de oturaklıdır. Biz böyle bir gurur tablosuna sahibiz” dedi.
“TÜRKİYE’DE INOVASYON KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİ GEREK”
Bugün Türk üniversitelerinin 200-300 yıllık açığı kapatmak zorunda olduğunu kaydeden Prof. Dr. Karaca, “Açılan teknoparklar bizim mezunumuz rahmetli Turgut Özal’ın sayesinde 1990’lı yılların ortasında Türkiye’ye ilk adım olarak atıldı. Ardından ODTÜ ve Gebze’deki teknoparklar kuruldu. 2002 yılında da İTÜ teknopark kuruldu. Devletimiz müthiş bir şekilde orada kurulan şirketleri gelir ve benzeri vergilerden muaf tutuyor. Bu bir inisiyatif. Orada Ar-Ge yapmak zorundalar. İTÜ teknoparkının içinde 160 firma var. Bunların 52’si tamamen öğretim üyesi ve öğrencilerin kurduğu firma. Biz 2 yıl önce bu görevi aldığımızda yaklaşık 100’e yakın öğretim üyesi teknoparkta danışmanlık yapıyordu. Bugün geldiğimiz rakam 225’i bulmuş durumda. Yine de az, üniversitenin entegrasyonu açısından. Suç yarı yarıya, biz öyle paylaştırdık. Artık kim üzerine alırsa. Sanayicinin mi, girişimcinin mi, yoksa bu işe kafa koyacak öğretim üyesinin mi, ek akademisyenin mi? Hepsinin suçu var aslında. O açıdan teknoparkları belli bir nefes alma yeri olarak düşünüyoruz. Bunların çoğalması lazım. Yavaş yavaş da çoğalıyor. TÜBİTAK sayesinde Teknoloji Transfer Ofisleri kuruluyor ama yetersiz. Hatta en büyük yetersiz alan orada insan kaynağıdır. Hakikaten bu işe gönül koymuş, bu işi bilen, inovasyon kültürüne yakın, her alanda, sosyolojiden tıbba, mühendisliğe kadar her türlü doktoralı insan sayısı Türkiye’de şu an çok çok az. Zaten yayın sayısındaki dünya sıralamasında Türk üniversitelerinin toplam yayın sayısı ilk 20’de. Ama patent konusunda yerde sürünüyoruz maalesef. O yüzden girişimci üniversite inovasyon kültünün yavaş yavaş geliştirilmesi lazım” dedi.
“BURSA OTOMOTİVİN MEKKE’SİDİR”
Yerli otomobil konusunda mezunlara seslenen Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, şunları söyledi:
“Üniversitelerin belli bir yere gelmesi, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi açısından da önemli. Siz mezunların mutlak surette bizlerle daha fazla çalışmanız lazım. Burası otomotivin merkezi, Mekke’si. Biz elektrikli araç için epey uğraştık. Bir firma da içimizde var. Şu an tek şarjda, 450 kilometre gidebilecek bir minibüsü piyasaya sürmek üzereyiz, çalışıyoruz. Yakında bu gerçekleştirilecektir. 2 saat olan şarj süresini 1 saate indirmek tek hedefimiz. Yaklaşık 7-8 aydır çalışıyoruz. Kimse kusura bakmasın, gelecek öyle ya da böyle elektrikli araçlarda. Artık Batı bile hibrit araçları yavaş yavaş terk ediyor. Elektrikli araçlar piyasaya sürülüyor. Enerji en büyük sorun. Özellikle bu bizim gruptaki ülkeler için enerji çok önemli."
“EN ÖNEMLİ ŞEY İNSAN KAYNAĞIDIR”
Enerji verimliliği ile ilgili de girişimlerinin olduğunu ifade eden Rektör Karaca, “Enerji teknokenti oluşturduk. Bir sürü firma var. Teknokentin açılışı, bizim mezunumuz olan enerji bakanımız tarafından 2 ay önce yapıldı. 20’ye yakın her türlü enerji sektöründe hizmet edecek firmaya sahibiz. Konvansiyonu da dışlamıyoruz. Yenilenebilir enerjiyi de dışlamıyoruz. Türkiye her enerji alanında ulaşılabilecek bilgi ve beceriye sahip olmalıdır. Biz böyle düşünüyoruz. Çevre teknolojileri çok önemli. Ama nükleer teknolojiye de sahip olmalı. Şu an Türkiye’de tek çalışan reaktör İTÜ’de yer alıyor. Onun rehabilitasyonu için ciddi bir proje aldık. Şu an sıfırdan onu rehabilite etmeye başladık. İlginçtir, orada kullanılan bir elektronik cihazı 2 bin 500 Dolara dışarıdan ithal ediyorduk. Enerji tekno kentinde bir firma üzerinden onu üretiyoruz. Maliyeti 50 Dolar. Bakan bey bile şaşırdı. Tabi bunu satabilmek için akredite olmanız lazım. Akreditasyon maalesef tribün üreten büyük firmaların elinde. Ama biz bunu üretebildiğimizi gösterdik. Güneş enerjisinden konvansiyonel enerjiye kadar her türlü enerjiyi kullanabilecek konuma gelmeli ülkemiz. Tercihi ona göre yapabilir. 1950’lerin ortalarında nükleer işi başladığında santraller kurulduğu zaman trendi yakalamış, 1961 yılında ilk defa nükleer enerji enstitüsü kurmuş ve 1980 yılına kadar bu alanda 500 insan yetişmiş, Bu 500 insan 80’den sonra heba olmuşlar. En büyük şey insan birikimi, insan kaynağıdır. Türkiye o kaynağı kullanmadan yitirmiş" diye konuştu.
Bursa Valisi Münir Karaloğlu ise üniversite ile mezunlar arasındaki ilişkinin sürekli sıcak tutulmasının çok önemli olduğunu ifade ederek, İTÜ’nün bunu iyi başaran örnek üniversitelerden biri olduğunu söyledi.
Bursa İTÜDER Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Tuğcu ise Türkiye’nin en köklü üniversitesi olan İTÜ’nün, 242 yıldır ülkenin ve kentlerin gelişimine öncülük ettiğini belirterek, “Türkiye tarihine damga vurmuş devlet yöneticilerini, bilim adamlarını, kalkınmamızın sembolü olan dev projelerin mühendislerini ve mimarlarını yetiştirmiş, böylesine büyük bir camianın temsilcisi olmanın sorumluluğunun farkındayız” dedi.
Rektör Karaca’nın Bursa’ya gelmesinin kendilerini mutlu ettiğini kaydeden Başkan Hasan Tuğcu, Prof. Dr. Karaca’ya meşhur İznik Çini’si hediye etti.