UNESCO adaylık sürecinde, çalışmaları yasaların verdiği yetkilerle yerelde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde yürüttüklerini, ancak Kültür Bakanlığı üzerinden UNESCO’ya sunduklarını kaydetti.
UNESCO’nun devletleri baz aldığını dile getiren Soyukaya, “Bunun onaylanması ardından hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de yereldeki bütün bileşenler, ‘biz dünya insanlık mirasını, bütün dünyanın adına koruyacağız’ taahhüdü verdik” dedi.
“İNSAN HAYATINDAN ÖTE DEĞERLİ BİR ŞEY YOKTUR”
Diyarbakır’daki tarihi varlıkların sadece bu kente yaşayan halkların değil, bütün insanlığın olduğuna dikkat çeken Soyukaya, şunları kaydetti:
“Bu kente yaşayanların ve bu kenti yönetenler aracılığıyla devletin aslında böyle bir zenginliğe sahip olduğunu ve bunu da korumakla yükümlü olduğunun tescilidir. Bütün bu olumlu şeyler yaşanmışken, kentin çatışmalara sahne olması, kültürel mirasın çatışmalardan zarar görme riski ciddi derecede üzücü bir durumdur. Bu çatışmalar sonrasında öncelikli insan hayatıdır ve insan hayatından öte değerli bir şey yoktur. Bunun yanı sıra insanı var eden, kültürünü zenginleştiren ve kimlik olarak var eden değerler doğal değerlerdir. İnsan çevre ve doğa ile vardır. Bunlar ölünce insan da ölür. Varlık ve yaşam nedenimizdir. Bunlar gittiğinde bizim kimliğimiz zedeleniyor. Bu değerlerle biz kimlik buluyoruz, bu değerlerle biz var oluyoruz. Böyle bakmak gerekiyor.”
“VERİLEN KORUMA SÖZÜ DİKKATE ALINMALI”
Sur ilçesinde iki kez sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini ve çatışmalı ortamların yaşandığı anlatan Soyukaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Surp Giragos Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi, Kurşunlu Camii ve Surların bazı bölümlerinin bu çatışmalarda isabet aldığı ve darbelendiğini belgeledik. Türkiye Cumhuriyeti adına koruma sözü veren yönetimin bunu dikkate alarak, alanla ilgili bir şeyler yaparken bunu dikkate alması gerekiyor. Aynı şekilde bu kente yaşayan bizlerin de bu gözle bakarak, bunların bizim varlık nedenimiz olduğunu unutmayarak hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum.”