Ergene Nehrinin bulunduğu bölgenin 8 bin yıllık tarımsal kültüre sahip olduğunu kaydeden Atalay, Türkiye’nin ayçiçeği ihtiyacının %70’i, çeltiğin %50’si, buğday’ın %10’unun Ergene Nehrinin bulunduğu bölgeden karşılandığına dikkat çeken Atalay, "Halkımızın kirlilik ile ilgili en çok merak ettiği konu Ergene Nehri’nin suyu ile sulanan tarlalarda yetişen ürünlerimizin durumu ve bu zehirlerin yediklerimize de bulaşıp bulaşmadığı. Ağır metallerin tarım ürünlerine etkisi ile ilgili yapılmış birçok araştırma bulunuyor. Özellikle pirinç ile ilgili. Genellikle su kaynaklarına yakın yerlerde kurulan sanayi işletmelerinin atıklarından, su kaynakları ile beraber sulak havzalarda yetiştirilen pirinçler etkileniyor" açıklamasında bulundu.
SAĞLIĞIN ŞAKASI OLMAZ
Ergene Havzası'nda yetişen pirinçten yapılan yemeklerde ağır metal miktarının sınırın üzerinde çıkabileceğini ifade eden Atalay, "Diğer taraftan bir vatandaşımız Ergene Havzası’nda yetişmiş pirinçten yapılmış bir tabak pilav ile burada otlamış hayvanların etinden yapılmış kavurma yese, yanında da bu hayvanların sütten yapılmış ayran içse bu gıdalardaki ağır metal miktarının kabul edilebilir sınırların üzerine çıkma ihtimali vardır. Bunun şakası da olmaz. İnsan dokularında biriken ağır metaller kansere, organlarda kalıcı hasarlara ve çeşitli bozukluklara yol açmaktadır. Yapılan yanlış uygulamalar ve ilgisizlik sebebiyle doğal kaynaklarımızın ve topraklarımızın kirlendiği bir gerçek. Bu kirlilikten çevreyle beraber bizler de etkileniyoruz. Bununla beraber konuyla ilgili birçok önemli adım atıldı. Ergene Havzası Koruma Eylem Planı'nda dere yataklarının temizlenmesi ve belediyelerin atık su arıtma tesislerinin inşa edilmesi gibi konular yer alıyor. Tarım topraklarının kirlilikten arındırılması için hazırlanan proje ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Kirlenmiş tarım topraklarının temizlenmesi ve eski sağlığına kavuşturulması uzun uğraşlar gerektiriyor. Bu sebeple öncelikli olarak toprakların kirlenmesini önlemeye yönelik çalışmalar yapılmalı ” dedi.