Kategoriler

Zor zamanlardan geçiyoruz

Mehmet Çatakçı Evet Türkiye zor günler geçiriyor. Zor zamanlardan geçiyoruz… Gelen haberler bizleri üzüyor, derinden kederlendiriyor doğrusu… Buna mukabil yapabildiğimiz tek şey var, o da hüznümüzü yazıya dökebilmek o kadar… Belki birileri duyar, görür… Olur ya! Diyorlar ya acılar paylaştıkça hafiflermiş… Benimki de o hesap… Paylaşarak bu üzüntülerin hafifleyeceği düşüncesindeyim. Hemen başlıyorum: Bir zamanlar doğa harikası olan Hasankeyf’in yeni yüzünü görmek çok üzücü… Bundan yaklaşık 14 yıl önce bir röportaj vesilesiyle Batman’a gitmiştim, dönerken de Hasankeyf’i ziyaret edecek zamanı bulmuştum. İyi ki de bu zamanı bulabilmişim. Nasıl muhteşem bir yerdi. Nasıl zaman durmuştu orada… Usul usul yürürken zamanın ta ötesinden gelen haykırışlar duyulabiliyordu sanki… O muhteşem yerde neler neler yaşanmıştır kim bilir? Ne sevgiler, ne nefretler? Ne savaşlar? Ne barışlar? Dile kolay binlerce yıllık yaşanmışlık Ne barışlar? Dile kolay binlerce yıllık yaşanmışlık… Anadolu Ajansı’nın “Hasankeyf yeni yüzüyle misafirlerini bekliyor” isimli haberindeki Hasankeyf’in yeni yüzünü görmeseydim hiç… Haberdeki fotoğraf bildiğimiz Hasankeyf’e ait değildi sanki… Zira köklerinden koparılmış bir Hasankeyf fotoğrafıydı o… Ve derinlerden gelen ağıtlar, sevinç çığlıkları susmuştu sanki… Köksüz, çorak bir yer olmuştu Hasankeyf… Sanki binlerce yıl hiç yaşanmamıştı, tüm kolektif hafıza birden silinmişti… İşte tam da bu “çoraklık” şu anki zor zamanların tam karşılığı değildir de nedir? Çoklu baro teklifi ile ilgili yaşananları izlemek üzücü… Avukatların yerlerde çaresizce oturduğu fotoğrafları görmek, otobanlarda kovalandığını izlemek ve asıl adalet duygunun da yerlerde olduğunu hissetmek üzücü doğrusu… Bir anlamda ifade özgürlüğünün zedelenmesi şu anki zor zamanların tam karşılığı değildir de nedir? Sosyal medyada Canan Kaftancıoğlu, Nevşin Mengü, Berna Laçin ve Feyza Altun’a yönelik kullanılan ahlaksız ifadelere “ağır eleştiri” denilerek takipsizlik verilmesinin üzücü olduğu gibi… Geleneksel medyanın muhalefetle ilgili çoğu haberi görmemesi, görmek istememesi üzücü… Bunun üzerine de doğal olarak tepkilerin sosyal medyadan gösterilmesi üzerine, sosyal medya platformlarının kapatılması söylemleri de üzücü… En önemlisi de hala basın özgürlüğünün varlığından bahsedilmesinin de üzücü olduğu gibi… Tam da bu noktada, basın emekçilerinin nefes alamaması şu anki zor zamanların tam karşılığı değildir de nedir? 21. yüzyıl Türkiye’sinde bir üniversitenin kapatılması üzücü… Zira adalete yaklaşamadığımız gibi üniversitemize de yaklaşamıyoruz diyor Şehirli bir gencimiz… Ve gencimiz devam ediyor: “Bu bizim için bir veda değil, Şehir hepimizin, ama aynı zamanda Şehir her yerde ve Şehir her yerde olmaya devam edecek. Artık beraber geçirebileceğimiz zamanlar çok az olacak, belki olmayacak ve belki bu son olabilir.” “Bu son olabilir” cümlesinin altındaki sessiz haykırış bir anlamda şu anki zor zamanların tam karşılığı değildir de nedir? Çiftçilerimiz ile ilgili görüşmelerimde bir amcamız söylemişti. Dünün çiftçisi bugünün tüketicisi oldu diye… En değerli kavramın üretim olduğu bu dönemde çiftçilerimizin tüketici olması üzücü tabii… Her geçen gün genç işsizliğin daha da artması, gençlerimizin umudunu kaybetmesi üzücü… Gençlerimizin iş bulma konusunda umutlarını kaybetmeleri şu anki zor zamanların tam karşılığı değildir de nedir? “Birlik olmak” kavramı yerine kutuplaşmanın daha çok alan bulması üzücü… Nezaket, vefa, dayanışma, şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi kavramlar yerine güç, birbirini dinlememe, mazeret üretme, yasaklar gibi kavramların alan bulmasının da üzücü olduğu gibi… Velhasıl üzülüyoruz... Geçen ki yazıda da ifade ettiğim üzere; iyi olana seviniriz, kötü olana da üzülürüz, zira ülke hepimizin ülkesi… Senin de… Benim de… Hepimizin de… “KÜRESEL SALGIN VE SİYASİ DÜZEN” Foreign Affairs Temmuz/Ağustos 2020 sayısında Francis Fukuyama, “Küresel Salgın ve Siyasi Düzen” konulu bir makale kaleme aldı. Makalede özellikle Fukuyama’nın önümüzdeki yıllarda dünya çapında daha fazla başarısızlık ve siyasi türbülans öngörüsü, bir anlamda daha da zor zamanların gelebileceğinin işareti olarak belirtilebilir. Fukuyama, kısaca, koranavirüs sürecinde, şu ana kadar bazı ülkelerin krizin üstesinden gelme konusunda diğerlerinden daha iyi olmasını sağlayan faktörler arasında devlet kapasitesi, sosyal güven ve liderlik gibi kavramların etkili olduğunu belirtiyor. Ve dünya ekonomisinin yakın zamanda Covid-19 öncesi durumu gibi bir şeye geri dönmeyeceğinin altını çiziyor. Özellikle, ekonomi bakımından, uzun süreli bir kriz daha fazla batık işletmeler, alışveriş merkezleri, perakende zincirleri ve seyahat gibi sektörler için yıkım anlamına gelebileceğini ifade ediyor. Sadece çok parası olan büyük şirketler ile özellikle dijital iletişimin her zaman olduğundan daha çok önem kazanması sebebiyle çok kazanan teknoloji devlerinin fırtınadan sağ çıkabileceğini belirtiyor. Hep o yüzden deniyor; dönemin ruhunda farklı düşünmek, özgür olmak, yenilikçi olmak ve vazgeçmemek yatıyor. O yüzden teknolojiye yatırım çok önemli… O yüzden gençlerimizin bu konuda teşvik edilmesi ve bu kapsamda istihdamın sağlanması önemli… Ve Fukuyama, küresel güç dağılımı kapsamında, Doğu Asya’nın durumu yönetme hususunda Avrupa ya da Amerika’dan daha iyi performans gösterdiği için, küresel güç dağılımının doğuya doğru kaymaya devam edeceğini özellikle ifade ediyor. Bu noktada, ekonomik gücün kayması siyasi gücün de kaymasına olanak sağlayacaktır düşüncesindeyim. O zaman şöyle bir soru geliyor: Bu süreçte özgürlükler nasıl etkilenecek? Diğer taraftan, Fukuyama, milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve liberal dünya düzenine yönelik saldırıların yıllardır arttığını ve bu saldırıların salgınla daha da hız kazanacağını belirtiyor. Ayrıca, salgının gelişmekte olan ülkelerdeki büyük nüfusu asgari geçim sınırına her zaman olduğundan daha çok yaklaştıracağını belirtiyor. En önemlisi de Güney’den Kuzey’e yeni bir göç teşebbüsü dalgasının olabileceğini ve bu süreç zarfında göçmenlerin artık hastalık ve kaos getirmekle daha geçerli bir şekilde suçlanabileceği için, daha az anlayışla karşılanacağını ve daha fazla tepkiyle karşılaşacaklarını ifade ediyor. Son olarak, salgın ile birlikte yetersizliklerin ve zayıflıkların gözler önüne serildiğini, zengin ve yoksul arasındaki uçurumun daha da arttığını belirtiyor. Ancak bu sorunlarla birlikte salgın krizi hükûmetlerin, süreç içerisinde kolektif kaynaklardan da faydalanarak, çözüm sağlama becerilerini açığa çıkardığını ifade ediyor. Ve “baş başa kalma” duygusunun sosyal dayanışmayı artırabileceğini ve daha eli açık sosyal kurumların gelişmesine yol açabileceğini belirtiyor.

Yorumlar