Çocukluk dönemde ise aynı şekilde çocuklarla veya ergenlerle görüşmelerimizde, sıklıkla ebeveynlerle çatışma konularının içinde yetiştirememe, geç kalma, ‘sürekli hadi diyorlar’ gibi tanımlarla karşılaşabiliyoruz. Bebeklerin, erken çocukluk, çocukluk ve ergenlik; pek çok dönemde, çocukların maruz kaldığı ‘hadi’ kelimesi öne çıkmaktadır. Çocukların gelişim hızları, gelişim ve büyüme orantısızlıkları, düşünme hızları ile bedenlerini yönetme konusundaki değişimli süreçlerinin etkisiyle ve bir de buna ilaveten yetişkinlerin çabukçuluğu, aceleciliği, hayatın akışına yetişme hızı derken, bir de bakıyoruz ki çocuklarımıza sevgi sözcüklerinden bile fazla ‘hadi’ söylemi öne çıkabiliyor” dedi.
“Peki, bu ‘hadi’ neden bizi rahatsız etmektedir?”
Çocukların gelişim hızlarına göre hareket kabiliyetlerinin değişkenlik gösterebileceğine değinen Uzman Bekaroğlu, “Beyinlerinin de yeni gelişerek gelmesiyle, düşünme ve hareket hızları da yetişkinlerle aynı olamayacağından, ‘hadi’yi duymak çocukta yetersizlik, sürekli olarak geç kalma, başaramama güdüsü vermektedir. Buna ilaveten, bizler çocuklarımızın hayatı özümseyerek, anlayarak yaşamalarını beklerken, çocuğu acele ettirmek; anları kaçırabilmesine sebep olacaktır. Bir süre sonra amacı yaptıklarını içselleştirip olgunlaştırmak olmak yerine, sürekli önemli olanın yetiştirmek olması gibi bir amaca dönmektedir. Bir süre sonra yetişkinler için de sürekli hadi dedikleri için, tahammüllerinde azalma, çocuğu yetişememe/yetiştirememe, sürekli eksik olması, geç kalması gibi ithamlarda bulunmaya ve düşüncelerinin bu şekilde yön almasına, dolayısıyla da duygularında öfke, kızgınlık, vb. hislerin gelişmesine sebep olmaktadır.
Zaten ‘hadi’ye çok maruz kalan çocuklar bir süre denedikten sonra, sürekli başarısızlık hissi yaşadıklarından, bununla mücadele etmeyi bırakabilmekte, veya artık olması gereken çabaları da azalabilmektedir. Diğer türlü de hadi dedirtmemek için gayrete kapıldığından hayattan tat alması azalıyor, anlamsızlaşıyor, sürekli yeni arayışlara, hıza, tüketmeye, durağanlaşan hiçbir şeyin zevk vermemesine gibi durumlara yön alabiliyorlar. Bu sebepten, çocuğun normal hızına uygun olarak, sorumluluklarını elinden geldiği hızda yapabilmesine fırsat vermek, hızlanma yarışını, yetişkinle veya kişilerle değil, kendi kabiliyetleri doğrultusunda artırmasını öğrenmesini sağlamak, yaşadığı andan mutluluk duymayı öğrenmesi, çok daha elzem ve anlamlıdır. Ödevlerini çabucak yapması değil, anlayarak tamamlaması, yemeğini hemen yemesi değil, tatları fark ederek üzerinde sohbet ederek yemesi, yani her anı değerlendirerek, özümseyerek yaşaması mutlu bireyler olabilmeleri için kıymetli olacaktır” diye konuştu.
Uzman Bekaroğlu şu bilgileri verdi: “Günümüz hız dünyasında, elektronik, internet, ulaşım dünyanın her yerine çok kısa sürelerde ulaşabiliyor olmamıza rağmen sabrımızın azalması, hızımız artarken mutluluğumuzun azalması, sürekli yetişme hissi, geç kalma dürtüsünde olmak, yaşadığımız hayatın ve anın anlamlarını fark etmemizde bizi sınırlamaya yöneltmektedir. Hayatın içinde koşmaya çalışırken, yanından geçtiğimiz çiçek bahçelerini, türlü türlü güzellikleri kaçırmayalım. Her anın, iyiden de kötüden de öğreneceklerimiz var. Bu yarışın içinde kaybolmadan, kendimizi gerçekleştirmemiz, bunu yaparken de çocuklarımızı da kaybetmeden onlara yön vermek, yeni öğrenerek geldikleri hayatı özümseyerek yaşamaları, mutlu bireyler olabilmeleri için, ‘hadi’siz sağlıklı günler dilerim.”